• "boşuna heveslenmemekte yarar var,insanların asında birbirlerine söyleyecekleri hiçbir şey yoktur, karşılıklı olarak yalnızca kendi acılarını anlatırlar, bu böyledir. herkesin derdi kendine, dünyaninki de hepimize. ınsanlar o acılarından kurtulmaya çalışırlar çalışmasına, sevişme sırasında, onu ötekinin sırtına yıkarak, ama beceremezler tabii ve ne yaparlarsa yapsınlar, sonunda tüm acılarıyla baş başa kalırlar ve bir daha denerler, bir kez daha acılarını kakalamaya çalışırlar."çok güzelsiniz, küçükhanım" derler. ne ki yaşam onları yeniden yakalayıverir, aynı küçük numarayı bir kez daha deneyinceye kadar, "ne de güzelsiniz küçükhanım!...

    bu arada acılarından kurtulmayı başardıklarını söyleyerek böbürlenirler de, gelgelelim herkes gayet iyi bilir, değil mi, bunun hiç de doğru olmadığını, o acıyı bal gibi bütünüyle kendi içimizde sakladığımızı. bu numaraları yapa yapa yaşlandıkça giderek daha da çirkin, itici bir hal aldığımız için artık acımızı, iflas ettiğimizi gizlemekten bile aciz kalırız, en sonunda insanın ta derinlerinden suratına kadar ulaşmayı başarabilmesi şöyle bir yirmi, otuz yıl, hatta daha fazla zaman alan o sevimsiz ve çirkin ifade, gitgide yüzümüzde sıvaşmadık yer bırakmaz. ınsan dediğin işte bu işe yarar, sadece bu işe, ekşi bir surat ifadesi üretmek, biçimlendirmesi tüm ömrünü alan, hatta gerçek ruhunun bütününü eksiksiz yansıtabilmek için oluşturulması gereken asıl surat ifadesi o kadar ağır ve karmaşıktır ki, bunu tamamlamaya insanın ömrü bile her zaman yetmeyebilir"
  • hakan günday'ın her şey bu kitabı okumakla başladı dediği kitap.
  • kanımca okunarak bitirilemeyecek kitaptır. hatta o kadar kanı sahibiyim ki nietzsche bile benimle aynı doğrultuda düşünüyor ve diyor ki: "kanla ve özdeyişlerle yazan, okunmak değil, ezberlenmek ister." evet ancak ezberlenerek bitirilebilecek hatta tanıtım yazısında yazdığı üzere insanlığın en aşağı katmanlarıyla bir yüzleşme ve bu yüzleşmeye katlanılarak hazmedilebilecek geceye ait bir yapıt.
  • her cümlesi ayrı anlamlı olan her bölümünde bardamu ile kendinizi karşılaştırmanıza yol açan celine in yiğit bener tarafından çevirisi yapılan müthiş kitabı.
  • "bazen kimilerinin kullanmış oldukları sözcükleri ve bizzat o kişileri yeniden yakalayabilmek mümkün olsa keşke diyesi geliyor insanın, bize tam olarak ne demek istemiş olduklarını sormak için... ama giden gitmiş. o zamanlar onları anlayacak kadar eğitimli değilmişiz. oysa merak ediyor insan, hani olur ya, şimdi fikir değiştirmişler midir acep diye? ama artık iş işten geçmiş. bitmiş... kimse onlar hakkında hiçbir şey bilmiyor artık. bu durumda gecenin içinde ki yolculuğunuzu tek başınıza sürdürmekten başka çare de kalmıyor. gerçek yol arkadaşlarımızı yitirmişiz. üstelik henüz iş işten geçmeden, doğru soruyu, esas soruyu da sormamışız onlara. onların yanındayken bilememişiz. yitik insan. zaten her zaman geç kalmaz mıyız?.. bütün bunlar artık beş para etmeyen son pişmanlıklardır..."

    ''bu gidişle kala kala yalnızca zararsız, acınası, çaptan düşmüş insanlar ve nesneler kalacaktı geçmişimizin dört bir tarafında. yalnızca artık sesi soluğu kesilmiş hatalar..."
  • her şey baştan aşağı dijital kesilse de bazı şeylerin nesnesine dokunmadan yapamıyor insan. bellekte, bedavadan dinlenmek üzere durduğu yerde duruyor olsa da radiohead albümleri, ara sıra orjinal plaklarının bukletlerine dalıp plaktan dinlemeyi, sesi bana getiren nesnesine dokunmayı seviyorum.
    tıpkı readerda duran pdf kitabı olmasına rağmen ara sıra sırt üstü yatağa serilip özlediğim pasajlarını tekrar tekrar okuduğum yapı krediden çıkan gecenin sonuna yolculuk kitabı gibi.
    hyrie yakamdan tutup beni silkeleyen bölümü paylaşmış zaten. bu kadar laf ettikten sonra küçük bir pasaj geçmessek ayıp olur artık.

    "...
    öyle bir noktaya, belki de yaşa gelmiştim ki, insan artık her geçen saatin neler kaybettirdiğinin bilincinde oluyordu. öte yandan, zamanın yolunda zınk diye durabilmek için gerekli bilgelik gücüne henüz erişebilmiş de değildik, kaldı ki durmasını bilseydik dahi ta gençliğimizden beri bize hep hükmeden ve hayran olduğumuz o ilerleme çılgınlığı olmadan ne yapacağımızı da bilemezdik. zaten artık onunla, yani gençliğimizle eskisi kadar gurur duyamıyorduk, gelgelelim henüz herkesin önünde itiraf edemiyorduk gençliğin belki de bundan, bir an önce yaşlanmak hevesinden ibaret olduğunu.
    tüm gülünç geçmişimizle o kadar gülünç şeyler, aldatmacalar, saflıklar keşfediyorduk ki belki de genç olmayı bir anda durdurabilmeyi isterdik, gençliğin kopmasını beklemeyi, bizi geçerek çekip gitmesini beklemeyi, uzaklaşmasını izlemeyi, tüm o küstahlığına bakabilmeyi, bıraktığı boşluğa dokunabilmeyi, derken kendi önümüzden son bir kez daha geçerken gözlemeyi ve sonra da kendimiz çekip gitmeyi, onun, yani gençliğimizin gerçekten gittiğinden iyice emin olmayı ve o zaman da huzur içinde, kendi yolumuzdan, tamamen kendimiz olarak, usulca zaman'ın öte tarafına geçip insanların ve nesnelerin neye benzediklerine gerçekten bakabilmeyi."
  • konyanın basit bir kesiminde kendince iyi bir lisesinde okurken, tmye de yeni geçmişim son sınıfta, sınıfa yeni bir arkadaş geldi kendim gidip de isteyerek tanıştığım ilk insan oldu, bu şahıstan duymuştum ismini. benden çok daha farklı bir hayat sürmüş lise sonda konyaya gelmek zorunda kalmış, hayatlarımızı kıyaslarken ulan demek bu insanlar bu kitapları okuyor demiştim. ygs lys sırasıydı okumadım, üniversitenin ilk yılında kitap bi aralar bulunmaz olmuştu daha yeni elime alıyorum bu kitabı ve diyorum ki, ulan demek bu kitabı okuyanlar sonradan böyle insanlar oluyorlarmış. kitaptan pasajlar paylaşarak da açıklanabilir bu ama gerek yok. sıkıcı ve uzun bir metro yolculuğu sırasında bu ağır kitabı hem ayakta durup hem de okuyamıyordum, sonra dedim sikerler oturdum yere kitabı okuyorum. orta yaşlı kendince entel saçlarını geriye taramış bi abimiz gelip katılabilir miyim size demesin mi? panik yaptım zaten terlemişim yorulmuşum burnum akıyo kibar kibar kenara kaydım tabi dedim. katılabilir miyim'den kastı kitabıma da katılmakmış ben sandım o da kendi kitabını okuyacak. sayfayı bitirince göz göze geliyoruz onay veriyor "evet okudum" dercesine ben usul usul parmaklarımı yalamadan sayfayı çeviriyorum. yine güzel pasajlardan birindeyiz okuyoruz birlikte ineceğim durak geldi inemedim sayfayı bitirmemiştik çünkü, son durağa yaklaşıyoruz "kızım siz nerede ineceksiniz dedi?" ben,m durağım geçti dedim. benim de dedi. adam troll çıktı iyi mi? indik karşıya geçtik yine metroya bindik. odtü yü bırakmış zamanında belçikaya gitmiş dergi editörlüğü yapmış bi aralar bol bol yazmış okumuş. kızı kalmış bir tek hayatında ona daha yakın olabilmek için ankaraya gelmiş ama kızı evlenince o kadar da görüşemez olmuşlar. eskiden eşi ve kızıyla bu kitap hakkında uzun uzun konuşurlarmış (bir de "tanrılar okulu" hakkında). çok sevinmiş birini bu kitapla görünce, kitabı her okuyan değil ama gerçekten her anlayan birbiriyle bi şekilde iletişim kurabilirmiş ona göre. "bu kitap da benim için ödtü'yü bırakıp belçikaya kaçmam kadar önemli. belçikada okudum bu kitabı ilk kez, sefillik çektim çokça, bir kere bile pişman olmadım bu kitap sağ olsun" dedi. böyle bir kitap.
  • "insanların sizi tanımaları, havaya girip size nasıl zarar verebileceklerini bulmaları ne de olsa biraz zaman ister... henüz size kötülük etmenin en kolay yolunu bulmaya çalıştıkları sürece, biraz nefes almak mümkündür. ama işte o bağlantı noktasını buldukları an, her gittiğiniz yerde kör tuttuğunu beller. sonuçta en keyifli dönem, gidilen her yeni yerde henüz bir yabancı olmaya devam ettiğiniz zaman dilimidir. sonrasında, o aynı hırtlık yeniden başlar. insanın doğası budur. işin püf noktası, o sevgili dostlarımızın sizin zayıf noktanızı iyice bellemelerini gereğinden fazla beklememektir. tahtakurularını sığınacakları çatlaklarını bulmadan önce ezmek gerek. öyle değil mi?"

