aynı isimde "şeytan (film)" başlığı da var
202 entry daha
  • şeytana dair harikulade anlatımlardan birini novum testamentum'da secundum matthaeum iv.'te okumuşumdur; bu entiride buna eğilmek istiyorum, verba bizi nereye götürürse.

    -inönü'yü bilenler için söylüyorum gibi- martin scorsese'nin bayıla bayıla izlemekten bıkmadığım last temptation of christ'ini (kazancakis'in eseri) bilenler için söylüyorum; oradaki şeytan'ın isa'yı denemesi (ingilizcesiyle "temptation" latincesiyle "iesus tentatur a diabolo") hikayesinin orjinali kutsal kitap'ta yukarıda yazdığım yerde geçer. buna göre isa, kutsal ruh tarafından çöle yönlendirilir ("4.1: tunc iesus ductus est in desertum a spiritu, ut tentaretur a diabolo") ve orada kırk gün kırk gece yemek yemez, aç kalır ("4.2: et cum ieiunasset quadraginta diebus et quadraginta noctibus, postea esuriit") kendisine bir "saldırgan" yaklaşır. burada saldırgan diye çevirdiğim latincedeki orjinal terim "temptator" veya "tentator"dur; yani şeytan'ın ("diabolus") kendisi. peki şeytanı "temptator" kılan nedir? kelimeyi incelediğimizde "tempto, -are" fiiliyle karşılaşıyoruz; bu fiilin manaları içinde "denemek", "hissetmek", "dokunmak", "test etmek" yanında "saldırmak" da vardır. her ne kadar "temptator"la kastedilen "saldırgan"lıksa da bizim şunu esaslı bir şekilde anlamamız gerekir; şeytan isa'ya bulaşmaya geliyor. peki bulaşma, sataşma hali nasıl olacak? başa dönelim, şeytan isa'ya onu "deneyerek", "test ederek" bulaşıyor; işte bu bulaşma hali onun saldırganlığıdır. buradan olağan insanın da aynı manayı şeytana yükleyerek, onun insanı deneme, test etme yoluyla rahatsız edeceğini bilmesi gerekir. isa burada bir archetypus'tur yani bir ideal örnek, bir modeldir. önümüzde iki yol belirebilir, şeytan bizi birine sevk etmeye çalışırken, biz diğer yola yönelmeye çalışabiliriz. işte bu, benim daha evvel contemptus mundi ve contemptus dei başlıklarında incelediğim ve privatio boni ile de bir vicdan noktası belirlediğim ayrımdır. aynı şeyle kutsal kitap'ta isa da yüzleşmektedir; onun archetypus'luğu göz önünde tutulursa, tercihi aslında ideal hıristiyanın tercihi olmak durumundadır: yani şeytanın maddi dünyaya yönelik her cezbedici teşviği elin tersiyle itilmelidir, bunun adı da contemptus mundi yani evrenin, madde aleminin hor görülmesi.

    devam edelim hikayeden, nerede kalmıştık, hah tamam temptator yani saldırgan şeytan isa'ya yaklaşır ve şöyle der (4.3: "et accedens tentator dixit ei:"): "eğer sen tanrı'nın oğluysan, hadi bakalım, şu taşlar ekmek olsun da görelim" ("si filius es, dic, ut lapides isti panes fiant"). şeytan, isa'nın açlığını bildiğinden, ki onun çölde aç olmasını isteyen kutsal ruh'tu, yani isa'yı madde alemiyle göklerin krallığı arasında kalacağı bu sınava iten tanrısal ruhun kendisiydi; bu bilinçli bir savaşımdır aynı zamanda. bu her insanın karşılabileceği bir sınavdır; insan aç kaldığında (açlığa başka manalar, değerler yükleyin) doyabilecek metayı madde aleminden çıkarabilir. bunun için kutsal değerlerinden (her zaman tanrısal olmak zorunda değil, kendiniz için kutsal olan neyse onu düşünün) vazgeçmek durumunda kalabilir, ancak sabrederek, değerlerinden vazgeçmeyerek (hikayede "şeytan'ın saldırganlığına yenilmeyerek") açlığından bir çile, çilesinden de sonsuz bir anlam çıkarabilir.

    isa'nın cevabı şöyle oluyor ("4.4: qui respondens dixit"): "kutsal kitap şöyle der: insan sadece ekmekle yaşayamaz, o tanrı'nın ağzından çıkan her sözle yaşar" ("scriptum est: non in pane solo vivet homo, sed in omni verbo, quod procedit de ore dei.") bu cevap isa'nın, şeytan'ın birinci denemesinde alt ettiğini gösterir. bu alt ediş, aç kalmış olan isa'nın kutsiyet açısından doyumudur. o sadece maddeyi yani sadece "ekmeği" insan için (ekmek üzerinden yapılmış müthiş bir alegori de yine vetus testamentum, liber psalmorum xlii.4'tedir: "fuerunt mihi lacrimae meae panis die ac nocte, dum dicitur mihi cotidie: 'ubi est deus tuus?'" yani türkçesiyle "gözyaşlarım ekmeğim oldu gece gündüz, gün boyu, 'nerede senin tanrın?' dedikleri için." ) doyurucu bulmuyor; burada da contemptus mundi yani dünyanın küçümsenmesi söz konusudur. şeytan, insanın sadece dünyaya tapınmasını, onunla yetinmesini arzuluyor oysa.

    bunun üzerine şeytan -bir sonraki denemesi / saldırganlığı için-, isa'yı kutsal topraklara (ierusalem'e) götürür ve onu tapınağın en üst basamağına bırakır ("4.5: tunc assumit eum diabolus in sanctam civitatem et statuit eum supra pinnaculum templi") ve ona şöyle der: "eğer tanrı'nın oğluysan, kendini at aşağı. öyle ya kutsal kitap/söz şöyle demiyor muydu: 'tanrı, senin için meleklerine buyruk verecek. onlar da ayağın bir taşa çarpmasın diye seni elleri üzerinde taşıyacaklar.'" ("4.6: et dicit ei: 'si filius dei es, mitte te deorsum. scriptum est enim: 'angelis suis mandabit de te, et in manibus tollent te, ne forte offendas ad lapidem pedem tuum''") bunun üzerine isa şöyle der o yüksek basamaktan: "aynı kutsal kitap şunu da diyor: 'efendini, yani tanrı'nı denemeyeceksin!'" ("4.7: ait illi iesus: 'rursum scriptum est: 'non tentabis dominum deum tuum''")

    nasıl olsa tanrı'sı ona yardıme decek diye, o çilesinden kurtulacağı ölümün kollarına kendini bırakmaz. bu da bir şeytanın ayartmasına karşı serin duruş örneğidir. yani isa, hem ekmeği reddederek hayatta kalmanın hem de ölümü kabullenmeyerek hayattan ayrılmanın reddi içindedir. zira her iki tercih de başından beri ortaya koyduğum savaşımda (ki bu savaşı "iyi ile kötü" arasında cereyan eden bir mücadele olarak da görebilirsiniz) isa'nın alnının akıyla çıktığını gösterir.

    ve hikayenin bana kalırsa en muhteşem yeri; şeytan bu sefer de isa'yı yüksek bir tepeye taşıyarak ona evrenin bütün krallıklarını, onların zaferini gösterir ("4.8: iterum assumit eum diabolus in montem excelsum valde et ostendit ei omnia regna mundi et gloriam eorum"); arkasından şöyle der: "sana bütün bunları vereceğim, ancak boynunu eğerek bana tapınırsan" ("4.9: et dicit illi: 'haec tibi omnia dabo, si cadens adoraveris me.'") bunun üzerine isa, şeytan'a şöyle der: "defol şeytan! kutsal kitap der ki, 'efendin tanrı'ya tapacaksın ve sadece ona kulluk edeceksin'" ("4.10: tunc dicit ei iesus: 'vade, satanas! scriptum est enim: dominum deum tuum adorabis et illi soli servies'") hikayenin burası müthiş, zira insanın zihninde müthiş şeyler uyandırıyor; mesela christopher marlowe'un o harikulade eseri dr faustus'a yönlendiriyor. #10833696 no'lu entirimden alıntılıyorum: "...kötü meleğin kendisine yeryüzünde zeus'luk önermesi, dr. faustus'u daha da alevlendirir, birçok plan yapar kafasında. aklın ve tanrıya olan inancının sağlayamayacağı bütün tabiatüstü güçleri ona büyücülük ve şeytani olanla yapacağı işbirliği sağlayacaktır. dr. faustus, kötü meleğin teşvikinin ardından cinleri evvela kendisi için kullanmayı arzuladığını itiraf eder: '..bütün karışık davaları benim için çözsünler mi? istediğim herhangi delice bir işi yaptırayım mı? onları hindistan'a uçuracağım, altın getirsinler; okyanusu tarayıp, parlak inciler bulsunlar; yeni dünyanın bütün köşelerinde hoş meyvalar, hükümdarların ağzına layık yiyecekler arasınlar; başka illerin filozoflarını bana anlatsınlar; bütün yabancı kralların sırlarını söylesinler;..'"

