• "bazı şeyler hala adlandırılmadıysa, yoksa, şiirlere girmediğindendir"

    (ilhan berk, 1981)
  • "bir sokağın misafirliğe çıkıp gelmesi gibi bir şeydir şiir."

    "bir ılgımla savaştır hep şiir. ozanın önündeki hem umut, hem umutsuzluktur.
    hep böyle bir şeydir ozanı bekleyen.
    'şiir bilinmeyene sıçrar, yoksa hiçbir şeydir o!'"

    (ilhan berk, 1981)
  • cemal süreya’nın kaleminden:

    “…
    hiyerogliflerde üçgen yüzlü kaplumbağalar olsaydı, “işte” derdim, “işte ilhan berk!” işte keops, işte sokak, işte atlas! gerçekten yüzündeki ve bedenindeki üçgenler giderek mısır piramitlerine benzetti onu.
    şiir serüveni altmış yılı buluyor. birçok dönem yaşadı. bütün devinimleri sınadı. her seferinde eski kendisini inkar eder gibi göründü. hayır… anılarını silmek, bildiklerini unutmak istedi. sentezi değil, gelişigüzel sıralamayı ve bundan büyük tatlar çıkarmayı özledi. hayatını düşünüyorum, hayatı da öyle değil mi? repliklerle yaşıyor düğmelere basıyor.
    yazının fena tutsağı.
    yeryüzünde her şey yazılmak için varmış gibi geliyor ona. sözgelimi bardağa bardak olarak değil, yazılacak bir şey olarak bakıyor. gökyüzüne de öyle. şöyle diyor sonra da: “gökyüzüne böyle bakan adamın hayatının cehennem olması doğaldır.” yazıya geçen çiçek solacak, yazıdaki çiçekse hiç koklanmayacak.
    gençliğinde etkilendiğini söylediği türk şairlerinin adlarını sayalım: yahya kemal, ahmet haşim, nazım hikmet. bu üç adı iç içe geçirirseniz ne çıkar? önce çok yüksek bir beğeni çıkar. gerçekten ilhan berk bugün ülkemizde sanat beğenisi en yüksek olan bir iki kişiden biri. başka ne çıkar? çelişki mi? ilhan berk o çelişkiyi kabul etti. onunla bütün bir batı şiirini kucaklamak istedi.
    türk şairinde kişisel reklam duygusu tanzimat’tan beri çok yoğundur. ama ilhan berk bir “canlı yayın” yöntemi getirdi. yıllar önce ankara’da yollara düşer, belli bir sıra gözetmeden, sondaj usulüyle kapı zillerini çalarmış. diyelim kapıyı güzel bir kız açtı. sorarmış “ünlü şair ilhan berk burada mı oturuyor?” kızdaki izlenim: demek ilhan berk diye bir şair var, üstelik ünlüymüş! bugün yetmiş yaşında en iyi şiirlerini yazan ilhan berk elbet ününü salt bu yönteme borçlu değil. ama olay ilhan berk’i iyi anlatıyor. doğru olmasa da, anlatıyor. ankara’da, piknik’te, genç şairlere bira ısmarlayarak şiirini okuttuğu doğru ama. garson, iki arjantin daha!
    yetmiş deim, evet yetmişi döndü. ama bugün de genç rimbaud tavrıyla konuşmaktan kendini alamıyor: bıktım yaşamaktan, bıktım şu cehennemden! gençliğini yaşayamamıştı, yaşlılığı ise öğrenmeye yanaşmıyor.
    aslında bütün bunları yine ortada görünme tutkusuna bağlayabiliriz. bir kız sevmiş, paşa kızı çıkmış. kendisinde tarih kavramı olmadığı için doğum tarihini bile anımsamıyormuş.
    bizim kuşağın çıkış yıllarında hepimizi etkilemişti. bunu bir yerde yazmıştım. yanıt korkunç oldu: “etkilemekten nefret ederim!” dahası var, kendisini sevenlerden tiksinir, kaçarmış. bunu da yazdı.
    yazmak için yazmak… bunu öylesine uç noktalara götürdü ki ortada görünme tutkusunun biçimleri de değişti. “canlı yayın”ın yerini bu kez “duyarsızlık” almaya başladı. hiçbir şey istemez, hiç tepkisi yoktur, süt nedir, şeker nedir?... farklılaşmayı duyarsızlıkta aradı. elbet, bütün bunlar sadece görüntüde. yine de ilhan berk’in kimliğini hiç etkilememiş olamaz. yazıyı kendisinin fizik ve doğrudan uzantısı haline getirmek isterken, tersi bir durum da ortaya çıktı: kendisi yazının uzantısı oldu. bu çılgınlığı yaşadı ilhan berk.
    geçmişi olmayan adam.
    gerçekten geçmişi yok. bugün bulanık, yer yer anlamsız, yer yer de tehlikeli biçimde saydam bir şimdiki zaman içinde. sanatıyla hayatı bu anlamda tam çakışma halinde. bu bir başarı mı? isteğine ulaşmış olmayı başarı sayarsak, evet. yine de yarın başka bir şey isteyebilir. hatta en eskisi gibi, merkantilist bir söz sanatına yönelebilir.
    bugün aşırı ölçüde çocuk-ihtiyar, ama hiç ölmeyecek bir görünümde.
    yarın mesir macunu lekeli bir şemsiyeyle ortalarda dönmeye başlayabilir.

