• derdini çok iyi anlatmış bir kısa film. derdini sıkmayarak paylaşmış. gereksiz şaşaadan uzak durmuş, çetrefile yer vermemiş, çok titiz ve samimi bir iş olmuş. o kadar titizlikle anlatmış ki en büyük derdini, çok adapte olmuşluktan aklımızdan ağlamaktı, kıldı, yündü, geçmedi. öylece verdik ciddiyetimizi. sizde kaldı.

    bir de öyle oturdu ki bir yerlere, öyle elzemmiş ki meğer, biz bu filmi gereksiniyormuşuz. teşekkürler.
  • an itibariyle sourberry'de filmin perde arkası hakkında bilgi edinebilirsiniz.
  • aslında engelleyen kişilerin yazdığı yazı.
    doğrusu "engelledik" olmalıdır.

    "başkası engellemiş, biz sadece haber veriyoruz" der gibi yapıyorlar akıllarınca.
  • gerekli bir iş yapıp gereksiz yorumlara da maruz kalan insanların yarattığı bir eserdir.
    (bkz: nerd)
  • tekerlekli sandalyelerin, bebek arabalarının kaldırımlara çıkması için yapılan eğimli geçiş yerleri bile kırık dökük, kişinin sabrını zorlayacak nitelikteymiş. itiraf ediyorum bebek arabası kullanmadan önce hiç de dikkatimi çekmezdi bu durum, ama ben kullanılır haldeki iki kolum, iki bacağımla bir bebek arabasını sürerken bu kadar zorlanabiliyorsam, tekerlekli sandalye kullanmak zorundaki insanların yaşadıklarını tahmin dahi edemiyorum.

    bu filmin ardından gördüğüm, kaldırıma park etmiş her arabanın sileceğini kaldırıyorum. ama hırsım geçmiyor, bir de not hazırlamayı düşünüyorum, çoğaltıp, bir kartvizit boyuna getirip cüzdanımda taşıyacağım;

    "tebrikler, yayaların kullanması için yapılan bu kaldırıma park ederek tekerlekli sandalyeli bir arkadaşımızın yolunu bu kaldırımda kat ettiği yolun iki katı kadar uzatmış oldunuz."
  • filmde konuşma vs. olmayışı sanırım filmi çekenlerin tercihi de, bari sesli betimleme için de uğraşılsaydı. görme engelli biri nasıl izleyecek bu engelli teması içeren filmi? engellenmiştir kimleri engellemektedir farkında mısınız?

    boğaziçi üniversitesi'nde sesli betimlemeli film çalışmaları yapıyoruz, tabi ki bu filmin de sesli betimlenmesi için çalışırız ancak bu tarz eklemeler de işin bir parçası olarak görülse...

    filmde emeği geçen herkese teşekkür ederiz tabi, az zamanda çok iş çıkarmalarını takdir ediyoruz ama dediğim gibi
    sesli betimleme şart
  • sıradanlığı ve popülizme olan yatkınlığı nedeniyle yarısında izlemeyi bıraktığım vasat film. bu filme harcanan parayı bana verselerdi oscar adayı olabilecek 5 tane 3d film çekerdim.
  • birbirine gülen iki bebek videosu bile bu kadar paylaşım görürken, sosyal medyada hak ettiğinin çok altında rağbet görmüş kısa film. üzücü...
  • --- alıntı ---

    "bize acımayın ve hayranlık duymayın"

    --- alıntı ---

    öncelikle yapımda ve yayımda emeği geçen herkese teşekkürü bir borç bilirim. "hayatımda izlediğin en iyi kısa film" saçmalığına girmeyeceğim. iyi bir çalışma, o kadar. ayrıca, keşke daha önceden haberimiz olsaydı da evde götümüzün üzerinde oturmak yerine gidip bir işin ucundan tutsaydık, ne bileyim çaylarını koysaydık, gerekli organizasyonların yapılmasına yardımcı olsaydık, maddi açıdan yardımcı olabilseydik hiç değilse bir günlük sigara parası falan verseydik. ya da çekimler esnasında gidip moral desteği falan verseydik. senaryoya dair bir iki fikir verseydik falan filan. şu anda facebook üzerinden paylaşmaktan başka yapabileceğimiz birşey yok gibi.

    değinmek istediğim konu aslında biraz farklı. gidip başka bir başlığa mı yazsaydım bilemiyorum ama bu başlıktaki entry'lerin altında olması sanki daha anlamlı olacak. şöyle bir tanım yapalım: bir engelli olarak bok atılmasına sevindiğim yapım.

    herhangi bir şey üretip insanların beğenisine sunduğunuz zaman gelecek eleştirileri beklersiniz. şu 4 grupta toplamak mümkün bu eleştirileri:

