aynı isimde "cin (içki)" başlığı da var
  • (bkz: sprite)
  • cin

    tapınırken bulduk kendimizi
    o sonsuz geceye
    gece mi, değil mi bir gece hayaleti belki
    dolaştı durdu bizimle
    bütün gün dolaştı durdu ve
    sindi
    büyülenmekten arta kalan bir bitkinliğe

    sahi, o ölen kimdi.

    ilkel bir acı gibi
    düşüverdi ilk bakış gözlerinden
    kaskatı. ve belirdi sanki yüzünde
    görünürdeki tek şey; daha sonra da olmak
    çıkardı birden şapkasını, çıkardı şapkasını, şapkasını
    şapka mı, değil mi, bir şapka hayaleti mi belki
    bir bira içti ve vurup gitti kapıyı ardından
    yürüdü, geçti, kuru otlar
    yapraklar yıkılan bir caddeyi

    peki, o ölen kimdi.

    tam o sıra bir dolu bardak cin istemiştin sen
    bir dolu bardak cin, öğle üzeri
    damıtılmış gündüzden
    cin, cin!
    seni bir daha kendine gömen, bir daha
    kendine gömdükçe de bir önceki acı yenisinden
    elbette ki güzeldir
    insanın insana verebileceği en değerli şey
    yalnızlıktır.

    cin bitti.

    edip cansever, kirli ağustos
  • (bkz: nushu)
  • dinlerken beyninize masaj yapıldığı hissi veren bir ezginin günlüğü parçası.
  • bu seneki tiyatro festivalinin cinleri vardı.
    gazetelerde boy gösterdiler.
    güzel kanatları yoktu ama cin gibiydiler.
    semaver kumpanya'nın ışıl kasapoğlu'yla çalışmasından ortaya çıkan "fırtına" cinleriyle akılda kaldı.
  • insana göre farklı enerji seviyesinde var oldukları için, boyutlar arasında bir şekilde gate açılıp temas sağlanmadıkça insanlara görünmeyen varlıklardır. islam'da bu boyut farklılığı basitçe, insanın topraktan, cinlerin ise dumasız ateşten* yaratıldığı söylenerek anlatılmaya çalışılmıştır.

    insanın duyu organlarının hassasiyeti, sadece kendi enerji seviyesindeki maddeleri algılamaya alışkın olduğundan, başka algı kapılarını açmadan bu varlıkları farkında bir şekilde tecrübe etmek zordur, ha yapabilenler var o ayrı... bunun yanında bazen alakasız bir çok evrensel veya içsel olayın etkisiyle farkında olmadan cinlerin bizim boyutumuza ulaşmasını sağlayacak köprüyü kurabilir insan ki, genelde büyük korkuya ve paniğe yol açar bu durum kişide. korku (özellikle de cin korkusu), farkında olmadan bu köprünün kurulmasını sağlayan etkilerin başında gelir. halk arasında yaygın olan "o 3 harfli kelimeyi ağzına alma", "adına anma bak hemen gelir" gibi yargılar kişinin bilinç altında korkuyu körüklediğinden tam tersi bir etkiyle aslında bu bağlantının sağlanmasına uygun ortamı hazırlayabilir ki yine halk arasında yaygın olan "korkana görünürmüş" yargısı da buna karşı korunmak için çıkarılmış gibi gelir bana.

    bazı insanlar bu varlıklarla iletişimi sık yaşarken bazılarıysa hiç yaşamamış olabilir, çok doğaldır. somutlaştırmak için cinleri dalgalarla, insanları da televizyonla özdeşleştirirsek, tv'lerin antenlerinin gücüne ve çeşitli diğer teknik özelliklerine göre farklı görüntü kaliteleri vermesine benzetebiliriz bu durumu. yani insanın farklı enerji seviyelerine açık olma kapasitesine ve yeteneğine göre değişir bu varlıklarla iletişime geçme sıklığı.

