hesabın var mı? giriş yap

  • birinci agizdan dinledigim sekliyle;
    - cv'nize baktigimizda bizim aradigimiz ozelliklerin hicbirini tasimadiginizi goruyorum, neden bu gorev icin basvurdunuz ?
    - sansimi denemek istedim.
    - peki.. bize soracaginiz bir soru var mi ?
    - evet. madem cv'mden uygun olmadigin anlasiliyordu, neden beni cagirarak hem benim vaktimi harcadiniz hem kendinizinkini ?
    - eeeoooo....

  • mevcut bütçe açığı seviyelerinde döviz talebini kısıtlaması mümkün olmadığından dolayı uzun vadede bir şey değiştirmesi mümkün olmayan müdahaledir.

    gelin size olayı en başından anlatayım. başlamadan önce de, şu resmi açmanızı öneririm.

    para ve maliye olmak üzere iki alt politikadan oluşan ekonomi politikasının anlamlı olabilmesi için bir uyum içerisinde olması şarttır. bizdeki durum ise maalesef sıkı para, gevşek maliye politikasının enflasyon üreterek sonunda maliye politikasının kendisi gibi para politikasını gevşekleştirmesinden ibarettir.

    şimdi fotoğrafı tekrar inceleyelim. ekonomide temel olarak 3 aktör vardır ki bunlar halk yani biz, şirketler ve bankalardır. para sürekli bunlar arasında el değiştirir. eğer bu değişim çok hızlı olursa paranın dolaşım hızı yüksek demektir, yavaş olursa yavaş demektir.

    ekonomi politikasının uygulayıcılarından olan devlet vergilerle bu para havuzundan para çeker. bu vergiler iki türlüdür, dolaylı vergiler ve direkt vergiler. devlet aynı zamanda aldığı parayı ise bu para havuzuna memur maaşları, yatırım harcamaları olarak direkt ve vergi afları olarak dolaylı bir şekilde eklemektedir.

    bütçe açığı oluşması durumunda ise bu, devlet buraya aldığından çok daha fazla para aktarmış demektir. yani bu durumda devletin bütçe açığı paranın dolaşım hızını artırıcı etki yapar. bütçe açığı sıfıra yakınsa devletin bir katkısı yok demektir, bütçe fazlası varsa paranın dolaşım hızı yavaşlamış demektir.

    paranın dolaşım hızının yavaşlaması iyi bir şey değildir. çünkü bu durumda ekonomik aktiviteler yavaşlıyor demektir, bu da genç nüfusu sürekli artan bir ülkeye işsizlik olarak geri döner. devletin müdahalesi kabaca bu şekildedir.

    merkez bankası ise kantarın diğer kefesidir. elinde temel olarak iki araç vardır. birincisi faizlerdir. merkez bankası bankaları bu faizle, birkaç alt kalem üzerinden, ki bunlar haftalık repo, gecelik repo ve glp’dir, fonlar. bunların ortalamasına ortalama fonlama faizi denir.

    bu faiz de paranın dolaşım hızını etkiler ve bir alt limittir piyasa için. banka bu faizi taban alıp, kredi verir, kredi harcanır ve harcanırken birisi bu parayı kazanıp tasarruf etmek ister bankaya yatırır, banka tasarruf sahibine mevduat eğer yabancı paraya tevdi edilmişse tevdiat faizi öder. paranın dolaşırken finansal sisteme her giriş çıkışında gerek stopaj, bsmv vs. vergi yükünden olsun, gerek finans sektörü çalışanlarının maaşından olsun, gerekse finansal kurumların kar hedeflerinden olsun, faiz yükselir. paranın piyasaya giriş fiyatı dediğimiz tcmb ortalama fonlama faizi bu unsurlar nedeniyle durmadan yükselir.

    eğer faizler ciddi bir şekilde artırılırsa, paranın dolaşım hızı düşer. çünkü parası olan parasını fotoğraftaki içerideki döngüde orayı dolaştırmak yerine dışarıdaki ticari ya da bireysel mevduat kalemlerine aktarır. piyasadaki para dolaşmak yerine mevduata yöneldikçe de ister istemez paranın dolaşım hızı yavaşlayacaktır.

    bu temel olarak bütün dünya’da böyle işler, fakat türkiye, arjantin gibi gelişmekte olan ülkelerde biraz farklı işler.

    her devlet seçim öncesi ekonomik aktiviteyi yani paranın dolaşım hızını artırmak isteyecektir. burada artan dolaşım hızı bir enflasyon da yaratacaktır. gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki fark tam da buradadır. gelişmiş ülkelerde pdh’nın artırılması talep enflasyonu yaratırken, gelişmekte olan ülkelerde maliyet enflasyonu yaratır.

