haydar haydar
-
(bkz: haydar)
(bkz: ali ekber çiçek)
(bkz: kul nesimi)
(bkz: sıdkı baba)
tüm bu bakınızların ortak özelliği, iki şiirin bestecisinin de ali ekber çiçek olması ve iki şiiri bestelerken de haydar haydar nakaratının orjinalinde olmamasıdır. haydar "cesur-yiğit" anlamına gelen ve hz. ali için kullanılan bir namdır.
sıdkı baba, asıl adı zeynel abidin olan ve 1865 yılında mersin’in tarsus ilçesine bağlı yenice köyünde dünyaya gelen bir bozok yörüğüdür. 14 sene "pervane" mahlasıyla şiirler yazmıştır, zaten bestenin orjinalinde 14 bin yıl değil, 14 yıl der.
pervane tasavvufta aşığı temsil eder, bile bile kendini yakan ateşe giren aşıktır bu. divane de "delilik" yani mecnun olma halidir, dünya hayatından sıyrılmaktır. mestane kendinden geçmektir ama bu şarap yüzünden değil aşk yüzünden olan sarhoşluktur. tasavvufta mey ve şarap genelde bu şekilde kullanılır. kırklar türk kültüründe çokça kullanılagelmiş bir sayıdır (bkz: türklerde kırk sayısının önemi). bahsedilen kırklar gözle görünmeyen bir ermiş meclisidir, bir üst makamı 7 ler, onun üstü de 3 lerdir. şair bu mecliste dara düştüğünden bahseder, bir nevi hesaba çekilmedir bu.
şiirin orjinali şu şekildedir:
"nura düş oldum
çatılmadan yerin göğün binası
muallâkta iki nura düş oldum
birisi muhammed birisi ali
lahmike lahmi de bire düş oldum
ezdi aşkın şerbetini hoş etti
birisi doldurdu biri nuş etti
ikisi bir derya olup cuş etti
lâl ü mercan inci dür’e düş oldum
ol derya yüzünde gezdim bir zaman
yoruldu kanadım dedim el’aman
erişti carıma bir ulu sultan
şehinşah bakışlı ere düş oldum
açtı nikabını ol ulu sultan
yüzünde yeşil ben göründü nişan
kaf u nun suresin okudum o an
arş-kürs binasında yâre düş oldum
ben âdem’den evvel çok geldim gittim
yağmur olup yağdım ot olup bittim
bülbül olup firdevs bağında öttüm
bir zaman gül için hara düş oldum
âdem ile balçık olup ezildim
bir noktada dört hurufa yazıldım
âdem’e can olup sit’e süzüldüm
muhabbet şehrinde kâra düş oldum
mecnun olup leyla için dolandım
buldum mahbubumu inandım kandım
gılmanlar elinden hulle donandım
dostun visalinde nâra düş oldum
on dört yıl dolandım pervane’likte
sıtkı ismin buldum divanelikte
sundular aşk meyin mestanelikte
kırkların ceminde dara düş oldum
sıdkı’yam çok şükür didare erdim
aşkın pazarında hak yola girdim
gerçek âşıklara çok meta verdim
şimdi hacı bektaş pir’e düş oldum"
..............
kul nesimi'nin şiiri de benzer şekilde tassavufi ögeler içerir:
"ben yitirdim ben ararım
yâr benimdir kime ne
gâh giderim öz bağıma
gül dererim kime ne
gâh giderim medreseye
ders okurum hak için
gâh giderim meyhaneye
dem çekerim kime ne
sofular haram demişler
bu aşkın şarabına
ben doldurur ben içerim
günah benim kime ne
ben melâmet hırkasını
kendim giydim eğnime
ar ü namus şişesini
taşa çaldım kime ne
sofular secde ederler
mescidin mihrabına
yâr eşiği secdegâhım
yüz sürerim kime ne
gâh çıkarım gökyüzüne
hükmederim kaf'tan kaf'a
gâh inerim yeryüzüne
yâr severim kime ne
kelp rakip böyle diyormuş
güzel sevmek pek günah
ben severim sevdiğimi
günah benim kime ne
nesimi' ye sordular ki
yârin ile hoş musun
hoş olayım olmayayım
o yâr benim kime ne"
türk kültürüne arap motifleri girmeden önceki o muhteşemlik görülebilir bu iki şiirde ve nicesinde. anadolu'da birçok aşık, ozan gerçeğin peşinde olmayı çok güzel ifade etmiştir. bu iki bestenin sözleri ve müziğinin mükemmelliği sebebiyle kim söylerse söylesin bana hoş gelir. türk ve yabancı yorumlardan birkaçını bırakayım:
mamek khadem yorumu
carlo domaniconi gitar
minor empire
selda bağcan
müslüm gürses
erdal erzincan ve cem adrian
kaknüs ensemble
sabahat akkiraz
kammersymphonie berlin
ahura ritm
ve elbette kaynağı ali ekber çiçek
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap