hesabın var mı? giriş yap

  • akciğer kanserinden kaynaklanan komplikasyonlar nedeniyle kaybettiğimiz büyük edebiyatçı.

    ışıklarda uyusun...

    newark, new jersey'de 3 şubat 1947'de dünyaya gelen amerikalı yazar, denemeci, çevirmen, senarist ve şair paul auster'ın kimlik arayışı ve kişisel anlam üzerine odaklanan karmaşık romanları, sıklıkla gizem öğeleriyle zenginleşir.

    columbia üniversitesi'nden mezun olduktan sonra fransa'ya taşınan auster, burada fransız edebiyatının önde gelen isimlerinin eserlerini çevirmeye ve kendi çalışmalarını amerikan dergilerinde yayınlatmaya başladı. ilk ününü, toplu olarak "the new york trilogy" (1987) ismiyle yayınlanan deneysel polisiye hikayeleri sayesinde kazandı. bu seride "city of glass" (cam kent), "ghosts" (hayaletler) ve "the locked room" (kilitli oda) romanları yer alıyor. "city of glass" suç romanları yazan ve kendini bir gizemin içinde bularak çeşitli kimliklere bürünen bir yazara odaklanır; "ghosts" ise beyaz isimli bir müşteri için siyah isimli bir adamı araştıran özel dedektif mavi'nin hikayesidir; "the locked room" ise kayıp bir yazarın hayatını araştırırken onun kimliğine bürünen başka bir yazarı konu alır.

    kronikleştirilmeye saplantılı, dikkat çekici kahramanların yer aldığı diğer eserlerinde "moon palace" (1989) ve "leviathan" (1992) da öne çıkar. "the ınvention of solitude" (1982) ise hem babasının ölümü üzerine bir anı kitabı hem de yazma eylemi üzerine felsefi bir inceleme niteliği taşır. auster, çeşitli şiir kitaplarının ("unearth-1974", "wall writing-1976") yanı sıra denemelerden oluşan derlemelerini ("white spaces-1980", "the art of hunger-1982") de kaleme aldı.

    diğer eserlerinde "the music of chance" (şans müziği, 1990) ve "mr. vertigo" (bay vertigo, 1994) da bulunmakta. "the book of ıllusions" (yanılsamalar kitabı, 2002) bir yazarın, karısı ve çocuklarının bir uçak kazasında ölmesiyle başlayan yas döneminde sessiz film yıldızlarına olan düşkünlüğünden bahseder; "travels in the scriptorium" (senaryo odasında seyahatler, 2007) ise kimliğini ve neden bulunduğu odaya nasıl geldiğini anlamaya çalışan bir adam etrafında döner. tüm bunlar olurken romana auster'ın eski kitaplarından çeşitli karakterler dahil olur. "man in the dark" (karanlıktaki adam, 2008) yaşlanmış ve mutsuz bir edebiyat eleştirmeninin uykusuz gecesinde zihninde gelişen distopik alternatif bir gerçekliği anlatır. "sunset park" (sunset park, 2010) ise brooklyn'de terk edilmiş bir binada yasadışı olarak yaşayan genç bir grup sanatçının öyküsünü barındırır.

    auster'ın kurgusunun büyük kısmı, benlik kavramına odaklandığından ve yazarın çeşitli gizli, açık kimliklerini yansıttığı için eleştirmenler sıklıkla otobiyografik unsurlardan ne ölçüde yararlandığını sorguladılar. örneğin "ınvisible” (görünmez, 2009) romanının kahramanı, auster'ın kendisine çok benzese de olay örgüsündeki cinayet ve ensest gibi dramatik öğelerin kurgu olduğu açıktır. "winter journal" (kış güncesi, 2012) biçimsel kaygı gütmeyen ve fragmanter bir anlatıya sahip olsa da kurgusal olmayan bu eser, kendini sorgulama meditasyonları arasına auster'ın deneyimleri, tercihleri ve seyahatlerinin yerleştirildiği ikinci tekil şahıs anlatımından oluşur. 2013'te yayınlanan devam kitabı "report from the ınterior" (içeriden rapor), benzer şekilde kendiliğinden oluşan bir seçki sunarken; anılarını daha derin sinematik etkileriyle biraraya getirir ve eski eşi yazar lydia davis ile mektuplaşmalarından örnekler verir. 2017'de yedi yıl sonrasında auster'ın ilk romanı "4 3 2 1" basıldı. her bir bölümün dört farklı kurgusal versiyonunu sunan kitapta kahramanı archie feguson farklı hayatlar sürer. kurgu dışı eserleri "talking to strangers selected essays, prefaces, and other writings, 1967–2017" (yabancılarla konuşmak) ve "groundwork: autobiographical writings, 1979–2012" sırasıyla 2019 ve 2020'de okuyucularla buluştu. auster bunların ardından "burning boy: the life and work of stephen crane" (2021) isimli biyografi kitabıyla karşımıza çıktı.

