• kendisi ile ayni ahlak anlayisini paylasmamak, hayatimin en onemli ovunc kaynaklarindan biri.
  • (bkz: herbokolog)
  • dünkü yazısında, napoli'nin, iflas etmek üzere olan, oyuncularını bedavaya veren, boş beleş bir takım olduğunu iddia etmiştir. italya'yı, avrupa şampiyonasında izledik, 3 tane adamını sayabilir misiniz, italya futbolu bitti gibisinden şeyler yazmıştır.

    birileri bu adama, napoli'nin bu sene 78 milyon euro'luk transfer harcaması yaptığını, higuain'i 90 milyon euro'ya juventus'a sattığını, son 2 yılda toplam 120 milyon euroluk futbolcu sattığını, şimdi takımın ön tarafını satmaya kalkışsa, en az 100-120 milyon euro'ya satacağını söylemesi gerekiyor. ayrıca, bitti denilen italyan futbolunun son 6 yılda 1 şampiyonlar ligi şampiyonu, bir de şampiyonlar ligi finalisti çıkardığını, milli takımlarının ise 2012'de final, 2016'da çeyrek final oynadığını da söylemesi elzem bence. belki de bunları o da biliyor ama işine gelmiyor. içindeki beşiktaş ve özellikle şenol güneş nefreti o kadar büyük ki, bunları bilmiyormuş gibi yapıyor.

    neyse ki, artık okunmuyor, izlenmiyor. çok şükür..

    debe düzeltmesi : destek olun lütfen..

    link
  • ilginc bir babaya sahip bilir kisi.

    nasil bir babadir ki ogullarina, hincal ve ocal gibi nefret dolu isimler koysun ?
    benim de oglum oldugu zaman ismini anasinisik koyacam, nefret oyle olmaz boyle olur diyerekten.
  • onbinlerin stadda, milyonların ise televizyon başında izlediği bir maçta basın tribününe hakaret ve küfür anlamına gelen hareketler yapan emre'nin bu tavrını eleştirdiği için ve "emre karakterinde bir oyuncu kaptanlık yapamaz" lafı "emre karaktersizdir" e dönüştürülerek emre belözoğlu tarafından dava edileceği açıklanan kişidir.

    emre'nin bu cesur girişiminin altında büyük olasılıkla şu anlayış yatmaktadır:
    - ben hareket çekerim, küfür ederim, söverim ama bunları eleştirmeyi hakaret sayarım.

    yok ya? iyi valla. bana cüneyt tanmanı, oğuz çetini, feyyaz uçarı, gökhan keskini getirin ingiltere'den 8 yiyelim razıyım.

    ha bir de emre'nin annesinin sinir krizi geçirmesi durumu var. tabii emre'nin küfür ve hakaret ettiği insanların anası babası yok. onlar merada yetişmişler.
  • arsenal'da tek adını bildiği gibbs'i, giggs* zannediyor olabilir. dalga geçmeyelim, dedeye sahip çıkalım.
  • aslında tam sözlük yazarı olacak bir insandır. neredeyse bütün sözlük yazarları gibi sinemadan diziye, spordan politikaya, ekonomiden modaya kadar her konuda yazar. ekşisözlük, onun gibi olmak isteyenlerin de mekanıdır. bence sayın hıncal uluç bu sözlükte geçirdiği o bir kaç dakikada kendi yansımasından başka bir şey görmemiştir. kendisi gibi binlerce insanın varlığı ise onu rahatsız etmiştir.
  • sanat dünyasındaki owencan eksikliğini kapatan muhteşem yazar. kalite ile eş anlamlıdır.
  • defne joy foster'i su yolunda kıran yazar. acaba diyorum akrabalık ilişkisi sebebiyle, kerem altan'ı koruma içgüdüleri mi harekete geçti. yazısını okuyan ve olayın kahramanlarını tanımayan kişilerin varacağı sonuç şudur : defne evli ama yollu, alkol ve uyuşturucu kullanıyor, kerem ise küçük sevimli kuzen, bekar adam.
    allah'ından bul hıncal.
  • başlıkta aradım, link buldum ama yazıyı açık açık bulamadım. yıllar önce sezen aksu'nun hıncal uluç'a verdiği bir cevaptır bu. defne joy foster hakkında yazdıklarından sonra şuracığa olduğu gibi aktarmak istedim. bir kez daha okunsun diye. bir kez daha okunsun ve yüreklere bi ferahlık versin diye.
    hiç sanmıyorum olmaz ama, hani belki kendisi de okur da belki bir parça yüzünü yere eğer diye.

    "sen zalim bir insansın hıncal. bilen bilir, ne kadar canım yanarsa yansın, ne denirse densin, ne olursa olsun konuşmak, cevap vermek adetim değildir. bu kadar sert ve zor bir dünyada kişisel sıkıntıların kamuoyu önüne taşınmasını ayıp bulurum. hırsın, öfkenin; insanın ahlakını değiştirmesine izin vermemenin erdemine inanırım. kelimelerin gücünü, istenilirse ne kadar zehirli, kıyıcı, mahvedici olduğunu, üstelik bunun en alasını, en acıtanını yapabileceğini bilen biri olarak hiçbir şey için, hiç kimseyi kırıp dökmeye değmeyeceğine bütün kalbimle inanırım.

    ama sen zalim bir insansın hıncal. arkadaşlığımız niye bitti biliyor musun?

    senin ikili ilişkilerde de vazgeçemediğin iktidar tutkusuyla, gücünü sınamak için icat ettiğin uyduruk küslük oyunlarına geldiğim için değil. orta sınıf ahlakıyla yetişenlerin çok iyi bildiği o vefa duygusuyla, bana benzemeyeni de sevebilmeyi, anlayabilmeyi değerli addederek, 25 yıla yakın sürüklediğim bu arkadaşlıkta hep içime sinmeyen, önceleri adını koyamadığım, içten içe hep rahatsızlık veren tuhaf bir sezginin; sonunda, bana rağmen pembe balonu patlatması yüzünden...

    sen en büyük harfler, en iri kelimeler ve büyük kahkahalarla gereğinden fazla sevgiden, iyilikten, dostluktan, sadakatten bahsederken çıkardığın gürültünün bana, hiç durmadan babamın, ‘insan en fazla kendinde olmayandan söz eder’ cümlesini hatırlatmasına engel olamadığım için. sonunda bir reklam filmi hizmetine sunulan o kocaman kahkahayı, bir türlü sahici bir gülüşe benzetemediğim, insanın içine neşe yerine niye korku saldığını bir türlü keşfedemediğim için.

    ‘hıncal, ne olur yazma beni köşende’ diye her rica ettiğimde; ‘bu ülkede seni seveni severler. çok tepki aldığım zamanlarda patlatıyorum bir sezen aksu, ortalık süt liman’ diyebilecek kadar pişkinleşebildiğin için...

    dört yıldır ölümcül bir hastalıkla uğraştığımı, bu hastalığın adının ‘coushing sendromu’ olduğunu, en önemli belirtisinin kortizona bağlı aşırı yağlanma nedeniyle ‘moon face’ yani ‘ay yüz’ olduğunu ve bel-baş arasında yağ yastıkçıkları tabir edilen geçici doku deformasyonları oluşturduğunu, hastalığımın neredeyse tamamen geçtiğini, bu süreç içinde değil estetikçiye, dişçiye bile gitmemin yüzde yüz yasak olduğunu bildiğin halde, bu durumu başka türlü kullanabilecek kadar şeytanına yenildiğin için...

    benim hiç kimseyi kandırmaya kalkışmayacak kadar akıllı ve saygılı biri olduğumu unuttuğun için... son olarak ‘zalimin meclisinde oturan da zalimdir’... zalimin meclisinde oturmak istemediğim için...

    bunları neden yazdığımı daha iyi anlayabilmen için küçük bir hikaye ile tamamlıyorum yazımı:

    bir leylek, kendine yuva yapmak için yer arıyormuş. epey bir bakındıktan sonra pek ünlü bir alimin evinin bacasına yapmış yuvasını, hem de bir şeyler öğrenirim diyerek. bunu gören alim, ‘vay sen benim bacama nasıl yuva yaparsın’ diyerek, büyük bir hiddetle, taş ve sopayla saldırmış leyleğe. leylek zar zor canını kurtarmış ama kaçarken isabet eden taşlarla bir bacağını kırmış. leylek adalete inanırmış. mahkemeye vermiş alimi. ve kazanmış davayı. kadı, alimin de bir bacağının kırılmasına karar vermiş. leylek itiraz etmiş hemen, ‘aman kadı efendi, lütfen ayağını kırmayın, kavuğunu alın yeter’ deyince, kadı sormuş, ‘neden?’ leylek cevap vermiş, ‘kavuğunu alın ki, başkaları da zalimi alim sanıp kırılmasın.' "

    http://www.habervitrini.com/haber.asp?id=142070
hesabın var mı? giriş yap