28 entry daha
  • yunan dünyasının hesiodos 'unun theogoniasıyla çeşitli kültürlerin destanları arasında benzerlikler ve devamlılıklar da "mitoslarin uygarlasma ve insanlasma sureci" hususunda müthiş birer örnektirler.

    önce bkz: theogonia/@jimi the kewl
    şimdi karşılaştırmalara bakınız:

    theogonia ve hititlerin kumarbi efsanesi

    kumarbi destanı hitit krallığının başkenti hattuşaş'ta (bugünkü boğazköy'de) bulundu. m.ö. xiii. binyıl sonu olarak tarihlerinlendirilen kumarbi destanına ait tabletler çivi yazısı ile yazılmıştır. yazıya dökülen efsane hurr kaynaklıdır. hitit uygarlığı ile yanşan hurri'ler m.ö. xiii. bin yıl sonu ile xv. bin yıllarda anadolu'nun güney doğusundan kuzey mezopotamya ve suriye'ye uzanan bölgede yaşamışlardır. hitit kralı i. suppiluliumas (m.ö 1375-1335) harri'leri yenip topraklarını ele geçirince, hititliler, hurri kültürünün etkisi altında kalmışlardır. işte hitit krallığının başkenti hattuşaş'ta bulunan kumarbi destanı gökteki ve yer altındaki tanrılara bir seslenişle başlar. tanrı anu'nın da adının geçtiği pekçok tanrı adı sayılır ve onlara "işitin" diye hitap edilir. anlatım şöyle başlar:
    "bir zaman, geçmiş yıllarda alalu gökte kral idi. alalu tahta oturur ve tanrıların birincisi olan anu onun önünde dururdu. onun ayaklarına kapanır ve maşrapaları içmek için eline verirdi" alalu'nun krallığı dokuz yıl sürer ve dokuzuncu yılda anu ona başkaldırarak yenip alalu'yu karanlık toprağa sürer onun tahtına oturur. anu'ya kulluk eder. anu da dokuz sene krallık eder ve sonra kumarbi onun tahtına oturur. kumarbi'nin saldırısından kurtulup kuş gibi uçarken anu'nun erkekliği, kumarbi'nin onu ısırmasıyla, içine dökülür; böylece kumarbi hava tanrıya gebe kalır. kumarbi ayrıca aranzah (dicle) ve taşmişu'ya ya da gebe bırakılmıştır. bu üç tanrının tohumlarının içine döküldüğünü öğrenen kumarbi büyük bir telaşla yuttuğunu tükürmeye çalışır. tükürdüğünün kanzura dağının üstüne düştüğü söylenir. tükürdüğünün ve tüküremediğinin ne olduğu fragmentte bildirilemez ve metnin sonunda kumarbi öfke içinde nippur'a gider. tabletlerin bundan sonrası kırıktır, okunamadığı için anlatılanların yorumu şöyle yapılabilir: hava tanrı, kumarbi'nin içinde kalmış olacak. bundan sonra anu ile, hava - tanrı arasında bir konuşma geçer ve anu ona kumarbi'nin neresinden çıkması gerektiğini öğütler. bu arada kumarbi de içindeki hava - tanrıdan kurtulabilmek için akıl - tanrı diye bilinen ea'ya giderek bir öğüt ya da bir büyü ister ağız, dişler ve yakınmalardan sözedildikten sonra bir büyü ile hava - tann'nın doğumu sağlanır. hava - tanrı, (babası) anu'ya başvurur ve birlikte (annesi) kumarbi'nin ölümünü planlarlar. sonunda hava - tanrı savaşı kazanır ve böylece gök krallığını ele geçirir.
    kumarbi destanında anlatılan "gökteki krallığı ele geçirme mitosu" ile theogonia'da zeus'un gökteki krallığı ele geçirmesi arasında bağlantı kurulabilir. kumarbi destanındaki sırasıyla adları geçen alalu - anu - kumarbi ve hava tanrısı, aşağıdan başlamak üzere theogonia'da ki zeus - kronos ve uranüs üçlüsüne uygun düşer; ancak alalu'nun theogoina'da bir karşılığı yoktur. kumarbi efsanesinde ilk tanrılar arasındaki soy ilişkisi belli olmamakta (sadece hava - tanrının bir dereceye kadar anu babası, kumarbi de anası sayılabilir) buna karşılık theogonia'da soy ilişkileri tam anlamıyla insan soyları gibidir ve tanrılar tıpkı insanlar gibi davranırlar.
    hem kumarbi efsanesinde hem de theogonia'da ana konu üretme gücünün ve genel olarak bu gücü simgeleyen erkeklik uzvunun kesilmesi ya da koparılması sözkonusudur. kubi anu'yu ısırıp, onun erkekliğini içine alır ve aynı şekilde theogonia'da da toprak - ana yaptığı bir çelik tırpanla uranüs'ün hayalarını oğlu kronos'a kestirir, fakat etrafa sıçrayıp denize ulaşan erkeklik tohumlarından aphrodite doğar. denize yayılan erkeklik tohumlarını dalga köpüklerine benzeten hesiodos şiirsel bir üslup ile aşk tanrıçası aphrodite'nin doğumunu anlatır.
    kumarbi efsanesinin hesiodos'a ne şekilde ulaştığı tam olarak açıklanamasa da, theogonia'nın yazılmasında hesiodos'u derinden etkilemiş olduğu bellidir.

