• dokuzuncu nesil sabır taşı yazar olmakla birlikte kardeştir, bacıdır, arkadaştır, aslında en sağlam dostlardan önde gelenidir. zekidir, çalışkandır, azimlidir. bu yüzdendir ki odtü'lüdür. * ancak yeri gelse de gelmese de çok bilmiştir, dediğim dedik çaldığım düdüktür.

    hayatı pollyanna gibi yaşayan ender insanlardandır.

    tam bir çello delisidir ki bu yüzden hızlı adımlarla çellist olma yolunda da ilerlemektedir.

    kısaca; iyi ki vardır, iyi ki de olacaktır...
  • son entarisiyle (bkz: #40138812) üzendir. mimarlık öğrencisi olmanın ne kadar zor olduğunu anlatmıştır. ama entarsinden anlaşılabileceği gibi inatçıdır. ve hiç vazgeçmemiştir. umarım hiç vazgeçmez. kolay gele kendisine.
  • müzisyen mimarlardan. hatta ay ne kadar güzel dedi şurada: "müzik özgürleştiriyor, insanı bulunduğu yerden, andan uzaklaştırıyor. bu güzel bir his doğrusu."

    bu güzel hisleri daim olsun.
  • kelimelerdeki ölçü ve oranı ile kavramları güzelleştiren yazar.
  • (#114970599) şu entry ile bana gün ortasında ağır ağır gözyaşı döktüren yazar. ben sana ne diyeyim!
  • hep uzun uzun yazsa da bende hep uzun uzun okusam dediğim yazar. iyi ki var.
  • japonca kara gül anlamına gelen kelime. benim 14 yıllık rumuzum. ben de, bazı yazarlar gibi, ekşi sözlük'e yeniden gelsem kesinlikle kullanmak istemeyeceğim bir rumuz kendisi; ama atsan atılmıyor satsan satılmıyor.

    kimim ben? bunu arada bir soruyorum kendime. bir keresinde e. ile "bir şehir kurmak: ankara 1923-33 sergisi"ni gezerken kişilerin yanında yazan "mimar," "yazar" gibi etiketler üzerine de düşünmüştüm. bu etiketleri onlar kendilerine mi vermişlerdi yoksa serginin kuratörleri mi onları böyle etiketlemişti? nilay örnek'in "nasıl olunur" podcastindeki insanları düşünüyorum, bunca şeyi nasıl olmuşlar diye düşünüyorum. instagram sayfalarında kendilerini net bir şekilde etiketleyen insanları da düşünüyorum. sonra aklıma how do you define yourself? geliyor. birden fazla kez dinlediğim bu konuşma beni epey etkilemişti. etkisi gitti mi acaba? tekrardan dinlesem mi? çünkü bazen kim olduğumu fark etmekte zorluk çekiyorum.

    kimim ben? mesleğimi soranlara ısrarla "mimar" demekten çekinen birisiyim. mimar değilim ki ben. hiç olmadım. diplomalarım, yüksek mimar olduğumu söylese de ben mimarlar odası'na bile kayıtlı olmadığım için kendimi mimar olarak görmüyorum hiç. yaptığım stajları saymazsak hiç mimarlık da yapmadım. peki neyim? akademisyen miyim? o da değilim zira herhangi bir üniversiteye bağlı olarak çalışmıyorum. mesleğimi soranlara öğrenci olduğumu söylüyorum. hatta w.nin bana söylediği gibi "daimi öğrenci" (perpetual student) olma hususunda da hızla ilerliyorum.

    kimim ben? çello çaldığım için çellist olduğumu söyleyenler var; ama ben bu işin okulunu okumadığım için ya da çellistlerin çaldığı o olağanüstü eserleri çalamadığım için kendimi çellist olarak da tanımlamıyorum. belki de yarım çellist sayılırım? "la ragazza suona il violoncello" geldi aklıma. italyanca "çello çalan kız" anlamına gelen bu tarifi kullanmıştım bir zamanlar, f. ile konuşmam sırasında. belki de "la donna suona il violoncello" daha doğru bir tabir olacaktır. çello haricinde piyano ile olan ilişkimden ya da arada bir şarkı söylememden müzisyen olduğum genellemesi yapılabilir mi? belki bir dönem evet; ama şimdilerde daha az vakit geçiriyoruz bu çocuklarla. ama bak, kendimi sokak müzisyeni olarak tanımlayabilirim. sokaklarda, aslında parkta, çaldım bir süre. sezonluk işçiler gibi yazları gider parkta çalardım. hayatımda edindiğim en keyifli tecrübelerden biri olduğunu söyleyebilirim. araya pandemi girmeseydi yine giderdim, hatta bu aralar yine gidesim var. gitsem ya? (gidemezmişim, artık zabıtalar çaldığım parkta müzik yapılmasına izin vermiyormuş. çünkü burası türkiye.)

    belli dönemlerde yoğun olarak sporla uğraştım. koştum, bisiklet sürdüm, kürek çektim. kürek için lisans bile edindim; ama hiç yarışmadan bıraktım kürek çekmeyi. o yüzden belki bir aralar sporcuydum; ama şimdi "hobi olarak" koşuyorum. tabii, istinasız her gün esneme hareketleri yaptığımı vurgulayabilirim.

    lisedeyken jane austen'dan çok etkilendiğimi ve bir gün onun gibi yazmak istediğimi anımsıyorum. onun gibi yazamasam da yazıyorum arada. çoğunlukla buraya yazıyorum. arada bir ciddi makaleler yazdığım da söylenebilir. yazdığım ve yazmakta olduğum tezler de "öğrenci" kimliğimle ilintili. bütün bunlar beni yazar yapar mı? bence yapmaz.

