hesabın var mı? giriş yap

  • şöyle bir empati kurdum kendisine hak verdim.

    bir haberde okumuştum, "rıza bey" ibrahim tatlıses'in ailesiyle tatile çıkmış, yatta 2 tane uzman dalgıç varmış. bunlara her gün taze balık yedirmek için dalıp zıpkınla balık avlıyorlarmış. nerden nereye rızacım. bende olsam girerim depresyona.

    kendisine tavsiyem duşta zencilere dikkat etmesidir. daha çok depresyona girebilir.

  • üretilme teknikleri, kullanılan malzemeler, fermantasyon işlemleri biraları ayrıştıran başlıca unsurlardandır.

    ingiliz türevi biralara bakacak olursak:

    ale: meyvemsi aromalar barındıran ingiliz birasıdır. rengine ve sertliğine göre kendi içerisinde birçok alt grup barındırır. american pale ale, brown ale, indian pale ale, mild, old ale bunlardan bazılarıdır.

    american pale ale: abd'de apa olarak da geçmektedir. karamel etkisi ile daha kırmızı bir renge bürünmüştür. amerikan şerbetçiotu kullanan üreticilerin denemeleri sayesinde gelişmiştir.

    brown ale: alkol düzeyi daha düşük olmakla birlikte, kahve tonlarında renklere sahiplerdir. alkol dereceleri %3-5 arasında değişmektedir.

    indian pale ale: uzun süre ingiliz yönetiminde kalan hindistandan çıkan bira türüdür. bütün dünyada, özellikle abd'de çok tercih edilmektedir. ipa olarak da geçen indian pale ale, %5'den fazla alkol barındırmakta ve daha koyu bir görünüme sahiptir. diğer ale çeşitlerine göre daha çok şerbetçiotu barındırmaktadır.

    mild: şerbetçiotu oranı daha azdır. alkol oranı genellikle %3-4 arasındadır. 15. yy'dan beri üretilmekte olup günümüzde etkinliği azalmıştır. genellikle brown ale ile karıştırılmaktadır.

    old ale: üretildikten sonra dinlendirilen ve %4-12 oranında alkol barındıran kuvvetli biralardır. filtreleme işlemi pek yapılmadığından tortu barındırırlar. içinde kuru üzüm aroması mevcut olmakla birlikte, karanlık ortamda muhafaza edilmelidir.

  • ciddi ciddi istanbul trafiğinin nedenini yavaş giden arabalar olarak gören, bu nedenle hız sınırlarının kaldırılmasından tutun da yavaş giden arabaların trafiğe çıkmasını engellemeye kadar muhtelif cin fikirlere sahip olan insanlar var. benim önerim de bu insanların trafikten men edilmesi mesela, trafiğe çözüm olur mu bilmiyorum ama sürücülerin ortalama zeka seviyesini yükselteceği kesin.

  • şimdi şöyle bi durum da var mı acaba arkadaşımın arkadaşı...

    adam gidişi değil de dönüşü kaçırsa...
    gidiş-dönüş aldığı için indirimli ödediği gidiş biletinin, indirim oranını geri mi isteyecekti firma?

    buyrun...
    süreniz 45 saniye.

  • yahu corba olmus bu.

    simdi teslanin uzaktan ampul yakma deneyinde kullanilan teknikle haarpin bir alakasi yok. bambaska teknolojiler bunlar. tesla'nin bir de "deprem makinesi" vardi, ama o da bidigin matkabi yere vurup, binanin resonant frekansina uydurmaktan ibaretti. yani buradaki mantik su herhalde: ionosferden seken dalgalar, fay hatlarinin rezonant frekansina uyarlarsa, orayi yeterince sallarlar, hatta kirilma yasanir yani deprem olur..

    millet de diyor ki, haarp'in yolladigi dalgalarin frekansi ve enerji seviyesi oyle ki bu imkansiz. bunu birak, stratosferi bile dogru duzgun etkileyemediginden hava kosullarinda da degisiklik yaratamaz. zaten ionosfer dogal olarak surekli degisiyor gece ve gunduz arasinda, o degisimlerin de hava kosullarina bir etkisi yok, kaldi ki haarpin etkisi bu dogal degisimlere kiyasla cok daha dusuk.