    tehogonia ve hititlerin ullikummi efsanesi

    ullikumni, kumarbi destanının bir devamı niteliğindedir. ullikummi'nin konusu şöyledir: kumarbi destanı kahramanlarından olan "kumarbi, krallığı ele geçirmiş olan hava - tanrı teşub'u devirip yerine taştan bir azman olan ullikummi'yi getirmeye uğraşır, yani kumarbi'nin hava - tanrıya kaptırdığı krallığı geri almak için girişimi diye özetlenebilir bütün yapıt ayrıntılara girmeden.. theogonia'da kıyaslamada ullikumni bir yerde titanomakhia'nın karşılığı sayılabilir"

    hesiodos'un theogonia'sında devler ve tanrılar savaşı bölümünde theogonia, (mısra 630-685) anlatılanlar ullikummi'de anlatılanlara benzer. kumarbi'nin kenti hurri'lerin merkezi olan kuzey mezopotamya'daki urkiş kentidir. kumarbi'nin kaya'dan bir çocuğu olur ve bu çocuğa ullikummi adını verir. çocuk denizde ya da sularda, gulşeş ile mah adında iki tanrıça (ebe) sayesinde dünyaya getirilir. çocuk (ullikummi) hava - tanrının yok edilmesi amacıyla üretilmiştir. çocuğa verilen isim ard anlamlıdır; zira ullikummi ismindeki kummi eki hava - tanrının kutsal kenti kummiya'yı çağrıştırmakta ve belki de ulli kummi; kummniaya'yı yok edecek anlamına gelmektedir.

    ullikummi'nin doğumunu zeus'un girit mağarasında gizlice dünyaya gelmesi ile kıyaslamak mümkündür. yunan mitolojisinde kronos son dölü yerine bir taş yutmaktadır. "yutma" (kumarbi, anu'nın erkekliğini yutmuştur) ile "taş" motifleri hitit ve yunan efsaneleri arasında yadsınmaz bir ilişki olarak karşımıza çıkmaktadır. ullikummi tıpkı zeus gibi öc alma amacıyla meydana getirilir, öc almanın gerçekleşebilmesi için de saklılık ilkesine önem verilir.
    ullikummi'ye karşı tanrılar arasında uyanan tepki hitit destanında ayrıntılı bir şekilde uzun uzadıya anlatılır. önce sümer - akad pantheo'nun en büyük tanrısı enlil; ullikummi'nin yaratılmasıyla ne amaç güdüldüğünü sorar. ullikummi'yi doğduktan sonra sulardan çıkarıp, kumarbi'nin kucağından alan ve gizlice bazı tanrılara göstermeden enlil'in kucağına veren bir çeşit kader tanrıçaları olan irşirra'lardır. "irşirra'lar çocuğu alıp enlil'e götürürler. "aldılar onu ve koydular enelil'in dizleri üstüne. tanrı gözlerini kaldırdı ve gördü ki bir çocuk duruyor tanrısal varlığı önünde. gövdesi diorit taşındandı." enlil sorar: "kim bu? kader tanrıçaları mı yetiştirdi bunu gerçekten? o'nu görecek büyük tanrıların yaman savaşlarını? bu belayı saran kumarbi'de başkası değil. hava - tanrıyı yetiştirdiği gibi, şimdi de bu taşı yetiştiriyor ona hasım diye. daha sonra güneş - tanrı ve birçok başka tanrıların ullikummi'nin varlığından duydukları endişeler uzun uzun dile getirilir.

