• bugün kılmak için camiye gittiğim ama kılmadan geri çıktığım namaz.
    nasıl söylesem, nereden başlasam bilemiyorum, zaten bir süredir diyanet'in dini açıdan meşruluğu vs. gibi bir çok soru dönüp duruyor kafamda, acaba diyorum otorite olarak diyanetin fetvalarını dikkate almak mı yoksa ilk emrin* yüklediği sorumlulukla hareket edip, inanışımı ona göre mi yaşamak? ben hayatımın her döneminde devletin laik olmasını savunan biri oldum çünkü din benim için herhangi bir rant***malzemesi olamayacak bir olgu. diyanet işte tam bu noktada meşruluğunu kaybediyor benim için, özellikle son zamanlarda açıklamalarıyla*hükumet güdümünde hareket ettiği gayet açık sanırım, üstelik kurumsal olarak böyle bir pozisyon alması, dini etkenleri yok sayarsak,* ödeneklerine bakılırsa gayet doğal. durum bu olduğuna göre diyanetle aynı varsayımı yapıyoruz sanırım! diyanete neden bu kadar salladım bilmiyorum ama, bugün gittiğim camide duyduğum şeyler o kadar bozdu ki moralimi anlatmak istiyorum birilerine.

    namazdan önceki vaazda imam, ülkemizden, milletimizden, devletimizden bahsederken "bizim partiyle pürtüyle işimiz olmaz" diyerek başladı lafa, daha sonra söylediklerini aşağı yukarı yazıyorum; "mahallemizde ezanın sesinden rahatsız olanlar varmış, peki biz ne yaptık? getirdik yetkilileri yasal ölçümlerimizi yaptırdık. dinleyip baktığınızda zaten anlıyorsunuz bundan rahatsız olacak bir şey yok, yasal olarakta sınırların altında olduğu tespit edildi. particilikle pürtücülükle bizim işimiz olmaz ama bizi şikayet eden zihniyet varya işte bu tencere tava çalan zihniyet. gece tencere tava çalanlar gündüz gidip bizi şikayet ediyor, ezan sesinden rahatsız oluyorlar."
    bunları duyduktan sonra bu imamın arkasında namaz kılınmaz diye çıktım camiden ve ilk fırsatta düşüncelerimi kendisine de ileteceğim. eş dost muhabbetinde birileri kursa böyle cümleler genelleme yapma güzel kardeşim bak böyle böyle diye anlatırsın ama vaazda insanlara iftira atmanın ne anlamı var? uhvi duygularla ibadet etmeye gelmiş insanlara yapmayın bunu, hiç kimse tam olarak hak yolunda değildir bu yüzden kişileri veya sistemleri değil hakkı anlatın orada, bunun için var zaten camiler. pisliklere ve ranta bulanmış ellerinizi çekin camilerden. ve imam sözüm sana, ben hakkımı sana helal etmiyorum, bana bütün cemaatin huzurunda iftira attığın için, insanları birbirine düşmanlaştırdığın için, benim en kutsal değerimi*rant malzemesi yaptığın için..
  • hutbesinin sonunda okunan su ayet, hutbenin en anlamli yeridir herhalde:

    "muhakkak allah adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder. çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. o, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor"

    aslinda hutbe olmayip, sadece su ayetin okunup, insanlara 5-10 dakika düsünme süresi verilse, o klasik agizla yazilmis hutbe metninden cok daha anlamli olur herhalde.

    bir ögütü tutmakla, düsünüp tutmak arasindaki fark da oldukca manidar geliyor.
  • 5 vakit namaz kılmaya başlamadan önce hiç kaçırmamaya çalıştığım, belki de haftada sadece bir gün alnımın secdeye değmesinden olacak; müthiş huşu içinde kıldığım, kışın soğuğunda kar üstünde, ya da temmuz sıcağında güneş altında çok kıldığım ve hava şartlarının olumsuzluğunun beni daha da cezbettiği namazdı, tabi dediğim gibi bunlar 5 vakit namaza başlamadan önce, islam'ı doğru kaynaklarından, (kur'an, hadis kitapları) öğrenmeye başlamadan önce, daha doğrusu taklidi terkedip hakikati aramaya başlamadan önce...

    sonra üniversiteye gidilir, hazırlık ortamı zordur odtu'de. bir anda daha önce hiç sahip olmadığınız serbestlik, özgürlük(!)le tanışırsınız. korku geceleri ((bkz: korku gecesi)), karşı cinse olan ilgi, ve ilgi çekme isteği, gençlik... cumalara gidilmez olunur yavaş yavaş, "3 haftada bir kılsam olur zaten 3 hafta üst üste kılmayan ...u yiyomuş" aldatmacasına kaptırılır kalp. sosyalizmin isyan düşüncesi sarar benliği, insan olan zulme isyan fıtratındadır zaten.. öyle böyle derken cumalara gidilmez olunur..