    diyelim isin bilim kismindan anlamiyoruz. hepimizin elektromanyetik dalga uzmani olacak hali yok. o zaman mantigimizi calistiralim:

    haarp gizli bir proje mi? hayir. ilgili butun raporlar, finansman bilgileri, deney sonuclari halka acik. sadece raporlar degil, tesisin kendisi de halka acik bazi gunlerde. bolgedeki liselerle programlari var, gidip orada calisiyor ogrenciler. abd vatandasi bile olmayan bir suru yabanci tesiste calisiyor arastirma gorevlisi olarak. projenin spesifikasyonlari gizli askeriye birimlerince veya savunma sanayince degil, universitelerce belirlenmis. oyle bir tane universitenin bir tane adami da degil bu isten sorumlu olan: university of alaska, the leland stanford university, penn state university (arl), boston college, dartmouth university, cornell university, virginia tech, university of maryland, university of massachusetts, mit, polytechnic university, ucla, clemson university and the university of florida. yani dunya kadar insan -bircogu yabanci- bu ise bulasmislar.

    ulan bizim dandik sirketteki musterilerin yarisiyla konusabilmek satis elemanlarindan secret veya top secret clearance isteniyor, alt tarafi network kurulacak, burada herifler deprem yaratacak silah bulmuslar, elin cinlisi rus'u gelip ehliyetini gostererek tesiste takilacak aylarca. beyler, agalar, cilgin misiniz?

    ve japonya gibi bu depremlerden zarar goren onca ulkenin askeriyesi, gizli servisleri salak, girenin cikanin belli olmadigi, dingonun ahirina donmus bu tesisi sabote etmiyorlar. yahu koordinatlarini web sayfasina koymus adamlar, birileri icbm atacaksa veya sinsi sinsi denizaltidan fuze sallayacaksa kolaylik olsun diye herhalde.

    dahasi onca yildir hepi topu 250-300 milyon dolara mal olmus ve bilimsel yonu acikca bilinen sistemi baska kimse de kurmuyor; milyarlarca dolari tanka topa yatiran ulkeler parayi denklestiremiyorlar, mal mal bakiyorlar abd 22 senedir bununla ugrasirken.

    komplocu arkadaslarin bazen sabirlari tasiyor ya hani, sebep gostermeden kendileriyle dalga gecenlere diyorlar "bi siz akillisiniz zaten" diye. ben de putin olsam, chavez olsam, kuzey koredeki dumbuk cuce olsam aynisini onlara soylerdim, "bi size malum oldu, bizimkilerin aklina hic gelmemisti bunlar, hemen basliyoruz calismalara.. cuk kafali japon askerlere de soyledik, alaskayi istila edeceklermis" (tabii once eksi sozlukte bir hesap acar, oyle soylerdim. ra ra ras putin nickini alirdim. kimyongiller. hugo boss. bosta degillerse sahibinden alirdim, hayir diye bir cevap tanimazdim)

  • dinden soğuduk dinsiz olduk, ısırıldık kovalandık köpeklerden soğuduk, 7 milletten insanlar girdi insandan soğuduk nasıl bir döneme geldik lan biz.

  • zihnimizde canlandırdığımız canlı ve cansız nesnelere, soyut ve somut kavramlara bakış ve yaklaşımımızdır. yaşadığımız, okuduğumuz, gördüğümüz ve eğitildiğimiz ortak kaynaklar doğrultusunda birçok konuda ortak bakış açıları ediniriz yani istemeden ortak metaforlarla bakarız dünyaya. aşk güzeldir, ölüm kötüdür, yalnızlık çekilmez gibi metaforla besleniriz. metaforu tehlikeli ve farklı yapan şeyler bireysel farklılıklarımız dolayısıyla bu metaforları algılama ve tanımlamadaki küçük detaylardır. güncel bir konudan basit bir örnek vereyim; ülke ve uluslar arası ilişkileri insan metaforuyla açıklayayım.

