• palahniuk' un önce diğer kitaplarını okuyup daha sonradan filmin sonrasında da fight club' ı okuduğunuzda tahmin ettiğiniz gibi kitaptaki tyler durden aslında filmdeki tyler durden' dan çok uzak olduğunu göreceğiniz film.

    çelişki basittir palahniuk karakterleri kahraman yapmayan bir yazardır, karizma eklemez, salar gider. kitap ile film arasındaki en kalın çizgi belki de budur. filmde kimse tyler' ı çıplak olarak bir avuç içerisinde otururken görememiştir. araba da kullanmaz kendileri, bu da klasik film / roman kapışmalarına iyi örnek olabilecek bir yapımdır ancak genelin aksine kitabı filmden önce çoook az bilindiğinden bu geyiklere kimse girmemiştir.
  • eurosport'ta yayinlanan programlardan biri. cogu zaman tuy siklet mucadeleleri yayinlansa da, ozellikle k1 maclari dovusseverler icin birebirdir.
  • sanal mağazalarda stoklarda bulunamayan, ankaradaki mağazalarda ise uzun zamandır gelmediği söylenen dvd'e sahip film.
  • cok guzel bir fikirdi. ama hollywood tarafindan parayla gosterime sunuldu. gozumde bitmi$tir fight club.

    kitabinin da korsanini okuyorum.
  • (bkz: #8121580)
  • --- spoiler ---
    dönem :

    90’lı yılların sonu. insan emeğinin yerini makinelerin almasıyla insanın içten içe hiçleştiği bir dönem. makineler insanlar yerinde düşünmeye başladıkça, düşünen insanı sayısı azalıyor ve düşünceleri uygulayan insan sayısı fazlalaşıyor. yaptığımız şeyleri neden ve niçin yaptığımızı bilmiyoruz. ilerlediğimizi sandıkça, bir yandan da sistem olarak geriliyor ve bir nevi yeni bir kast sınıfı oluşuyor. yönetenler ve yönetilenler. zaman ilerledikçe yönetenlerin güçleri artıyor, yönetilenlerin gücü azalıyor. teknoloji ile boşalan ruhlarımızı tv, tüketim eşyaları ile doldurduğumuz yıllar. sistem alt sınıfın ne kadar çok tüketmesiyle ilgileniyor, tüketiyoruz ve tükettikçe boynumuzda aslı olan zincirden bir halkayı daha eksiltiyorlar. çünkü tüketim bizde bağımlılık yapıyor. tek özgürlüğümüzün tüketmek olduğunu sanırken bir aldanış içine düşüp uçuruma doğru bir adım daha atıyoruz. işte film tam olarak bunların yaşandığı bir dönemde geçiyor.

    yer:

    kültür endüstrisinin merkezi amerika. suç oranının dünyadaki en fazla olduğu yer. kadınların iş dünyasındaki başarılarının gökdelenler gibi yükseldiği bir ülke. erkekler güçlerini kaybediyor, diğer ülkelerde ise -özellikle doğu ve üçüncü dünya ülkelerinde- hala erkekler egemen olduğu için bu film amerikan erkeğinin sorunlarıyla ilgilidir. ve bu film, standart amerikan yaşamına bir eleştiri, bir başkaldırıdır.

    zaman :

    filmde zaman, jack’in yaşadığı tatminsizlik ve huzursuzluk anlatıldığı için kısa bir dönemi kapsıyor. filmde jack’in hayatındaki dönüm noktalarını genellikle anlatıcının sözsel ifadeleriyle değinildiği için bu olayların görselliği verilmemiş. (babasız büyümesi vb...) filmin ilk sahnesinde, anlatıcı çok gerilere dönmeliyiz dediğinde sadece birkaç ay öncesine dönülmektedir. film sürekli flash-back, olarak ilerliyor. sondan en başa dönüp, tekrar sona doğru ilerliyor. filmin son sahnesi ile ilk sahnesi aynı. flash-backler oldukça başarılı, zamanda ve zaman sıralamasında bir kopukluk olmuyor. filmin sonlarında jack’in tyler’ın peşine düştüğü anda; jack zamanı çok iyi değerlendirmek zorunda. kredi kartı merkez binalarının patlamaması için zamanla yarışıyor ve bu izleyicide heyecan uyandırıyor. filmin ilk sahnelerinde jack’in uçakta tyler’a rastlaması, o gece evinin yanması, bavulunun hava alanında rehin kalması vb... zamanın filmde ne kadar önemli olduğunu belirtiyor.