    hesiodos'un destanında titan'lar savaşından önce ve sonra olympos tanrılarının eyleme karıştıkları görülmese de kronos ile rheia'nın oğlu, zeus'un yüzkollu devler bölümünde toprak ana'nın öğütlerine uyarak briareus, kottos ve gyes'i babalarının zulmünden kurtardığı anlatılır. (theogonia, mısra 615-620).

    ullikummi'de tanrılar arası savaş bütün ayrıntılarıyla anlatılırken, hesiodos'un theogoniası. daha az ayrıntılı bir biçimde verilmiştir. uillikummi destanında betimlenen ullikummi yenilmesiyle sonuçlanıyor. ullikummi ve onunla birlikte tanrılara tuzak kuran kumarbi'nin kesin bir tutarlılık yöntemiyle kurulmuş bir sanat eseri ve theogonia gibi kurgusu bir elden çıkmış bir yapı olmamakla birlikte theogonia'dan yaratılış ve yazılış tarihi itibariyle en azından bir altı yüzyıl öncedir ve dolayısıyla hitit düşüncesinin, yunan düşüncesine kaynaklık etmiş olması bir olgu olarak kabul edilmek durumundadır.

    theogonia ve sankhuniaton efsanesi

    theogonia'daki yaratılış efsanesine etkide bulunduğu kabul edilen doğu'lu kaynaklardan biri de sankhuniaton efsanesidir. byblos'lu philon (m.s.ii. yüzyıl) sankhuniaton adlı bir finikelinin tarihini yunancaya çevirmiş ve dokuz kitaplı bir eser bırakmıştır. sankhuniaton'un bir tarihçinin adı mı veya genel olarak tarihçi mi anlamına geldiği pek bilinmiyor. philon bu sankhuniaton'un troya savaşı'ndan önce yaşadığını vurguluyor. sankhuniaton adlı eserde; evrenin bir çeşit bataktan ortaya çıkışı, sonra da tanrı kuşaklarının egemenliği ele geçirmek için savaşları birbirleriyle anlatılıyormuş "tıpkı theogonia'da olduğu gibi finike'nin efsane - tarihinde de dört kuşağın birbirini izlediği belirtiliyor. philon bu dört kuşağın adlarını verirken, onların yunan karşılıklarını da sayıyormuş:

    hurri - hitit efsanesindeki kuşak ardışımında eklendiği bu soy ağacı yunan efsanesindeki bir boşluğu doğrulamaktadır. theogonia'da uranos'tan önceki kuşak adlandırılmış değildir; philon'un finikeli eliun'a gösterdiği hypsistos "en yüksek" anlamına gelen bir hiçbir yunan kaynağında sözü geçmediği için kendi buluşu ya da çevirisi sayılabilecek soyut bir kavramdı. çağdaş bilginler bu philon'a ras. şamra metinlerinin ortaya çıkışına değin inanmadılar, güvenmedilerdi. yani yunan ardışım mythos'unun finikeli bir kaynaktan gelebileceğine olasılık tanınmamıştı. oysa bizim antakya'nın biraz güneyine düşen eski ugarit kentinin yerinde, bugün ras - şamra diye anılan bir kazıda ortaya çıkarılmış sami alfabeli metinler boğazköy tabletleri ile bir araya getirilip yorumlanınca, philon'un tanıklığını yabana atmamak gerektiği bilginlerce onaylanmıştır. hiç kuşkusuz hurri hitit- finike ve yunan efsaneleri arasında belirgin bir kültür alış - verişine dayandırılması gereken bir koşutluk vardır... west'in (m.l. west, hesiod theogony, edited with prolegomena and commentary s. 28-31. oxford, claren don press, 1966) theogonia açıklamalarına dayanarak,y aynı akdeniz çevresinde, yaşamış hurri - hitit - babil - finike - yunan ulusları arasında bunca kültür ilişkileri saptanmışken, hesiodos'un theogonia'yı yazmak için doğulu kaynaklardan yararlanmadığını söylemek olanaksızdır diye düşünüyoruz"1 denizi iyi bilen, denizcilikte usta bir ulus olan finikeliler önceki sümer, huni, hitit ve babil gelenek ve görenekleriyle sami kaynalarını yakından tanıyıp bunlar arasında aracı olmuşlar ve etkilerini özellikle akdeniz, çevresinde sürdürmüşlerdir. yunan alfabesinin finike'den geldiği ise artık herkesin bildiği bir gerçektir.

