• diktatör olsam en çok kullanacağım araç din olurdu.

    başlangıç maaliyeti yok, kanıt göstermene gerek yok, denetlenemez, sorgulanamaz, yorumlamaya açıktır. itiraz edebilecek herkes toplum tarafından çoktan sindirilmiştir.

    bu şartlar altında yapmanız gereken tek şey yaptıklarınızı din adına yaptığınız illüzyonunu korumaktır. bu öylesine güçlü bir kalkandır ki aynı dine mensup olduğu halde tamamen zıt şeyler yapan iki kişi aynı anda dini lider olarak kabul görebilir.

    biri kadınların elini tutmak haramdır derken
    biri porno yıldızlarını karşısına oturtup cilveleşebilir.

    kimse çıkıp ikisinden birini seçmez. din adına yapılıyorsa ve bu yapılan basit mantık örgüsüne göre sağlamsa geri kalanını sorgulama gereği görülmez. allah size şah damarınızdan yakındır diyen bir din nasıl oluyorsa sürekli araya aracı girmesine engel olamaz.

    zira dinin bir diğer güzel tarafı umut etme ihtiyacını, ki bu gerçek bir ihtiyaçtır, doyurabiliyor olmasıdır. zor bir hayatı olan insanı din olmayan bir dünyada zapt etmek imkansızdır. islamda bunun istisnası (ki hurafe olduğunu söyleyen de var) ebu zerr'dir. "karnı açken kılıcına davranmayanın aklından şüphe ederim" dediği için sanırım günümüzde pek dillendirilmez.

    sözün özü iddia ettikleri benim için sıradışı olsa da din harika bir enstrüman. evreni yaratan kişi ben olsam insanlığa son gönderdiğim kitapta değineceğim konular kesinlikle erkeklerin ilgisini çekecek para, hakimiyet ve seksten fazlası olurdu.

    bir kez olsun dna demeden atp demeden, antimadde, nükleer füzyon, pulsar demeden duramazdım. yanlış anlaşılmasın kesinlikle rencide etmek değil amacım. oturup tanrı olmak nasıl bir şey düşününce benim yetersiz aklım böyle şeylere kayıyor. yoksa inanç, inançtır.

    koskoca evreni yaratıp bize 13.7 milyar yıl sonra dağlardan ovalardan seksten miras paylaşımından savaşlardan bahseden bir yaratıcının bizden çok fazla şey beklemediğini görüp üzülüyorum hatta. üstelik bu son kitap. "bilmeniz gerekenler bunlar ne haliniz varsa görün." denilmiş gibi hissediyorum.

    bir ümit transgenik epigenetik chimera çalışacaktık biz halbuki. anlayacak anlatacak barışı bulacaktık. bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek kadar günahtır diyebilecek kadar yarattıklarını seven bir yaratıcı. nasıl olur da seks yapan bir kadının taşlanarak acılar içinde öldürülmesini de isteyebilir anlayamıyorum.

    sadece bir önce gönderdiği kitabın tahrip edilmiş haline inandıkları için öldürülmelerini ibadet haline getiren yaratıcı size de çok insani egoları olan bir yaratıcı gibi gelmiyor mu.

    ben evrene baktığımda muazzam bir güzellik, ihtişam görüyorum. eğer bunu bir yaratan varsa çok hassas bir estetik anlayışı olmalı. üstelik sadece görebildiklerimiz değil maddenin ve enerjinin tamamı hayranlık uyandıracak kadar detaylı.

    mikroskobun başına her geçişimde aklım şuurum birbirine giriyor. bilincim bulanıyor. her zerresi ne kadar araştırmaya layık, anlamaya değer bir evrende yaşıyoruz.

    bence gerek yok ancak eğer bir yaratıcı benim gördüklerimi yaratmış ise, bir bakterinin bile canlılığı hakkında yüz kitap gönderse az. biz insan halimizle makale üzerine makale basarken son kitabında bir tek sefer karbon kimyası dememiş sonsuz bilgi sahibine kanım ısınamıyor.

    diyeceksin ki onu anlamanı bulmanı sağlayan aklı sana o verdi. inanan insanın bu hızlı tespitlerine hayranım. sanırsın iki evren arasında gümrük memurluğu yapıyor paşam. ona bu verildi buna şu dağıtıldı. nereden biliyorsun nasıl bu kadar emin konuşuyorsun. ben geceler boyu uyku uyuyamıyorum düşünmekten yine de bir cevaba diğerinden yakın hissetmiyorum kendimi. şintoist bir adamla konuşuyorum doğa diyor evren diyor huzur barış diyor, hindu biri krişna diyor brahma diyor ganişha diyor, pagan venusdiyor güneş diyor ay diyor ateş diyor. binlerce din üstüste yanyana iddia bombardımanına tutuyor insanı.