    çünkü gelişmekte olan ülkelerde üretim özellikle katma değeri yüksek üretim çok düşüktür. devlet açık verse de vermese de artan paranın dolaşım hızı bu ülkelerde yabancı paraya olan talebi artırır. yabancı dediğimiz de tabii ki dolardır. o ülkede dolara olan talep diyelim ki arttı, bu direkt kuru artırmaz dolar arzının ne olduğu da önemlidir. kapital döngü içinde dolar’ın patronu fed de paranın arzını azaltır yani faizini artırırsa o ülkenin döviz kuru çok hızlı bir şekilde artar.

    bu ülkelerde devlet vergilerini, katma değerli üretim yapılmadığı için tüketim üzerinden alır. yani devlet bütçesi de paranın dolaşım hızı yavaşladıkça giderlerini azaltmaktan vazgeçmezse bütçe açığında artışlara maruz kalır. bütçe denk bile olsa, bu ülkelerin kronik enflasyon sorunu olur. çünkü tüketim üzerinden ağırlıklı olarak alınan vergi geliri daha sonra devlet tarafından piyasaya geri verilir. vergi gelirlerinin ağırlıklı olarak tüketim üzerinden alınması ve bütçe açığı verilmesi, enflasyonu kronikleştirir. fed’den bağımsız bir gerçektir bu çünkü paranın katma değer üretmeden dolaşıp durduğunu gösterir.

    fed’in para bastığı (quantiative easing) dönemde bile türkiye’de senelik enflasyon 2012 senesi hariç %8’in altına düşmemiştir. bunun nedeni katma değersiz bir şekilde dolaşıp duran paradır. katma değersiz üretimde verilen bütçe açığı, paranın dolaşım hızının katma değersiz bir şekilde artması demektir ve bu da talep enflasyonu yaratır. türkiye bu vergi tabanıyla ne yaparsa yapsın, kronik olarak %7-8 arası bir enflasyonu buradan verir.

    pdh sistemine dışarıdan para girecekse, bu sizden bir faiz talep eder. bu faiz oranını daha geniş bir merkez bankası gibi düşünebilirsiniz. fed’den çıkarken faiz neyse onu taban alarak gideceği ülkenin finansal durumuna göre bir risk primi de ekleyerek o ülkenin finansal sistemine borsa veya sendikasyon kredileri adı altında bankalardan veya çok düşük bir oranda direkt şirketler üzerinden girer.

    geçmiş dönemde fed bırak dolara faiz vermeyi, sürekli amerikan tahvili alıp piyasaya dolar sürdü. böyle olunca da her ülkede olduğu gibi bizde de faizler çok düştü. dolayısıyla bizim pdh sistemimiz katma değer üretemediği için dolar’a ihtiyaç duyduğundan dolayı para da ucuzken pdh rahat rahat dönmüştü. şimdi ise maalesef bu para ucuza gelmiyor.

    şimdi günümüze gelelim. 2017 yılı başında devlet kgf adı altında bankalara dedi ki ben kefilim kredi ver. bankalar 240 milyar lira ek kredi verdi. bu para dolaşıma girip pdh’ı artırdı. artırdı artırmasına ama yapısal olarak ülkede hiçbir şey değişmediği için bu para haliyle yurtdışından dolar talep etti. tabii bu para da ucuza gelmiyor artık faiz istiyor. dolar talebi artınca doların fiyatı yükseliyor.

    bunu düşürmenin birkaç yolu var aslında. ilki mesela dolar satmak, merkez bankası direkt kendi rezervini de satabilir, dolaylı yoldan zorunlu karşılıklarla da oynayabilir ki bunu da iki şekilde yapar. düşük faiz verdiği tl zorunlu karşılıkların bir kısmının dolar üzerinden tutulmasına izin verir ki bu durumda bankalar bu kısmı dolar olarak tutup piyasada olarak tutar, kredi de verirse para pdh döngüsüne katılır.