    "west, forrer (h. forrer, eine geschichte des götterköngistum aus dem hatti - reiche. in melanges f. cumont, iv. 1936. s. 687-713) adlı bir bilginin bizce çok ilginç bir savına değinmektedir: "hesiodos'un theogonia'sı doğrudan doğruya hitit metinlerinden gelmedir" diyor forrer, kanıt olarak da şunu ileri sürüyor: "hitit mythosları midas'ın krallığı sırasında phrygia'da süregelmiştir, hesiodos'un soyu ise... anadolu'dan midas'ın egemenlik yöresine hem çok yakın, hem de phrygia kültüründen etkilendiği birçok efsanelerle kanıtlanmış, ege kıyılarından göçmüştür yunanistan'a. hesiodos theogonia'yı kaleme alırken anadolu'lu atalarından miras aldığı bir gelene-ği işlemiş olabilir." forrer'in bu savına tümüyle katılmayan west'e göre theogonia'da doğulu kaynak izleri görülse bile, bunlar tümüyle yunanlaştı-rılmıştır, yabancı sayılabilecek görüşler yunan kavram ve terimlerine akta-ılmıştır. etkiler varsa da, bunlar doğrudan doğruya kaynaktan alınmış değildir, aracı olmuş bir yunan, örneğin ionyalı kaynağın varlığını şart koşar..." homeros'un "odysseia" adlı destanında finikeli'lerin denizcilik ve gemicilikte ne kadar usta olduklarından, ticaret ilişkilerindeki sahtekarlıklarından bolca söz edilmesi de daha m.ö. dokuzuncu - sekizinci yüzyıllarda yunan dünyasının finike ile doğrudan doğruya ilişkisi bulunduğunu kanıtlar.

    theogonia ve enuma eliş efsanesi

    babil kaynaklı bir yaratılış destanı olan "enuma eliş" "bir zamanlar yukarda" anlamına gelir. tıpkı masallara "bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde" ile başlamak gibi samilere özgü yazınsal bir gelenek ile anlatıya girişmek "enuma eliş" sözcükleriyle başlarmış. yaratılış destanıda aynı sözcük ile başladığından adı enuma eliş olarak süregelmiş. akadça'nın destan diliyle yazılmış en eski metinleri birinci babil hanedanı zamanına (m.ö. 1895-1595) rastlar. yedi tablet üzerine yazılmış uzun bir şiir olan enuma - eliş 1050 dizeden oluşmuştur. bütün metinden ele geçen ise 910 dizedir. yapıtta geçen uzun konuşmalar ve tekrarlar homeros'un destan diliyle benzerlik gösterir. enuma eliş destanı şimdiye kadar incelediğimiz diğer destanlardan farklı olarak dinsel inancı işlemesinin yanısıra siyasal bir belge olma niteliğini de gösterir. babil'in baş tanrısı marduk'u yüceltmek amacını güden. enuma eliş bu bakımdan mezopotamya'nın başlıca din merkezlerince benimsenerek tapımda resmi metin olarak kullanılmıştır. babil'in yeni yıl kutlamalarında da enuma eliş metni okunurdu. enuma eliş; tüm mezopotamya'da yaşamış olanların süzgeçten geçirerek biriktirdikleriyle oluşmuştur. bu eserde binlerce yıl iki ırmak (dicle-fırat) arasında mezopotamya topraklarında yaşamış insanın, doğa koşullarının kendisine esinlediği değil adeta dikte ettiği gerçekleri ve gereksinmeleri dile getirilmiştir. mezopotamya insanı için "su" önemlidir, somut gerçektir, suyu yaşamı için kullanır, kanallar açar, kentler kurar, toprak, gök ve iklim bilgisini elden geldiği kadar geliştirir ve pratik deneyimleri sonucu edindiği bu bilgileri yücelten bir şiir yaparak bu şiiri dinsel törenlerinde kullanır. enuma eliş gibi daha pekçok yaratılış efsaneleri bulunmuştur mezopotamya'da. "enuma eliş, ullikummi, kumarbi ve asur- babil kaynaklarından elimize geçen yaratılış konulu daha ne kadar metin ve metin parçası varsa, hepsi bir bütünün oraya buraya serpilmiş, çeşitli dillerde kaleme alınmış kültür öğeleri ya da kırıntı larıdır. kimi daha uzun, daha tamam, daha şiirseldir, din, tapım ya da sanat amaçları başka başka olabilir, ama hepsinin ruhu, özü birdir, hepsi ayrı ayrı biçimlerde aynı şeyi söylüyorlar. bunları birbirinden ayıramayız. ayırırsak bütünü parçaladığımız ve asıl bu nedenden ötürü hiçbirinin tam anlayışına varamayız. akdeniz çevresi bir bütündür" diyerek bir gerçeği idile getiren hesiodos eserinin saygıdeğer çevirmenleri sabahattin eyüboğlu ve azra erhat; "bundan böyle bir hesiodos metnini yayımlarken onu kumarbi ve ullikummi efsaneleri, enuma eliş destanı ile birlikte sunmak gerekir" demektedirler
    . [hesiodos (eseri ve kaynaklan), s. 83 (çev. sabahattin eyüboğlu -azra erhat)]

