hesabın var mı? giriş yap

  • o beğenmediğiniz fransa, kendisine yapılan saldırılardan 1 gün sonra 128 eve terör baskını yapmış ve failleri bulmaya çalışmıştır. yeni türkiye ise saldırılardan sonra 3 araştırma önergesi reddetti akp ile.

  • benim böyle bir tanıdık polis vardı. 400 puan kazanmıştı ama en sonundaki boss travesti'yle mücadelesinde yenilince, puanları silindi ve en başa döndü. save etmemiş...

  • gerçek uğur ışılak 8 haziran sabahı bir kaza geçirmiş, yerine arap emirlikleri tarafından ya sul kohun isimli android geçirilmiştir, resimdeki de pili bitmiş androiddir. bu kadar uyuyacak ne vardı?

  • araba almak türkiye'de çok pahalı bir iş, dolayısı ile doğru karar vermek önemli, o sebeple yazdıklarım birilerinin işine yarayabilir. biraz uzun olacak.

    öncelikle şunu belirteyim, ben galeri sahibi, bir markada satış sorumlusu ya da çok sıklıkla araba alıp satan biri değilim. volkswagen'in fabrikalarından birinde mühendislik yaptım, vereceğim bilgiler kullanımdan değil mutfaktan.

    önce her alım için geçerli ve bilinen kısım; neye ihtiyacınız olduğunu belirlemek. bunu yapmadan yola çıkarsanız hatchback almak gibi yarı bir fikir ile gider iyi bir satışçıdan suv alıp dönersiniz. ev almak gibi daha ciddi bir konuda bile insanların sadece %20si ilk başta düşündüğü gibi bir ev alıyor, sebebi de insanlar ne istediğini aslında bilmiyor.

    araba için 3 soruyu netleştirin;

    1- 2. el araç mı yoksa sıfır mı?

    türkiyede 5 yıldan fazla binerim demiyorsanız 0 araç almamalısınız, sebebi zarar edecek olmanız. 2. elde de dolandırılmamaya dikkat edin, ne yazık ki böyle bir risk var. işi bilen güvendiğiniz biri olmalı yanınızda.

    2- hangi sınıf? markadan önce sınıf seçin, eğer tersini yaparsanız bütçe probleminden dolayı ihtiyacınız olan sınıftan daha düşüğünü almaya yönelebilirsiniz. genel geçer kuralları var;

    hatchbackler yalnız yaşayan kişiler için, bekarlar için ya da evdeki 2. araba olarak düşünülebilir.

    sedanlar 1-2 çocuklu aileler ya da geniş bagaja ihtiyacı olanlara uygun

    stationlar türkiye'de yaygın değil ama 2 ve üzeri çocuklu aileler için ideal, hatta mükemmel. hiç station vagon audi a6 gördünüz mü? ben gördüm, volkswagen'in tüm üst düzey alman yöneticilerinde a6 station mevcut.

    birde suv ve jeep olayı var ki bu türkiye'de garip seviyelerde. seviyorsanız alın tabi.

    3- hangi marka? bu benim size asıl yardımcı olabileceğim, sizi biraz marka etkisinden uzaklaştırabileceğim kısım.

    otomobil inanılmazdır, dünyada bu boyutta bir ürünün bu kadar seri üretildiği başka bir sektör yok. yılda 65 milyon araba üretiliyor. peki hangi marka?

    markayı paranıza göre seçeceğiniz aşikar, ama belli bir bütçe için daima birden fazla marka var, marka seçerken sizi şu kıstaslar bekliyor;

    a-yakıt tüketimi
    b-iç tasarım
    c-dış tasarım
    d-hata oranı
    e-yedek parça ağı ve yedek parça fiyatı
    f-marka değeri
    g-kalite/fiyat oranı

    ilk 3 değer için size yardımcı olamam, (a) zaten veri olarak paylaşılıyor, (b) ve (c)göreceli. şimdi madde madde diğerlerini değerlendirelim;

    d- hata oranı; yani arabanın size yaptıracağı mesai. arabanın her arızası size mesai yaptırır, konforunuzdan çalar, far patlasa yaptırmaya gider gelirsiniz. sizi en az servise yollayacak orta segment marka toyota, ardından mazda geliyor, honda da çok iyi derecelere sahip. ford ortalarda. tüm almanlar ve avrupalılar bu konularda çakılmış durumda. üst segmentte ise lexus 1 numara ancak türkiyede satışı yok, o yüzden bu veride audi açık ara önde olarak değerlendirilebilir.