    -mantıklı olarak beğenenler (objektif olarak değerlendirme yapıp olumlu eleştiri getirenler)
    -mantıksız olarak beğenenler (beğenmesi gerektiğini düşündüğü için veğenenler)
    -mantıklı olarak beğenmeyenler (objektif olarak inceleyip, olumsuz taraflarını ön plana çıkaranlar)
    -mantıksız olarak beğenmeyenler (farklı sebeplerden dolayı beğenmek istemediği için eleştirenler)

    konu engelliler olunca gördüğüm kadarıyla bir çok insan olumsuz eleştirilerini kendine saklıyor, eğer varsa. kırıcı olmak istemiyor olabilirler, ya da herkesin üzerine birleştiği bir konuda ayrık otu gibi kalmak istemiyorlar. sebebi ne olursa olsun olumsuz eleştiri getirmenin, beğenmediği bir şeye tepki koymanın yarardan çok zarar getireceğini düşünüyorlar ki, tercihlerini bu yönde kullanıyorlar. pozitif ayrımcılık dediğimiz şey de bunu da kapsıyor aslında.

    daha açık konuşalım; engelli dediğimiz bireyin ortaya koyduğu olumlu bir davranış, aynı davranışı engelli olmayan biri yaptığında takdir edileceğinden çok daha fazla takdir ediliyor (genelde). ya da tam tersi. bu birey bir yanlış yaptığında, aynı yanlışı "normal" (bu lafa sinir olmalı mıyız?) birinin yaptığı zaman alacağı tepkiden çok daha azını alıyor, ya da almıyor, tolerans gösteriliyor. (ge-nel-de)

    her ne kadar iyi niyetli olursak olalım, bu yapılan şey ayrımcılık. pozitif de olsa ayrımcılık. engellilerin aslında hazetmediği bir şey bu. tabii ki burada kastettiğim şey, engellilerin günlük hayatta karşılaştıkları zorlukları gidermeye yönelik düzenlemeler değil. bir engelli asansörü, engellilere ayrılmış park alanı, engellilerin bazı vergi muafiyetleri, iş hayatında engelliler için ayrılmış kota, ulaşımdan ya da diğer şeylerden ücretsiz ya da indirimli yararlanmaları değil. bunlar çok farklı şeyler. benim burada bahsettiğim şey, normal insanların bakış açısı. örneğin, eğer metro çıkışındaki engelli asansörünü kullanmıyorsan, bunu engellilere acıdığın için değil, kullanma hakkı senin olmadığı için yapmalısın. yolda gördüğün senin olmayan bir arabaya atlayıp gidemiyorsun. neden? çünkü senin değil. o asansör de senin değil. kullanmayacaksan, bu yüzden kullanma, acıdığın için ya da düşünceli medeni bir insan olduğun için değil.

    şahsen ben defalarca karşılaştım bu tolerans durumuyla. normalde bir insana küfrederseniz ya da herhangi başka yanlış bir davranışta bulunursanız, kavga çıkar, dövüşürsünüz. ben küfrettiğim zaman karşımdaki insan ya duruyor, ya da birileri durduruyor. o kavga gerçekleşmiyor. hayatımda kendi isteğim dışında hiç yumruk yemedim bu güne kadar. "bundan neden şikayetçisin?" diyenler olabilir. normal bir insanın başına gelebilecek şey, benim başıma gelmediği için şikayetçiyim. iki yumruk yemek, iki yumruk sallamak, burnumun kırılması benim de hakkım. wow oynuyordum geçen sene tank olarak. hızlı olamadığım için tek bir fight'ta 20 wipe yedirdiğim zamanlar oldu, kimse sesini çıkarmadı. tamam çoğu tanktan iyi oynuyorum ama 10 üzerinden 6 ya da 7. ilk futbol maçımı lise 3'te yaptım. "nasıldım?" diye sorduğumda aldığım cevap "yararın da yok, zararın da yok" oldu. halbuki 50 metreden gelen topu ayağımın altından kaçırıp gol yemiştim. sözlüğü aktif olarak kullanmaya başladığım zamanlarda bir entry yazdım öylesine. boktan da bir entry idi, yazımı falan zayıf, konu darmadağın, başlıkla alakasız. amk entry'si, geldi, en beğenilenlere girdi, başucu eserlerinin tepesine oturdu. nick altımı okuyan adam ilk olarak o entry'e dair tepkileri görüyor. adamın biri nick'imi gördü, dalga geçmek istedi lame nick diye. gitti o entry'i gördü, fikrini değiştirdi. şimdi gidip biri fethullah gülen başlığına ulusalcı olmayan bir entry girse, normalde yerin dibine geçer, şakirt olur. ben girsem lutfedilir, ses çıkmaz. laikçi deyin, şakirt deyin, dinsiz pezevenk deyin, bişey deyin ulan. ben sözlükçü değil miyim? yahu, gerçek hayatı anladık, sanalda bile yapıyorsunuz bunu be!

    anlatmakla bitmez bu örnekler. hepsinde de ana fikir dışlanıyor olmak. olumsuz ya da eksik yaptığımız şeylere gösterdiğiniz tolerans, bize dışlanıyor** olduğumuzu hissettiriyor. siz farkında değilsiniz. iyi birşey yaptığınızı sanıyorsunuz. bu dışlanmak duygusu o kadar berbat ki, dışlamak yerine küfretsen daha iyi. yok sayıyorsun çünkü beni. hakkın olduğu yerde tolerans göstermek yerine küfretsen, tepki göstersen, saldırsan daha iyi. var olduğumu anlarım. iyi ya da kötü bir değer vermiş olursun bana.

