273887 entry daha
  • markette bisküvi alırken bile kazıklanır mı insan amk... mevcut "loser"lik az geliyordu zaten.

    görsel

    ürün müdürü ambalajın hacmini hesaplamış. sonra 3 bisküvinin maliyetini hesaplamış. patrona rapor sunmuş, sikerim ambalaj maliyetini demiş patron.

    bir adam ambalaja sırayla dizmiş. bir tanesini dik koymuş.

    bunu dik koyan adam için ikramiye girmemiz lazım demiş ik müdürü patrona. kârımız inanılmaz arttı demiş. patron ikisini de kovmuş.

    son satıcıya giderken dağıtıcı demiş ki alttan tut bisküviyi öyle koy rafa demiş. son satıcı anlamamış. beni izle işte böyle dizeceksin ki satın alan anlamasın demiş. son satıcı "her gün gelir o, zaten loser farketmez onun için" demiş.
  • toksik biri değilim ama karmik biriyim galiba. selam, karmik borcunuz varmış, tahsilat için geldim, gibisinden. şeytan birine ulaşamadığında beni gönderiyor sanki.
  • ilkokulda sınıfça pikniğe gitmiştik ve bi arkadaşım altına sıçtı. sonra pijamasını derede yıkayıp çalılara sermişti öğretmenimiz. arkadaşım, o altına sıçtığın günü ben hala unutmadım haberin olsun. sakın kendini rahatlatma. biri ilkokul dese aklıma geliyor.
    ortaokulda da bi arkadaşımın sevdiği çocuğun adı ibrahim diye “ibon” şeker yiyordu. utanın ulan benim hala aklımda arada geliyor hatta.
  • hayatımın en kötü seksini hayatımda tanıştığım en seksi kadınla yaptım. (avrupa'nın çok küçük bir ülkesindendi o yüzden kimse üzerine alınmasın üzülmesin)

    erkekler bazen der ya (ya da sadece benim sapık arkadaşlarım), ya şunla bir kere sevişsem, hayatımın geri kalanında sevişmemeye razıyım diye, tam öyle bir durumdaydım. sadece ben değil bir ortama girdiğimiz etraftaki her erkek kafayı yiyordu. o seksüel enerjiyi açıklayamam yaşamanız lazım. neyse olan oldu, teni buz gibiydi, dokunuşu, dokunması, nefesindeki ve saçındaki sigara kokusu, ruhsuzluğu, her şey yanlıştı. bu arada öpüşmeden belli olur derler ama ona da güven olmuyor. çok ateşliydi, kalbim patlayacak falan sandım, o kadar yükseltti beni ama devamı beklediğim gibi olmadı. tabii karşı tarafı suçluyor gibi olmasın, kimyamız tutmadı sadece.

    konuyu ne o tekrar açtı ne de ben. bir gün arkadaşlarla takılırken bu çok içince, evine kadar beraber yürüdük, orada vedalaşırken yapıştı dudaklarıma, nazikçe geri ittim. sonra pek denk gelemedik. sanırım bir sene sonra bir arkadaşın doğum günü partisinde gördüm, eski kız arkadaşımla ordaydım. beni görünce kolumun altına girdi, bir elini göğsüme koyup, dudaklarını göremeyeceğim kadar suratıma sokup, "yeni kız arkadaşın çok hoşmuş. senin adına mutlu oldum" dedi yarı fısıldamalı. aslında ne olduğu önemli değil de biraz kafada canlanması için detay verdim kadının seksüel enerjisi konusunda. james bond no time to die filminin başında craig abimiz ana de armas ile ilk kez karşılaşıyor ya, işte aynen ana de armas'ın hareketleri. flörtöz, playful.

    o keyifsiz deneyim bana önemli bir şey (bence) öğretti. manken gibi kızların yanında eskiden ezilip, bükülen, eli ayağına dolaşan biriydim. özgüvenim düşüktü. ama artık bakınca böylelerine, diyorum ki ne kadar seksi olursa olsun seks bok gibi olabilir, o kadar da heyecan yapmamak lazım. belki de milyon dolarlık bugatti görüp "kapı kapanma sesi yeterince tok değil abi, bence golf daha iyi" diyen eksici gerzekliği gibi geliyor kulağa düşünme tarzım. ama biliyorum ki eğer bir şey yaşanırsa o benim kazanacağım bir ödül değil, daha büyük ihtimalle onun kazanacağı bir ödül olacak. (iki tarafın da ödüllendirilmesi tabii ki hepimizin isteği, onu belirteyim.) tabii karşındakini bütün cinsel fantazilerini yerine getirecek biri değil de, normal biri olarak görünce, işler biraz değişiyor ve özgüven yerine geliyor, beğendiyseniz birini o umutsuzca tavırlar yerine adam gibi flört edebiliyorsunuz. bunu sadece cinsel çekim konusunda söylüyorum tabii. ilk görüşte aşık olursunuz, hormonlarınız hoplar falan, orasini bilemem.
  • bi sahne vardır rocky 5'te. açılış sahnesi. şu...

    ivan'la maçı bitmiştir rocky'nin. ama soyunma odasından çıkamaz. adrian'ı yanına çağırtır. mick diye bi boksörün bir zamanlar anlattığı bi hikayeyi hatırlatır adrian'a. bu mick, bazı maçlarda aşmaması gereken bir sınırı aşıp gerçekten bütün gücünü vererek dövüşürmüş. o kadar ki, kendi içinde de bir şeylerin kırıldığını hissedermiş... o anlarda meleklerin ruhunu çektiğini ve ölüme yaklaştığını düşünürmüş...

