• "12 eylül" diye futbol takımı kurulsa, ilk 11'de yer alırdı.

    edit: komik adamlarsınız ya, bu entry zamanının ötesinde değil, zamanının berisinde, siz bu beriyi bilmiyor ya da göremiyorsanız, kendinize dönüp bir bakın.
  • bu sefer doğramadı.
  • önümüzdeki birkaç gün boyunca sırma saçları ve badem gözleri üzerine türk basını ve akademi dünyası nefis bir performans sergileyecektir.
  • hakkında niye fikir birliği yok biliyor musunuz,

    onu rahmetle anan insanları o yarattı. paradoks gibi bi şey yani.. biz bu insanların yaratılmış olması yüzünden ona kızıyoruz.. e bu insanlar da kendilerini yaratmış olduğu için onu rahmetle anıyor. anlatabildim mi..

    o yüzden biz lanetle siz rahmetle anacaksınız ve aynı fikre gelmeyeceğiz hiç..
  • ahmet taner kışlalı'nın kendisini değerlendirmek konusunda en makul yaklaşımı göstermiş olduğu insan. yaklaşık olarak şöyle birşey idi: ihsan doğramacı, türkiye'ye kazandırdığı iki büyük üniversite için ne kadar takdir ve saygıyı hak ediyorsa, üniversite eğitimine "kazandırdığı" çifte standartçılık ve kayırmacılık anlayışıyla da o kadar tepkiyi ve cezayı hak ediyor.
  • ölenle ölünmüyor ama ertuğrul özkök bu ülkede ölen muktedirlerin ardından yaptığı yaptığı "kişisel tarihi eksenli aklayıcı tarih yazımı"ndan vazgeçmiyor. özkök, doğramacı'nın 1402'lik günahlarını mealen şöyle temize çekiyor:

    "doğramacı'nın kurduğu hacettepe üniversitesi'nde solcu bir öğretim üyesi olarak arayış'ta kendi imzamla yazılar yazıyorum ve kimse bana dokunmuyor."

    özkök, kendisine önce kendinden menkul bir solculuk inşa ediyor, ecevit'in dergisinde yazılar yazdığı için devletçe tehlikeli sayılacağını var sayıyor ve buna rağmen işinden atılmıyor. bunu da doğramacı'ya bağlıyor.

    demek ki 1402'liler de özkök gibi "solcu" olsalardı üniversiteden atılmayacaklardı.

    http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/…0&tarih=2010-02-27
  • şanslı adam.

    doğramacı, net olarak, bir 12 eylül figürüdür. hatta o kadar böyledir ki, 12 eylül’ün paşaları, işkencecileri eline su dökemez. hani bir anket yapsanız “12 eylül denince aklınıza kim gelir?” diye, evren’den sonra açık ara ikinci çıkar. o beşibiryerde üyelerine filan nal toplatır.

    80’lerin karanlığının biraz dağılmaya başladığı yıllarda, ki 80’lerin ikinci yarısından başlar, doğramacı, evren’le birlikte verimli bir mizah malzemesiydi. tamam, adamlara dokunamadık, ama, hatta muhtemelen bu yüzden, en sert mizahi dalgalara konu oldular. hatta bu konuda mizah yapmanın bir tür dokunulmazlığı vardı sanki, hani, sanki mahkemede değil ama halkın vicdanında yargılanmışlar ve bununla cezalandırılmışlar gibiydi, haklarında her türlü mizah meşruydu. nokta dergisinin efsane kapağı, levent kırca gibi birisinin doğramacı’yı televizyonda madara etmesi, limon’un acımasız salvoları... hep bu meşruiyetin sonucuydu. ek olarak, o zamanlar, eskinin anıları hala canlı olduğu için, evren’in ve doğramacı’nın icraatlerine yönelik gayet büyük bir nefret de vardı. yaptıklarını öyle ulu orta savunmak filan düşünülemezdi bile... şöyle düşünüyorduk: nasılsa bu devir geçecek, eski günler tekrar gelecek, yeniden çıkacağız yollara ve evren’i de, doğramacı’sı da tarihin tozlu raflarında yerlerini alacak.