    filmdeki karakterlerin yaşama alanları :

    jack’in evi : konformizmin yuvası diyebileceğimiz bir mekan. eşyalar jack’in tüm yaşamını iyice özetliyor. evdeki tüm eşyalar oldukça pahalı, apartmanın bir güvenlik görevlisi var. komşular birbirini çok iyi tanımıyor. jack, o harika eşyalarıyla tatmine ulaşamıyor ve hala tuvalette alışveriş dergileri okuyarak yeni siparişler veriyor. jack evini yangında kaybettiğinde her şeyini kaybetmiş gibi hissediyor kendini. çünkü yaşamındaki tüm tatminsizliği evindeki eşyalarla doldurmaya çalışmış, eşyalar yok olduğunda jack’in hayatındaki her şey de eşyalarla yok oluyor sanki.

    tyler’ın evi : tüm dünyaya meydan okuyan birinin evi olarak oldukça başarılı. faturaların postacı tarafından bırakılacağı bir posta kutusu yok. sular çoğu zaman kesik, aksa bile musluklardan paslı bir su geliyor. yağmur evin içinde yağıyor. eşyalara yer yok, yatak odasında eski paslı bir yatak’tan başka bir şey yok. çevrede komşular yok, istediğiniz zaman çığlık atabilir, evde olay çıkarabilirsiniz, hatta bahçeye ceset bile gömebilirsiniz. komşularınız rahatsız olacak diye yaşamınızda kısıtlamalara yol açmak zorunda değilsiniz. evde sanki buğulu bir ortam var bu da o evi gizemli kılıyor.

    marla singer’ın evi : marla’nın odasına girdiğinizde ilk gözünüze çarpan yatak oluyor. bu da filmde marla’nın cinsel obje olarak kullanıldığını düşünürsek iyi bir seçim. ve bunu odadaki bir penis objesi de destekliyor. marla’nın yatağının tam karşısındaki ayna, öteki sembolünün filmde hissettirildiği nesnelerden biri. marla, jack’e göğsünde bir kitle olup olmadığını kontrol ettirirken aynanın önündedir. kendini ve jack’i aynadan izler, bu da jack ile tyler’ın aynı kişi ve marla’nın yaşadığı ilişkinin iki yüzü olması olarak da irdelenebilir. sürekli beraber olduğu insanı keşfetme ihtiyacı ve ilk keşiflerin aynadan çıkmasını düşünürsek, bu obje görevini yerine getirmektedir.

    filmde kullanılan mekanlardan, sürekli değişen uçak ve otel odalarının sembolize edilişi ise tek kişilik ürünlerledir. insan hayatında yerleri kısa sürelidir. hiçbir zaman oraya ait olamazsınız ve otel işletmecileri ve uçak şirketleri size bunu sürekli olarak hissettirir. kısa süreli kullanımlar için verdikleri, sabunlar, şampuanlar ve tek kullanımlık havlular, yakında buradan gideceksiniz demektedir. ve bir yandan da insanın yalnızlığını vurgulamaktadır. gittiğiniz şehirde eğer dostlarınız varsa, otelde kalmak zorunda olmazsınız, ama eğer dostunuz yoksa gidebileceğiniz tek yer otellerdir. filmde kullanılan tüm mekanların filmle organik bir ilişkisi vardır. yönetmen kullandığı her mekana film ile ilgili bir anlam yüklemiş. filmde patlama sonucu yıkılan binaların seçimi ise mükemmel bir seçim. jack, dedektife şöyle der : “eğer borç kayıtlarını silerseniz, hepimiz başa döneriz” bu durumda patlatılacak daha güzel bir bina olabilir mi?

