hesabın var mı? giriş yap

  • bazıları için meslek bu. izmir'in bi köyünde var biri, adı manyak ahmet. çocukluğundan beri milletin suçunu üstlenip onların yerine cezaevine giriyor. misal hödüğün teki pavyonda birini vurup kaçıyor, buna haber ediyorlar, manyak ahmet karakola gidip ben vurdum diyor ve kapanıyor dosya. ben bu işlerde iyi para var sanırdım hep ama çok komik paralar dönüyormuş, 10-15 bin gibi. hatta sanırım son defasında da ödemeyi koyun olarak yapmışlar da çobanlığa başlamış artık manyak ahmet.
    geçen gün arkadaşa dert yanıyormuş, "bu işler yapılmaz artık, içerisi it kopuk doldu, alem bozuldu" diye. cevaevi işte be abi, ne bekliyordun ki? profesörler, diplomatlar mı olacaktı içeride, birlikte entelektüel sohbetler mi yapacaktınız?
    ah be ahmet abim.

  • hanım bel fıtığından ameliyat oldu evi ben süpürüyorum çamaşırları ben hallediyorum ağır işler bende

    kurutma makinesi yoktu çamaşır asma toplama kurutma mesaisi süpürmekten daha fazla olduğu için önce kurutma makinesi aldım.

    sıra robot süpürgede.

    evli çift olarak bizim de merakımız bu yönde

    edit: lan ne kadar dangalak varmış şu platformda söven mi dersin, sen niye süpürüyorsun ameliyat olduysa oldu diyen mi dersin.. nasıl ailelerde yetiştiniz böyle bu kafalar ne böyle hastalıkta sağlıkta yan yana duramayacağınız insanlarla evlenmeyi bırak sevgili bile olmayın allah iyilerle karşılaştırsın

    bu arada iyi mesajlar da var onlara ayrıca teşekkür ederim

    edit2 bu post u unutmuştum güncelleme yapayım. robot süpürgeyi alalı 1 yıl oluyor. elektrik süpürgesini haftada bir iki koltukları süpürmek için açıyorum sadece. halıları ve yerleri çok güzel süpürüyor. evde yaşadığımız konfor arttı bütçe varsa tavsiye ederim

  • türk halkı olarak genelde kullanılan bir cihazın bütün düğmelerini kurcalar, doğru yanlış kullanır, şayet bir sorun oluşursa kullanım kılavuzuna bakarız bu malum. klima kullanımında da durum bundan farklı değil. üstelik çalışan bir cihazın bozulmadan önce bakımını yaptırmak gibi bir alışkanlığımızın olmaması da cabası. diş ağrısı dayanılmaz seviyeye ulaşmadan dişçiye gitmemek gibi bir şey bu. "aman doktor çek şu dişi de kurtulalım" deriz ve her defasında da "bu kadar çürüyene kadar aklın neredeydi?" cevabını alırız.

    split klimalar adından da anlaşılacağı üzere birbirinden ayrılmış iki ünite, akışkanın dolaştığı borular ve bir miktar elektrik kablosundan oluşur. klimanın soğutma/ısıtma kapasitesine göre çekilen tesisattaki boru çapları ve kablo kesitleri farklılık gösterir. iç ünite, evaporatör adı verilen bir çeşit radyatörden oluşur. dış ünitede ise bu evaporatör'ün hacmine bağlı olarak kondenser bulunur.

    klima soğutma moduna alınıp çalışmaya başladığında, ayarlanan sıcaklık kaç derece olursa olsun içeriye üflediği havanın sıcaklığı, ortam sıcaklığının yaklaşık olarak 7 ile 10 derece altındadır. yani 18 dereceye ayarlanan bir klima 18 derece sıcaklıkta üflüyor, 24 dereceye ayarlanan ise 24 derece üflüyor diye düşünerek klimayı en düşük sıcaklığa ayarlamak yanlıştır. klimadan hasta olmanın sebepleri arasında bu şekildeki hatalı kullanım en üst sırada yer alır. çünkü içerideki sıcaklık düştükçe klimanın üflediği havanın sıcaklığı da düşer. 18 derece ortam sıcaklığında 10 derece hava üfleyen bir klimanın hasta etmesi kadar doğal bir durum yoktur.

    diğer bir hatalı kullanım şekli ise klimadan gelen soğuk havanın direk üzerinize gelmesidir. olması gereken, soğutma modunda çalışan klimanın kanatçıklarını mümkün olan en yukarıya bakacak şekilde ayarlamak ve tavana doğru üflemesini sağlamaktır. bu şekilde ayarlanan hava sirkülasyonu, yağmurlama adı verilen sisteme benzer bir şekilde soğutma yaparak rahatsızlık vermeyecektir. ısınan havanın yükseldiğini, soğuk havanın ise alçaldığını dikkate alacak olursak en sağlıklı yöntem bu oluyor zaten.