    nasıl oluyor da bu kadar eminsin canını yediğim. yani 50 yıl sadece bir yaratıcı var mı diye tartışsak belki o elli yılın sonunda %51 - %49 biri diğerinden ağır basar. sonra bir 150 yıl daha tartışşsak o yaratıcının hangi dinde bahsedilen yaratıcı olduğunu belki kararlaştırabiliriz.

    ortalama 80yıl ömrü olan insana belki anlaması 10.000 yıl sürecek kadar data verip yanlış olanı seçersen türlü işkencelerle sonsuza kadar acı çekersin diyen yaratıcıyı ben anlayamıyorum. işkence etmeyi seven birine benziyor bu açıdan bakınca.

    daldan dala atladık ve anladığınız üzere ben şahsen hangi din sorusundan önce iddiaları gerçek olan bir din var mı sorusuna odaklanmış durumdayım. şu ana kadar okuduklarımdan yola çıkarak kendi hayat tecrübemi de üzerine ekleyerek elimizdeki verilerle evrenin tüm bilinmezlerini henüz açıklayabilecek yerde olmadığımızı görüyorum.

    sorduğum sorulara en net cevabı bilim verdiği için de onun metodolojisine güveniyorum. şu an için benim evrenim bilimin söyledikleri ile sınırlı. devamı için de çok çalışmamız gerektiğinin farkındayım. olur da bir gün bir mikroskobun altında yahut evrenin uzak ucunda yaratılış ile ilgili insan aklına yakışan derinlikte bir esere rastlanırsa dinin gerçekliği o zaman benim pratik kullanım alanıma girer.

    konunun başıyla bağlantısı da burada geliyor. aslında bütün bu ara bölümü şu cümleyi söylemek için anlattım. din iyi bir enstrümandır ancak sadece onu kullanabilecek kadar kötü niyetli insanlar için. aydın insanların dini kullandığını işte tüm bu anlattıklarım yüzünden göremeyeceksiniz. kendi hayatına sokmadığı olguyu başkalarına dayatan kişiler ancak empati kuramayacak kadar sığ insanların arasından çıkacaktır.

    şimdilik bu kadar olsun yine konuşuruz.
  • isteyip de yapamadığınız şeyleri başkalarına yasaklama aracı.
  • insanlari egiterek dogruya goturmek yerine masallarla uyutup kati kurallarla korkutma bicimi. bir nevi uyusturucu.
  • beni sürekli din odaklı bir tartışmanın içine çekmeye çalışan insanlar mevcut. bu bağlamda bana formspring üzerinden sorulmuş olan aşağıdaki soru ve verdiğim cevap pek çok insanın dinler hakkındaki görüşüm konusundaki merakını giderecektir diye düşünüyorum.

    "
    soru:

    islam'daki müsebbibu'l esbab üzerine yeterince düşündüğünü düşünüyor musun? hayat denen şu sınavda bir kopya olamaz mı bu? istediğin kadar ertele soruyu ama lütfen geçiştirmelik bi cevap verme.

    cevap:

    soru için teşekkür ederim sayın okur.
    lakin ben herhangi bir dinin içerdiği bir terim hakkında yorum yapabilecek yetkinliğe sahip değilim. benim sizin sorduğunuz konu hakkındaki söyleyeceklerim de kimseye bir şey katmaz diye düşünüyorum.

    ancak sırf bu sebeple sorunuzu cevapsız bırakacak da değilim. beni sürekli bu dinler ve inanış tartışmasının içine sürükleme çabasında olan diğer okurlar için de tatmin edici bir cevap olması için çalışacağım.

    sorduğunuz kavramı araştırdığımda islam inancındaki yaratıcı olan allahın sıfatlarından biri olduğunu görüyoruz. anlamı da "her şeyi sebepleriyle beraber yaratan. " demek. yani var olan her şeyi bir mekanizma içinde var eden. yağmuru, suyun buharlaşması yoğunlaşması döngüsü içinde yaratan allahtır diyor. (eğer bir şeyi atlıyorsam daha detalı bilgiyi bana mail atabilirsiniz) sanırım bu sorunun bana sorulmasının sebebi de benim sanatsal ve bilimsel kavramlar hakkındaki sözlerim.