    dans ediyorum. aslında pandemiden önce dans ediyordum. şimdilerde minik minik solo jazz çalışmaya başladım. ama bu beni dansçı da yapmaz. daha henüz emekliyorum çünkü. buraya yazıyorum, bir gün kendimi "lindy hopper" (lindy hop yapan kimseye verilen isim.) olarak tanımlamayı gerçekten çok isterim.

    bitki toplayıcısı? idim. bir ara. bitkilerle kafayı bozmuş bir insandım. hâlâ da yolda yürürken rengine aşık olduğum bir yaprağı almamak için kendimi zor tuttuğum söylenebilir. bazen tutmuyorum da. odamda ne kadar çok kurumuş bitki olduğunu bilmiyorum. en büyüğü ile de her gün bakışıyoruz. bitkilerle olan ilişkimden bir etiket çıkar mı? bilemedim.

    kimim ben? bütün bu görünür etiketlerin arkasında ne var? içimde ne var? tadım güzel mi? ekşi mi? acı mı? nasıl kokuyorum? neyim, nasılım, kimim tam olarak bilemesem de zamanla değiştiğimi hissediyorum. salamura zeytin gibi. aylarca olgunlaşması beklenen peynir gibi. şarap gibi belki. (bence benden köpek öldüren olmaz.) ağaç gibi. en çok ağaç gibi aslında. abimin yazdığı gibi pollyanna olmadığımı biliyorum artık. bir zamanlar öyleydim ama. üniversite hazırlığındayken; kocaman bir enerjiyle sınıfa girdiğim, "günaydın!" diye seslendiğim zamanları ve sınıf arkadaşlarımın bu enerjimi nereden bulduğumu sorduklarını hatırlıyorum. nereden bulmuştum? herhalde yıllardır içimde "potansiyel enerji" olarak biriktirmiş ve onu kinetiğe dönüştürmüştüm. herhalde kinetiği tükettim ve bir daha potansiyel enerji birikmedi.

    kimim ben? ben bir insanım. kafası karışık bir insan. gelgitleri olan bir insan. tutkularıyla hareket eden bir insan. sisifos gibi ısrarla kayayı tepeye doğru çıkaran ve tanrıların bir "püf" etmesiyle kayanın yerle bir olmasına zaman zaman öfkelenen, zaman zaman küsen, zaman zaman kendisini bataklığa doğru sürükleyen bir insanım. hayallerinin peşinden giden bir insanım. (hayal edemeyince yaşamak ne zor geliyor biliyon mu?) sürekli hayatı sorgulayan kendini sorgulayan, yaşamdaki haksızlıkları sorgulayan bir insanım. bu sorgulamaların en yoğun olduğu zamanlarda kendimde ne gibi bir problem olduğunu anlamaya çalışan da bir insanım. burç yorumlarını okuyup da "aynı ben!" diyen insanlar gibi mental hastalıklar içinde kendiminkine yer bulmaya çalışan bir insanım. ama galiba tez konum gibi "yabancı" bir insanım. ıssız, ayrık ve başka şeyler. h.nin beni tariflemek için alıntıladığı turgut uyar şiiri gibi hem çılgın hem hüzünlü bir insanım. türkiye'den siktir olup gitmek isteyen bir insanım. gittiğimde başım göğe erecek mi? hayatımdaki her şey bir anda mükemmelleşmeyecek, bunu biliyorum. hatta kafamın içindekileri de yanımda götüreceğim. öyle olmasa iskoçya'dayken odamın içinde ölümü düşünür müydüm? ama yine sevgili oruç aruoba'nın sözleri geliyor:

    "yol, kendine bir yer bulamamış
    kişinin özlemidir.

    kendi yerini yerleşiklikte
    bulamayan kişi,
    onu yolculukta arar." (aruoba, 2003: 69)*

    bir kadınım en nihayetinde. ve eski zamanlarda olanın aksine bunu burada ifade etmekten çekinmiyorum. buranın da türkiye'den farksız olduğunu biliyorum artık. hatta yolda yürürken korna çalan, laf atanların, bir şekilde taciz edenlerin (insan diyemedim.) burada da olduğunu biliyorum. onları görmezden, duymazdan gelmek onların kökünü kurutmuyor belki ama en azından enerjimi sağa sola dağıtmamı engelliyor. onları görmezden gelmeyi deneyen bir kadınım. eskiden charles darwin (darwin aldığı her mektuba cevap yazmaya özen gösterirdi, aptallar ya da sersemler tarafından gönderildiği açıkça belli olanlara bile. mektuplardan bir tekine bile cevap yazmamak vicdanını rahatsız eder,gece uykusunu kaçırabilirdi.)* gibi hemen her mesaja cevap vermeye özen gösterirken şimdilerde bazı mesajları görmezden gelmeyi ve onlara cevap vermediğim için suçlu hissetmemeyi öğreniyorum. (bu da başarı.)

    kimim ben? yolunu arayan, kendini arayan bir insanım. bazen kendimi tükenmiş ve anhedoniden müzdaripmiş gibi hissetsem de bence ben bir şekilde yürümeye devam eden ve devam edecek bir insanım. nereye gideceğimi bilsem belki hayat şimdiki kadar zor olmazdı. belki.
  • sözlüğün kıymetli bir yazarı. kaleminin ucundan yazılar, su gibi akip gidiyor.
hesabın var mı? giriş yap