    "siz olmadan daha iyiyiz mesajı veriliyor" denmiş. hayır, bakın bu da saçma. nasıl ki bizim varlığımızın size rahatsızlık vermemesi gerekiyorsa, sizin varlığınızın ve yaptıklarınızın da biz rahatsızlık vermemesi gerekiyor. bu cümleyi iki taraflı okuyun lütfen. evet, yaptıklarınızdan rahatsızlık duyuyoruz bazen. ama yardıma ihtiyacı olan engelliler hiç yok mu peki? gayet tabii var. daha önce de değinildiği gibi, bacakların olmaması, saçların yeşil olmasıyla bir tutulabilecek bir şey değil. yardıma ihtiyacı olanları geçtim, kendi başına hayatını idame ettirmesi imkansız olanlar da var hepmizin bildiği üzere. tolerans konusuna gelince, tolerans gösterilmeye ihtiyacı olan engelliler de olabilir. hatta, bunlardan da baya çok vardır. insanın hayatındaki herşeyi etkileyen bir durumun, psikolojisini etkilememesini bekleyemezsiniz. ne kadar durumunu kabullenmiş, şartları en iyi hale getirilmiş olsa da, engelli engellidir. kendiyle barışık olmak kadar saçma bir deyim yoktur. belirli bir kabullenme, olumlu karşılama, olumsuz yönlerini minimize etme vardır her engellide. ama hiç biri kendini o kadar da normal kabul etmez. bir engellinin fiziksel ya da ruhsal olarak sorunsuz bir insanla aynı olmasını bekleyemezsiniz. dolayısıyla tepkilerinizde davranışlarınızda söylemlerinizde farklılıklar olması doğaldır. lakin, bunların hiç biri sizin engellilere karşı olan acıma, farklılaştırma, ötekileştirme, gereksiz tolerans gibi abartılı yaklaşımlarınızı haklı çıkarmaz. bir dengesi var bunun. o dengeyi yakalamanız, acıma hissinizi kontrol altında tutup, hissettirmemeniz gerek. biz zaten biliyoruz o hislerinizi. hissettiklerinize engel olamadığınızı da biliyoruz. yeniden hatırlatıp moralimizi bozmaya hakkınız yok. bakınız, bu dengeye dair gayet güzel bir örneği vaktiyle bgp #19225339 numaralı entry'sinde vermişti. aynı başlıkta benim de kısa bir entry'm mevcut.

    bu filmde verilmek istenen mesajlardan biri de şuydu, entry'nin tepesine yazdım, buraya da yazıyorum: bize acımayın ve hayranlık duymayın. ama bazılarınız, güzel bir filmi abartıp göklere çıkararak, tam da olmamasını istediğimiz şeyi yaptınız. allah aşkına bırakın şu saçma sapan acıma duygusunu, gereksiz toleransı. beğenmediyseniz beğenmedik deyin. çünkü normal olan bu. bir şeyi herkes beğeniyorsa, o noktada bir terslik olduğu kesindir. samimi olduğunuzu sanıyorsunuz ama samimiyetsiz oluşunuzun iğrenç kokusu fersah fersah ötelerden burnumuzun direklerini yıkıyor. ya bu filmi hiç anlamamışsınız, ya da öğrenilmiş reflekslerinizin şartlanmalarınızın dışarısına çıkamıyorsunuz. filme bu bağlamda başarısız demek istemem. yıkılmak istenen önyargı ya da tabu gerçekten çok büyük çünkü. daha kırk fırın ekmek yemek gerek bu konuda toplumca.

    kedikara'ya not: sayın kedikara, bırakınız bok atsın insanlar. bırakınız dilediği gibi çamur atsınlar. bok atmak da takdir etmek kadar insani bir tepki çünkü. hatta haksız olarak eleştirenlerin, iftira ya da çamur atanların verdiği tepkiler de insani. standart değil ama insani. hatta, konunun internet filtlereleriyle bağdaştırılmasını ben de çok hoş karşılamayanlardanım.

    filmi yapan ekibe not: gençler, kıçım gibi olmuş lan film. olmuyo mu daha iyisi?

    okuyanlara not: fikirlerimi beğendiysen şukela vermen gerektiğini düşünüyorsun. ama entry uzun ve boktan. konudan uzak. konu bütünlüğünü tam sağlayamadım, aklımdakileri de tam aktaramadım. normalde çok kötü butonu'na basman gerek entry kalitesini değerlendiriyorsan. delikanlı gibi, aklına ilk gelen buton neyse ona bas. nick altımdan da uzak dur. en azından bu konuyla ilgili entry girme oraya.
hesabın var mı? giriş yap