    kaynak için tuv verilerini ve araştırma şirketleri değerlerine göz atınız, reliability olarak aramanız yeterli. ben bir kaç marka ile anlatıyorum ancak diyelim bir hyundai almaya karar verdiniz tüm maddeler için değerlere bakmalısınız.

    e-yedek parça ağı ve fiyatı; bu neden her ülkede farklı tip markaların tutulduğunun cevaplarından biri. bakım ağı ve satışları eş zamanlı arttırmak çok zor bir strateji olduğundan ülkelerde yaygın markalar kolay kolay değişmiyor. kia bazı ülkelerde liderken türkiyede adı geçmez örneğin. ülkede yaygın ağa sahip markaları biliyorsunuzdur, yedek servis ağı kuvvetli olmayan markalara yanaşmamak gerekir. ben otomobil arızalandığında tamiri nekadara patlardan bahsedeyim; toyota bu konuda 1 numara, fark inanılmaz seviyelerde, honda takipçisi, volkswagen ortalarda yer alıyor. üst segmentte ise en iyiyi belirlemek zor ama en kötü olan açık ara bmw.

    bu konuda çok kaynak var hepsinde aşağı yukarı aynı sonuca ulaşabilirsiniz. arama için "car brands with least maintenance cost".

    f-marka değeri; burada bahsettiğim brand price değil, sıralaması yapılan o ancak o başka bir şey. burada bahsettiğim aracın prestiji, türkiye'de orta segment hakkıyla volkswagen'in adamlar ülkede fabrika açmadan rekor üstüne rekor kırdılar, ford ve honda iyi seviyelerde, üst segmenti mercedes göğüslüyor. mercedesin, bmw'yi geçtiği 3 ülke var yanılmıyorsam, biri türkiye. volvo da iyi bir prestije sahip, ancak satılmasının ardından sönüyor, sönmeye de devam edecek. türkiye'de toyota yerlerde sürünüyor.

    burada artık fransız renault, citroen ve peugeot'dan bahsetme vaktimiz geldi. çok büyük bir fiyat avantajı olmadığı sürece bu araçları almak için tek sebebiniz başta hiç değinmediğim yakıt tüketim-iç dizayn-dış dizayn olabilir. bunlar dışında hiç bir parametre ile bu araçlar size iyi bir değer sunamaz. istediğiniz veriyi tartışabiliriz.

    e-kalite/fiyat oranı: bu araca ödediğiniz parayı malzeme kalitesi, işçilik ve bir çok diğer etkenle oranladığınızda çıkan sonucun ne kadar yüksek olduğu ile ilgili ve çok önemli bir değer. yani 90.000tl'lik seat leon'u 100.000tl'lik golf ile ancak bu değer ile kıyaslayabilirsiniz, yani verdiğiniz 1tl'ye ne kadar verimlilik ya da kalite satın alıyorsunuz. burada herkes vw'ye odaklanacak sanıyorum, onu birazdan anlatacağım. ama önce krala gidelim, burada muhakkak ford'da çalışan, renault'da çalışan, opelde çalışan mühendis arkadaşlar vardır. hepsi doğrulayacaktır ki dünyada tüm otomotiv fabrikalarının verimliliğini hedeflediği tek bir marka vardır; toyota. vw'da çalıştığım süre boyunca toyota kelimesini duymadığım bir hafta geçmemiştir.

    bu şu anlama geliyor; toyota'dan 1 liraya satın aldığınız kaliteyi diğer markalarda 1,1 liraya ya da 1,05 lira gibi paralara satın alabilirsiniz. buradan auris golfe basar sonucu çıkartmamak gerek, bu üretim anlayışı ve verimlilik ile ilgili bir veri. buradan şu sonuç çıkar golf'ü toyota üretseydi daha ucuza binebilirdiniz(ya da aynı fiyata binerdiniz, toyota daha çok kâr ederdi). ya da aurisi vw üretseydi daha pahalı olurdu.