    cin boyutundaki zaman ve mekan kavramı bizimkine göre çok farklıdır kaldı ki bence böyle kavramlar yok aslında da biz götümüzden sallamışız günlük yaşamda kolaylık olsun diye. kime göre neye göre diye sorarlar adama... neyse dağılmadan devam edersek, bizim enerji seviyemizden çok daha yüksek bir enerji seviyesinde var oldukları söylenir cinlerin. bu yüzden çok daha hızlı hareket ettikleri, aynı anda farklı iki mekanda olabilecekleri iddia edilir (artislik yaparken güzel, gel şimdi bu cümleyi an ve mekan kavramını kullanmadan anlat yiyorsa... hangi an hangi mekan diyen varsa beri gelsin özel ilgilenecem). bu yüzden geçmişi iyi gördükleri, geleceği ise fazla detaylı olmasa da bilebilecekleri söylenir. böylece falcılara kıvırma payı doğmuş oluyor diye düşünmeden edemiyor insan gelecekle ilgili verdikleri bilgiler doğru çıkmayınca.

    alim artisliğiyle yazıya döktüğüm cin hakkında bildiklerim, düşündüklerim, yorumladıklarım ve en önemlisi hissettiklerim bunlardan ibarettir efendim. umarım bu artislik bu kadar cin lafı edip yatağa döndükten sonra da devam eder.
    lan yan yataktaki oda arkadaşım dimi? (bkz: yusuf yusuf)
  • tanimlarken kullanilan cumleler, tumevarim degil tumdengelim ornegidir.

    ornegin, "ulan madem var ben niye goremiyorum" diyen birine, "korkana bir de inanmayana gelmez" dersin, daha sonra da buna mantikli aciklama yapmak zorunda kalinca "ya sen korkunca sana ait olan enerji seviyesinden ona ait olana kopru kuruyorsun, hoop geliyor" diye aklinca mantikli aciklama bulursun. yani oyleymis, soylenirmis. kim soyluyor orasi belli degil.

    hangi an hangi mekan? (ozel istek uzerine soylenmis bir cumledir)

    enerji seviyesi ne arkadasim? yenir mi icilir mi? ne oluyor nasil oluyor bu isler? benim enerji seviyem kac simdi? inanmiyorum ya kopru mu kurdum, naptim? ne oldu?

    biraz akil, bir az sagduyu yahu..
  • adami fena carpan hede. hele oyle " evde portakal suyu yoktu da, tonigi nerden bulsaydim da " teranelerinden gelme sek aliminda carpmakla birakmiyor felegini de sasirttiriyor. destur destur ....
  • ben görmesem de cin gördüğünü ispatlamak, insanları buna ikna etmek de başta fenafillah durumu olmak üzere tüm soyut kavramlarda olduğu gibi bir yerden sonra boştur. bu çabanın çok da gerekli olmadığını düşünsem de farklı boyutta olduğu iddia edilen bir kavramı bir kişiye anlatınca, o kişi muhtemelen kendi boyutunda yorumlayacak ve inandırıcı bulmayacaktır doğal olarak, belki biraz bilinçaltı tetiklenecektir o kadar.

    ortaokulda matematik öğretmenimiz fonksiyonları anlatırken tahtaya yuvarlak şekilli iki ayrı küme çizmiş ve aralarına ok çizerek y=f(x)'i tanımlamıştı. hatta y görüntü kümesi*, x değer kümesiydi* yanılmıyorsam (bu vesileyle hayatımda gördüğüm en basit ve anlaşılır fonksiyon tanımını yapan hocamızın ellerinden öperim, hala unutmadım). buradan yola çıkarsak, amuda da kalksan yapabileceğin o boyuttaki değerlerin bu boyuttaki görüntüsünü oluşturmaktan öteye geçmeyecektir ve bu boyutun gerçeklerine göre değerlendirilecektir.
hesabın var mı? giriş yap