• assolist gelmeyince huzursuzlanan seyirciyi oyalamak için eski bir pehlivan olan kapıcının sahnenin ortasına koyulan bir sandalyeyle güreştiği film. bu sahnesinin dünya sinema tarihinde eşi benzeri olacağını zannetmiyorum.
  • kıymeti bilinmemiş, çok iyi bir filmdir. yoksulluğun ve gecekondu hayatının yalın, abartıya kaçmadan, içerden bir dökümüdür. gayet dozunda siyasi mesajlar da içerir. pavyonda sandalye ile güreş tutma sahnesi filmin zirvesidir.
  • erdal gülver'in canlandırdığı kayınbiraderin elindeki poşetten bir kaç mandalina vermesi ve kemal sunal'ın bu bir kaç mandalinayı beş kişi arasında pay ettiği sahnede unutulmaz acılıktadır. bir diğer önemli husus, bu filmde zeki öktenin asistanlığını zeki demirkubuz'un yapıyor olmasıdır. türk sinemasının en ağır, can yakıcı, hüznünü duygu sömürüsü yapmadan taşıyan filmlerindendir.
  • kendisi gibi kıyıda köşede kalmış insanları anlatan şahane bir film...

    --- spoiler ---

    dütdüt mehmet, ev işlerine giden karısı, lisede okuyan ve nedense sol eğilimli olduğunu düşündüğüm kızı, otistik bir oğlu ve henüz okul çağında olmayan kızıyla hayat mücadelesi vermektedir.
    mehmet'in, çinçin'den ankara'yı selamlayan küçük, diğerleri gibi hüzünlü, iki odalı gecekondusu eniştesine aittir ve eniştesi arsayı müteahhite verdiği için mehmet'i evden çıkması için sıkıştırmaktadır. mehmet de başka eve çıkmak için gece pavyondaki işine ek olarak çakmakçılık, inşaat işçiliği yapar ama pek beceremez.

    mehmet'in spastik çocuğunun karlı ve ayaz bir ankara gününde çalı çırpı toplaması, yine oğlu, komşusunun karısını evden kaçınca kalabalığın önünde ''ahmet amcanın karısı kaaçtıı!'' diye bağırması; evin büyük kızının aldığı harçlığı , yaşlı komşusunun hapiste olan sol görüşlü oğluna, iliştirdiği mektupla göndermesi, gündelikçi kadınların emeklerinin karşılıklarını alamadıklarını birbirlerine anlatmaları, mehmet'in patlayacak olan yeni şarkısı ''esmer''i orhan çağman'a söylemeye başlamadan ''bi sigaran var mı?'' sorusuyla karşılaşması... bizi, ayrı bir hüzünlendirmiş, boğazımıza koca bir taş oturtmuştur...

    film bizi, 80'lerin o gri, puslu havasına götürüyor. altındağ, bakanlıklar, kızılay, ulus filmde önemli bir fon oluşturuyor. akay kavşağı olmadan bakanlıklar, trafiğe açık karanfil sokağı, altındağ'daki dışı soğuk ama içi sevgiyle ısıtılmış küçük gecekondu evleri...

    kemal sunal'ın çakmakçılık yaptığı tezgah karanfil sokak ile yüksel caddesi'nin kesiştiği köşede... bahçenin demirleri bile aynı hala... ama kemal abi gitti...

    --- spoiler ---
  • yanlış hatırlamıyorsam*, kendi söylemine göre kemal sunal'ın kendi filmleri arasında en beğendiği filmdir. bence de türk sinemasında çok özel bir filmdir. "kemal sunal'ı gördük; gülmeye hazır olalım" düşüncesini yıkar geçer; tam anlamıyla bir dramı anlatır. üstelik, duygu sömürüsünden uzak, toplumun yaralarına ayna tutarcasına anlatır. başroldeki karakterin, bir umudun peşine düşmesi ile hayat kavgasında sürüklenmesi arasındaki gidişleri üzerine kurulu olan öyküde, hayatın gerçekleriyle süslenen ayrıntılar, inceden inceden seyircinin yüzüne vurulur. iş bitirici memur görünümündeki kayınbirader karakteri, "benim memurum işini bilir" sözüne bir göndermedir adeta. esasında, kemal sunal'ın oynadığı karakter, karısı, kayınbiraderi, sokakta rastladığı müzisyen komşusu, pavyondaki arkadaşları, patronu ve hatta pavyonda güreş tuttuğu kişi, hepsi de toplumdan önemli yansımalardır. üstelik, abartılı olmayan karakterlerle kurgulanmış yansımalardır bunlar.

    velhasıl kelam; kemal sunal'ın alışılageldik komedi oyunculuğunun dışına çıkıp dram oyunculuğunu da çok iyi yapabildiğini gösteren bir film olması sebebiyle özel ve güzelken, içeriğindeki başarısıyla da özel ve güzel bir filmdir.