    üçüncü hatalı kullanım şekli klima fanının mümkün olan en yüksek devirde çalıştırılmasıdır. halbu ki günümüzde üretilen çoğu klimanın bu konuda otomatik seçeneği bulunur ve içerideki havanın sıcaklığına bağlı olarak ihtiyaca göre devir otomatik ayarlanır. özellikle inverter tip klimalarda ortam sıcaklığı istenilen sıcaklığa yaklaştığında o kadar yavaş döner ki, çalışıp çalışmadığını anlamanız için bir çakmak yakıp hava kanallarının önüne doğru uzattığınızda ancak anlayabilirsiniz. doğru olan da zaten budur. minimum devir, minimum sıcaklık değişimi, minimum ses...

    son olarak klimanın hasta etmesinin nedenlerinden biri de zamanında yaptırılmayan bakımlardır. klima çalıştıkça içerideki havayı üst taraftan çekerek önce bir filtreden, daha sonrasında evapotarörden geçirir. evaporatörün içerisinden geçen hava soğuyarak ortama verilir. bu esnada havada bulunan tozlar, partiküller ve mikroplar ne yazık ki filtreleme sistemine rağmen evaporatörün ızgaralarına ulaşarak orada yapışıp kalır. yapışan bu toz ve diğer şeyler bir süre sonra koku yapmaya da başlar. çünkü klima soğutma modunda çalışırken evaporatör her daim ıslaktır. bittabi ki nem, çeşitli organizmaların üremeleri için yeterlidir.

    bakımları zamanında*, ehil kişilerce yapılmış ve bilinçli kullanıcılar tarafından doğru şekilde kullanılan klimalar hasta etmezler. sonuçta klimalar da diğer teknolojik ürünler gibi insan hayatını kolaylaştırmak için icad edilmişlerdir. sen yanlış kullanırsan teknoloji buna ne yapsın?

  • şu okulu caltech'le princeton'la falan karşılaştıran kişi tamamen kötü niyetlidir. princeton'ın 2012 itibariyle gelirleri yaklaşık 17 milyar dolar, caltech'in ise 1.75 milyar dolardır. princeton 1746'da, caltech 1891'de kurulmuştur. fakir bir ülkede devlet eliyle 1956 yılında kurulup bu noktaya gelebilen, dünya çapındaki çeşitli listelerde sürekli yükselmekte olan bir üniversiteyi aşağılamaya kalkışmak ise kötü kalplilikten başka bir şey değildir.

    kendisiyle benzer geçmişe sahip ve fakir bir ülkeden bu noktaya gelebilmiş okulları karşılaştırın lütfen, ki doğrudüzgün bulamayacaksınız. rica ediyorum şuradaki times higher education'ın "reputation" bakımından ilk 100 sıralaması sizin için dünya üniversitesi olmak için ne kadar geçerlidir bilmiyorum, zira anladığım kadarıyla 17 milyar geliri olan okullarla bir tutulması gerekiyor bu okulun. ama bir bakın bulunduğu listedeki diğer ülkelere ve okullara ve bu okulların tarihlerine. ama işte kötü niyetlisiniz, ne desek, ne açıklasak boş.

    http://www.timeshighereducation.co.uk/…/range/51-60

  • 615.9 milyonluk vergi borcunu bir kalemde 7 milyona düşürebilen hükümetin bir kalemde öğrenim kredilerini silmesi kampanyasıdır.

  • ilk hatalı çıkışını 27 ekim 1981 de yapan kaleci. hala da devam ediyor.

    geçen haftanın en beğenilen entry'leri zoraki editi: ulen bu listeye girsin diye yazmadım yukarıdaki şeyi. maç esnasında aklıma geldi, yazdım. hepsi bu. daha önce volkan için sözlükte veya twitter'da benzer espri yapıldıysa nereden bileyim ben? tamam anladık hakan arıkan için yapılmış daha önce bu espri sözlükte. hakan arıkan başlığını daha önce hatmediğim için tüm sözlük camiasından özür dilerim. ha bir de geçen haftanın en beğenilen entry'leri sonuçlarını her hafta okuyup ezberleyip aklımda tutamadığım için de ayrı bir özür dilerim. eşekliğime verin.

  • şu muhabbet mutlaka geçer.

    - sesin hiç düşündüğüm gibi değilmiş.
    + (ayıp olmasın diye) seninki de valla.

    sesimi neye göre düşündün acaba? times new roman, comic sans?

  • geçen sene 7-8 liraydı neden 20 oldu demiyor da adam 27den 20ye düşüşünü kutluyor. teşekkürler akape.

  • bu sahneye konu olan asıl olay 76 yıl önce bugün yani 22 nisan 1945 yılında yaşanmıştır. ss-obergruppenführer felix steiner berlin'in geri alınmasına yönelik hitler'in verdiği emirleri uygulamaz. bunun nedeni askerlerinin hem sayıca daha az hem de moral ve donanım olarak yetersiz olmasıdır.

    bu itaatsizliği öğrenen hitler de karargahında tam da bu filmdeki gibi göz yaşları içerisinde generallerine bir sinir patlaması yaşar ve ilk defa savaşın kaybedildiğini itiraf eder.

    işte o sahne

    edit: bu entry'yi öğle saatlerinde girdim. akşam olmadan ekşişeylere taşıdılar. bu entry'lerin ekşişeylere taşınması ile alakalı bir meramım var. zaman ayırıp okursanız sevinirim. (bkz: #121607422) bu editi de muhtemelen debe'ye taşınacağını düşündüğüm için yazdım.

  • beyaz yakalının, orta sınıfın mesken tuttuğu beach club'lar artık ultra zenginlerin tekelinde.

    orta sınıfın alım gücü, çomar (aile) ve zombi çomardan (kalabalık, yerli ve milli veya çok uluslu erkek grupları) izole yaşamaya / eğlenmeye yetmiyor.

    beyaz yakalı artık çomarla aynı ortamlarda bulunmak, aynı denize girmek, anı yerde yemek içmek zorunda.

    ülkede iki sosyo ekonomik sınıf kaldı: ultra zenginler ve diğerleri.

    denize donla giren, avazı çıktığı kadar bağıran 6 bebesi olan tiplerle aynı ortamlarda bulunmaya alışsanız iyi olur.