    çatişmalar:

    iğdiş edilme - erkeklik
    homoerotik çağrışımlar – sert erkek imajı
    anarşizm –kapitalizm
    tüketim çılgınlığı - tatminsizlik
    konformizm – postmodernist yaşam tarzları
    özünü yitirmiş erkekler – dövüşerek özüne dönen erkekler
    sıradan olmak - tanrılaşmak
    hiçlik - metalaşma
    iletişimsizlik - yabancılaşma
    seyirci olmak – dövüşün içinde olmak
    özgürleşme - kurtuluş

    düğümler :

    filmdeki ilk asal düğüm, jack’in evinin yanmasıdır. tyler’ın evinde kalması ile çözüme ulaşır.

    diğer düğümler;
    -tyler’ın “bana vur” demesi. bu dövüş kulübünün başlangıcı olur.
    -tyler’ın marla ile olan ilişkisi, bu jack için bir sorun teşkil eder.
    -kundaklama masasından dedektifin arayıp, evinin kundaklandığını söylemesi. izleyici ve jack’in kafasında acaba bu işi tyler mı yaptı sorusunu akla getirir.
    -lou bara gelir.mekanın kendisine ait olduğunu söyler. tyler ile dövüşür.
    -project mayhem ; izleyici bu projenin sonunun nereye gideceğini merak eder.
    -jack, angelface’i kıskanır.
    -jack ve tyler arabada giderken, tyler’ın arabayı takla attırması.
    -tyler’ın gitmesi
    -jack’in tyler’ın peşine düşmesi
    -jack kıyamet projesini engellemeye çalışır
    -jack olayı polise bildirir. kendi üç adamı jack’i hadım etmeye kalkar.
    -jack bombayı etkisiz hale getirmeye çalışır

    son asal düğüm noktası : jack silahı kendi ağzına dayayaraak tyler’ı yok etmeye çalışır.

    kamera – işik – kurgu

    filmin bütününe yayılan video klip estetiği, hızlı ve şok edici kurgusu, özel efektlerden yararlanılması, filmin sinematografisi filmi görsel bir şölene döndürüyor. filmin final sekansında edward norton’un ağzında patlayan silah, mağaradaki penguen, edward norton’un evindeki patlama sahnesi filmi görsel yönden üst sıralara taşıyabilecek yapıda.
    kamera, normalde giremeyeceği yerlere giriyor ve düşünceleri görselleştirmeyi son derece iyi başarıyor.
    yönetmen david fincher filmi çekerken tam 1500 makara film kullanmış. bu normal bir filmde kullanılan miktarın tam üç katı sayılıyor. filmin finalindeki silah sahnesinin çekimi ise şöyle gerçekleşmiş ; edward norton bir mavi arka planın önüne oturtulmuş. daha sonra silahın yerleştirilmesi için ağzı gerekli açıda ve şekilde ayarlanmış. daha sonra bir hava hortumuyla ağzına basınçlı hava verilmiş ve kafası sallanırken saniyede 120 kare çeken 5 kamera ile çekim yapılmış.bu sahnede silah saniyede 360 kare ile hareket ediyor. ağzın içindeki parlama ise neredeyse saniyede 2500 kare. arkaya düşen boynu ise yine saniyede 120 kare.