    her ülkeyi bir insan gibi düşünerek ele alalım. bu insanın organları, sistemleri, varlığını devam ettirmesi için gereken besin maddeleri, zevkleri, diğer insanlardan farklılıkları, takıntıları, düşünce yapısı, atıkları gibi olguları ele alalım. en temel yapı taşı hücredir o halde ülkelerin de en temel yapı taşı insandır. aynı tip hücrelerin oluşturduğu dokulara organ diyecek olursak ülke için organlar üretim, tüketim, sanayi, adalet, sağlık, eğitim gibi yapılardır, aynı işi yapan aynı amaca hizmet eden insanlardan oluşan bu gruplar birer organdır. birileri işini düzgün yapmazsa diğer sistemler de etkilenir, dişimiz ağrıdığında bütün dikkatimizin oraya verilmesi gibi ülkelerde de sistemlerin birinde sorun varsa odak orasıdır. vücudumuzdaki kötü huylu hücreler vardır bunların çoğalmasını engellemek ve yoketmek için antikor ve yararlı salgılar ülkelerdeki güvenlik güçleri gibidir. eğer tedavi gerekirse dışardan aldığımız ilaçları imf den aldığımız borç ve kredi gibi düşünebiliriz, yan etkilerine girmeyelim bu ilaçların! demek istediğim ülkedeki her sistemi benzetebileceğimiz bir insan yapısı mevcuttur. uluslararası ilişkiler de günlük yaşamdaki insan ilişkileri ile eşlenebilir. birileri daha sağlıklı ve güçlü, daha yakışıklı ve güçlü, daha sanatçı ve sevimli, zeki ve üretken gibi sınıflandırılabiliyorsa ülkeler de aynı şekilde dünya üzerinde etkileşimdedir. başkasına muhtaç olan insanlar gibi ülkeler, üreten ve sömüren insanlar gibi uluslar görmek ve örneklemek çok hızlı yapılabilir. metafor olarak kullandığımız insanı da başka bir metaforla tanımlayabiliriz.

    her düşüncemizde metaforlarımız vardır paradigmalarımızın ötesinde. farkına varacağımız şey aslında metaforlarla örülü bir yaşamımız olduğudur.

  • 1951 doğumlu, özellikle slide tekniğinde dünyanın en iyilerinden olan efsane ingiliz gitarist, bestekar, söz yazarı..

    21 yaşında gitarı eline almıştır. o kadar geç bir yaşta başlayıp kendisini buralara taşıması takdire şayan elbet. albümleri 2009 itibariyle dünya çapında 30 milyon satmıştır.

    babasının dondurma fabrikası ve kafe zinciri varmış diye biliyorum. müzikten önceki hayatında da okulu bırakıp babasının işi ve benzeri bikaç yerde daha çalışmış. kendisi tam bir eski yarış aracı tutkunudur ayrıca.

    11 yaşımdayken üvey babamın müzik setinin aralarında bir yerlerinde 91 auberge albümünü tesadüfen bulmuştum. müzik setine taktım. albümün aynı adı taşıyan auberge parçası çalmaya başladı. dün gibi hatırlıyorum ki içimden dedim 'aga bu nedir!'. o gün bu gündür tüm albümlerini ve tüm şarkılarını dinledim. tabi o aralar internet vs yok. nereden bulup dinleyeceksin. evlere internet yaygınlaşmasıyla kendisini tanımak dinlemek daha kolay hale geldi. sonraları peder anlatmıştı bu abinin konserine falan gitmiş avrupadayken. o şerefe nail olamadık henüz.

    11 yaşımdayım. televizyonda kral tv'dir eko tv'dir falan pop müzikten (hele ki türkçe pop) arabesk fantezi müzikten başka birşey duymuyoruz ister istemez. o gün bu adamın albümünü dinledikten sonra aydınlandım resmen. yıllar içinde rock'n roll, blues, jazz, grunge vs derken tüm efsaneleri dinliyor hale geldim. kendisinin yeri her zaman ayrıdır. küçüklüğümle ilgili hatırlamak istediğim nadir güzelliklerden.

    çok yaşasın..