    ayrıca, "farklı bir kemal sunal filmi" ifadesinden çağrışımla: (bkz: zübük)
  • seksenleri, varoşları ve özellikle bakanlıklar'daki sahnelerinde memurların koşuşturmacalarını mükemmel bir biçimde tasvir eden yoksul ile beraber kemal sunal'ın en dokunaklı filmi. birkaç gereksiz ayrıntıya dalarsak:

    dutdut mehmet'in çalıştığı pavyon ulus'tan dışkapı'ya doğru giden çankırı caddesi 'nde yer almaktadır.

    oturduğu ev ankara kalesi'nin karşısındaki bentderesi caddesine bakan hıdırlıktepe 'dedir.

    müteahit'in yıkmaya çalıştığı ev ise muhtemelen dikmen vadisindedir. halen hıdırlıktepe'de yeniden yapılaşma, kentsel dönüşüm vs. yoktur.

    inşaatta çalıştığı yer dikmen'deki hilal mahallesi veya civarı olabilir. tamamen atıyor da olabilirim.

    ayrıca pavyon'daki figüranların hemen hepsi çankırı caddesi'ndeki kıraathanelerden toplanmıştır. babamın benim de çok iyi tanıdığım bir arkadaşı da orada figüranlık yapmış olup 3 kez uzun uzun gözükmektedir. en az 10 kez izlememize rağmen babam gururla her seferinde arkadaşının da bu filmde oynadığını hatırlatmadan edemez.
  • istanbul değil ankara,
    yoksul ailedeki akli dengesi bozuk çocuk,
    sahnenin önündeki herhangi biri değil, sahnenin arkasındaki klarnetçi,
    bakanlık ve odacılık,
    çakmak gazı dolum işi,
    hapisteki oğlunu ziyarete giden ancak göremeyen anne,
    tencereli eylem,

    bu ve bunun gibi, kullandığı bir çok özgün öğe ile gerçekliği bambaşka bir yerden yakalamış, hala güncel hala güçlü olan film.
  • askerde öğrenilmiş bir klarnetin ardindan pavyonlarda kıt kanaat geçinen bir yandan çakal kayinço ile uğraşmak zorunda kalan kimi zaman kaygisiz umursamaz bir karakter çizen mehmet...kemal sunal a ikinci ankara film şenliğinde en iyi erkek oyuncu odulunu kazandiran, oynadığı filmler içinde belki ilk kez gülmediği tek film. karısı bir gun olsun sabah işten donerken gulmemiştir yüzüne. her defasında bunu dile getirse de pek umursamamiştir. üç çocuğundan buyuk olan kızı okumak için çırpınırken, ortanca oğlan otistik olmasına rağmen babası tarafından pek üzerine düşülmemekte ve tek başına odun toplamaya gönderilirken küçük kıza da televizyon çocuğu rolü biçilmiştir. oğlu hapiste olan komşu herşeye rağmen oğlunu gormek için yollari aşındırmaktayken, meslekleri gundelikçi olan kadinlar o oğlunu ziyarete giderken arkasindan umutsuzca ona bakmaktadırlar.
    mehmete geri dönecek olursak evden ayrilma konusunda yaşadığı çıkışsızlık bir yandan gunduz işlerinde bir türlü başarısız oluşu, daha elinde aldiği ilk çakmağın gazini dolduğramdan çek bir sahlep içimizin ısınsın deyişi, inşaatta klarnet çalmasına dalga geçilmesine rağmen olaya kayıtsız kalişi izlemeye değerdir. daha uzerine konuşacak çok sey var aslinda kisa keselim aydın havası olsun...
  • filmin sonunda kemal sunal'ın karakteri kafayı yiyince ulus'a doğru çalarak gider klarnetini. film orada biter. işte her gün aynı yoldan defalarca kez geçince aklıma gelir bu sahne. hoştur, güzeldir. can yakar.
  • "acıtan" kemal sunal filmlerindendir. dvd'si 5 ytl'ye satılmaktadır, arşivliktir.

    sandalye ile güreşen pehlivan sahnesi türk sinemasının en kült sahnelerindendir.

    ankara'nın griliği, sabahın soğukluğu, kömür kokusu bu filmde boldur.. türk sinemasının aynı dönem filmlerinden geçim sıkıntısını ve iktidarı eleştiren örnekleri ile karşılaştırıldığında, duygu sömürüsü içermeyen ve eleştiriyi abartmayan bir anlatıma sahiptir.

    detaylar da muhteşemdir.. mehmet'in pavyondan çıkıp sabah eve giderken aldığı iki ekmeğin birinin yarısını "oo sıcakmış yahu" diyerek koparıp alan; ekmeğin bir kısmını, topladığı kağıtları taşıdığı at arabasının arkasında oturan çocuğuna veren kağıt toplayıcı adam bile filmin "vuran" detaylarındandır..
hesabın var mı? giriş yap