• shutdown tusunu delete tusunun altina koymayi uygun goren beyinsizlere rezerve edilmesi gereken yer. bu konuda yazilmis soyle bir kitabe bulunacaktir yillar sonra arkeologlar tarafindan:

    -her kim sol alt koseye ctrl disinda bir tus yerlestirmisse, suphesiz yanacaktir kontroleskeyp vadisinde...

    -suphesiz ki; escape tusunu " tusuna bitisik yapanlar cezasiz kalmayacak, bilumum im ortaminda yazmakla yukumlu olduklari her satir yok edilecektir...

    -onlardir ki f tuslarini kucucuk yapmis dusuncesiz yaratiklar olarak, neden f11'i backspace'e bu kadar yakin yerlestirip de yuzlerce insana kalp krizi gecirttikleri hakkinda sorgulanacaklardir...

    -ve enter tusunun heybetini kiskanarak onu adeta bir shift haline getirir gibi kirpanlarla elbette yakindan ilgilenilecektir... boyledir...
  • alman is arkadaslarima ögrettigim ve ofisce kullandigimiz söz öbegi. yalniz onlar t$eheenemiin diibiii diyo ama olsun.

    -hm evet beyfendi, biliyoruz gönderi hala elinize ulasmamis, tabi hemen ariyorum kargo sirketini, peki efendim...
    -...
    -tamam efendim, peki efendim...
    -...
    -aninda ilgileniyorum sorununuzla, az sonra haber vericem efendim, iyi günler

    -----cotank!-----

    ofis korosu: cehennemin dibi
  • alıştığın, hatta zaman zaman sevdiğini fark ettiğin rutinin aniden, hiç beklenmedik bir şekilde yıllar öncesinden gelen bir sesle yerle bir olabilir.
    akıp giden hayat, yetiştirmek için hasta hasta çalıştığın projeler, günlerdir değişmeden çalan aynı şarkılar, ‘’keşke kapsül şeklinde olsaydı da beni yormasaydı’’ diye düşünüp yediğin öğle yemekleri, dağınık masa üstün, seni çok güldüren iş arkadaşının şen sesi, uzaktan gelen kahve kokusu, hepsi ama hepsi bir anda anlamını yitiriverir. bir ses, kırılmaz sandığın camları tuzla buz eder, donatısı bol beton duvarlarını kum ve çimentoya çevirir.
    hepsi birkaç dakika içinde olur ve biter. bittiğinde sen bir enkazın başında, yükselen nabzını dinleyip sakinleşmeye çalışırken ses gidiverir. geldiği gibi.
    işte o sesin geldiği yer, cehennemin dibidir. gideceği yer gibi.
  • 90'lar ve 2000'lerin kalite kokan şarkılarıyla büyüyen bizlerin imdadına yetişti bu arkadaş. yine muhteşem bir iş çıkarmış ortaya. ilk dinlediğim andan itibaren aşık oldum şarkıya.
    mert demir, mabel matiz ve melike şahin iyi ki varsınız*
  • kızkardeşim gece whatsapp gruptan yazmış, sabah okudum. ben hiç hatırlamıyorum, yine de kesin doğrudur. var öyle bir potansiyelim. olay şu:

    eskiden, çok eskiden bir hayalim varmış, bir kafe açarsam adını cehenemin dibi koyacakmışım. soran olursa "cehennemin dibine gidiyorum" ya da "cehennemin dibinden geliyorum" diyecekmişim. bu daha evvelden düşünüldü mü bilmiyorum, ama iyi fikirmiş ya hu. bir köşeye de koyarım yeraltı edebiyatından eserler: al sana cehennemin dibi kafe.

    hatıralar, hatıralar
  • iki bin dort yilinin yaziydi. uzun zaman sonra ilk kez bir yazi evde gecirmeye karar vermistim. cocuklugumun en akilda kalan anilarina taniklik eden yerde, suskunluk diyarimda, ayva kokulu gunlerin mekani yayladaydik. havasi ve dogasiyla hayattan tat almayi bilen biri icin cennetten bir esinti sayilirdi. benim gibi hayatini cehennemin dibinde yasamaya mahkumlar icinse koca bir izdirapti sadece. insanlarin unutma kabiliyeti oldum olasi midemi bulandirmisti. her yil duzenli olarak gidip kaldiklari o yaylanin toprak yollarindan birini bir aksam kirmiziya boyamisti amcamin kani. kaninin aktigi yolun yuz metre ilerisindeki mezarlikta daimi bir adres edindi birkac gun sonra. kucucuk bir cocuktum o zamanlar. bir gun evden kacip olayin gerceklestigi yere kadar gittim. yol kenarindaki elektrik diregine amcamin kani bulasmisti. ellerimle biraz ilerideki dereden su getirip o direkteki lekeleri yikamaya calistim ama kan denen sivi oyle bir meret ki rengini kolay kolay sokup atamiyordunuz bulastigi yerden. birkac gun sonra yeniden geldim ayni yere. artik siyaha calan o lekeleri direkten bicakla kaziya kaziya sokup attim.