    renkler – dekor – kostüm – makyaj

    filmde sürekli olarak ıslak bir ortam kullanılmış. bu tipik bir fincher tarzı. fincher’ın bu seçimi bence yerinde, çünkü zaten kafası karışmış olan izleyici düştüğü delikten filmin sonuna kadar çıkarmamak gerekiyor. bence ıslak ve karanlık ortam bu duruma yardımcı oluyor. filmde itici görüntüler oldukça fazla, fakat film öylesine hızlı akıyor ki gördüklerinizden irkilecek ya da tiksinecek vakti bulamıyorsunuz. dövüş sahnelerindeki şiddetin insan yüzünde ve vücudunda gördüğü tahribat öyle iyi verilmiş ki, sanki yumruğu siz yiyormuş gibi irkiliyorsunuz. tyler ve jack’in evi tam olması gerektiği gibi dekore edilmiş. jack’in evi konformizm köleliğini tam olarak verirken, tyler’ın evi ise özgürlüğün ve anarşizm ruhunun simgesi gibi. her şeyden kurtulmuş bir ev, faturalar o adrese uğramıyor bile...

    müzik :

    filmde kullanılan müzikler genel olarak elektronik müzik tarzından seçilmiş. bu tarz amerikan modern yaşamına oldukça uyumlu. makineleşmiş insana, makine müziğinden daha uyumlu bir şey olamaz. müzik bu filmde çok önemli bir yere sahip değil, ama filmi destekleyici yönde. filmde, tyler’ın dövüş kulübü üyelerine başkalarıyla kavga çıkarmalarını ödev verdikleri sahnede kullanılan müzik ise mükemmel bir seçim. izleyiciyi filmin en eğlenceli sahnesinde yeteri kadar destekliyor. film boyunca müzik heyecanı ve gerilimi hissettirmek olarak kullanılmış. filmin finalindeki where is my mind şarkısı ise yapılabilecek en iyi seçim. filmin soundtrackleri’nin filmin izlenilebilirliğini arttırdığı söylenebilir.

    tipine uygunluk – ilginçlik – rolüne uygunluk – inandırıcılık

    brad pitt ve edward norton ikilisi filmde oyunculuklarının hakkını vermişler. performanslarının doruğunda bir oyunculuk sergilemişler. kimi sahnelerde hissettirdikleri eşcinsellik imaları, filmin bütününü kaplayan dövüş sahnelerinde oldukça başarılılar. brad pitt üstlendiği role daha önceki filminden alışkın ( 12 monkeys). bence iki karakter de tipine uygun. tyler’ın yaptığı hiçbir şey bizi çok da şaşırtmıyor, çünkü filmin ilk bölümünde adamımız bize gayet iyi tanıtılmış, o bir çılgın, anarşist, düzen bozucu. ve belirtmek gerekir ki marla singer dışında hiçbir karakterin ölmesinden yana değil. marla ölsün istiyor, çünkü kadınlar onların elinden özgürlüklerini aldı. tyler, yeteri kadar ilginç, bizi şaşırttığı gibi kendisine de hayran bırakıyor.
    jack ise filmde bizi temsil eden kişi, giyimiyle, yaşantısıyla ve seçimleriyle bizden birisi. hepimizin hayatından en azından bir parça onda asılı duruyor. ve en önemlisi içimizdeki bu yaşadığımız hayattan kurtulma güdüsü onunla en ortak duygumuz. filmin sonunda jack’in tarafını tutuyor, nerdeyse ölme diye tezahürata geçecek konuma geliyoruz, çünkü o yenilirse biz de yenileceğiz hissine kapılıyor.

    simgeler – kavramlar – nesneler

    sabun : tyler’ın artık yağlardan sabun yapmaktadır. sonrasında ise bu masum iş tehlikeleşmekte ve sabundan patlayıcı üretmeye dönüşmektedir. sabun, teknolojinin ruhlarımızı bile makineleştirdiği zamanımızda, doğal arınma için kullanılan bence en iyi seçim. (bazı psikolojik hastalıklarda da görüldüğü gibi, kişinin arınma için hiç durmadan yıkanması. sanırım biraz da bilinç altına sesleniyor.) bu yüzden sabun metafor olarak kullanılan iyi bir seçim. insanın kendi atığından, kendi pisliğini temizlemek sabun yapıyor olması metaforik olarak yeni bir sosyal düzen kurmakla bağdaştırılabilir. yok oluyor ve başka bir şeye dönüşebiliyoruz da denebilir.

    değer, inanç ve beklentileri yansitan diyaloglar

    (jack’in bob’un kollarında ağladığı sahne) anlatıcı) özgürlüğü buldum. ümidin kaybolması özgürlük demek.