    yani bu durum tl emisyonunu artırırken dolar emisyonunu düşürür. eğer izin verdiği oranı banka düşürürse, ki bugün yapılan budur, piyasadaki tl emisyonu düşer, dolar emisyonu ise artar. böylece hem tl’yi kısarak hem de piyasaya dolar sürerek dolar talebini kısmaya çalışır çünkü piyasadaki tl azalırsa talep edilebilecek dolar da azalır.

    azalır ama devlet bu şekilde bütçe açığı verirken azalmaz, azalamaz. o yüzden de bu müdahale hiçbir işe yaramaz. çünkü verilen bütçe açığı katma değersizce elde edilen, mesela akaryakıttan alınan ötv, ekonomik aktiviteler üzerinden veriliyor.

    tcmb bu hamleyle emisyonu 6-7 milyar lira azalttı evet peki hükümet ne yaptı? 12 milyon emekliye 2000 lira ikramiye vererek bütçeye 24 milyar lira yük bindirdi. bunu sadece bütçe açığı gibi de düşünmeyin. emeklilerimiz bu parayı bankaya yatırıp tasarruf etmeyecek muhtemelen harcayacaklar.

    bu para harcanınca, piyasada başkasına gidecek o da harcayacak, sonra öbürü de, sonra diğeri de. bunun paranın dolaşım hızına ciddi bir etkisi olacak. peki bizim yapısal sorunlarımız çözüldü mü? tabii ki hayır.

    bu durumda ne olacak, dolaşım hızı artan para daha çok dolara ihtiyaç duyacak, sen ben arabaya atlayıp daha çok yeri gezmek isteyeceğiz. 400 liralık benzin alacağız, bunun 150 lirası bize artan enerji ithalatı olarak kalan 250 lirası devlete vergi olarak gidecek. devlet bu vergiyi katma değer üretemeyen köprülere yatıracak. o köprüyü yapacak teknik birikimimiz olmadığı için japon firmaya tonla dolar ödeyerek köprü yaptıracak.

    yani artan döviz talebi, kurları yeniden baskılayacak. kısacası bütçe açığı vererek, hem de bu açığı katma değersiz bir ekonomide vererek pdh’ın hem düşmesine izin vermezsiniz, hem de döviz talep etmeden büyümesini imkansız kılarsınız. fed de beleş dolar salmazsa ortalığa, doları ucuza bulamaz kur kontrolünü kaybedersiniz.

    peki faiz neden etkili bir mekanizma? çünkü dolaylı ya da direkt döviz satmanın limiti var o da merkez bankanızın dolar rezervidir, ki direkt ihalede net rezerv, bugünkü gibi dolaylı satımlarda brüt rezervden yersiniz.

    fakat faizde limit sizsiniz. gelsin diye takla attığınız dolar yüksek faiz verirseniz koşa koşa gelecektir. fakat faiz dediğim gibi parayı içerideki döngüden çıkarıp, dışarıdaki döngüye sokar ve mevduata girer. ekonomik aktivite yani pdh azaldığı için bankaların kârı da azalır. ülkede tasarruf oranları yükselir, tcmb’nin döviz rezervi de ha keza yükselir.

    fakat faiz artırımının şiddeti önemlidir. yeterince yüksek olmayan faizi, bütçe açığı verdirerek hükümet işlevsiz kılar. çünkü gelişmekte olan ülkelerde zaten kronik enflasyon vardır, bunun üzerine bir de maliyet enflasyonu biner. hükümet için yani oy için önemli olan faiz değil pdh’tır. fakat artan pdh dolar talebini arttırır, çünkü verilen bütçe açığı katma değersiz bir şekilde piyasaya pompalanır. katma değersiz üretim yüzünden artan dolar talebi kuru zıplatır, üretim olmadığı için kur maliyet enflasyonu olarak geri döner.

    artık piyasadaki ortalama fonlama faizi enflasyonun gerisinde kalmıştır. yani, gevşek maliye politikası o kadar gevşektir ki sıkı para politikasını da kendine benzetip iyice gevşekleştirir. türkiye’de son 2 senede olan şey budur.

    maalesef, tcmb faiz artırımında o kadar ağırdır ki enflasyonu geriden takip edip piyasanın gerisinde kalır hale gelmiştir. devlet bütçesi zaten faiz dışı açık verir bir durumda, piyasadaki faizlere ekstra bir yük olmuş.

    yabancı yatırımcılar bunların hepsinin farkındalar. tcmb’nin bağımsızlığı artık sorgulanmıyor bile. bu da ülkenin risk primini artırıyor. %8 enflasyon varken %12 ile enflasyonun önüne geçebilirisiniz belki ama enflasyon %15’e fırlarsa 4 fazla verip %19’la önüne geçemezsiniz burada lineer değil üstel bir ilişki vardır. eğer şiddetli bir faiz artırımı yaparsanız, bütçe açığıyla bile pdh artıracak alan bırakmamış ve maliyeyi sıkı para politikası izlemeye zorlamış olursunuz. türkiye’de devlet mecbur kalmadıkça sıkı maliye politikası izlemez zira.

