1833 entry daha
  • neden yalan söyleyeyim; ilk izlediğim zamanlar içerisinde, senaryosuna bakıp, " eyvah, aha işte klişe bir türk dizisi daha. gencin sevgilisi ve arkadaşları çocuğu satıyor, o da sürüklendiği girdaptan kurtulup kendine yapılan ihanetin intikamını almaya başlıyor " diye önyargılı bir yorum yapıp, bu süperkulade yapımı tiye almamıştım. zaten ilk anda derinlemesine izlenimde bulunmayıp, at gözlükleriyle izleyince, sevimsiz ve sıradan bir dizi gözüküyor. bu yüzden, bir kaç sahne izleyip diziye bok atanların haliti ruhiyesini anlıyorum. bakıyoruz türkiyedeki bir çok dizi eski bir edebiyat metninin uyarlaması ve senaryoya bağlı kalınmayan bir kurgu. tren yapanları mı ararsın, ailede bitmek tükenmek bilmeyen yaprak dökümlerini mi ararsın. yüreği sıkılıyor insanın. sırf bu yüzden klişe bir kurguyla, orjinal ve sürekli ters köşeye yatıran senaryosu olduğu için takdir ediyorum bu dizi yapanları. ilk anda kendimce çemkirmiştim ya, şimdi o söylediklerimi yalıyorum. sözün kısası entryimin ilk cümlesindeki bahsettiğim düşüncelerimden dolayı ben bir bok yemişim diyor, duygusal bir karekter olarak, dizinin senaryosu ve oyuncu karekteleri hakkında, kişisel görüşlerimi belirtmek istiyorum. biliyorum, sözlerim ramiz dayımızın küçük bir yeğen deyişinin yanında tırt kalacak ama; şu kardeşinin de tırt da olsa nacizane aforizmaları var be dayıcım.

    biz ezeli çok sevdik abiler, çok benimsedik, takdir ettik. peki neden bu karekter bu kadar sıcak geldi bize. durun söyleyeyim. çünkü acıyla baş etmesini bildi. düştüğü girdapta, kendisine yapılan tüm çirkefliklere rağmen yenilmeyip, küllerinden doğdu. yüreğinde beslediği aşk ve dost acısını evcilleştirip, ona tutunarak büyük bir güç oluşturdu kendisine. aşkının, nefretinin önüne geşmesine en azından buraya kadar izin vermedi. dostlarını ve sevgilisini, tıpkı onların yaptığı gibi aciz bir şekilde değil, onların silahlarıyla yaraladı. intikamını alma planı içerisinde, önüne çıkan fırsatlardan yararlanmak istemedi. kimseyi kullanmadı. duygularının esiri olmadı. bu çirkef oyunda payı olmayan bahar'ı bile intikamına alet etmek istemedi elinden geldiğince. bir çoğumuz belkide kendisine bu kadar zaafı olan hatunu çoktan kullanır atardı. sahip olduğu varlığın içerisinde kaybolup giderdi. ama ezel, içerisinde ölen kişiliğinin öfkesini hiçbir zaman unutmadı. maskesinde ezelliği, ömerin önüne geçmedi. bu yüzden takdir ettik kendisini, öpüp başımıza koyduk. yürü be koçum dedik..

    sonra ramiz dayıyı sevdik. hem de fazlasıyla. hayata dair izlenimleri, insanın midesine kroşeler şeklinde inen sözlerini, eski topraklığını, kardeşşş derken ki gülüşünün ardında gizlenen dayılığını, önüne yitip giden bir hayatın kurtarılması için kanının son damlasına kadar o kişinin yanında oluşunu sevdik. ha dizinin gidişatına göre, ramiz dayı ömerden bir rant sağlayabilir gibi teoreler de üretebilirsiniz. fakat ben sanmıyorum ki ramiz dayı gibi can kişiliğin o kadar güç ve ihtişamının yanında ömeri kullanacağını. ha kullansa da, bunca yaptıklarının yanında helal hoş olsun derim ben. adam ömer' e el uzatmasaydı, kendisine yapılan bu çirkefliğin intikamını alabilecek miydi ömer. sırf bunun için yeğen diyen soluğundan öpülecek adamdır ramiz dayı.

    ali'yi de sevdik biz sonra. hani klişe bir tanım vardır ya; kendisi iyi ama çevresi kötü. aynen öyle bir herif ali. ömer ve cengiz'i satarken bile içerisinde biraz olsun kötü bir niyet olmadı. her zaman kullanıldı. delikanlılığının içerisinde gizlenen çaresizliğinin kurbanı oldu. eyşan ve cengiz'in kirli oyunları olmasaydı, ömer'i satar mıydı. ezel onu ramiz dayı ve kendisine muhtaç etmese cengiz'i satar mıydı. omuzunda ağlanan erkek tipiydi ali. yapmacık sevgilerin arasına bilinçsizce itilen bir figürandı. ama dedim ya, iyi adamdı ali; özünde iyiydi..