    inananlar için var olan her şeyin allah tarafından yaratıldığını düşünmek ve yaratılanların da onun tarafında bir düzen içinde konumlandırıldığını bilmek iç rahatlatıcı olabilir. ancak benim gibi bilme arzusunun sınırı olmayan meraklı insanlar için bilmek bulmakla olur. ben varlığı kesin olarak belirlenmemiş tüm olguların kavramların maddelerin varlığından şüphe ederim.

    islamın gerçek din olduğu, bir yaratıcı tarafından insanlara bildirildiği bilgisinin doğru olduğunu kabul edersek;

    bugün budizm dininin 500 milyon inananı var
    katolik hıristiyanların sayısı 1,2 milyar
    yahudilerin sayısı 13,2 milyon
    şintoizm 119 milyon

    ve bu insanların sayısı gün geçtikçe azalmıyor, aksine sürekli artış gösteriyor.

    tüm bu insanlar aptal oldukları için gayrimüslim değiller. hepsinin hepimiz kadar düşünebilme hayatı ve evreni anlayabilme kapasiteleri mevcut. peki neden islamı seçmiyorlar. çünkü inanış bireysel değil toplumsal bir seçimdir. insan içinde olduğu çevreyle uyum sağlayan onunla kendini birlikte algılayan sosyal bir canlı. inanç da bu perspektiften bakınca dışarıdan gelen müdahalelere çok açık bir yönelim.

    bu noktada fikirlerini özgür kılmayı seçen her birey bence tek bir inanışa sahip olabilir. bu, evrenin nasıl var olduğunun henüz bilinemeyeceği inanışı. çünkü her dini inanış sahibi insan kendi dininin en doğru din olduğunu evreni hayatı ve sonrasını en doğru şekilde anlattığını söylüyor. hepsinin kendince kutsal öğretileri, kitapları, sembolleri mevcut. inanma ihtiyacı içinde olan, duygusal olarak bir topluluk içinde kendini tanımlama ihtiyacı olan, varlığı hakkında merak içinde olan her insan gidip var olan dinlerden birine kolayca inanabilir.

    tüm bu anlattıklarımla paralel olarak bobby henderson tarafından 2005'te kurulmuş olan bir din bile mevcut. pastafaryanizm. tüm evreni uçan spagetti canavarı'nın yarattığını öne sürüyor. kendi ibadethanesi, kutsal kitabı, ritüelleri mevut. tüm bu evreni sebepler içinde yaratan bir yaratıcıya inanacaksak neden uçan spagetti canavarına değil de islam inancındaki allaha inanmalıyız bunu bilmiyorum. hangisinin dediği daha doğru bilmiyoruz. hatta şu anda elimizde bulunan herhangi bir dinin doğruyu söyleyip söylemediğinden de emin değiliz. elimizde toplumlar tarafından dayatılmayan farklı coğrafyalarda yaygın biçimde inanılan tek bir din yok.

    http://www.businessinsider.com/…nd-the-world-2015-6

    linkte gördüğünüz haritadan da söylediğim şeyi kendiniz gözlemleyebilirsiniz. dinler, mantık ile kabul edilen özgür iradeyle içselleştirilen öğretiler değildir. dinler tek bir kaynaktan yayılarak ilerler. bir merkezde doğar ve yayılırlar.

    özgür iradeyle yapılan seçimler ise virütik bir yayılım gösterirler. yani tek bir kaynakta doğra ancak farklı kaynaklar yaratarak yayılırlar. oradan oraya sıçrarlar. çünkü vücudun bir başkasının dayatmasına ihtiyaç duymadan kabul edebileceği gerçekleri ihtiva ederler.

    http://www.saglik365.com/…mages/salgin_haritasi.gif

    verdiğim linkte h1n1 virüsünün dünya üzerinde yayılım gösterdiği yerler görülüyor. ben bu tip bir yayılım gösterebilmiş bir inanç görebilseydim dinlerin özgürce kabul edildiğine inancım artardı.

    yani ne demeye çalışıyorum. herhangi bir dindeki herhangi bir kavramı tartışmadan önce dünya üzerinde gerçek bir din var mıdır o tartışılmalıdır. herhangi bir dine neden inanmalıyız, diğerleri neden yanlıştır bunu tartışmalıyız. dinlerin kaynaklarını sorgulamalıyız. benim dediğim doğrudur çünkü inandığım kitapta öyle yazıyor demek evreni uçan spagetti canavarı yarattı çünkü benim inandığım kitapta öyle yazıyor demekten farksızdır.