    özet: bu adımın kalıcı olarak işe yaraması için bütçe açığının düşük olması gerekirdi. bu yüzden 2 hafta sonra dolar’ın 4.5 olmayacağının bir garantisi yok. herkesin ağzına pelesenk olmuş olan yapısal reformlar işte bu yüzden çok önemlidir. eğer siz ekonomi politikalarıyla pdh artırdığınızda, ekonomik yapınız dolar talep eder bir hale gelmiyorsa, yani cari dengeniz iyiyse hatta cari fazlanız varsa hiçbir dış mihrak size ve ekonominize zarar veremez.

    seçimden sonra yapılması gereken üç şey var.

    1) enflasyonla mücadele için okkalı bir faiz artırımı

    2) popülist eylemlere son veren, para politikasıyla uyumlu sıkı bir maliye politikası

    3) mevcut pdh yapısı hızlandığında dahi dolar talebini artırmayacak/çok az artıracak bir ekonomik paradigma değişikliği sağlayacak yapısal reformlar.

    benden size tavsiye en sonuncusuna gelir idaresi başkanlığını bağımsızlaştırarak ve tam yetkilendirerek işe başlayabilirsiniz.

  • konsey içerisinde nizamettin güvenç ile birlikte en derin iki adamdan biriydi. israil menşeili ilişkileri yürütürdü ve esas olarak simgelediği nokta israil - amerika arasındaki süregelen dostlukta zaman zaman sürtüşmelere neden olan ince fikir ayrılıklarıydı. o dönem israil'in konjonktürel yapısında anında tepki mekanizması vardı. gerçi durum halen böyle, belki daha da fazla. yani rakiplerinin attığı adımlara karşı, geliştirmiş olduğu derin ve güçlü ilişkiler sayesinde anında bir cevap sunmasıydı. samuel işte bunu temsil ediyordu. bildiğiniz üzere mehmet karahanlı'ya yüklenilmiş en büyük görev büyük orta doğu projesinin türkiye'deki zeminini oluşturmaktı. bu zeminin hazırlığı hızlı tepkiler yerine ağır ve sakin planlar ile sonuca ulaşmaktı. ancak israil ya da dizideki temsili ile samuel vanunu kendi çıkarlarına ters işler yürüten rusları bertaraf etmek üzerine planlar kurmaktaydı. örnek mi? samuel vanunu aslan akbey suikastinin kimin emri ile işlendiğini mito'ya sorduğunda aldığı cevap "okyanus ötesi" olduğuydu. ancak bunu karahanlı'ya ruslar olarak lanse etti ve karahanlı da samuel'in burada bir açık bıraktığını daha sonra yakaladı. ardından karahanlı için hazırlanan ancak başarısız olan suikast planı. yine burada polat alemdar'ın yaptığı yorumlar ile suikast girişiminin istihbahrat örgütleri tarafından gerçekleştirildiğini ama hangi devlet ya da devletler tarafından planlandığının çözülemeyeceğini anlamıştık. ancak samuel'in karahanlı'ya bu planın ruslar'ın girişimi olduğunu belirtmesi ve hatta karahanlı'nın aklını çelerek polat alemdar'ı dolaylı yoldan ibrahim ahıskalı'nın üzerine sürmesi amerika'nın yaramaz çocuğu israil ile ters düştüğü noktaları gözlemlememize sebep oluyor. ancak karahanlı burada da samuel'e tokat gibi bir cevap yapıştırarak asıl niyetini ziyadesiyle anladığını belli etmiştir. samuel ile aralarında geçen konuşma bence dizideki hayati noktalardan biriydi.

