519 entry daha
  • kürtajı açıkça yasaklayarak kadın hakları kazanımlarını gaspetmek isteyenler ilahiyatçılardan medet umuyorlar. ilahiyatçılar da birincil kutsal metinlerde bu konuda iman ettikleri tanrının münhasır emirleri yahut kürtaj konusunun geçtiği herhangi bir cüz mevcut olmadığı için bu kez skolastik hoca tayfasının ortaçağ düzeyinde bilgi birikimiyle verdiği fetvalara geri dönüyorlar. ya ne yapacağıdılar?

    her mezhepte farklı fetvalar verilip farklı şeyler söylendiği için din denen o sarsılmaz sabit dogma oracıkta iflas ediveriyor, iflahı kesiliveriyor. bugün bir mezhep 42 gün derken diğeri 120 gün diyor. bir diğeri çıkıyor, ilkah vuku bulmuşsa, yani sperm yumurtanın içine girmişse o dakikadan itibaren hayat başlamıştır diyor.

    ve o noktadan itibaren argümanlarının tarihsel derinliği kaybettiğinin de farkına varamıyorlar çünkü spermin yumurta zarından içeri girerek döllenmenin gerçekleştiğine dair bilimsel bilginin çok yakın tarihte, sanırım 150 ile 200 yıl kadar önce keşfedilmiş bir olgu olduğu gerçeğini gözden kaçırıyorlar. şu son aydınlanma çağına kadar, ve bilhassa ortadoğu'daki dinlerin yeşerdiği tarihlerde, kadının vücudunun yumurta ürettiği bilinmemekteydi.

    modern tıp öncesindeki dönemde onca zaman kabul gören "bilgi" şöyleydi: erkek dölünü kadının içine fışkırtır. kadın, erkek tarafından karnına ekilen tohumun büyüyüp gelişmesinden sorumludur. kadın sadece taşıyıcıdır ve emanetçidir; çocuğun genetik yapısına hiçbir katkısı yoktur. [bebek anneye benziyorsa, dokuz ay boyunca annenin karnında kaldığı ve onun kanından beslendiği için benziyordur.] döl erkeğin olduğuna göre doğacak çocuklar da erkeğe aittir. hamal kelimesi ile kökdaş olan "hamile" tabiri boşuna değildir. erkeğin birincil ve esas cinsiyet olması ve kadının ise erkeğin sadece yanında bir muavin veya işlevsel bir aksesuar olmasının doğal karşılanmasının binlerce yıl boyunca yutturulabilmesinin ardında da bu "bilgisizlik" yahut ılımlı ifadeyle "hatalı gözlem" yatmaktadır.

    [flaş!!! flaş!!! flaş!!! ek ara not: birileri açmış bakmış internette "o, insanı döllenmiş yumurtadan yarattı." cümlesini bulmuş gelmiş suratıma dayıyor. kur'an'ın alak suresindeki "alak" kelimesi kan pıhtısı anlamına geliyor. ayet aynen şöyle: "o, insanı alaktan yarattı." alak kelimesi embriyo, gen ve bilhassa kadın yumurtası anlamına katiyen gelmiyor. alak kelimesinin yumurta anlamıyla tefsir edilmesi, bilimin kadının yumurtladığını keşfetmesinden çok sonraki tarihlerde, hatta günümüze epeyce yakın tarihte vuku bulmuştur. kalkıp da ucuz kelime oyunlarıyla bel altından çalışmanın hiç lüzumu yok, tamam mı canım? kaldı ki kutsal metinleri doğa bilimlerini açıklamak amacıyla kullanmak kadar zararlı bir huy da yoktur. lütfen terkedin şu sonuçları sebeplere uydurmak için uğraştığınız teleolojik zorlamaları bir zahmet. neyse, kaldığımız yerden devam edelim.]

    bittabii ki böyle bir kurgunun içinde, kürtaj konusunda kadından ziyade erkeğin söyleyeceği söz daha fazladır, daha önemlidir, daha önceliklidir.

    kadının bir erkek tarafından yazılan ve sahneye konan bu oyundaki rolü, sadece dokuz ay on gün boyunca erkeğin kendine ait bir malı içinde muhafaza ettiği bir dolap olmaktan ibarettir.

    o yüzden bugünlerdeki şu kürtaj tartışmalarında onlara giren çıkan hiçbir şey olmadığı halde bunca erkek, "uzman" sıfatıyla ve daha da vahimi (bkz, üstteki paragraflar) imtiyazlı hak sahibi kimliğiyle çıkıp sağda solda ahkam kesebiliyor; sanki bu öznel kadın deneyimi bir maslahatgüzar erkek görüşü tarafından tahlil ve tescil edilmeye muhtaçmışcasına.

    sanırım bu "dolap" perspektifi kadınların bir mülkiyet nesnesi olarak prangalandıkları makus yazgıyı açıklamaya yetiyor.

    kürtajın yasaklanmasının da bu bağlamda erkeklerin mallarına sahip çıkması olarak görüldüğü unutulmamalıdır. tıpkı o dolabın daha önce kullanılmamış olması* şartında veya dolabın kilit altında tutulma* ısrarında olduğu gibi kürtaj konusu da bu coğrafyanın zihinsel kuraklığında "mülkiyet hukuku"nun konusudur.