    (jack, lösemili hastalar grubunda, anlatıcı) “ben bu dünyanın etrafında kalabalık oluşturduğu küçük bir merkeziydim.”

    (jack, lösemili hastalar grubunda, anlatıcı) “damağındaki o küçük çizik,dilinle oynamazsan hemen geçer.”

    (jack, lösemili hastalar grubunda, jack) insanlar öleceğini duyunca, seni gerçekten dinliyorlar.”

    (uçakta, anlatıcı) “tek porsiyonluk arkadaşlar. kalkışla inişin arasında zamanı paylaşıyoruz.”

    (uçakta, tyler) “işine yarıyor mu? akıllı olmak...”

    (tyler) “biz tüketiciyiz. tutkulu bir yaşam tarzının yan ürünleriyiz. cinayet, suç, fakirlik bunlar beni ilgilendirmiyor. benim için önemli olan magazin dergileri. beş yüz kanallı televizyon, iç çamaşırımda kimin adının yazdığı...”

    (tyler) “ sahip oldukların, sonunda sana sahip oluyorlar.”

    (anlatıcı) “kimse gördüğünü bilmiyor, ama görüyor.”

    (tyler) “biz kadınlar tarafından büyütülmüş bir erkek nesliyiz. başka bir kadının aradığımız şey olduğunu hiç sanmıyorum.”

    (tyler) “kendini geliştirmek bir mastürbasyondur.”

    (tyler) “mülkümü yok ederek beni özgür kılan kşi, kendimi bulmama sağladı de”der.
    “medeniyetin gittiği bu yönde, maddi eşyaların önemini reddediyorum.”

    (tyler) “babalarımız bizler için birer tanrı modelidir. eğer babalarımız bizi terkettiyse, tanrı nasıl olur. tanrının senden hiç hoşlanmadığı olasılığını düşünmelisin. o seni hiç istemedi. hatta büyük olasılıkla senden nefret ediyordur. bu başına gelebilecek en kötü şey değil. ona ihtiyacımız yok. lanetinin affedilmesini boş ver. biz tanrının istenmeyen çocuklarıyız.”

    (tyler) “önce teslim olmalısın. her şeyden önce korkmayı bırakıp, bir gün öleceğini kabullenmelisin. sadece her şeyi kaybettikten sonra özgür kalabiliriz.”

    (tyler) “burada, yaşayan en güçlü ve en zeki erkekleri görüyorum. bütün bir nesil benzin pompalıyor, garsonluk yapıyor, ya da beyaz yakalı köle olmuş. reklamlar yüzünden araba ve kıyafet peşinde... nefret ettiğimiz işlerde çalışıp, gereksiz şeyler alıyoruz. bizler tarihin ortanca çocuklarıyız. bir amacımız ya da yerimiz yok. ne büyük savaşı yaşadık, ne de büyük buhranı. bizim savaşımız ruhani bir savaş. en büyük buhranımız hayatlarımız. televizyonla büyürken milyoner film yıldızı ya da rock yıldızı olacağımıza inandık, ama olmayacağız. bunu yavaş yavaş öğreniyoruz. ve bu yüzden çok kızgınız.