    aynı teşvik karşısında iki farklı tutum görüyoruz; birinde isa "vade, satanas!" diyerek şeytanı kovuyor; diğerinde ise dr. faustus "yeryüzünde zeus'luk" uğruna şeytanla işbirliği eklifini/teşvikini kabul ediyor. isa, dr. faustus'un niyetinde olmadığı için isa'dır; dr. faustus da isa'nın niyetinde olmadığı için dr. faustus'tur; yani teoman duralı hocamın ifadesiyle söylersem, tektanrılı dinlerdeki en büyük devrim "insanın sadece eylemle değil, niyetle de yargılanması"dır. insan tanrı sayesinde hürdür ( #14441223); bunun kanıtı dr. faustus'tur; zira o hem theologia'da hem de scientia'da yani hem ilahiyatta hem de bilimde uzmanlaşmış bir zihin olmasına rağmen, daha fazlasını isteme hürlüğünü kullanarak şeytanla işbirliği yapmıştır, bunu yapabilmiştir. bunu yaparken karşısına bir apollon veya poseidon çıkmamıştır; bunu yapmıştır. karşısına çıkan şeytan'a uymuştur; teşviki olumlu karşılamıştır. ancak bunun yanında aynı sınava tabi tutulan isa da yine hürlüğü sayesinde, kutsal söz'ün izinden giderek "yeryüzünde zeus"luğu reddetmiştir. bakın şeytan'ın isa'ya gösterdiği şeye dikkat edin: "omnia regna mundi" yani "evrenin bütün krallıkları" (=yeryüzündeki zeus'luk). madde aleminin fırsatlarının bir kere daha isa tarafından reddedilişi var burada; isa bir kez daha uluhiyeti tercih ediyor. o uluhiyet, çarmıhın yoludur. işte çile burada başlıyor; ekmek yok, tanrı'ya güvenerek kendi yaşamını sona erdirme yok, maddenin krallığı ("rex mundi"; ayrıca şunu da belirtmeliyim "mundus" kelimesi harikuladedir; hem "dünya/yeryüzü" hem de "evren/alem" manasındadır; müthiş bir derinliği barındırır içinde. yalan yok bizdeki "alem" çevirisini de gayet yetkin buluyorum; müthiş derinlik.) yok... ne var? göklerin yani tanrı'nın krallığı... yani ruhani boyutuyla teslimiyet; bunu edeceği kulluktan, yapacağı hizmetten anlıyoruz.

    daha sonra şeytan isa'yı terk eder ve melekler gelerek isa'ya hizmet eder ("4.11: tunc reliquit eum diabolus, et ecce angeli accesserunt et ministrabant ei").

    isa çilesini kazanmıştır burada. hürlüğünü tanrı'nın krallığından yana kullanmıştır; şeytan ise kendine daha kolay yem olacak insanların peşine düşmüştür.

    bana kalırsa dinlerdeki mitolojileri literrae yani edebiyat açısından ele almak gerekir her şeyden evvel; zira bu metinleri anlamlandıranlar insanlar. her ne kadar tanrı sözü olarak kabul edilmişlerse de inananlar tarafından; şu unutulmamalı ki, bu paradigma kutsallık atfedilen sözlerin bile insanlar tarafından anlamlandırılmasını sağlar. öyle ya, aklı yerinde olmayan bir insan için yukarıda anlattığım hikayenin hiçbir manası yoktur; ona cümlelerim birer cıvıltı, gürültü olarak bile gelecektir. zira insan aklına ve oradan da gönlüne seslenen, onunla anlamlanan paragrafların, imaların hepsi insana özgüdür. bu açıdan bakıldığında, gözlerinizi kapattığınızda tüm evrenin kısa süreliğine yok olması gibi, metni theologia'sından sıyırıp litterae'ına yerleştirdiğinizde, onu bu niteliğiyle anlamaya çalıştığınızda göreceksiniz ki o tümüyle insanın içinde savaşı anlatır. her hikaye öyledir.

    not: entiride novum testamentum'dan yapmış olduğum latince alıntılar için künye:
    novum testamentum latine, ed. k. aland - b. aland, deutsche bibelgesellschaft, 5. rev. germany 2005.
826 entry daha
hesabın var mı? giriş yap