hesabın var mı? giriş yap

  • hikayemizde evli bir çift, bu evli çift ile aynı evde yaşayan adamın annesi ve daisy isimli bir de köpek var. bu çiftimizin yurt dışına çıkması gerekir ve valide hanım da yaşlı olduğu ve köpeği gezdiremeyeceği için, kaldıkları lojmanın bekçisinden rica ederler: bekçi, her gün daisy’i dışarı çıkartıp gezdirecektir.
    olay, üç gün sonra adamın “her şey yolunda mı?” diye annesini aramasıyla ortaya çıkar.
    -anneciğim nasılsınız, her şey yolunda mı?
    -ayyy oğlum değil, hiç sorma, burada bir manyak var, “dışarı çıkma zamanın geldi teyze” deyip beni her gün zorla bahçede gezdiriyor!”
    meğersem bizim bekçi daisy’i teyze olarak anlamış ve teyzeyi üç gün boyunca zorla kolundan tutup bahçede gezdirmiştir. zavallı köpek ise üç gün boyunca s.çamadığı ile kalıp balon gibi şişmiştir.

  • eski çalıştığım yerin genel merkezine eğitime gitmiştik. yanımdaki arkadaş tanıdık birini gördü, "dur x'e selam vereyim" dedi. onlar konuşurken ben uzakta kaldım. x'e baktım, boylu poslu, son derece hoş bir adam. ama bunlardan çok bakışları etkiledi beni. hayır bana hiç bakmadı orada, sadece başka biriyle havadan sudan iş konuşurken bile gözlerinden ne kadar iyi kalpli ve merhametli biri olduğu hissediliyordu sanki. "böyle biri bana asla bakmaz" diye düşündüm. o dönem özgüvenim sıfırın da altındaydı. eğitim bitti, geldiğimiz yere döndük, sonraki iki yılda hiç görmedim onu. aynı şirkette birbirimizi hiç tanımadan çalıştık. ben arada bok gibi bir ilişki yaşayıp ayrıldım ama o ilişkinin özgüvenime az da olsa faydası oldu. 2 yıl sonra bizim departman onun olduğu yere taşındı ve biz de nihayet tanışma şansı bulduk. şimdi ise evliyiz, hehe. ilk izlenimim doğruymuş, gerçekten dünyanın en iyi kalpli insanıyla evliyim ve çok mutluyum.

    edit: efenim o çok sevdiğim bakışları klonladım, aynından minik bir tane daha yaptım*.

    büdüt: son derece iyi kalpli iki keçim var efendim. beyim çok iyi ama keçilerle yarışır bir inadı var. neyse ki ben inatçı değilim ama çocuğu klonlarken inadını da klonlamışım. şimdi bir köprüde karşılaşmış inatçı iki keçi şarkısının canlı bir izleyicisi olarak hayatımı sürdürmekteyim. biriyle 13 öbürüyle 6 senedir birlikteyiz, halen çok sevmekteyim.

  • cehaleti mezun olunan okulla sınırlandıranların cehaletinin bir göstergesidir. bu paralelde bakılırsa annenin üniversite mezunu cahil bir insan olmasından iyi olan durumdur.

  • şevket altuğ "sizi neden göremiyoruz?" sorusuna şu cevabı vermiş:
    “türk toplumunun değerleri değişti.
    türk toplumuna sunulan işlerin içerikleri değişti. yani ben şu andaki içeriklerle hiçbir dizinin içinde olamam.
    eleştiri olarak kabul etsinler, biraz da yaşlılığıma versinler... bütün yapılan işlerde tabanca, tüfek, millet birbirini öldürüyor.
    bütün erkekler sakallı.
    bizim zamanımızda sakal rol gerekirse bırakılırdı.
    bu ortamda ben olamam.
    çünkü biz yaptığımız işlerde topluma sevgiyi, hoşgörüyü, toleransı, birlikte yaşamayı, dayanışmayı öğretmeye çalıştık.
    böyle bir senaryo ile karşılaşırsam yaşıma rağmen hâlâ oynayabilirim.
    ama karşılaşacağımı da pek zannetmiyorum.”

  • yakın zamanlarda lex fridman ile yaptıkları podcast'i dinledim. podcast hans niemann dramasının hemen öncesinde yapıldığı için bu konu ile ilgili bir konuşma yok ancak genel itibariyle magnus carlsen'in şu ana kadar dinlediğim en açık sözlü sohbeti olabilir.

    lex fridman - magnus carlsen podcast

    ingilizcesi olmayan kişiler için ufak bir bölümü kabaca çevirmek istedim.

    benim için en dikkat çekici konulardan biri lex'in, “seni şu an için ve bugüne kadar gelen zamanda motive eden şey hangisiydi; kazanmaya duyduğun istek mi yoksa kaybetme korkusu mu?” sorusuna verdiği cevap. özetlemek gerekirse konuyu iki ana bölüme ayırıyor.