    japonyada doğunca şintoist olan
    hindistanda doğunda hindu olan
    israilde doğunda yahudi olan

    insanlar mevcutken sadece islam coğrafyasında doğduğu için müslüman olan insanlar var mıdır bu düşünülmeldir. bu dünyada benim güvenebileceğim tek veri sistemli bir biçimde araştırılan, tarafsız insanlarca değerlendirilen, sorgulanan bilgidir.

    aksi her zaman iddia edilebilecek, yeni bulunan verilerle yeniden değiştirilebilecek bilgidir. ve hep söylediğim gibi var olan her şeyi bu yöntemle neden sonuç ilişkisi içinde konumlandırmak çok zaman alacaktır. 14,5 milyar yıldır var olan evrenin tüm gerçeklerini bilimin (yazının icadı ile başlangıcını kabul etsek bile) 5000 yıllık çabası ile açıklamak mümkün değildir. her şeyi anlamak için zamana ihtiyacımız var, çalışmaya, sorgulamaya, aydın insanlara ihtiyacımız var. kafasında önkabuller bulunmayan, her türlü bilgiye ve sonuca hazırlıklı bilim insanlarına ihtiyacımız var.

    tüm bu söylediklerimin ışığında özetle söyleyebileceğim tek cümleyi tekrarlamak istiyorum.

    "herhangi bir dine inanmıyorum ve nasıl var olduğumuzu da bilmiyorum"

    nasıl var olduğunu bilen kişiler bana mail atıp şöyle var olduk derse de önyargı ile yaklaşmadan güzelce okuyup anlamaya çalışırım. bana mantıklı gelirse de kabul ederim. şu ana kadar mevcut dinlerde beni tatmin edecek bilgiye ulaşamadım.

    bilimsel çalışmalar da henüz sonuca ulaşamadılar. muhtemelen benim kısa ömrüm süresince de ulaşamayacaklar. bu durumda ben de daha önceki milyarlarca insan gibi neyin ne olduğunu öğrenemeden göçüp gideceğim dünyadan gibi duruyor. bu da beni rahatsız etmiyor.

    evrendeki en kıymetli canlı olmamak beni rahatsız etmiyor.
    tesadüfen var olmuş olmak
    yahut bir yaratıcının beni özenle yaratmış olması arasında nasıl bir fark var bilmiyorum.

    öğreneceğim güne kadar da merak etmeye devam edeceğim."
  • insanlara gokyuzunde evreni yaratan birisi oldugunu soylediginizde buyuk bir kismi size inanacaktir.

    boyanin daha kurumamis oldugunu soylediginizde ise; emin olmak icin dokunacaklardir.

    george carlin
  • --- spoiler ---
    dikkat, uzun entry
    --- spoiler ---

    sadece toplumlarin afyonudur diyerek tamamen aciklanamayacagini dusudundugum, cok daha organik bir olusumdur.

    zira olayin birden fazla boyutu vardir. birincisi din tamamen dunyevi bir olusum olsa bile, bireyler icin isin sartlandirmadan da ote bir iman boyutu var. yani dinin tamamen safsata olup bir kontrol mekanizmasindan ibaret olmasi ihtimali olsa bile, insanlar inanmayi surdurecekler; gerek bilgisizligimizden gerek guven icinde olma kaygisindan. bilim sayesinde cehaletimiz azalsa bile insanlar bu guven duygusunu, daha guclu bir varliga karsi sorumlu hissetme, daha dogrusu sorumlulugu ona yikma ihtiyacini, kaderciligin dayanilmaz hafifligini, vs, arayacaklar.

    bunlar zaten bilinen yorumlar. bu entryi okumaya deger kilacak asil bombayi, dinin bireysel nedenlerinden ziyade sosyolojik boyutuyla ilgili bir ornek vererek patlatayim. nerede okumustum allah bilir* zamaninda sanirim bali adasinda veya benzeri bir ada toplumunda bir deney yapilmis. deney dedigim maceraperest iki uc profesor birkac ayligina burada yasamislar, bir yandan da universitelerinin paralarini yemisler. bu toplumun ozelligi cografi kosullar nedeniyle kulturlerinin son derece izole olmasiymis. ada halki son derece dindar ve en onemsiz davranislarinda bile din buyuk bir onem tasiyor. ilginc olan ise, ozellikle pirinc ve pirinc elde edilmesiyle ilgili hersey cok ayricalikli bir statude, adeta tabu. bu hususta sayisiz karmasik ritueller gelistirmisler. tahmin edeceginiz gibi adanin acik ara en buyuk gecim kaynagi pirinc. isin daha ilginci bu pirinc isi, epey cetrefilli. yani hasadin verimli olmasi icin uyulmasi gereken cok kural var ve bunlar bir ada toplumunun cogu bireyinin koordinasyonunu gerektiriyor. bu sebeple de adada hiyerarsi cok kati ve bu ast ust iliskisi tamamiyle "din" tarafindan en ince ayrintisina kadar duzenlenmis, tipki o ritueller gibi. hatta butun dini bayramlar, kutlamalar bu hasadin dongusuyle birebir ortusuyor.