    ek olarak yazar, "smoke" (duman, 1995) dahil olmak üzere birçok filmin senaryosunu yazdı, "lulu on the bridge" (köprüdeki lulu, 1998) ve "the ınner life of martin frost" (martin frost'un iç dünyası, 2007) filmlerinin senaristliğini ve yönetmenliğini de üstlendi. gençken arkadaşının yıldırım çarpmasıyla ölümüne tanık olan auster, 2009 yapımı "act of god” (tanrının işi) isimli belgeselde yer alarak yıldırım çarpmasından sağ kurtulan insanlarla ilgili deneyimlerini anlattı. "here and now: letters 2008–2011" (burada ve şimdi) isimli çalışması ise güney afrikalı yazar j.m. coetzee ile mektuplaşmalarının toplu halidir.

  • geçilen dalgalardan sözlükte nerdeyse hiç olmadığını anladığım erkek gurubu ha tabi sözlükte 1.75 in altında kız 1.90 nın altında erkekte yok kelde yok kıllı göbekli erkek te yok kara kaşlı kara gözlü zaten hiç yok vay anasını hitler yıllarını boşuna harcamış ari ırk sözlükte yaşıyor

  • kac yildir feto yuzunden cocuklarinin hayatlarini bitirenler turkler degil mi? pkk doguda guneyde yukselirken 2013-2018 arasinda bolge kontrolunun tamamini kck'ya veren akp degil miydi? yuzlerce komutani albayi hatta org generali bile hapse atan feto-akp degil miydi?
    sana diyecegim birader, bu millet embesil gibi kendisini soyan ona buna satan bir partiye oy verince diger milletler seni siklemez hale gelir. ve eger ulkenin batmamasi gerekiyor ama batiyorsa da hemen diger devletler karsi politikalar baslatir ve bu olay 2 turlu sonuclanir. ya venezuella gibi oluruz ya da imf'nin kamcisinda dolasiriz arjantin gibi. bizim milletin 20 yildir salakligi ve beles para kazanma isteginden dolayi buraya geldigimizi de unutma derim. ona buna uzerimizde oyun oynuyorlar diyecegine bu dis politikada dislanma sorununu once turklerde araman lazim.

  • 35 bin bence çok acı ama iyimser rakam.
    daha gidilemeyen 10binlerce ev varken ben sayının maalesef 200.000 'in üzerinde olacağını düşünüyorum.
    insanlar kaderleri ile baş başa.
    yazık oldu tüm insanlarımıza.

  • nemlendiricilerin içeriğini oluşturan maddeler 3 temel kategoriye ayrılabilirler:

    1. humectant (nem çeken): havadaki nemi cilde çeker. bir nemlendirici ürün için olmazsa olmaz içeriktir ama yapış yapış hissiyatından dolayı tek başına uygulanması tercih edilmezler. su gibi bir yapıda olup cilt tarafından kısa sürede emilirler. nem oranı yüksek bir bölgede yaşıyorsanız iyi çalışırlar ama nem oranı çok düşük bir bölgedeyseniz veya kış aylarında nem oranı düştüğünde bağlanması gereken nemi havadan alamayınca cildin alt katmanlarından almaya çalışarak cilde zarar verebilirler. böyle durumlarda hem emolient hem occlusive görevi gören ürünler kullanmak daha sağlıklı olabilir. sık kullanılan humectant'lardan bazıları: (doğal olanlar)aloe vera extraktı, bal, gliserin, aha (alpha- hydroxy acids), hyaluronic acid, (sentetik olanlar) panthenol, propylene glycol, üre, sodium pca, vs.