    iki bin dort yilinin yaziydi. uzunca suredir evle olan mesafeli iliskim nedeniyle tek basima verdigim amansiz mucadeleden habersizdi bizimkiler. bu nedenle geceleri uyumamak ve bu sirrimi acik etmemek icin elimden gelen her seyi yapiyordum. bana sormaya cesaret edemeyen babamin anneme "bu cocuk uyuyor mu hic, hasta olacak yakinda" diye soylendigini duyuyordum her gun. "uyuyordur elbet, sen merak etme" diye babami gecistirse de anamin bana her bakisinda gozlerinde hayat bulan korkuyu gorebiliyordum. ana yuregi kaldiramiyordu tek oglunun hic konusmadan ve uyumadan gunlerini gecirisine taniklik etmeye. ceviz agaci ile elma araci arasinda kurulu hamakta sallana sallana kitap okuyordum gunumun buyuk bir cogunlugunda. sadece merakli komsular gelirse kendimi iceri hapsediyordum.

    bir gun kuzenim geldi beni gormeye. onu da en son yerlerde yuvarlandigimiz, kizgin gunesin altinda butun gun denizde kaldigimiz, bisikletlerle ucarcasina yaris yaptigimiz gunlerden hatirliyordum. sonraki on-on iki yil tamamen kayipti bende. daha nelerle yuzlestigimi, hangi savasimlari verdigimi bilmeden bile bana aciyarak bakiyordu. annemin bizi yalniz biraktigi bir an, hic beklemedigim bir sekilde "intihar edersen seni asla affetmem" deyiverdi pat diye. sadece gulumseyebildim bu soze. o aksam beni zorla sehre indirdi. kordonun kenarindaki bir restorana girip icmeye basladik. alkolden hic tat almamama ragmen sarhos olup her seyden gecici bir sure uzaklasabilmek icin hizli hizli icmeye basladim. ne kadar surede akli melekelerimi uyusturdum bilemiyorum. alkolun orani kanimda arttikca, dilimdeki kilit de yavas yavas cozuluyordu. kuzenime hic guvenmiyordum halbuki. cocukken ettigimiz kader birliginin yerini coktan rekabetin besledigi bir catisma hali almisti bile. bu nedenle benim karanlik hayatima dair fikir sahibi olmasi gereken en son kisilerin basinda geliyordu kendisi. o aksam sikca bu durumu kendime hatirlatip anlattiklarimi sadece gonul isleri cercevesinde tutmak icin azami gayret sarfettim. ta ki o cikip gelene kadar!

    onu gordugum o ilk ani hic unutamiyorum. kordondan restoranin bahcesine bembeyaz yazlik bir elbisenin icinde saclarini sallaya sallaya girisini hayatimin sonraki donemlerinde defalarca birebir yasadim zihnimde. ilk seferinde yuregimde dogan carpintilarin aynisini istisnasiz yillar sonra hatirladigim her seferde de tecrube ettim. bakislarimi uzerinden ayiramadigim o beyaz elbiseli kizin yanimiza gelisi, kuzenime sarilisi, benimle tanistirilmasi, elimi sikmasi, bir sandalyeye oturmasi, kuzenimle bir sure sohbet etmesi, sonra yanimizdan kalkip arkadaslarinin yanina gecmesi surelerince ben tum dunyadan soyutlanmis bir sekilde, su an yazarken dahi tecrube ettigim o kalp carpintilari esliginde ona bakiyordum. sonrasinda buyuk bir sessizlige gomuldum yeniden. ara ara arkasi donuk bir sekilde oturdugu icin o beyaz elbiseli kizin o essiz sirt profilini izliyordum sadece. kalan zamanlarda da adeta hayatimi resmedercesine koyu siyaha donmus arada yakamozlarla aydinlanan denizi izliyordum. kuzenim ic dunyama gomulup kalmamdan rahatsiz olmus olacak ki bir sure sonra beni eve birakti.