    izole bir kultur, kapali bir ekonomi, aradan gecen yuzlerce nesil ve iste sonuc. en basta organik derken bunu kastetmistim; tamamen cevresel sartlara bagli bir olusum. kulturun izole olmasinin guzelligi, o insanlarin hayatlarinin merkezi olan pirincle, doktrinlerinin paralelligini kabak gibi gostermesidir. ayni neden sonuc iliskileri, korrelasyonlari daha az olmak kaydiyla butun toplumlarda var. daha iyi bilinen bir ornek ise tek tanrili dinlerin genelde yerlesik toplumlarda ortaya ciktigidir.

    cok genis acidan bakarsak, en buyuk etkenler iklim ve bitki ortusudur. genetigimiz, ekonomimiz, yerlesik veya gocebe olmamiz hep bunlara baglidir. bunlardan bir alttaki seviyede ise bu ekonomik yapilanmanin ve yasam kosullarinin kulturle etkilesimi. dil, gelenekler, ahlak kurallari ve elbette din, bu sartlara gore gelisir ve diger kulturlerle kaynasarak bicimlenir. gelecek nesiller hep bu kurallarla yetisir ve dramatik bir degisim olmadikca, kultur giderek daha kalici olur ve dogmalar kacinilmazdir.

    buraya kadar dedigimiz su: dinler ne sadece psikolojik ihtiyaclardan ortaya cikar, ne de tepeden inme bir kontrol mekanizmalaridir. din daha kapsamlidir, yasam tarzi ve kulturle birlikte surekli evrim halindedir. sanirim dindar arkadaslar bile tarihi inceleyerek, dunyadaki dinlerin cogunun (belki de hepsinin) dogumunda ve gelismesinde, ruhani olaylardan ziyade dunyevi kosullarin baskin oldugunu kabul edeceklerdir. [martin edenda ne diyordu kardesimiz psikoposa: "sizinle, tanriyi balik yagi yiyen cekik gozlu biri olarak hayal eden bir eskimo arasindaki tek fark, eskimonun bu anlayisa birkac yuzyil once varmis olmasidir"] neyse efendim, sonuc olarak boyle kapsamli ve derinden gelisen dinler, kulturleri bicimlendirerek dogmalara yolacarlar. hele ki bu dogmalar yonetenler tarafindan istismar edildiginde ve ilerletildiginde tadindan yinmez.

    hemen hristiyanliktan bir ornek vereyim. isvicreli bilimadamlariyla ortak yaptigim calismalarda gordum ki, isanin bugunku hristiyanlikla pek alakasi yok. isa daha ziyade buddhanin ilk yillarinda oldugu gibi bir munzevi hayati oneriyordu. herseyin ortak oldugu (hatta bazi durumlarda kadinlarin bile), ruhani, sessiz sedasiz bir hayat. isa oldugunde muhammedin aksine arkasinda guclu bir devlet veya kalabalik bir kitle birakmamisti ve yuzyillar boyunca ogretisi cok yavas yayildi. hristiyanliga yaklasik 300 yil sonra, unlu dusunur ve kilise adami aziz augustinus tarafindan bircok doktrin katildi, kilisenin merkezinde olacagi ve "halklarin afyonu" tabirine daha yakin bir din icin ortam hazirlandi. bu noktadan sonra dogmalar da alip basini gitti. su an hristiyan bir ulkede yasiyorum ve burada allahtan cok isanin adi gecer, jesus soyle jesus boyle. niye seviyorsun isayi diyorsun, cunku o bizim icin oldu diyorlar. olayin ozu kisaca soyle: biz cok gunah islemisiz, zaten ilk gunahla doguyoruz hepimiz, tanri cok kizmis bu biriken gunahlar yuzunden, isa da (tanrinin biricik oglu) bu gunahlari ustune almis ve bir bakima geri kalan insanlarin gunah borclarini silmis. tabii bu fedakarlik yuzunden tanri onun canini almak zorunda kalmis. hatta bu olayi da soyle yorumluyorlar, tanri bizi o kadar seviyor ki bizi cezalandirmamak icin, hepimizin yerine, biricik sevgili oglu isayi "cezalandirip" yanina almis.

