• hiç batmayacağını bildiğiniz bir gemide yolculuk etmek gibi birşey. gemiler batar, babalar batmaz.
  • ne kadar küçüktüm, kaç yaşındaydım ilk denize girdiğimde hatırlamıyorum. yurtdışından istanbul'a gelen tatilcilerden olup, denizi ilk gördüğümde ne hissettiğimi de hatırlamıyorum. ama istanbul'un göbeğinde denize girilen yıllardı.. idealtepe'deki babaannemin evinden küçükyalı plajı'na kadar beyaz mini minnacık tokyo'larımla pıtır pıtır yürüdüm babamın yanında, bir elim babamın avucunda diğer elimde ise küçük havlum.. babam o zaman benim şimdiki yaşımdaydı.. tek güvendiğim, dağ gibi adamdı gözümde.. sahile inmek için trenyolu geçilir ve sonunda denize ulaşılırdı.. kıyıda biraz oyalanma ve oynama faslından sonra, ki bu fasıl babam için şöyle bir açılıp gelmeye yarardı, babamın kucağında denizin derinliklerine doğru ilerleme başlardı.. bu derinlik babamın omzunu geçmese bile, bana sonsuz dipsiz bir derinlik gibi gelirdi.. bu safhada pazarlık başlardı babamla aramda..

    - kafamı sokmicaz diil mi baba?
    - olmur mu kızım, kafanı da sokucaz suya
    - ama hemen çıkarıcaz diil mi?
    - tabii hemen çıkarıcaz, hadi sen şimdi derin bir nefes al

    ve babamın boynuna kenetlenmiş bir halde suya batırılıp çıkartılırdım.. bir anlık şaşkınlık, gülsem mi ağlasam mı kararsızlığı ve babamın o müthiş zamanlaması ile gelen ilgiyi başka şeye yönlendirme başarısı:

    - bak bak, tren geçiyor, hadi el salla kızım trene

    hala çözememişimdir, babam bunu bilerek mi daldırırdı beni suya yoksa her seferinde bir tesadüf eseri mi tren geçerdi?
  • babanın boyu sizden daha uzundur, babanın ayağının dipte yere bastığı bölge sizin boyunuzun üç katıdır. bişey olsa baba sizi kucağından düşürse, kaysanız falan boğulur gidersiniz.
    lakin insanın aklına bunlar gelmez o kucaktayken, sahildekilere el sallamakla meşgülsünüzdür.
  • babayla deniz sefasının ilk dönemi. tamamen yabancısı olduğun bir ortamda tek tanıdık olan babaya sarılmakla, suyun içindeki baba bacağının olduğundan farklı görünmesini hayretle izlemekle, dalıp çıkan babaya bakıp hayran olmakla başlayan bu "babaya tapıyorum" süreci, sonrasında kolluklara, şişme ördeklere geçişle birlikte yerini "babadan ilk kopuş" periyoduna bırakır. "pırakın muhteşem insanım ben, tek başıma yüzebiliyorum" döneminden hemen sonra, kollukların atılmasıyla, kafayı suya sokup popo dışarda dalış denemelerinin semeresi yenmeye, doğru dürüst yüzülmeye başlandığında babaya dönüş yaşanır... babaya tapma periyodundakinden farklı sebeplerle tabi...
    "babaaaaaa yarışalım mı dubaya kadar??"
    babaaaaaa bak ben dalıcam nerden çıkıcam bak şimdi beni seyret tamam mı??"
  • babaya sıkı sarılmanın nedeni göt korkusudur, sevgi mevgi değildir.
  • insan hayatında o meşhur "güven testi"nin ilk uygulandığı an olsa gerek, hani arkadaşınız arkanızdayken kendinizi geriye doğru bırakma ve onun sizi tutucağına güvenme durumu. ayaklar yavaş yavaş derinlere doğru ilerlerken babanın boynuna sımsıkı, boğarcasına sarıl(a)mamış olanlardan, ileride kendini arkaya doğru bırakırken de son anda arkaya kaçamak bir bakış atanlar çıkmaktadır.
  • kız çocuksanız eğer daha göğüs denen şeyin zerresi bile yokken annenin sırf eğlencelik olsun diye giydirdiği parmak kadar bikini üstü, baba kucağında azgın sulara doğru girerken bir dalga darbesiyle suratınıza doğru çıkarsa, işte o zaman da ilk "utanma" yaşanır baba karşısında.. neyse ki serin sular hemen serinletir kızaran suratı, iki dakkaya kadar unutulur herbişey deniz keyfine dalınca..
  • zamanında hiç zevkine varamadım ben bu olayın. babamın birkaç şakasından sonra onu beni suya batırmaya ant içmiş bir canavar olarak gördüm ve ne zaman babam üstündekileri çıkartıp denize girmeye hazırlansa yusuf yusuf denizden çıkıp plaja kaçtım. bugün 20 yaşındayım ama onun şortlu göbekli halini gördüğümde hala bir ürperti kaplıyor içimi.
  • babanın kucağında ilk adımlar güzeldir.. denizde ilerlemekte ama bi damla ıslanmamaktadır cocuk. sonra yavaş yavaş su yükselmeye başlar.. önce ayaklar ıslanır. aslında o kadar soguk değildir su ama nedense çocuklar çok üşür. üşüdüğünü belli etmek istemeyen ufaklık babaya daha bi sarılır. ancak su inatla yükselmektedir. bu sefer babanın omuzlarına iyice yapışır, kendini yukarı çekmeye başlar. su yükseldikçe çocuk da yukarı çıkar..

    -ben omuzuna çıkmak istiyom baba
    -omuzuma çıkıp napıcaksın?

    ( etrafa bakınır ufaklık "evet napıcam?")

    -bak bende o abiler gibi oynamak istiyorum onlar birbirinin omuzuna çıkmış bende çıkmak istiyorum..
    -bak önce biraz yüzelim sonra oynarız.
    -....

    baba yavaşça suya bırakır ufaklığı.. çok üşür ama sonra alışır suya.. babasını bırakmadan yüzmeye çalışır baba arada bi ikaz eder "boğazıma yapışmaaa boğacan ikimizide"... diye.

    ve sonunda babasının güvenli ve sıcak kucağından ayrılmayı başardığında çocuk içinde hafif bi ürpertiyle girdiği sudan dudakları morarana kadar çıkmak istemez..
  • sevginin kalbinize islendigi anlardan biri, cocukken annenin kucaginda denize girmek de boyle bir nakis isler kalbe, evet vardir oyle de bir sey.
hesabın var mı? giriş yap