    "bu (kur'an), bütün insanlığa bir açıklamadır; takva sahipleri için de bir hidayet ve bir öğüttür."(ali imran/138) ayeti tecelli eder ve kur'anla tanışılır. insan perdelerini yırtıp pencereden dışarı bakmayı başardığı an, güneşin aydınlattığı dünyayı keşfederse, artık karanlık odayı aydınlatmaya çalışan ampulu terkeder. imam gazali'yle, ali şeriati'yle, seyyid kutubla, hasan el-benna'yla tanışılır kitaplar aracılığıyla. hz. hüseyin'in mücadelesi, neden kerbela'da şehit olacağını bile bile yola çıkma kararı verdiğini, ibni teymiyye'yi, imami azam'ın aslında hakkı söylediği için kırbaçlatılarak şehit edilmesi, imami malik'in ipi göğüsleyerek şehadeti öğrenilir; bize öğretildiği tarafları sadece fakihlik olan bu insanların.

    tekrar cuma namazlarına gidilmeye başlanır ama eski tat alınamaz artık. vaaz kürsüsünden irak ve filistindeki din kardeşlerimiz için dua istenirken, devletinin israille ortak projeler yürüttüğü gerçeğini hatırlarsın. diyanetin birçok bakanlıktan daha fazla bütçesi olduğunu, din kozuyla insanlardan nasıl yardım toplandığını görürsün.. cami imamlarını yakından tanırsın, müftülerle konuşursun ve onların aslında dışarıdan gözüktüğü gibi değil, cübbenin vermiş olduğu ağırlıktan sıyrıldıkları zaman nasıl insanlar olduklarını farkedersin. farkedersin ki bir müslüman kadının başıını açmaya çalıştığı için isyan başlatan, cuma kıldırmayı reddedip insanları mücadeleye çağıran sütçü imam'la aynı imam değildir bu imamlar, diyanet işleri başkanlığının da aslında ülkedeki çoğunluk müslüman insanların gözünü boyamak, yüreklerini yatıştırmak için kullanıldığını farkedersin..

    gene cuma namazlarına devam edilir, ama eskisi gibi değildir artık...
  • islâmiyetteki bütün ibadetlerde olduğu gibi yerine getirmeyenlerin daha fazla üzerinde düşünüp yorum yaptığı, yapanları bir şekilde samimiyetsizlikle suçladığı, kimisinin de gerek olmadığını iddia ettiği ibadet. gidiş şeklinizden, dönüş şeklinize, döndükten sonraki bakışınıza kadar herşeyinizle samimiyet imtihanına tabi tutulursunuz bu ve benzeri bütün dini vecibelerde. gidiş gelişini, abdestini, eğilip kalkmasını siz yaptığınız halde yapmayanlarda daha fazla rahatsızlık uyandırır.cuma namazı için alışverişinizi, ticaretinizi bırakıp camiye gidiyorsanız, kimin ne dediğine bakıp moralinizi bozmayın sakın. işinize bakın. "şart değil, farz değil, şöyle böyle" diye ahkâm kesenlere de kulak asmayın. hakkında kuran-ı kerim'de sure var, gerisi boş
  • gidilir.
    önlerde yer edinmek efdaldir.
    hoca sohbete başlamıştır, sıkı takipçiler önceden yerlerini almış havaya girmişlerdir. kazara erken gelenler hemen fark edilir: çoraplarının başparmaklarına gelen kısmıyla meşguldurler.
    cuma namazının en çekilmez tarafı hutbede elindeki kağıdı okuyamayan imamlardır.
    iradedilmesi gereken hutbe vurgu hatalarıyla ve diyanet litaraturunun söylene söylene etkisini yitirmiş hitap cümleleri ile amacına ulaşamaz çoğu zaman. zaten nedir ki ya “oksijen faydalıdır; ağaç dikmek lazımdır hem peygamberimiz de kıyamet günü dahi olsa fidan dikin buyurmuştur” veya “gelecek çarşamba idrak edeceğimiz beraat kandilinde hayırlara vesile olmalıyızdır”. fıtraten heyecanlı olup da alengirli konulara bulaşmadan durmayan vaizi ise 1-2 hafta sonra muhtemelen orada göremeyeceksinizdir.
    hazırunuyumamak için halıyla, kaşıyla gözüyle oynamaya meyleder.
    bir kısım cemmat-i müslimin ise öğleden sonraki işini planlamaya, kar-zarar ciro hesaplarına ,dışarıda bıraktığı arabasını polisin çekip çekmediğine, köyündeki bağ bahçesinin tatlı hülyalarına dalar gider.
    ne zamanki “ittekullahi atiyyu” nidasını duyulur, bağdaşlar bozulur diz üstü oturulur, oh son 5 dk. kalmıştır.
    bu noktada imam efendiler üçe ayrılır, fatihadan sonra kısa sure okuyanlar veya bunun dışında pek bilinmeyen bir surenin tamamını okuyanlar, son olarak da gündeme göre bir sureden yeter miktarda ayet okuyanlar.
    ilkler bana hep kaytarmaya çalışan, imamlık dışında ek işi olan insanlar gibi gelmiştir, teravihlerde camiyi dolduranlar da bunlardır.
    2 rekat farz kılınmış, müezzin “allahümme entesselam ve ..” demeye başlamış iken bir kısım cemaat çoktan ayakkabılarına hücum etmiştir bile.
    kişi bu noktada son on rekata kalayım mı kalmayayım mı ikilemine düşer. ruh haline göre kararını verir, bu noktada misal hava sıcaklığının yüksek olması nedeniyle cami atmosferinin bunaltıcı hale gelmesi, sürekli hareketten kaynaklanan sevimsiz bir ter ifrazatı mümini “kaçayım” yollarına düşürebilir. “nefsime hoş gelmeyen hakkımda hayırlıdır” benzeri bir nokta-i istinada tutunulabilirse ne ala, değilse esnaf lokantasında pilav üstü kuruyenir.
    “kalanlar” ,bence, madem kalmışlardır tavuk gibi olmamalıdırlar tadili erkana uymalıdırlar,
    tesbihat sonrası eller kaldırılır, kalbi dilekler arz edilir. sona kalan dua dona kalmamalıdır, hakkı verilmelidir.
  • toplamda 19 dakika süren namaz. her müslümanın ayırması gereken bir süre. şakirtlere, takunyacılara, yalakalara kızıp gitmemezlik edilmemeli.
  • "nokia tune, samsung tune, apaçi marşı, marimba" eşliğinde kılınan namazdır.
  • hayatımın en korkulu anlarımdan bir tanesini yaşamamın sebebi.