    2. occlusive (nem tutan): humectantlar tarafından havadan cilde çekilen nemin tekrar buharlaşarak kaybolmasını önlemek için cilt üzerinde bir bariyer oluşturan maddedir. büyük moleküllü occlusiveler küçük moleküllülere göre ciltte daha uzun süre kalıp nemi daha iyi hapsederler. bununla birlikte büyük moleküllülerin yapısı daha yoğun hissedilebileceğinde ciltte ağır ve yağlı bir his bırakabilir, bu sebepten az miktarlarda kullanılmaları gerekir. nemi tutmanın yanı sıra oluşturduğu bariyerle çevresel toksinlerin cilde nüfuz etmesini ve ileri katmanlarına değin emilmesini engeller. sık kullanılan occlusive'lerden bazıları: balmumu, cocoa butter, lanolin, petroleum, mineral yağı, vs. vazelin bir occlusive'dir.

    3. emollient (yumuşatıcı): ciltteki hücrelerin arasındaki boşlukları doldurarak cildi yumuşatır, pürüzsüzlük hissi verir. nemlendiriclerin içeriğinde yer alabildikleri gibi verdiği hissiyattan ötürü tek başına emollient olarak da satılırlar. genel olarak yağ temelli hafif maddelerdir. sık kullanılan emollient'lerden bazıları: badem yağı, jojoba yağı, shea yağı, vs.

    bazı maddeler ikili görev yapabilirler. mesela lanolin, petroleum, mineral yağ, dimethicone, silicone gibi maddeler hem emollient hem de occlusive'dirler.

    yağlı ve/veya akneye yatkın ciltler için uygun nemlendiricilerde hiç ya da çok az occlusive veya emolient bulunur. bu maddeler gözenekleri tıkayacağından ciltte daha fazla yağ birikesine sebep olurken akne oluşumunu artırırlar. zaten cildin kendi ürettiği yağ nemin uçmasını engelleyeceğinden içerikleri çoğunlukla humectant'lardan oluşur. o yüzden yağlı ciltler için satılan nemlendiriciler şeffaf formda, su gibi veya jel yapıdadır ve uygulandıktan sonra yapışkan bir his bırakırlar.

    kuru ciltler, hassas ciltler,olgun ciltler veya anti-agingürünleri kullananlar için emolient ve occlusive ürünler çok önemlidir. cildin kendini onarması için gereken bariyeri sağlarlar. bu yüzden pişik gibi cildin cilde sürtüerek zarar verdiği durumlarda en popülerleri olan vazelin kullanılır. inflamasyon tedavisi için gereklidir.

    occlusive'ler çeşitli özellikleri olan serumlardan sonra uygulandıklarında serum içeriğinin cilt tarafından emilmesine zorlarlar. buna slugging the skin veya slug denir.

    nemlendiriclerde emollient olarak argan yağının çok kullanılmasının ve reklamının yapılmasının sebebi cildi tamir edici etkisinin de olmasıdır. zeytinyağı ise içerisindeki oleic acid'in ciltte küçük delikler oluşturmasından dolayı kullanılması pek tercih edilmeyen bir yağdır.

    nemlendiriciler çeşitli cilt tiplerine ve/veya çözmeyi hedefledikleri problemlere göre farklı maddelerin çeşitli kombinasyonlarından oluşurlar. dikkat edilmesi gereken noktalardan biri ürünlerin üzerinde kulağa hoş gelen içerikler yazsa da (örneğin argan yağı yazsa da) içerik listesinde sonlardaysa ve en başlarda dimethicone, paraffin, petroleum, gibi sentetik maddeler geçiyorsa nem tutma işlemi büyük ölçüde bu maddeler tarafından sağlanıyordur. argan yağının içeriğe eklenmesinin sebebi müşteriyi çekmek içindir. bunları genellikle ucuz markalar yapar. bu şekilde bakıldığında içerik listesi ürünün fiyatını hak edip etmemesiyle ilgili bilgi verebilir.