    “ dünya şampiyonluğu için kesinlikle kaybetme korkusu… diğer turnuvalar için kazanma isteği çok büyük bir etken, bu yüzden bu turnuvaları kazandığımda dünya şampiyonluğunu kazandığımdan çok daha fazla mutluluk hissediyorum çünkü dünya şampiyonluğundaki durum mutluluktan çok rahatlama hissi…

    …kaybetme korkusuna gelirsek, dünya şampiyonluğunu oynamayacak olmamın çok büyük bir sebebi bu çünkü dünya şampiyonluğu bana hiç keyif vermedi, tamamen kaybetmemeye çalışmaktan ibaretti.

    …kaybetmek bir seçenek değil. çünkü bu dünya şampiyonluğu! dünya şampiyonluğunda iki oyuncu var; kazanan ve kaybeden. eğer sıradan bir turnuvayı kaybedersem hayal kırıklığına uğrayabilirim, duruma göre çok kızgın bile olabilirim ama nihayetinde bir sonraki turnuvaya devam ederim. dünya şampiyonluğunda bi sonrakine gitmiyorsun, arada yıllar var. şu da var, dünya şampiyonu olmak uzun süredir benliğimin bir parçası oldu. bunu kaybetme seçeneğim yok.”

    buradan sonra keyif aldığı dünya şampiyonluklarından konu açılınca ilk seferinde anand'ı yenerek dünya şampiyonluğunu aldığı maçtan sonra caruana ile 2018 de olan maçtan neden keyif aldığından bahsediyor. konuya hiç bu şekilde bakacağını tahmin etmeyen benim için burası oldukça etkileyici ve şaşırtıcı geldi.

    “ o maçı farklı yapan şey; ben biraz düşüşteydim, o ise yükselişteydi. ratinglerimiz o kadar yakındı ki eğer maç esnasında bir oyun kaybetseydim o dünya 1 numarası olacaktı. o kadar yakınlardı ki beraberelerde ratinglerimiz değişmiyordu.

    …o noktada benimle eşit seviyede bir rakibe karşı oynadığım ilginç bir maç gibi hissediyordum. onu kaybetmek bir felaket olmazdı. diğer tüm maçlarda çok daha iyi olduğumu düşündüğüm kişilere kaybetmiş olurdum ve bu benim için kaldırması çok daha ağır olurdu.”

    kısaca kendi yorumumu eklememem gerekirse, oyunun en tepesinde bulunan, yıllardır tartışmasız en iyi, çoğuna göre tarihin en iyisi olan bu adamın insan olduğunu hatırlattı öncelikle. masaya oturduğu anda rakibini destekleyen insanların dahi içten içe maçın sonucunun carlsen'in o günkü formuna bağlı olduğu; eğer iyiyse kazanç şansının yüksek olduğunu, kötüyse dahi büyük ihtimal kaybetmeyeceğini düşündürecek kadar büyük bir dominasyon kuran bir oyuncunun da psikolojik olarak bu kadar zorlanması, hangi spordan bahsedersek bahsedelim en zorunun tepeye çıkmak değil orada kalmak olduğunu hatırlattı.

    bu konuları açık açık konuşabilmenin bile onu rahatlattığı açık. bir sonraki dünya şampiyonluğunu oynamama kararı ile tamamiyle barışık görünüyor.

    edit: imla

  • görüntüdeki tüp oksijen (o2) tüpü değil, azot(n2) tüpüdür. sanayide gaz altı kaynağında koruyucu gaz olarak kullanılır, ayrıca elektrik-elektronik sistemlerinin bulunduğu su ile söndürme yapılamayacak alanlarda söndürücü(boğucu) gaz olarak da kullanılır.

    tüpü taşıyan kişiler çelikçi/kaynakçı büyük ihtimalle kıyafetlerinden belli. azot gazının yangın söndürmede de kullanıldığını biliyorlar muhtemelen ancak açık havada işe yaramayacağını kestirememişler. eğer o tüp oksijen ile dolu olsaydı manzara çok daha şenlikli olurdu kesinlikle.

    kaldığınız yerden dalga geçmeye devam edebilirsiniz.

  • %90'ı görgüsüz, varoş olan kesimin istilası. koca koca arabalarla ters yöne girerler, yolun ortasına park ederler, havalı havalı gezerler sonra da almanya'yı kötülerler amk evlatları. almanya'nın tek kötü yanı bu çomarları eğitememiş olması.

  • yine gelmiş "masadayız" ekibi! isvicre'yi 3-5 farkla yeneriz hesabı yapan adamın nöronlarını parmakla sayarsın! defalarca söyledik, yine söylüyoruz "milli" diye bir şey yok bitti o devirler. para kazanmanın, cukkalamanın diğer adı oldu "milli, yerli" vb... kelimeler. parayı alana kadar her şey! 10 milyon euro verdin mi? verdin... o sırada futbolcular milliyetçiyiz pozları kesti mi? kesti... orada kapandı defter, şimdi tatil zamanı; enayi fransa, belçika, italya topçulari kıçını yırtıyor! onlar 35 derece sıcakta nefes alamazken bizimkiler karayiplerde partileyecek. yeni türkiye dedikleri buydu işte; hala anlamamanız sizin andavallığınızdan...