    samuel: toplantıya gelmediniz. benimle görüşmek istemediniz. polat alemdar'ı görevlendirdiğinizi söylediniz. ben polat alemdar'ı ibrahim ahıskalı'yı öldürmek üzere görevlendirmenizi beklerdim. bütün şaşkınlığımın nedeni bu.
    karahanlı: aceleci buluyorum yaklaşımını. ama beni sevdiğinden emin olduğum için "doğal bir refleks" olarak değerlendirip bu aceleciliği mazur görüyorum. "senin gibi ince diplomasiye inanan birinin hesapsızca düşmana saldırmak istemesini gözardı etmeyeceğim."

    sanıyorum samuel vanunu'nun ölümü biraz da bu tutumundan kaynaklandı. yani israil'in çıkarlarını büyük ortadoğu projesinin üstünde görmesi onun sonunu hazırladı diyebiliriz.

    tabi bütün bu yorumlara şöyle bir karşı tez de konulabilir. samuel vanunu büyük orta doğu projesini hızlandırmak adına böyle bir yola başvurdu ve esasında bütün derdi projenin hayata geçmesiydi. ruslar'a olan kastı da buradan kaynaklanıyordu şeklinde düşünebiliriz. zira karahanlı'nın ölümünden sonra öğrendiğimiz bilgiler ölümünün bu projenin hayata geçmesi için yeterince mücadele etmemesinden kaynaklandığıydı. samuel de süreci hızlandırmak isteyen bir mekanizmaydı diyelim. o zaman samuel'e kurulan komplo bana biraz manasız geliyor açıkçası. samuel'in ölümü de anlamsızlaşıyor.

    öyle ya da böyle dizideki tüm karakterler gibi samuel vanunu da zaafiyet gösterdiği için ölmüştür. önemli olan sistemdir ve herkes bu sistem dahilinde harcanabilir konumdadır. samuel vanunu gibi orta doğu diplomasisinin önemli adamlarından biri bile.

  • vurgunu kısaca özetlemek gerekirse:

    -eğer esnaf iseniz 1 ekim 2013 itibariyle akıllı pos cihazı satın almak zorundasınız.
    -cihazın fiyatı 590 euro.
    -alınmak zorunda olunan cihaz sayısı 2 milyon.
    -cihaz çin malı.
    -türkiye'ye getiren şirket: mt bilgi teknolojileri ve dış ticaret anonim şirketi.
    -şirketin sahibi: rte'nin kankası ethem sancak'ın yeğeni murat sancak
    -şirketin genel müdürü: mehmet erdoğan (hani 40 kilo uyuşturucuyla yakalanıp, satıcı değil içici olduğu anlaşılınca serbest bırakılan başbakan yeğeni)

    ek bilgiler:
    -590 euro ile şu an en kralından bir laptop alabilirsiniz. bu da perakende fiyatı. eğer ben 2 milyon tane alıcam derseniz, muhtemelen 200 euroya bile alabilirsiniz aynı laptop'ı

    soru:
    -birileri ahlaktan mı bahsetmişti?
    -birileri müslümanlıktan mı bahsetmişti?

    hesaplayan adam modu:
    -590 eurodan 2 milyon cihaz = 3 milyar küsür tl (iyi para)

    ithaf:
    -fışkiyeler kırıldı, ekonomi zarar gördü diyenler

    haber ayrıntıları:
    http://www.odatv.com/…hangi-akpliler-var-0110131200

  • harcanmış bilim adamlarından ludwig boltzmann tarafından tanımlanmıştır.
    termodinamiğin ikinci kanunuyla açıklanır.
    evrenin temel kurallarındandır.
    -düzensizlik ya değişmez ya artar-
    örnek olarak difüzyon verilebilir. ayrı duran maddeler birarada olandan daha düzenlidir ve kendiliğinden karışmış sıcak ve soğuk sudan olmuşmuş ılık suyun bir daha sıcak ve soğuk diye ayrılması neredeyse imkansızdır.(en azından ömrünüz üssü 1000 kadar sene bekleyebilirsiniz)
    eskime , püsküme , yaşlanma , yıllanma gibi eylemlerin nedenidir. (ah şu sürtünme yok muu...)
    en düzensiz enerji ısıdır ve bi gün bütün enerji ısı olacak (entropi artıyo ya) bu da evrenin sonu olacak. (ısıl ölüm)
    entropinin formülü : s = k * log(olasılık sayısı) [ne olduğunu anlamak için ünide fizik okiicam , sonra daha iyi anlatırım]
    eğer bulduğunuz teori görelilik veya kuantum teorileriyle çelişiyosa belki affedilebilir ama termodinamiğin ikinci yasasıyla çelişiyosa asla. bu yüzden ayrıca dikkat edilmesi gerekir.