    enuma eliş'te yaratılış tıpkı theogonia'da olduğu gibi dört aşamalı bir oluşum süreciyle gerçekleşir. theogonia'da geçen kaos, babil efsanesinde hiçbir içeriği olmayan bir boşluk değil, erkek ve dişi cinsinden doğa öğelerinin kaynaştığı bir bileşim olarak düşünülmüştür. zaman kavramı da doğa ile sıkı sıkıya ilişkili olarak enuma eliş'te kullanılmıştır; buna karşılık yunan efsanelerinde zaman, doğal bir süreç değil, gece - gündüz, saatler ve ölüm gibi simgesel varlıklarla gösterilmiştir. gök yörelerinin burç ve yıldızlara göre bölünmesi babillerinin epey ilerlettikleri gök biliminin birer ögesidirler. babil efsanesinde insan kul yaratılır, kul kalır bir başkaldırma söz konusu değildir. oysa yunan efsanesinde prometheus ile anlatılan bir başkaldırı olayı vardır. zeus'un prometheus'a öfkesi onun araya girerek ateş'i tutup insanlara vermesi dolayısıyladır. böylece tanrılar için çalışıp, tanrıları beslemesi gereken insan prometheus'un araya girmesiyle tanrıları gerçek besinlerinden yoksun tutar. (bkz: pandora/@jimi the kewl) (bkz: hybris/@jimi the kewl) babil efsanesinde insanın dingu'nun kanundan türediği belirtilir. bu tasarım isa öğretisine kadar götürülebilir: "isa da insanları kurtarmak için kanını döktüğünü ileri sürmekteydi. hıristiyan tapınılarının başlıcalarında (vaftiz ve ölüm döşeğindeki takdiste) isa'nın eti ve kanı diye bir parça ekmekle bir damla şarap verilir insanın ağzına. sami inanç ve töreleri böylece sürdürülmüş demektir."
    enuma eliş ile theogonia karşılaştırıldığında ilk izlenim "yunanın kaynaktan aldığı esini hemen efsaneye çevirmesi, hayal gücüne tam özgürlük tanıyıp uydurdukça uydurmasıdır."
    demeter mysterleri ile ilintili olanlar haricinde hiçbir yunan metni dinsel ya da tapımsal bir töreye bağlı değildir. yunan metinlerinin hemen hemen hepsi bir bireyin elinden çıkmış, sanat kaygısı ile biçimlendirilmiş yanlardır. bu durum antik yunan bilgeliğinin kendisinden önceki binyıllara dayanan kültürler karşısında çok genç olarak nitelendirilmesinden kaynaklanır. anonim olarak bütün bir topluma hatta daha doğrusu uzun bir geçmişe bağlı toplumlara maledilen efsaneler, antik yunan çağı için oldukça eskidirler. antik yunan düşünür ve felsefesi elbette önemli bir çığır açmıştır denebilir; ancak bu çığırın kökenleri, nereden kaynaklanıp beslendiği araştırılmaz ise ona bir mucize gözüyle bakılır. mucizelerin bir nedenlerinin olmadığına en azından insan aklının anlayabileceği sebeplerinin olmadığına inanılır. oysa bütün bilim ve düşünce tarihi bir nedenler zincirine bağlıdır. antik yunan çağının kökenlerine hiçten doğma bir mucize gözüyle bakılırsa, yüzyıllar boyunca karanlıkta kalınır, tek yanlı, tek yönlü ve önyargılı bir bilgi oluşturulur ve böyle bir bilgi birçok başka bilim alanlarına gölge düşürdüğü için de zaten bilim sayılmaz. (gülnihal küken, ilkçağda eğitim felsefesi,sf: 256-263)
4 entry daha
hesabın var mı? giriş yap