    [edit/insert: kürtaj tartışmalarına daima vazgeçilmez bir kavalye gibi eşlik eden tecavüz komponenti bu mülkiyet hukuku perspektifinden okununca anlam kazanıyor, dikkat ediniz.]

    bu inancı taşıyanların nazarında, her ne kadar şefkatli ve merhametli bir ses tonu kullansalar da "yaratılmışların en yücesi" olan insanın yaşam hakkı veya "başımızın tacı" kadınların sağlığı gibi hususların zerre kadar önceliği yoktur.

    sağlık ve insancıllık gibi saikler pis kokulu tahakküm niyetini gizlemeye yönelik garnitürtür sadece. şayet insancıllık öncelikli olsaydı, bir kadın kendi rızası dışında ilişkiye zorlandığında, yani "kirletildiğinde" önce onun sağlığı, bedensel bütünlüğü, yaşadığı travmalar düşünülüyor olurdu. ama öyle olmadığını, kirlenmiş bir kadının bu zihniyet tarafından lanetlendiğini ve - söylesem mi acaba? - gözünün yaşına hiç bakmadan kıtır kıtır satırla doğrandığını gayet iyi biliyoruz.

    günümüzde ilahiyat fakültelerinde görevli "bilim insanları" aynı üniversitenin bünyesindeki tıp fakültelerinin öğretim üyelerinden güncel bilgi desteği alıyorlar ve tamamen bilimsel bilgiye kapalı ve inatçı bir tutum sergilemiyorlar. misal, ankara üniversitesi'nde kürtaj konusunda disiplinler arası çalıştayların düzenlendiği vakidir. lakin ilahiyatçıların sorunu, kadının yumurtası ile erkeğin sperminin eşit ağırlıklı roller oynadığı bir üreme sistemine göre görüşlerini güncelleyememektir. din buna izin vermemektedir. modern zamanların gereğine uygun, cinsiyet ayrımı gözetmeksizin insanı bir birey olarak gören bir bakış açısına bir türlü yanaşmaları mümkün olamamıştır. bu bakış açısına yarım ağızlı ve her an geri adım atabilecekleri kolboyu güvenlik mesafesinden seslenebildikleri en yakın nokta, erkek ve kadını birbirini tamamlayan iki varlık olarak tanımlamaktır. [herhangi bir televizyon programından standart bir ilahiyatçı söylemi: "efendim şimdi buna eşit demeyelim de tamamlayıcı diyelim. öylesi daha uygun. hem tamamlayıcı dediğimizde eşitlik kavramını da içeriyor doğal olarak."]

    ilk bakışta bu tanım çok masum ve bir nevi kozmik yin-yang ahengi veya fifti-fifti şirket ortaklığı gibi görünse de kürtaj gibi tamamen kadını ilgilendiren bir konu gündeme geldiğinde hepsi otomatik refleksle eteklerindeki taşları dökmekte, eski müstahkem siperlerine rücu etmekte ve kadını evin mutfağına, çocuğunu da kucağına mıhlayan zihniyetlerini ifşa etmektedirler. ortaklığın hisseleri bir anda müthiş bir adaletsizlikle %90 ile %10 oranlarında dağıtılmaktadır. hani ne oldu o "doğal olarak" içerilen eşitlik kavramlarına? (içlerinde utanmadan dini bilimle açıklamaya kalkarak avcı toplayıcı toplumlarda erkeğin ev dışındaki avcı rolüne ve kadının evin yakınındaki toplayıcı rolüne referans gösterenler bile çıkmaktadır. sanki kutsal kitapların yazımında weber ve durkheim konsept danışmanı olarak çalışmıştı.) o büyük zihinsel sıçrama ve bilimle o büyük uzlaşı için el uzatıp tokalaşacak cesareti toplayabilen henüz pek az din adamı vardır. adı üstünde, dogma; hala erkeğin tahakkümü. vazgeçmek kolay mı?

    esasen bugün bu konuda konuşan müslüman ilahiyatçıların çoğu, referanslarını amerika birleşik devletleri'ndeki kürtaj karşıtı hareketin uzun gayretlerle geliştirdiği, tekamül ettirdiği argümanlardan alıyor. abd'nin köktendincileri bu konuya (ve aynı şekilde evrim karşıtlığına) kadar çok kafa yormuşlar ki bizdeki ilahiyatçılar armut piş ağzıma düş rehavetiyle hareket ediyorlar. bir ingilizce kursuna gidip evanjelistlerin risalelerini tercüme etmek yetiyor da artıyor. bu abd'den ithalat kurnazlığının aynısını, kuşe kağıda yaratılış safsatası yayan mehdi adayları da muntazaman yapıyor zaten.

    ve bugün kürtajın yasaklanması yönünde görüş bildirirken açık ve net biçimde "kutsal kitaplar öyle söylüyor" diyemedikleri için "semavi dinlerde ve evrensel ahlak sistemlerinin hiçbirinde kürtajın yeri yoktur" kalıbını gayet özenli bir dikkatle, aynen bu sözdiziminden şaşmaksızın kullanıyorlar. 2012 mayıs ve haziran aylarının kısmetine düşen gündem bulandırması operasyonu çerçevesinde, son bir haftadır bütün ilahiyatçılar papağan gibi aynı şeyi söylüyor. sanırım bu cümlenin aynen bu şekilde söylenmesi gerektiğinin belletildiği bir kurstan geçirmişler bunları. (kızılcahamam?) zira böylece, aynı cümle içinde bir arada kullanmak suretiyle, noksan ve hatalı bilgiyle malul olan kendi inançlarını, çaktırmadan, en yeni bilgiyle sürekli güncellenen bilimsel temelli ahlakın yanına yamamış oluyorlar. insanın bedensel ve ruhsal bütünlüğünü merkeze koyan çağdaş hümanist felsefenin temellerini laf kalabalığı arasında dogmalarıyla harmanlamaya cüret ediyorlar ve hümanist dünya görüşünü resmen ensesine silah dayayıp utanmadan rehin alıyor adamlar.

    mini değil maksi çakal bunlar.

    .

    tıkla
453 entry daha
hesabın var mı? giriş yap