    ve en önemlisi aşk mektuplarinda asla anlatilmamasi gereken bir konudur :(((

  • iş telefonu olarak 7 yıllık giriş seviyesi sayılabilecek samsung j5 kullanıyorum; gün boyu telefon görüşmesi + gün boyu aktif whatsapp kullanımı ile şarjı 3 günü zorluyor. annem 4 yıllık yine giriş seviyesi redmi note 8 kullanıyor; gün boyu candy crush oynuyor yine şarjı bitmiyor, herhangi bir uygulamada kasma-takılma yaşamıyor. iş arkadaşım 4 yıllık orta segment samsung a51 ile çılgınlar gibi pubg oynuyor. bakın iphone ile denk amiral gemisi modelleri saymıyorum bile. onların zaten alayı 2015'ten beri aktif olarak kullanılıyor.

    bu gariban apple fanboyları sanıyor ki sadece iphone uzun yıllar kullanılabiliyor. uzun yıllardan kasıtları da 3-4 yıl ha, onun da yarısı serum takar gibi powerbank'la dolanarak geçiyor. insanları 2023 yılında 60hz ekranla usb type-c 2.0'ı övmek zorunda bırakan apple'ı da ayrıca tebrik ediyorum. herkesin yapabileceği bir iş değil bu.

  • - hede: iyi günler efendim ben hede, hödö beyle görüşecektim.
    - sekreter: hı hı, bi saaniyeeeaa bekletceeem... (müzik çalmaya başlar)

    (30 saniye sonra müzik kesilir)

    - s: hede bey, hödö beyin telefonu meşgul. 10 dakika sonra tekrar arar mısınız?
    - h: benim telefonum kendisinde var, beni arattırabilirseniz memnun olurum.
    - s: siz ararsanız daha iyi olur efendim.
    - h: neden?
    - s: ben söylemeyi unutuyorum çünkü...
    - h: tıssss...*

  • (bkz: sakinlik)

    sadece sevgili değil yakın olduğum normal erkek arkadaşlarımın bile bu yapıda olan kişilerden oluştuğunu farkettim. bir ortamda küs/kavgalı olduğunuzu belli eden, laf sokan, durduk yere internette ona buna çatan, tabir-i caizse b.kuyla kavga eden, sinirlerine hakim olamayan, ortamda dikkat çekmek için abartılı hareketler yapan erkeklerden ömrümün sonuna kadar hoşlanmayacağımın farkındayım.

  • tevfik göksu: ne konuşacağımıza siz mi karar vereceksiniz?

    ekrem başkan: ben karar vereceğim tabii. ben başkanım.

    çıldırıyorum.

  • kayıt için falan anneniz ya da babanız yanınızda gelirse ondan utanıp iki metre önünden yürümeyin, suratınızı asmayın. farkedilirse hem siz çok komik bir duruma düşersiniz hem de onlar çok üzülür. o iki metre önden yürüdüğünüz üniversite yollarına onların desteğiyle geldiğinizi de unutmayın sakın. tamam mı çocuklarım.. hadi öptüm yanaklarınızdan.

  • skandal bir hadisedir.

    bu güruh, seküler biçimde yaşayan insanlara yönelik böyle dini dayatmalarda bulunur. sonra ülkede teokratik bir rejim kurulunca ilk önce kendileri kaçarlar kafir dedikleri avrupa ülkelerine. hiç şaşmaz. şu riyakârlığa bakar mısınız?

    ayrıca bu ne cüret?

    yahu savaştan, anarşiden ve avukatı olduğunuz ilkel doktrinlerden kaçıp türkiye'ye sığınmışsınız. buradaki insanlara hürmet edeceğiniz ve insanların yaşam şekline saygı göstereceğiniz yerde böyle bir densizliğe imza atıyorsunuz. bir değil, iki değil. bu kaçıncı oldu? yani gerçekten pes doğrusu.

    bu mülteci güruh, tavşan gibi üreyerek ve yeni göç akınları ile ülkedeki mevcudiyetlerini tahkim ederek pek yakında bu vatanın öz evlatlarının istikbâli hakkında söz sahibi olacaklar. bugün sayıları 10 milyonu geçmiş durumda. ülkenin hem demografik yapısı, hem hoşgörü kültürü, hem de lâik ve demokratik nizam gittikçe tahrip oluyor.

    tehlikenin farkında mısınız?