    takip eden zamanlarda o beyaz elbiseli kizi hic cikartamadim aklimdan. belki karsilasiriz diye gunlerimi sehirde gecirmeye basladim. hala suskunlugumu koruyordum ama yine de bizimkiler bu halimden daha cok memnundu. her aksam zil zurna sarhos olmam evde suskun bir sekilde yatmamdan daha kabul edilebilir geliyordu onlara. geceleri sehirde kaldigim icin artik korkmadan uyuyabiliyordum. cigliklarim dolduruyordu zaman zaman bizim sokagi. baskalarina ulasmasin sesim diye son ses muzik esliginde uyuyordum. icimdeki ask da hayatimdaki diger her sey gibi kontrolden cikmisti. oyle boktan bir donemden geciyordum ki ne gidip kizla konusabilirdim ne de kalbimdeki aski sokup atabilirdim. akil sagligimi kaybetmis halime bir de kopek gibi asik olmak eklenmisti. normal gibi davranmaya calissam da her aldigim nefes normal olmadigimi haykiriyordu herkese. kalbimi icindeki askla birlikte sokup atmaktan baska bir carem yoktu.

    bir aksam babama bu sene universiteye donmeyecegimi soyledim. sinirden gozlerinin kanlandigini, hiddetle odadan cikip gittigini hatirliyorum. soyleyecegi hicbir seyin kararimi degistirmeyecegini biliyordu. cunku yillardir hayatim uzerinde tek bir etkisi olmamisti. iki gun sonra kalbimdeki aski yanima alip evden ayrildim. tuhaf bir sehirde gecici bir yer buldum kalmak icin. o sehirdeki kitapcilari geziyordum ara ara. sararmis yapraklariyla kitap kokusu dolu o eski kitapcilar birazcik da olsa huzur bulabildigim yerlerin basinda geliyordu. o kitapcilardan birindeki bir kartpostalin ustunde su misralari gordum:

    ugradigim meyhanelerde hep senin icimin var
    ben mezesiz demleniyorum biliyorsun
    icerken hep yanimda
    yanimda bugulu bir bardak
    bir bardak su gibi
    yanimda hep sen varsin

    o kartpostal ile bir iki kitap alip ciktim kitapcidan. icine bir damla hayatin girmedigi bir yerde tuhaf tuhaf insanlarla birlikte kaliyordum. ben zaten odamdan hic cikmadan gunlerimi camin hemen kenarindaki kanepeden bozma yatagimda geciriyordum. hemen karsi apartmanda surekli balkona cikan ve surekli haluk levent dinleyen bir kiz vardi. o kizi izleye izleye gunlerimi tukettim bir sure. kalbimdeki aski ve onun duygu dunyamdaki etkisini silmek icin karsi apartmandaki o kizi sayisiz kez hayal dunyamda agirladim. bir gun onceleri sadece masturbasyon aracim olan apartman guzelinin, o beyaz elbiseli kizi eskisi kadar hatirlatmadigini farkettim. ama artik havalar sogumaya baslamis, apartman guzeli de disari cikmaz hale gelmisti. zaten yavas yavas cekip gitmek hastaligim depresmisti yeniden.

    birkac ay sonra ayni sehre gittim son bir kez. ayni yatakta, ayni camin kenarindaki yerimi alip kiz disari cikacak mi diye bekledim bir sure. karsida kizin varligina dair hicbir iz yoktu. kimbilir belki de o kiz zihnimin bana oynadigi bir oyundan ibaretti sadece. aylar once aldigim o kartpostalin uzerindeki dizeleri bir kagida yazip, kagidi da ucak yapip asagi attim. sabaha dogru da otobuse binip bir daha donmemek uzere o sehirden ayrildim, tipis tipis eve dondum.