    (tyler) “sizler işiniz değilsiniz, sizler paranız kadar değilsiniz, bindiğiniz araba değilsiniz, kredi kartlarınızın limiti değilsiniz.sizler iç çamaşırı değilsiniz. sizler dünyanın dans edip, şarkı söyleyen pisliklersiniz.
    (tyler) “sizler özel değilsiniz. sizler güzel yada eşi olmayan kar taneleri değilsiniz. sizler herkes gibi çürüyen organik maddelersiniz.

    (tyler) “peşinde olduğun insanlar, muhtaç olduğun kişiler. yemeklerinizi pişiriyoruz, çöpünüzü topluyoruz, telefonlarınızı bağlıyoruz, ambulanslarınızı sürüyoruz. uykunuzda sizi koruyoruz. o yüzden bizimle oynama.”

    (anlatıcı) “türünü korumak için çiftleşmeyen her pandayı, elime tüfek alıp vurmak istiyordum. petrol tankerlerini açıp göremeyeceğim fransız sahillerini kirletmek istiyordum. duman solumak istiyordum.

    (anlatıcı) “yapayalnızım. babam beni terk etti. tyler beni terk etti. ben jack’in kırık kalbiyim.”

    (tyler) “hayatını değiştirmek istedin. bunu kendin yapamıyordun. olmak istediğin her şey oldum. yani ben. görünmek istediğin gibi görünüyor, istediğin gibi sevişiyorum ve asıl önemlisi senin olmadığın kadar özgürüm.

    (tyler) “ insanlar bunu her gün yapıyor. kendileri ile konuşuyorlar. hayallerindeki gibi olmak istiyorlar, cesaretleri olmadığı için bunu yapamıyorlar. sen hala mücadele ettiğin için bazen kendine dönüşüyorsun. başka zamanlarda beni izlediğini hayal ediyorsun. yavaş yavaş kendini bırakıyorsun, tyler durden olmaya.
    --- spoiler ---
  • yıllar önce kemal sunal'ın bir filminde keşfedilmişti bu durum. sanırım senarist ordan araklamış. kemal sunal'ın patronu sürekli dövmek için adam tutmaktadır*. bir gün kemal sunal'ı tutar. kemal sunal bir de karşılık vermeye başlayıp patronuna vurmaya başladığında patron daha da bir zevklenir ve kemal sunal en sevdiği elemanı olur.

    - şabaaaaaan! şabanı getirin bana!
  • bbc prime daki hollywood inc adlı belgeselden:
    filmin gişe başarısızlığından dolayı dönemin 20th century fox ceo su işinden oldu (bay murdoch film teklifiyle gelen ceo yu uyarmıştı). öncelikle küçük bir bütçesi olan film başta brad pitt in fiyat kırmayı redetemesiyle birlikte (bu durumda edward norton başta olmak üzere diğer oyuncularda fiyat kırmaktan caydı tabi) oldukca büyük bir bütçeyle çekildi (bay murdoch ı kızdıran bir diğer nokta). bay murdoch konunun provakatif ve tehlikeli olduğunu düşündüğünden baştan yanaşmamıştı zaten bu işe, sonra zarzor ikna oldu. kitabı okuyup filme çekilmesi gerektiğini düşünen kişi fox ceo sunun yardımcılarından inci kolyeli tayyörlü bir hanım (adını hatırlayamadımda).
  • hiç unutmam izmir'de bir kış akşamıydı. filmi izlmek için elektrikli sobayı açmış, uzun mücadeleler sonucu ekranın karşısında herkes bulduğu bi köşeye yumulmuş, kola, sigara hazır filme kanalize olmaya çalışıyorduk. o sırada içeri hafif angut bi arkadaş girdi ve şöyle dedi;

    --- spoiler ---
    "olum film süper, brad pitt aslında yok, edward norton şizofren"
    --- spoiler ---

    sikti attı filmi. izledik yine de.
  • filmin son sahnesiyle jenerik arasına a nice big cock koyup izleyiciye ayarın en buyugunu vermiş muhtesem film.
hesabın var mı? giriş yap