    lisede okuduğum yıllar. "yaz tatillerinde işe giderse, derslerine daha çok çalışır, okur, büyük adam olur." mantığında bir çevrem olduğu için yazın dayımın yanında, kereste dükkanında çalışıyorum. her cuma günleri de dükkanı kapatıp hep beraber -15 kişi- sanayideki bir camiye, cuma namazına gidiyoruz. dükkandaki toplam nüfus da 15 kişi. katılımın bu kadar yüksek olmasının sebebi ise dayım. muhafazakar ve müdahaleci kişiliğiyle tanınır. herkesin, direkt söylemese de dini ibadetlerini yerine getirmesini sağlar(!). işte böyle bir dayı.

    yine bir cuma günü. ben cenabetim. normalde kir, pas sebebiyle her gün duş alan ben, hep unuturdum gusül abdesti için niyet etmeyi, ağzı, burnu bol suyla temizlemeyi. işte bunları yapmadığım için kendimi cenabet hissediyorum.

    cuma saati yaklaştı, haliyle dayım 'hadi abdestini al da, yavaştan çıkalım' dedi. ne yapacağımı şaşırdım, bir yandan müthiş bir korku, bir yandan tırıs tırıs lavaboya gidiyorum. allah'ın evine cenabet girecektim. bu ne aymazlık, ne haddini bilmezlik...

    camiye yaklaştık. ben 'hava sıcak, ben dışarıda kılacağım bugün' dedim. maksat allah'ın evine cenabet girmemek, bahçesine girmek bir nebze daha iyiydi. allahtan kimse demedi gel içeri hadi beraber kılacağız diye. her neyse namaz başladı. ben tabii niyet falan etmiyorum. ağzımdan on beş dakika boyunca sadece iki kelime çıktı: töbe estağfirullah, töbe estağfirullah... allah'ım sen beni affet, vallaha billaha bir daha böyle çıkmıyacam huzuruna. çok özür dilerim falan filan...

    öyle bir korku yaşamıştım ki sanki tanrı tüm evrendeki işini, gücünü bıraktı, benim namaz kıldığım camiye geldi ve bir tek beni izliyor. omuzlarımda bu yükü, bu acıyı hissetmiştim resmen. o gün hep vicdan azabıyla dolaştım, çok kötüydü, çook.

    (bkz: bu da böyle bir anımdır)
  • 2 ye ayırmak gerekir cuma namazını;

    1.si anadolu nun bir kasabasında sadece içindeki maneviyat ile kişinin kıldığı cuma namazı.

    2.si ise resmi dairelerde memurların nasıl daha fazla yalaka olurum diye bürokratların müdürlerin arkasında yer alma telaşı içinde olduğu cuma namazı.

    ilki candır farzdır, 2. si ayıptır günahtır.
  • hakkında bu kadar entry girilince anayasa mahkemesi tarafından iptal edildi sandım.
hesabın var mı? giriş yap