    öyle tabi. ama eğer öyle olmasaydı gecenin sonuna yolculuk keyfine nail olamazdık değil mi? onlar iyiki varlar. kötü deneyimler ve kötü insanlar.
  • " sizi aklı başında sanmalarını sağlamanın en iyi yolu bayağı pişkin olmaktır. iyiden iyiye pişkinseniz mesele yok,o zaman artık hemen hemen ne yapsanız yeridir, ne isterseniz,çoğunluk sizden yanadır ve kimin deli olup kimin olmadığına karar veren de çoğunluktur . "

    gibi hala geçerliliğini koruyan bir çok tespit var bu kitapta. bukowski'nin övgüsü ile okuduğum bir kitaptı, iyi ki okudum.
  • "adeta boş bir insan olmaktan hep ürkmüşümdür. yani var olmak için hiçbir nedenimin olmamasından."

    "asıl korkulması gereken insanlardır, sadece onlar, daima."

    "insanlara güvenmek demek
    kendini azıcık öldürmekle eşdeğerdir."

    "insanlar sonradan ,onlara ettiğiniz iyiliğin intikamını alıyorlardı daima."

    "her şeyden de uzak durulamıyor ki. "

    "boşuna heveslenmemekte fayda var, insanların aslında birbirlerine söyleyecekleri hiçbir şey yoktur, karşılıklı olarak yalnızca kendi acılarını anlatırlar,bu böyledir. herkesin derdi kendine, dünyanınki de hepimize."

    louis ferdinand celine
hesabın var mı? giriş yap