11 entry daha
  • profesör dr. onur hamzaoğlu’nun bilimsel geçerlilik ve güvenilirliği sınanmamış sonuçları açıklayarak bilim ve toplumu yanılttığı, bilimsel özensizlik ve bilimsel saptırmaya neden olduğu kanaat ve sonucuna varmış iletişimci. kendisini tanımam. yine bir iletişim fakültesi dekanı fenomeni çıktı karşıma. ilki hakkında bolca yazılıp çizilmişti. (bkz: yusuf devran) iletişim fakültelerinden işkillenmeye başladım valla, hangi kafada yaşıyorlarsa, üniversite ile kışlayı karıştırdıkları kesin. insan bölüm adına bakınca farklı beklentilere kapılıyor. asker kökenli bir hoca imiş, ki o konuda da fikrim sabit: (bkz: #27944790)

    onur hocayı da tanımazdım ama artık pek çoğumuz gibi ben de artık kendisini tanıyorum. suçu malum, bilmeyenler için en kısa özeti; halk sağlığı hocası olarak dilovasında bebek kakalarında ve anne sütlerinde ağır metal oranlarının olması gerekenin çok üzerinde çıktığını saptayıp çalışma sonuçlarını kamuoyu ile paylaşmak.

    (bkz: #27979343) vesilesi ile bu sayfaya geldim.

    hasret beyin yorumu şu; “profesör dr. onur hamzaoğlu’nun bilimsel geçerlilik ve güvenilirliği sınanmamış sonuçları açıklayarak bilim ve toplumu yanılttığı, bilimsel özensizlik ve bilimsel saptırmaya neden olduğu kanaat ve sonucuna varılmıştır. toplumun yanıltılması hem bilime olan güvene hem de üniversitenin toplum içinde saygınlığının zedelenmesine ciddi ölçüde neden olmuştur. bir öğretim üyesi olarak bu statü ve konum gereği kendisine yönelik itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikteki davranışlara meydan vermiştir. kendisinin davranışları üniversitemizin etik ve akademik ilkeleri ile bağdaşmamaktadır”....
    keşke hasret hoca lima bildirgesi'ni de bu bağlamda bizim için değerlendirip yorumlasa. ne güzel olurdu. aydınlanırdık.

    üniversitenin ne olması, nasıl olması gerektiği hakkındaki görüşlerimi değişik vesileler ile yazdım. elbette bu görüşler başka örneklerden esinlenme sonucu kafamda oluşmuş şeyler, başkaları başka kaynaklardan beslenerek başka türlü düşünebilir.
    etraf şaklaban prfosür doluyken onur hoca gibi onurumuzu yücelten isimlerin yukarıdaki ifadeler ile değerlendirilmesi benim vicdanımı yaraladı, üniversitelerimizde hakim olan anlayış sebebi ile de ümitsizliğe kapılmama yol açtı.
    üniversitenin akademik özgürlüklerin sınırı ve bu özgürlüklerin kullanımı sırasında bağımsız olması hakkında ülkemden olumlu bir örnek bulamadığım için sık sık yurt dışı bakınızları veriyorum. ısrarla her yerde sunduğum linki buraya da koyayım, belki bir okuyan, ibret alan çıkar. http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=164966
    şimdi haberi okumaya üşenirsiniz, onu da özetleyeyim: prof. edward said, 2000 yılında lübnan sınırındaki bir israil karakoluna taş atınca, columbia üniversitesi'ndeki öğretim üyeliğine son verilmesini isteyenler olmuştu. bunun üzerine rektör jonathan r. cole, akademik özgürlük çerçevesinde said'i savunan bir yazı kaleme almıştı.
    "bugüne kadar böyle bir yanıt vermek konusunda pek gönüllü değildim. çünkü bu tartışmanın başından bu yana, columbia'nın sahip çıktığı değerlerin iyi bilindiğine, sarih olduğuna ve yeniden teyidinin de gereksizliğine inanıyordum.
    ne var ki, bu yazıyı yazacağım, çünkü büyük bir üniversitenin varlık koşulu olan temel ilkeleri hafızalarda tazelemenin yarar getireceği zamanlar olur ve sanırım bu da öyle bir zaman...columbia'da bir ifade yasası olduğuna inanmadığımız gibi, ifade polisi gibi davranmayı da reddederiz...kaldı ki, hakkında abd'de veya başka bir ülkede dava açılmış olsaydı bile, üniversitenin kendi kuralları itibarıyla said'in cezalandırılması söz konusu olmayabilirdi...
8 entry daha
hesabın var mı? giriş yap