    kanimca bu tur bir inanisin dogru olma ihtimali cok dusuk ama bunun bir onemi yok. asil onemlisi adama niye diye soruyorsun ve yukardaki cevabi aliyorsun. cevabin hicbir cumlesi veya iddiasi birbirini takip etmiyor, birbirini aciklamiyor, tamamen dogmadan ibaret ve kimse bunu boyle gormuyor! onlar bu dogmalari mantiksal aciklama olarak yorumluyorlar. isin vehameti burada yatiyor. bu insanlarin inancinin kaynaginin sartlandirma olmasi kotu ama bunun boyle olmadigini farkedemeyecek kadar sartlandirmanin esiri olmus olmalari daha kotu! (bir kopege kemik gosterirsen agzi sulanir. bir insana da tavuk gosterirsen agzi sulanir ama insan mantik sayesinde neden agzinin sulandigini bilir, bilim sayesinde de bu isin mekanizmasini yani nasilini cozer.... sonra da afiyetle tavugunu yer)

    simdi tabii bu dogmalarin koklu sosyal surecler sonucunda yaratilmamis olanlari da var. aliniz mormonluk* bunlar merkezi utahda bulunan tarikat/din karisimi bir topluluk. gecen yuzyilda, tamamiyle bir insanin kicinindan cikan bir din. yani tarihini okusaniz akliniz sasar, bu kadar mi budala bu insanlar dersiniz. eskiden birkac yuz nesil surecek bir surec, sadece bir yuzyil icinde gerceklesmis, hem de milyonlarca insani etkileyerek! daha yeni ornekler arasindan aliniz, scientology. hatta daha da abartalim: tuketim toplumu.

    evet, trenddeki degisimi farkedelim. sartlandirilmalarin ve dogmalarin yaratilmasi giderek kolaylasmis artik yuzlerce yila gerek kalmamistir. bu da bizi entrynin ikinci buyuk sonucuna goturur: birkac paragraf once bahsettigim, dogmalarin yaratilmasi icin uzun yillar gecmesi gerektigi, dinin sessiz ve derinden evrimi sonunda bunlarin kulture yerlesecegi gorusu artik gecerliligini yitirmektedir. din ve yeni yuzyilin yeni dinleri, artik guclerini tarihten ve kulturlerden ziyade, konformizmin yarattigi "afyon" etkisinden alirlar. dikkat edin yine de tepeden inme degildir, degisim halen organik ve karmasiktir, yani karanlik bir odada bir kac illimunati uyesi tarafindan yonlendirilen birsey degil. tek fark cok daha hizli olusudur. iletisim olanaklarinin yardimiyla bu dogmalar hizla yayilir ve kulture yerlesmeleri icin, herkes icin degisik olan iklim ve bitki ortusu gibi demode etkenlerden ziyade, tum insanlara hitab eden para, guc, seks, sohret gibi yemler kullanir. (dikkat edin ahireti bile cekici kilmak icin huriler, sonsuz genclik ve bolluk on plana cikarilmakta)

    simdi burada biri cikip "kardesim dogma mogma diyorsun da, bu kadar insan da inaniyor, bir sen mi akillisin" derse ne yapilir. oncelikle mormon ornegi hatirlatilir. sonra denilir ki, bir dine, ahlak sistemine, bir inanca ne kadar cok kisinin inanmis oldugunun bir onemi yoktur. en basta uygun sartlarin olusmasi, bu gorusleri sonraki nesile aktaracak bir kultur olusmasi yeterlidir, sonrasi cig gibi buyur. zira kalabaliklarin bir gorusu benimsemesi bir bireyin benimsemesinden daha kolaydir, konformizm ve egitim yuzunden. bu noktada bertrand russell gelir akla: "akilsizca birseyi milyonlarca kisi soylese de o sey yine akilsizcadir"

    son soz olarak vurgulamak isterim ki, pozitivist insan bu noktada kalkip dinlerin uydurma olup olmamasiyla ilgilenmez. hatta inananlara bakip bu dinler hakkinda yorumda da bulunarak zaman kaybetmez, zira kisiden kisiye toplumdan topluma bir dinin yorumlanisinda farkliliklar vardir. ama tarihi inceleyerek, surecin nedenlerini bulabilir; ruhani oldugu iddia edilen bazi inanislarla dunyevi sartlarin iliskisini kurabilir. inananlarin bunu bilincli mi bilincsiz mi yaptiklarini anlayabilir ve dogmalari, gercek aciklamalardan ayirdedebilir. dikkat edin, bilimsel olarak kanitlanabilir olsun demiyorum. ornegin, ben quantum fizigini gozonunde bulundurarak hayatin determinist olmadigina ve bu sayede ozgur irademiz olabilecegine inanabilirim (ki konuya hakim olanlar bilir, bu yanlis bir mantiktir), bu sayede de kendime gore bir tanri imaji yaratirim. bu da tamamen bir inanctir, bir teori degil. ama "hepimiz original sinle dogariz, isa da bizim gunahlarimiz icin oldu, yani tanri bizi cok seviyor"dan daha gecerli bir inanctir. "allah fosilleri darwini kandirmak amaciyla oraya koydu" demekten cok daha insanca bir harekettir. bu iki tarz goruse sahip insanlara "kemik gosterince" hangisi bir kopege yakin, hangisi bir insana yakin davranir?