    bu kıyaslamaya üst segmenti sokmak zor. bmw, mercedes ve audi gibi markalarda üretim sayıları düşük olduğundan kaliteyi daha pahalıya almak zorunda kalırsınız. yani bir 3.20'nin üretim adetleri golf kadar olsaydı fiyatı çok daha ucuz olurdu, bu konu ile ilgili bir yazı yazacağım. bu segmentte vergi hariç ödediğiniz para değerinden fazladır, ancak bu lüks alımda zorunludur. bu lambo ve ferrari gibi örneklerde daha çarpıcıdır, bu markalar niye bağımsız değil de biri fiat'a biri vw'ye ait? sebebi düşük üretim adetlerinden dolayı maliyetler ve tedarikçler ile baş edememek. tabii sahibi vw, fiat olunca tedarikçi kuzu oluyor. belgesellerde izlediğiniz ferrariye yapılan el işçiliğine de ağzınız açık kalmasın, adam oraya robot koysa maliyeti kurtaramaz, ondan insan yapıyor.

    şimdi vw olayına dönelim, üst düzey bir satın alma yetkilisi araç bom'unu patlattıklarında (yani araca takılan tüm parçaları alt alta dizip fiyatlarını hesapladıklarında) seat leon style ve vw golf comfortline arasındaki malzeme fiyat farkını söylemişti, rakamı duysanız inanamazdınız. çok çok küçük bir mebla. ancak satış rakamları arasında 5-6.000tl fark var. bu da vw'nin prestiji ve markaya ödenen para sayesinde. hatta golf dünya çapında leondan kat kat fazla satıyor, bu durumda ar-ge maliyeti de daha düşük olmalı araç başı. ancak fiyatlara bakınca durum hiç de öyle değil. buna pazarlama başarısı demek lazım.

    bunlar göz önünde bulundurmanız gereken bazı kıstaslar, size yukarıda tüm markaları yazamadım ama hangi değerlere bakmanız gerektiği ile ilgili bilgileri ilettim. adı hiç geçmedi ancak bir hyundai almak isterseniz bu değerleri araştırarak kararınızı verebilirsiniz.

    toyota'yı belki çok öne çıkarttım, ama bunlar verilerden kaynaklı, başta belirttiğim gibi benim bakış açım fazlaca işin mutfağından ve orada kral bu adamlar.

  • hayata dair gülümseten detaylardan biri. insan böyle aşkları, aşıkları görünce mutlu oluyor.

    -pişt garson.

    hatun: aşkım yapma lütfen noolursun.

    -sen karışma. kardeşim bize iki tane çay getiriyorsun, biri açık.

    garson: tabi efendim.

    hatun: sen çok iyi bi insansın...

    -şşt sakın, sakın. bir daha bu konuyu açarsan seninle konuşmam.

    hatun: amaa, hmpf peki.

    -sakın.

  • okunu$u a$agıdaki gibi olan $arkıdır.. ("n"lere dikkat)
    "bana a$k sözcükleri söylüyor" anlamına gelen "il me dit des mots d'amour" kısmının "il mö di, de mo damur" $eklinde okunması pek orijinaldir.

    des yeux qui font baisser les miens, (dezyö ki fon bese le miyen)
    un rire qui se perd sur sa bouche, (ön rir ki sö per sür sa bu$)
    voilà le portrait sans retouches (vuala lö portre san rötu$)
    de l'homme auquel j'appartiens. (dö lom akel japartiyen)

    quand il me prend dans ses bras (kand'il mö pran dan se bra)
    il me parle tout bas, (il mö parl tu ba)
    je vois la vie en rose. (jö vua la vii an roz)

    il me dit des mots d'amour, (il mö di de mo damur)
    des mots de tous les jours, (de mo dö tu le jur)
    et ça me fait quelque chose. (e sa mö fe kelk şoz)
    il est entré dans mon coeur (il et antre dan mon kör)
    une part de bonheur (ün par dö bonör)
    dont je connais la cause. (don jö konne la koz)
    c'est lui pour moi. (se lüi pur mua)

    moi pour lui (mua pur lui)
    dans la vie, (dan la vii)
    il me l'a dit, l'a juré pour la vie. (il mö la di, la jüre pur la vii)

    et dès que je l'aperçois (e de kö jö lapersuva)
    alors je sens en moi (alor jö sanzan mua)
    mon coeur qui bat (mon kör ki ba)