    cengiz'i sevemedik sonra. çünkü megolaman bir herifti. belki ömer'i seviyordu fakat egoları uğruna onu ve dostluğunu unuttu. kendi mutluluğu uğruna başkalarının mutluluğunu çalıp, kendi mutsuzluklarını onlara sattı. zeki gibi görünüyordu fakat kendi yarattığı dünyasında çırpındıkça batmaktan kurtulamayordu. kendi bahçesinde oyunlarıyla mutluydu belkide. kendisini piyon zannediyordu. fakat o başttan hataydı, bunu biliyor muydu ? ama yine de o " hadi yaaa " deyişi yok mu, orgazmın doruklarında hissettiriyor bizi.

    eyşan'ı hiç sevemedik zaten. oyunculuğuna zaten bir şey söylemeyeceğim. dizi'de olmasa, yokluğun aranmayacak bir tip. fakat dizideki karekterine gelecek olursak, korkunç bir tip. sırf kardeşinin mutluluğu için büyük bir oyun oynadı ve en sevdiklerinden oldu. sanki ömer ile zorluklara göğüs gerip, çalışıp didinip kurtaramaz mıydı baharı. ama o kolay olanı seçti. ömer'in göz göre göre hapislerde çürüyüp gitmesine göz yumdu. bu muydu sevmek, bu muydu zorluklara göğüs germek. sevgisine inanıyor muyum peki. ezel gibi yakışıklı ve varlıklı bir insanın kendisine aşk teklifinde bulunup, bütün gül bahçelerini önüne sermesine rağmen teslim olmadı ona. ezel' e sarılırken ömeri hissetti. onun kokusunu duydu. başı dik bir şekilde ben onu seviyorum dedi ezel'e. işte o vakit, helal lan sana eşyan dedim ben buna, azıcık da olsa sevdim, sevgisine inanır gibi oldum. fakat soygun planını gerçekleştirirken ki yaptığı oyunları görünce, böyle kirli bir insanın içerisinde masum, temiz bir aşk barınamaz dedim. ne kadar severse, ömer'in yokluğunu ararsa arasın, hiçbir ihanet kendisinin ömer'e yaptıkları gibi affedilebilir olamaz ve affedilemez. içinden doğruca seven bir kişi, eşyan gibi arzularını ve yenilgilerini aşkına tercih etmez. güçlü olur.

    bu yüzden içerisindeki bütün eşyanlara lanet olsun diyor, böyle bir sevgi olmaz olsun diyorum.

    bahar hakkında da bir kaç kelam edeyim. eşyan ile beraber dizinin katlanılamaz iki kişiliği. silik bir karekter. hastalığı ve güçsüzlüğünden dolayı sığınacak bir dal arıyor. bunca yıl sevgisizlikten ve yalnızlıktan yorulmuş. ezel'i tanımış sonra, tüm yaşantılarını unutmaya çalışıp, kendisine sığınacak bir otopark arayan ve bildiğin aşk tripleri atan bir kişilik. seni hasta cigerlerimle seviyorum ezel diyor. halbuse ruhunu tamir etmek için anahtar arıyor farkında değil.

    eren zaten öldü kurtulduk. neydi olan öyle, kulağımızı tırlamıyordu. can dayanır mı böylesi bir velede. ayıp olacak ama babası ölmüşte hakkın rahmetine kavuşmuş diyorum. ömer'in kardeşi dersen, çekilmez tripleri olan ergen bir genç. şebnem tefoya verse iyi olur. yazık gariban içli içli bakıp duruyor alttan alttan. serdar'ın oyunculuğuna bitiyorum zaten. herif harbi malın gözü. her oyunda elini oynayıp yine de kaçmayı ve yaşama tutunmayı başarabiliyor. bravo valla. ömer'in annesi çok şeker kadın lan, babası zaten allah adamı. ramiz dayı'nın selmasına da helal vallahi, dağı gibi herifin gönlünü çalmayı başarabilmiş. malın gözüymüş valla. aferim.

    son olarak diyeceğim şudur ki;

    biz ezel'i nefrete dönüşen aşkının asilliği için sevdik. kendisini satanları, kendi tabancalarıyla vurmasını bildiği için sevdik. nefreti de hakkıyla sürdürdüğü için sevdik. paraya pula, ithişama göz kaptırmayıp, kendisine yapılan ihanetin acısıyla ömer'in intikamını almasıyla sevdik. ama olur da dizinin sonunda ezel, " tamam abicim, intikam da buraya kadar " deyip, küllenmiş aşkının zaafıyla eşyan'ı alarak uzaklara giderse ben üzülür, neden bu diziyi izlemişim derim abi. içim sıkılır. zoruma gider. çünkü aşk bazen gitmesini bilmektir. kendine yapılan affedilmez ihaneti besleyip, duygularının esiri olmamaktır. giden hançeri koyup gitmiştir. tekrar fırsat bulsa tekrar yapacaktır. o yüzden affetme ezel eşyanı, affetme. içimizde yarattığımız o başı dik ezel'i büsbütün yıkma. yazık olmasın..
    (bkz: bu ülkede güzel şeyler de oluyor)
8101 entry daha
hesabın var mı? giriş yap