    [not: hala daha da diyen varsa, once gozunuz doysun diyorum, sonra da buyrun islam hosgoru dinidir/#6120234]
  • insanları - en azından benim tanıdıklarımı- mutsuz eden bir şey...

    birkaç hafta önce kayınvalidemle sohbet ediyorduk iftardan sonra... ramazanın büyük kısmını polonya'da geçirmiştim. hatta ilk iftarın olduğu akşam varşova'da domuz ve şarapla beslenmiştim, kulağa her ne kadar troll saçmalaması gibi gelse de doğru... domuz eti yerim ben, zevk de alırım, hiç problem değil... kayınvalidem dedi ki, ahirette insanlar, özellikle de anneler en çok çocuklarından ayrılırken acı çekerlermiş... cehenneme biletim olduğuna çok emin...

    kasedi hemen geriye sarıyorum, polonyadayım, son derece roman katolik bir aileyle beraberim, kiliseye gidiyoruz poznan yakınlarında bir yer, avrupa'nın en büyük katedrallerinden biri, her bir köşesine altın nakşedilmiş... ruhumu kurtarmaya, beni isa mesih'in yoluna davet etmeye çalışıyorlar, çünkü onlar da kendilerinden çok emin...

    amına koyduğumun dünyasında herkes kendi yolunun doğru olduğuna çok emin ve diğer yolların hepsi hurafe, budiste de sorsan aynı şeyi söyleyecek muhtemelen. bazıları bunun için boşanmaktan kaçınıyor, bazıları içmekten... sonuçta herkes inancı için mutsuz olmayı göze alıyor... ben hariç, ben mutluyum, cami de benim, kilise de... hem şarabımı içip domzumu yerim, hem iftarımı yaparım, benim inancım böyle.
  • vaktiyle yoğun bir eğitim kurumunda çalışırken istemsizce yarattığım ve yaydığım olgu.

    özel sektör eğitim kurumlarını bilirsiniz, çocuklar şımarık, veliler onlardan beter. her gün türlü türlü talepler ama neler yani, "çocuğum sınavlara girmesin başka bir yolu yok mu" diyenler, ülkenin her yerinde aynı olan derslerin 40 dakika olmasına eyyorlayanlar, hiçbir öğretmeni beğenmeyip dönem ortası değişim talep edenler, eski usul formalara göre çok rahat bir okul formamız olduğu halde kılık kıyafet yönetmenliğine isyan çıkaranlar, "nolmuş çocuğum 3.7346 binlik kıpkırmızı alexander mcqueen sweatshirt ile okula geliyorsa, alamayanlardan banane" diyenler, yemekhaneye sövenler, servislere sövenler, kendisi sadrazamın solundan olduğu için kendisine özel unique kurallar isteyenler aman allah neler neler.

    bir gün karşımda, kimya dersinde futbol oynamak istediği için hocayı itip sınıftan çıkan oğluşunu "dehb" sahibi olduğu ile ilgili savunan bir veli karşısında, zonklayan şakaklarıma masaj yaparken ağzımdan, "bunu yapamayız. genel merkez izin vermiyor." çıktı. yanında dehb raporu falan bulunmayan saygısız şımarık ergeni kollarını kavuşturmuş otururken bana eyyorlayan veli, şöyle bir durdu. öyle ya hep karşısında muhatap olarak beni görmeye alışmıştı, artık tartışmalarda yüzgöz olunmuştu, çünkü karşısında zorlanacak bir muhatap var. somut olarak görebildiğin insanın sınırlarını da zorlarsın.