    doğramacı, üniversitedeki icraatlarine ilişkin olarak etrafında koparılan fırtınalara hiç cevap vermedi. sorduklarında da anlamadı zaten. zira bizimkinden çok farklı bir dünyadan geliyordu, kendince gayet normal, haklı, olması gereken işlerdi yaptığı, bizim dünyamızla alakası yoktu, başka dünyaların insanlarıydık. sadece bekledi. sustu ve bekledi. muhtemelen biliyordu ki, artık devir onun dünyasının devriydi ve yeterince uzun beklerse zaten kendini savunmaya gerek kalmayacaktı. biz, onların geçici, bizim kalıcı olacağımıza inanıyorduk gayet; o ise, yine sanırım, bizim geçici, kendi dünyasının kalıcı olacağını biliyordu.

    haklı da çıktı, en azından şimdilik. zaman geçtikçe eski dünya unutuldu, anılar flulaştı, hatırlanmaz oldu. böyle oldukça da yaptıkları önce affedildi, sonra normalleşti ve artık savunulabilir hale bile geldi. muhtemelen evren de, doğramacı da, çok uzak olmayan bir zamanda öte dünyaya göçecekler ve bugün ortalıkta her ikisini de savunabilecek, arkalarından ağlayacak çok insan var. dedim ya, şanslı insanlar, yarattıkları dünyanın büyüdüğünü, gelişip serpildiğini görme şansları oldu, artık bir şey yapmalarına, söylemelerine gerek yok, zira o dünyanın çocukları da büyüdü, serpildi, tabutlarını el üstünde taşıyacak yaşa geldiler.
  • 'başarıya' ulaşmış bir projenin mimarlarındandır. kendisinden övgüyle bahsedenlerin oluşu bunun en büyük kanıtıdır. bu şuur kaybını en iyi stockholm sendromu açıklar.
  • 12 eylül ihtilali'nden sonra kurulan yök'ün, yanlış hatırlamıyorsam ilk başkanı. ilk değilse bile en ünlü başkanı. en çok karikatürü yapılan, en popüler olan, öğrencilerin ençok protesto ettiği, en çok istenmeyen adamdı o yıllarda. tabi özel üniversiteler çıkınca, bilkent'i kurdu, melek oldu o ayrı konu. belki de gerçekten öyledir ama bir gerçek vardık ki ihtilalden sonraki yazılı çizili medyada en çok eleştirilen, ençok gitmesi istenen adamdır.
    aileden zengindir. eskiden osmanlı'ya ait olan musul petrollerinin ingilizlere kaptırılması sırasında sağda solda yazılıp çizilen "25 yıl süreyle çıkan petrolden pay" cümlesinde bu kişinin ailesinin de payı olduğu söylenirdi bir zamanlar. çıkan petrolün değerinin yüzde beşi mi ne bunların ailesine aitmiş. ben de söyleyenlerin yalancısıyım. fakat yalan olmayan birşey vardır ki benim üniversite okuduğum dönemde, interstar televizyonuna da konu olan muhteşem villasıdır. televizyon kanalı, "işte ihsan doğramacı'nın muhteşem villası" diye haber yapmıştı ve villayı gezdirmişti. bütün türkiye gördü ki "muhteşem" kelimesi, o villa için küfür gibi kalmıştır. devasa bir havuzu vardı içinde ve içerden aydınlatmasıyla amerikan filmleri ortamını andırıyordu. güya o villa şahsına ait değildi de yök başkanlığına aitti..iyi de bir kurumun başkanının bu kadar süper bir villada oturması şart mıdır, oturmasa olmaz mıydı, oturmasaydı da biz harçları daha az ödeseydik diye düşünmüştük üniversite hayatımız boyunca..öyle de bitirdik üniversiteyi..
  • 80 sonrasi universite gencligini , bir ordovr tabagi kadar sig yapmayi , kendine amac edinmis ,yok denen esi benzeri gorulmemis kurumun , kurulmasi ve ayakta kalmasi icin canini takma disine takmis ,engizisyon yargiclarini aratmayacak nitelikteki ulu varlik... ulu ihsan ulu
hesabın var mı? giriş yap