    bu sahne hep çok hüzünlendirmiştir beni.

    kendi hayatıma bakıyorum, çok fazla şey için çok fazla defa çok fazla çalıştım. bazı sınırları aşıp içimde bir şeyleri kıracak kadar da çalıştığım oldu. ama kendimle ilgili olan konular dışında hiçbir zaman bu çabamın karşılığını göremedim. bir yerden sonra da konunun karşılık görmek olmadığını, o gücü verebiliyor olmak olduğunu fark ettim.

    sonra başka bir şey daha oldu. yalnız kaldım. yanımda durmadı kimse bu çabaları verirken. ailem bile... kendileri için olduğunu bilmelerine rağmen, o kırılmaları; kendi faydaları için kendimi kırana kadar çabalamamı görmelerine rağmen durmadılar lan yanımda. çok acı bir şey abi bu... o asıl farkındalık da bundan sonra geldi ama. kendimi tehlikeye atacak kadar uğraşmamam gerektiğinin idrakına vardım bir gün. kendim dışında hiçkimse için...

    hayatta her şeyi vicdanımı temiz tutmak için yapıyorum ben. buraya bile vicdanımı temiz tutmak için yazıyorum. bütün hayat çabamı vicdanımı temiz tutmak için veriyorum. daha iyisini yapabileceksem yapayım, elimi geri çekerek uğraşmış olmayım hiçbir şeyde diye geçiriyorum içimden.

    karşılık görmüyor ama. konu da bu işte. görmez abi... göremez çünkü. kendisiyle olan yüzleşmesinde en az senin olduğun yere gelmeyen hiçkimse için kendini parçalamanın hiçbir yararı dokunmaz.

    değecek çabayla değmeyecek çabanın ayırdına iyi varmak gerekiyor o yüzden bu hayatta. bazen en sevdikleriniz için bile değmiyor. hayatta sizin olduğunuz kendine karşı dürüstlükte çoğu insan olamıyor. ve bu olamadığında, aşmamanız gereken öz sınırlarınızı aşmış olmanızla; kırılıp, kırıldığınız şeyle başbaşa kalmanızla kalıyorsunuz.
  • bu çarhtan, bütün iddialarımdan ve her şeyden vazgeçtim.
  • bir kaç zamandır balkonumu yarasalar ziyaret ediyormuş. ortalığa pisleyip gidiyorlar. inşallah kont drakula görücü gönderiyordur aksi halde çekilecek olay değil.
  • tanıdığım az ünlü bir şarkıcı var.

    kendisiyle yıllarca okulda aynı sınıftaydık. tam bir en "cool", en "marjinal" benim havalarında takılan ve her şeyi tiye alan insan profiliydi. kendi halinde kişilerle konuşmaktan bile imtina ederdi ama daha acısı okuldaki cool ve marjinal olamayan çocuklarla (yani örneğin sınıfın en yaramazı, en uslusu, en çalışkanı, en tembeli, en başarısızı vs.) dalga geçen bir tipti. okul hayatı boyunca kendisi gibi çok "cool" ve "marjinal" birkaç kişiyle takıldı.

    ben çok ortalama ve kendi halimde bir tip olduğum için radarına girmiyordum, kendisiyle iyi veya kötü hiç anım olmadı ama alay etme radarına giren çocuklarla nasıl dalga geçtiğini, arkalarından onları nasıl aşağıladığını, aslında ne kadar kötü bir insan olduğunu ama etkilemek istediği hedef kitlesine nasıl "mış" gibi yaptığını çok net hatırlıyorum.

    bu kadın şarkıcının sözlükte de başlığı var. başlıkta en çok kullanılan kelimeler: naif, samimi, doğal, masum vb.

    az önce sosyal medyada farklı konularda postların altına girdiği birkaç yorumuna denk geldim tesadüfen. ve yine o alaycı tavır. tamam en marjinal sensin yazmak geldi içimden.

    kıssadan hisse: hayat bazı insanlar için her anlarında oynadıkları bir tiyatro sahnesi ve gerçekten insanın alacası içinde.
  • bu gece eski bir dostumla yeniden konuşmak isterdim. hangisi olduğu farketmez.
  • demek ki dedim egom, nefsim halden hale geçip hallenmiş de ben bir şeyler biliyorum demiş, anladım, görüyorum demiş, bişiler demiş, demiş ki genel müdürün kalayını, fırçasını yemek zorunda kalmış.

    ah müdürcüm, ben nereden bileyim olan ile söylenen arasındaki farkı, yoksa size gosgoca kurum yanlış bilgi veriyor dedirtir miyim? hoş siz sayın makamım konuşurken benim nefsim ezileceğine, yahu işte senin duyduğun yanlış, benim getirdiğim doğru diyordu ama işte senle benimkinin farkını açıklayacak bilgim yok idi. demek ne imiş bilmeden bikbik edersen, bildiğini sananlar ibiğini kesermiş.

    bugün de kalaylandık fırçalandık elhamdülillah. ama cık nefsim hâlâ susacak gibi değil, bak diyor aradaki farkı da buldum, sen bana vakitlice neden doğruyu sormadın da muallak muallak görüşelim dedin, sorunu sorsaydın ben de ona göre yoklardım sağımı solumu bulurdum buldururdum, ben bulamazsam, ki bu daha olası, bulmuşlardan okurdum.

    demek ki, neymiş evren boşluk sevmezmiş. boşluğu doldurmak için de daima çalışmak gerekmiş.
16 entry daha
hesabın var mı? giriş yap