• --- spoiler ---
    roger ferris karakterinin diyardan gitmeyerek, deveyi gutmeyi tercih ettigi hikaye.
    isterdim ki ridley scott, leonardo'nun sunnet sahnesini de yedirsin filme ve tabii ki uydudan izletsin. pilavi olmayan final sahnesini neyleyeyim ben scott.
    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    di caprio nun kafayı koparırken patlama olunca aha gene klişe amerikan sonu bastı cia her yerde amerika gelir zaten dedim ki aha hani amca. kendisine saygılar sunarım.

    --- spoiler ---
  • leonardo dicaprio yine şaşırtmayarak harika bir filmde yer almıştır. film taşıdığı mesajın yanında aksiyon sahneleri ve zekice planlanan sahneleri ile istenileni vermiştir. mark strong şüphesiz filmin karizması rolünü üstlenmiş ve başarılı olmuştur. russell crowe'un oturduğu yerden işleri bok ederek kişiyi çileden çıkarması da tuzu biberi olsa gerek.
  • cia ve dolayisiyla abd'nin "kullan-at" politikasini cok guzel ortaya koyan film...
  • http://www.isteksiz.com/ sitesinde ali balcı tarafından mükemmel bir şekilde çok katmanlı yorumlanan film.

    "ridley scott’un 2008'de yönetmenliğini yaptığı, başrollerini leonardo dicaprio ve russell crowe’un üstlendiği bir film. amerikanın iyi yetişmiş ajanlarından roger ferris, dünyanın çeşitli yerlerinde düzenledikleri terör saldırıları düzenleyen terörist grupları bulup imha etmek için ortadoğu’da yoğun bir iş üstündedir. küçük operasyonlardan sonra, adını sır gibi saklayan ve hiçbir saldırıyı üstlenmeyen al-saleem ve örgütünün peşine düşer, fakat bu diğer işler kadar basit değildir. ürdün istihbaratından destek almanın yanı sıra, sanal bir terörist örgüt kurup al-saleem’a yaklaşmak gibi yöntemler de uygulamaya konulur.

    fakat ilginç olan filmin politik bir tavır alması. tüm ilişki biçimleri yalan üstüne kurulu iken, bunda tek istisna ürdün istihbaratının başındaki hani’dir. hani’nin doğruda olan ısrarı geri kalanın kaybettiği bir ortamda kazanmasına giden süreci başlatacaktır. doğruda ısrar edenin bir amerikalı değil de, filmin tek doğru karakterinin bir ürdünlü olması fazlasıyla keskin bir politik tercih gibi duruyor. özellikle roger ferris’in patronu olan ed hoffman’ın sürekli “hep bana, hep bana” olan tavrı fazlasıyla rahatsız edici. nihayetinde ed hoffman’ın hep bana tavrı değil de, sürekli kardeşlik ve dostluk vurgusu yapan hani’nin başarılı olması da ayrı bir politik tavır. bu yönüyle film, kingdom of heaven’ın politik anlamda bir devamı değil onu fazlasıyla aşmış bir film. “onların da haklı tarafları var”dan, “onlar daha haklı”ya giden bir süreç gibi duruyor. bütün bunların üstüne roger ferris’in patronu ed hoffman’a sırtını dönmesi ise nihai tavrı açıkça ortaya koyar. gerçeği gören roger ferris yalanlara sırtını dönmüştür.

    ilk bakışta görülen ve filmin ilk okuması böyle, fakat alt metin daha sarsıcı şeyler söylüyor. din yani islam hem terörist olmaya hem de iyi bir insan olmaya temeller sunabilen ikircikli bir şey. roger ferris kur’an’ın teröristlerce yanlış yorumlandığını “kuran’da da söylendiği gibi masum insan öldüren ve cinayet işleyen için yer yoktur” ifadeleriyle dillendirdiğinde dahi islam teröristlere gerekli argümanları sunar, yada onlar islamda kendilerini meşrulaştıracak şeyler bulabilirler. bu ikircikli durumu açıkça dillendirmesine rağmen film, politik tercihini güçlendirecek bir adım atar ve ikircikli durumun kaynağını metin olarak değil onu yorumlayan insanlar olarak gösterir. al-saleem’in eylemlerinin açıklaması “onun egosu, onun inançlarından çok daha baskın” şeklindedir. hatta roger ferris al-saleem’e kur’an’dan referans göstererek eylemlerini meşrulaştırdığı sahnede “inandığın tek kitabı buraya çekiyorsun, ha?” şeklinde tepki gösterir.

    islami terörizm, dinin beslediği bir şey değil, egosunu hayta geçirmek isteyenlerin dini kendi egoları doğrultusunda yorumlayarak kendilerine referans buldukları bir eylem biçimidir. üstelik bu insanların egolarını hayata geçirebilecek koşulları üreten ekonomik/politik gücü ellerinde tutan hakimlerdir diyor film. ed hoffman ve omar sadiki figürleri bunu fazlasıyla göze sokuyor.

    son olarak gözetleme çağında yaşıyoruz, enemy of the state ile gözümüze sokulan bu olgu burada fazlasıyla gerçekçi bir şekilde işlenmiş. ucaktan aşağıya yönelik izleme oyunları tanrı’nın gözü/amerika’nın gözü hep üzerinizde ancak o sizi bıraktığından ondan kurtulabilirsiniz diyor."
  • hani rolünde dimitar berbatov'un oynadığı filmdir.
  • bu filmden çıkardığımız ders şudur; üç jipin yarattığı toz bulutunun altında olanları göremedikten sonra neye yarar milyon dolarlık uydu izleme sistemi, neye yarar cia.
  • gorsel ve isitsel olarak cok tatmin edici, konusal olaraksa "iste ridley scott filmi beyav" diyerek tanimlayabilecegim film. 2.5 saatte cok daha fazla konu isleyebilirlermis ama tabi ticari kaygilar hepimizce malum, ozellikle icinde bulundugumuz ekonomik gidisat efendime soyleyeyim bla bla bla.

    ayrica filmle ilgili iki ayrinti:
    - al saleem denen terorist karakterin sol kulaginda kupe deligi vardir. tahmin ediyorum al saleem efendi ortadoguya gitmeden evvel 68 kusaginin azili temsilcilerinden biriydi.
    - urdun'de kral abdullah'in tek basina portresi hicbir yerde bulunmaz. abdullah'in resminin oldugu yerde hemen yaninda babasi rahmetli kral huseyin'in de resmi bulunur. bunlar kankigiller, suheyl ve behzat uygur gibi ayrilmaz ikililerdir. filmde istihbarat mudurunun ofisine sadece abdullah'in resmini koymus olmalari bir blockbuster'dan beklenebilir, efendim bladerunner diye diye fanlarini aglatan ridley scott'tan beklenmez.
  • "adam nasıl harcanır?" temalı hollywood filmi. savaş ortamında herhangi bir ajanın, şöförün, itirafçının, kendince görüşü olanın, üst düzey bürokratların ve hatta etliye sütlüye karışmadan yaşayan insanların kaderinin olayla uzaktan yakından alakası olmayan, cep telefonuyla geyik muhabbeti yapar gibi dünyaya yön veren tuzu kuru insanlar tarafından belirlendiğini açıkça göstermesini de ayrı takdir ettim.
hesabın var mı? giriş yap