    des nuits d'amour à ne plus en finir (de nüi damur a nö plüzan fini)
    un grand bonheur qui prend sa place (ön gran bonör ki pran sa plas)
    des ennuis, des chagrins, des phases (dezennüi, de $agren, de faze)
    heureux, heureux à en mourir. (öröz öröz'an murir)

    quand il me prend dans ses bras (kand il mö prand dan se bra)
    il me parle tout bas, (il mö parl tu ba)
    je vois la vie en rose. (jö vua la vii an roz)

    il me dit des mots d'amour, (il mö di de mo damur)
    des mots de tous les jours, (de mo dö tu le jur)
    et ça me fait quelque chose. (e sa mö fe kelk şoz)
    il est entré dans mon coeur (il et antre dan mon kör)
    une part de bonheur (ün par dö bonör)
    dont je connais la cause. (don jö konne la koz)
    c'est toi pour moi. (se tua pur mua)

    moi pour toi (mua pur tua)
    dans la vie, (dan la vii)
    il me l'a dit, l'a juré pour la vie. (il mö la di, la jüre pur la vii)

    et dès que je l'aperçois (e de kö jö lapersuva)
    alors je sens en moi (alor jö sanzan mua)
    mon coeur qui bat (mon kör ki ba)

  • gotye'nin de ayni adda bir eseri var. sabahtan beri dinledigim tek sarki. hala dinliyorum. sozleri;

    now and then i think of when we were together
    like when you said you felt so happy you could die
    told myself that you were right for me
    but felt so lonely in your company
    but that was love and it's an ache i still remember

    you can get addicted to a certain kind of sadness
    like resignation to the end
    always the end
    so when we found that we could not make sense
    well you said that we would still be friends
    but i'll admit that i was glad that it was over

    but you didn't have to cut me off
    make out like it never happened
    and that we were nothing
    and i don't even need your love
    but you treat me like a stranger
    and that feels so rough
    you didn't have to stoop so low
    have your friends collect your records
    and then change your number
    i guess that i don't need that though
    now you're just somebody that i used to know
    now you're just somebody that i used to know
    now you're just somebody that i used to know

    now and then i think of all the times you screwed me over
    but had me believing it was always something that i'd done
    but i don't wanna live that way
    reading into every word you say
    you said that you could let it go
    and i wouldn't catch you hung up on somebody that you used to know

    but you didn't have to cut me off
    make out like it never happened
    and that we were nothing
    and i don't even need your love
    but you treat me like a stranger
    and that feels so rough
    you didn't have to stoop so low
    have your friends collect your records
    and then change your number
    i guess that i don't need that though
    now you're just somebody that i used to know

    (somebody)
    i used to know
    (somebody)
    somebody that i used to know
    (somebody)
    i used to know
    (somebody)
    now you're just somebody that i used to know
    i used to know
    that i used to know
    i used to know
    somebody

    --

    youtube'den dinliyebiliyorum sarkiyi ve sarkinin altina girilen su yorum insanin suratina bir tebessum getiriyor.

    i spent 3 days listening to this song, smoking cigarettes and drinking cheap beer. at 5am this morning i stood up, put on my jacket, cycled to my ex girlfriends house and stood outside for an hour. when she seen me she came out. i walked over to her i said "i love you, i want you back and i am sorry" she said "i love you too". i am tired and off to bed now. thank you gotye i am? in your debt you opened my eyes. she is someone i will always know. zoe i do love you x

  • büyük bir sirketin üst düzey yöneticilerinden biri bir gün new york üzerinde balonla dolasmaya cikar. aksilik bu ya, pusulasini asagiya düsürür ve kaybolur. inmek icin uygun bir yer ararken bir gökdelenin tepesinde sigara icen bir adam görür ve alcalir:

    "pardon. ben neredeyim acaba?" diye sorar.
    "yerden 500 feet yükseklikte bir balonun icindesin" der adam.
    yönetici sinirlenir:
    "sen mühendissin degil mi?" diye sorar.
    "evet." der adam. "nereden bildin?"
    "cünkü basim belada ve sana bir soru soruyorum. verdigin cevap 100% dogru fakat hic bir isime yaramiyor."
    "sen de yöneticisin degil mi?"
    "evet sen nereden bildin?"
    "cünkü yerden 500 feet yükseklikte bir balonun icinde kaybolmussun, pusulan yok, berbat durumdasin. fakat bu simdi benim sucum oldu."