    "genel merkez mi?" diye bocaladı veli. o an suratındaki bocalamayı hop havada yakaladım, vakur bir tonda "inanın biz de bazı imtiyazlar getirmek isteriz. fakat ne yazık ki genel merkez buna izin vermiyor. yani genel merkez izin verse başımızla beraber. ne yapalım yani kurallar" diye ekledim, gak guk yapan veliyi yolcu ettim.

    benim koyduğum kurallara karşı kıyasıya kendi fikirlerini savunan velinin, görmediği, gizemli bir güç olan "genel merkez"in karşısında ağzı dili tutulmuştu.

    ben tuttum bu işi, nasıl şova döküyorum ama boş ve imkansız taleplerle gelen veliler karşısında, "bi genel merkezi arayayım" diyorum tanrıyla sohbete giden musa gibi, "bakın sizin için şimdi genel merkeze kendi sistemimizden mail atıyorum" diyerek çataçuta klavyede random harf basıyorum (kendi sistemimiz diyorum ki cc'ye beni koyun demesin) veli de masanın öte tarafında onun tarafını tutmamın mutluluğunu yaşıyor fakat, 'mutlak gücün genel merkez olduğu' teslimiyetiyle karşımda bekliyor, bana minnettar gözlerle bakıyor. ertesi gün soruyor "hocam genel merkezden cevap geldi mi" diyor, başta attığım yalanı unutuyorum "ha ne" derken "haaa evet, çok üzgünüm genel merkezden kızınızın okula random yırtılmış file çorapla gelmesine izin çıkmadı" diyorum, velilerle bir sinerji oluyor aramızda. ben onların işlerini çözmeye çalışan kadim bir elçiyim, genel merkez ise katı kuralları olan, itiraz edilemez bir görünmez güç. veliler genel merkezi arasalar da zaten sesli cevap sisteminin tuşa basmalı void'inde kaybolduklarından, çok zorlamıyorlar.

    sonra bir veli ufacık bir sorguluyor. "hocam, bu genel merkezin kurallarını bize aslında kayıt esnasında yazılı verseniz de ona göre hareket etsek, yani sizi de yoruyoruz böyle mail yaz, ara falan" diyor. orada bir işkilleniyorum. bu kar topu, eşlerinden ilgi + çocuklarından minnet göremedikçe birbirlerini gazlayan kadın veli whatsapp gruplarına giderse, çığ olacak. tehlikenin farkına varıyorum. "doğru diyorsunuz" diyorum, bu işler yazılı çizili olmalı.

    oturuyorum o gece evde kırmızı şarabımı içerken sağlamından bir excel hazırlıyorum. canım ne isterse excel'e yazıyorum. tabii ki yazdıklarım eğitim sisteminin güzel bir şekilde ilerlemesi için, okul ve ders kurallarıyla ilgili şeyler.

    fakat excel'i yazdıkça, içeriğine "bütün öğrenciler venera hocalarına derse girmeden önce günaydın diyeceklerdir" gibi sadece beni ilgilendiren şımarık şımarık şeyler yazasım gelmiyor değil. "venera hocanın neyi ne zaman şeyapacağına karışamazsınız" falan yazıp siliyorum gülerek. iyi eğleniyorum kendi kendime.

    neyse excel bitiyor, okulun logosunu güzelce iliştiriyorum. diğer idareci arkadaşlara da atıyorum. velilerin hepsine mail atabilen sistemimiz üzerinden anne babalara da yapıştırıp geçiyorum kuralları. excel elden ele dolaşıyor. arada asilik edip kafirlik yapmaya çalışanlara "bakın bunlar kitaplarımızda yazıldı" diyerek excel'i gösteriyorum, "genel merkezden indirildi, sorgulanamaz" diyorum, genel merkez logosunu gören kendine bir çeki düzen veriyor, cıkcıklıyor "tövbe estağfurullah çarpılacağız" der gibi. oldu mu sana hebelebeddin kolejleri dini, venera da elçisi.

    insanlar karşılarında gördükleri bir otoriteyi ciddiye almadılar, muhatap alabildikleri bir otoritenin üzerinde kendi güçlerini denemek istediler velakin görmedikleri bir güç olan tekinsiz genel merkezi ise müthiş ciddiye aldılar. benim şubem o sene müthiş çalıştı, genel deneme sınavlarında dereceler vs o biçim. insanları yönetmek hiç bu kadar kolay olmamıştı. genel merkezin tesadüfen yaydığım, kutsal excel'li bu dinden hiç haberi olmadı. gerçi kuralları etik bir şekilde sadece okulla ilgili yazdım yani "ganimetler genel merkez ve idarecinindir" falan yazmıyordu sonuçta. güzel günlermiş bak ya içinden çıkınca gülüyor insan. dinlerin formülü diyorum, işte bu kadar açık.
  • antik, karanlık çağlar için bir ışık, modern dünya içinse bir karartı...
hesabın var mı? giriş yap