    iki yil sonra bir kafede asik oldugum o beyaz elbiseli kiz ile basbasa otururken buldum kendimi. ona olan askimdan haberdar ama ne evet ne de hayir der haliyle yine geceleri sarhos olma sebebimdi. bu kez daha cok aciyordu canim. umut butun kotuluklerin anasiydi neticede. iskencem bitmek bilmiyordu. universiteye geri donmustum. bir masum kizi kendime asik etmistim. beyaz elbiseli kizin iskencesinin acisini ondan cikarir hale gelmistim. cehennemin dibindeki yatagimin hemen yaninda can yucel'in bir kitabi ve kitap ayracinin bulundugu sayfada da cehennemin dibi siiri vardi. cinsel ihtiyaclarimi gidermis olmanin verdigi guvenle "bana bir siir okur musun?" diye sordu o masum kiz. kitabi almadan elime ezber ettigim bu siiri okumaya basladim. siirin daha ilk satirina basladigim anda karsimdaki masum kizin yerini beyaz elbiseli o kiz almisti. onun gozlerine baka baka icimdeki askla beslenen bir duygu yogunluyla okudum siiri. masum kiz o duygu yogunlugunun kendisinden kaynakli oldugunu dusunerek huzurlu bir uykuya daldi.

    ugradigim meyhanelerde hep senin icimin var
    ben mezesiz demleniyorum biliyorsun
    icerken hep yanimda
    yanimda bugulu bir bardak
    bir bardak su gibi
    yanimda hep sen varsin

    bu aksam bedros’a vurdu piyango
    dedigim meyhane cehennemin dibi
    karsida bir utucu dukkani var
    icerde tipki sana benzer bir kiz
    yeni uyanmis gibi oyle
    yanaklari al al
    bilirim memede cocuklar gibi kokar
    onca beyazin icinde

    ama nasil hamarat eline cabuk
    sabahlari yatagini düzeltir
    sardunyalarina su verirmiscesine
    zengin camasirlari utuluyor
    oyle ozene bezene

    karisik kalmasin sakin
    duzgun olsun yakasi
    hilton’a gidecekmis beyimiz
    tamam olsun cakasi

    karsida bir utucu dukkani var
    icerde tipki sana benzer bir kiz
    gozlerine baktikca camgobegi kesiyor icim
    ve nedense son vapur geliyor aklima

    yolsuzum biletsizim sensizim o gece
    karsida icler acisi bir isik
    vapur olsam carparim
    oylesine güzel bir isik

    karsida bir utucu dukkani var
    icerde tipki sana benzer bir kiz
    ama nasil hamarat eline cabuk
    oyle ozene bezene
    dunyayi duzeltirmiscesine
    susuzlara su ekmeksizlere ekmek
    umutsuzlara umut verirmiscesine
    zengin camasirlari utuluyor

    dedigim meyhane cehennemin dibi
    icinde sen varsin ben varim
    karsida bir utucu dukkani

    (bkz: can yucel)
  • massaka’nın istemsizce eşlik ettiren süper şarkısı.

    ölüm belgeni çerçevele verelim seni bi elden ele
    gusül al çek besmele dedikten sonra adam mısın sen kertenkele mi diyor yoksa başka bir şey mi diyor bilen yeşillendirsin. anlaşılmıyor ve nette de bulamadım.

    siz yazmadan ben yazayım:

    (bkz: derdini sikeyim butonu)
  • siktir olup gidiyorum ama güle oynaya değil, cehennemin dibine gider gibi diyen şarkı. bu aralar ben.

    "senden sonra kafam toparlanmiycak kesin"
  • tam da dünyada dinleyecek şarkı kalmadı diye düşünürken bağımlısı olduğum şarkı. bunda mert’in şarkıyı söylerkenki kıvrak hareketlerinin de etkisi var.
  • mert demir’den gelecek olan yeni şarkı. 22 aralık’ta yayında… ekstra arabesk olmuş, arabesk pop modunda. belki biraz daha dinledikçe severim.

    şarkı sözleri için gianvito rossi adlı susera tekrar teşekkür ederim.

    ne kadar uzaksın
    bu kadar yakınken
    ya benim ilacımdın
    ya en büyük acımsın

    anlamadım nesin
    nasıl bir haldesin
    senden sonra kafam
    toparlanmiycak kesin

    ellerim elinde
    bitmeyen bir nehir
    yoksan herşey zehir
    bunu böyle bilesin

    seni bana yazan
    bu kadere küser
    alıp da başımı giderim
    bana her yer cennet gibidir
    sanma sakın
    cehennemin dibidir senin olmadığın yer

    anlamadım nesin
    nasıl bir haldesin
    senden sonra kafam
    toparlanmiycak kesin

    ellerim elinde
    bitmeyen bir nehir
    yoksan herşey zehir
    bunu böyle bilesin

    seni bana yazan
    bu kadere küser
    alıp da başımı giderim
    bana her yer cennet gibidir
    sanma sakın
    cehennemin dibidir senin olmadığın yer
hesabın var mı? giriş yap