    dörtlük

    1.000.000 aşk ve 980.000 dize:
    ünlü şair ilhan berk burda yatıyor!
    yolcu, n’olur, sevaptır, ihmal eyleme,
    yukardaki sayıya bir sıfır da sen ekle.
    ..."

    15 ocak 1989

    izdüşümler-söz senaryosu
  • muğla'da, askerliğim sırasında, bodrum'a görevli gönderildiğim bir gün kendisini bodrum cafe nam yerde görme şansına erişmişimdir. bu asırlık büyük şairden hemen o gün bir imza aldım. hala da saklarım.
  • haziran

    my love is like a red, red rose (e.e cummings)

    kırmızı kırmızı bir güldür aşkım
    ince yüzünüzde. kırmızı. korkunç.

    kor sevişmemizden deli bir yalım
    koyuna sevdanın. kırmızı. korkunç.

    karanlık, büyür büyür benim aşkım
    gecenizde sizin. kırmızı. korkunç.

    vücudunuza, ağzınıza iner
    gezer etinizi. kırmızı. korkunç.

    kalır bir gün bir krallık olduğu
    güzelliğinizin. kırmızı. korkunç.

    ilhan berk
  • sözcükleri hep karıştırdığından şikayet eder; el yazısından olsa gerek. suyun yataylığından, güneşin batışından şikayet eder. bahçeden bahçeye geçerken çocukluğumuz, aklımıza takılan ölüdür artık çitlerin üzerinde kalmış.
  • (bkz: ilhan erk)
  • sunu

    ben bütün çizgilerde oldum bütün o çizgilerde
    her sefer böyle geldi vurdu yaşamama bir deniz
    aldı bir yaşamadan bir yaşamaya kodu nasıl
    al bir çocuk vardı o korkularda o gecelerde
    büyük ulu sular yudu beni çokum artık nasıl
    bir deniz size de gelir vurur elbet anlarsınız

    şiirin ulu sularında yaşayan büyük şair. şiirlerini sevenler içinde deniz vurmamış kimseyi görmedim.
  • büyük şair ve büyük beyin.
    kendisini hatırlatmaya çalışan bir şairi, yıllar önce postayla göndermiş olduğu bir şiirinin dizesiyle hatırlayarak beni şaşırtmıştır.
    ---
    yazmayı ve özellikle şiir yazmayı cehennem olarak tanımlar. cehennemi onun varoluş biçimidir. yazmak için yazar.
  • "ilhan berk'i ciddiye almak yanlış. insan olarak da, ozan olarak da kararsız, yöntemsiz bir adamdır. onun bir zamanlar nazım'ın 'güneşi içenlerin türküsü'ne öykünerek 'güneşi yakanların selamı'nı yazdığını biliyoruz. o taklitçi bir ozan olduğu, hayatı boyunca durmadan birilerini taklit ettiği, üstelik bu öykünmeler zincirini şiirini yenilemek sandığı için, aynı yöntemi ayrı koşullar altında ve değişik kişiliklerle uygulayan ozanları anlamasına zaten imkan da yoktur. zaten baksana çağ mağ demiş (ilhan berk'in "nazım'ın çağını, ondan sonra da o çağı sürdürmek isteyenler birer menzumeci olarak kalmışlardır" ifadesini kastediyor), bu işin bir yöntem işi olduğunun hala farkında değil."

    attila ilhan, röportaj vatan, mart 1975
    (attila ilhan: açtırma kutuyu, röportajlar-1 [1946-1983], sf.134, bilgi yayınevi, 2004)
hesabın var mı? giriş yap