hesabın var mı? giriş yap

  • şirketim varken bendim bu. evden çalışmak diye bir şey var, deneyin çok güzel oluyor. fakat şirket piyasada tutunamadı, ne kadar başarılı bir yaklaşım olduğunu tartışabiliriz.

  • hoca tahtaya soru yazıyor. yazarken öğrencinin biri hangi takımı tuttuğunu sordu hocaya. hoca da bir eli cebinde olarak bize döndü "türkiye'de tutulacak tek bir takım var evladım" dedi. ben de tutamadım amk kendimi. "hocam şu anda da herhalde onu tutuyorsunuz" dedim. demez olaydım.

    "evet oğlum zil çalınca sana da tutturacam" demişti. herkes gülmüştü la bana. kalmıştım o dönem fizikten.

  • 2014 yılının yaz dönemi. çanakkale'de bir barda garsonluk yapıyorum. biraların, votkaların havada uçuştuğu hareketli bir cumartesi gecesi. mekan tıklım tıklım dolu.

    bir eleman geldi, tek başına. kendi halinde zararsız bir tip. hepiniz bilirsiniz; tek başına gelen erkekler pek hoş karşılanmazlar böyle mekanlarda. bu yüzden mekanın arka taraflarında bir masaya oturmasını rica ettik. adam hiç ikiletmedi, 'masa masadır' dedi, gitti oturdu. tamamen kendi halinde. söyledi birasını, içmeye başladı. ne yan masasında kimin oturduğu umrunda, ne de mekanda çalan müzikler. kulaklığını takmış, kendi kendine müzik dinliyor.

    3. biranın ortalarındayken; elemana bir şeyler oldu. oturur vaziyette dans etmeye başladı. hepimiz işi gücü bıraktık, lavuğu izliyoruz. gerdan kırmalar, omuz silkmeler, neler neler. sonra oturduğu sandalyeden ayağa kalktı, başladı moonwalk yapmaya. güzel de oynuyor piç.
    ama hiç kimseye bir zararı yok. tamamen kendi halinde.

    bizim patron rahatsız oldu.
    ''kaç kere söylemem gerekiyor evladım. şöyle kekoları mekana almayın bir daha'' diye söylenmeye başladı. ama adamın gerçekten hiç kimseye bir zararı yoktu. kendi halinde eğleniyordu, canı dans etmek istemişti ve kimseyi rahatsız etmeden canının istediği şeyi yapıyordu. ben asla yapamazdım örneğin onun yaptığını. yanlış olduğunu düşündüğümden falan da değil üstelik. utandığımdan, sadece utandığımdan. yan masadaki kız güler mi diye çekindiğimden veya elalem ne der diye düşündüğümden. ama hayatta yapamazdım. eleman dans etmeye devam ediyordu ve müthiş eğleniyordu.

    atın şu kekoyu mekandan dedi bizim yavşak patron. ''burası düğün salonu mu?''

    güvenlikler masaya gittiler ve adamı dışarı davet ettiler. adam hiç istifini bozmadı amk. yerine oturdu, kulaklığını toplayıp cebine koydu ve ''rahatsız etmek istememiştim, kusura bakmayın. hesabı alabilir miyim'' dedi.
    sakince çıkıp gitti mekandan.

    ''yavşaklar ölmez, sadece şekil değiştirir'' der ünlü bir yazar. ve o akşam kendi halinde dans eden o adama 'keko' diyen zihniyetle, dün akşam bu güzel abimize 'sığır' diyen zihniyet aynı yavşak zihniyet.

  • üniversite son sınıftayım, mezuniyete 5 ay kalmış. ameliyat gününü stajlara denk gelmesin diye dönem arasına aldım, hem dedim arkadaşlarım gelir refakatçi olur, hem de ikinci dönem daha sağlıklı olurum.

    neyse geldi ameliyat günü, gittim hastaneye, yatış yapılacak, yaptırdım neyse, refakatçi olmasını söylediğim arkadaşa mesaj attım nerdesin ben yatış yaptırdım diye, ya kusura bakma kanka ben onu unutmuşum dedi. bi' şey diyemedim tabi zaten az sonra da hasta bakıcı ameliyata gidiyoruz dedi, kimse yok mu yanınızda dedi, dedim gelmediler.

    anesteziye girdik, doktor sohbet ediyor hangi fakültedensin falan, dedim dişteyim, oo bizden o zaman sana başka bi şey yapalım uçuralım seni dedi, 3 saat sonunda odada uyandım, hemşire geldi, kimse yok mu dedi, yine aklıma geldi, yok dedim, doktor geldi, kimse yok mu dedi, yok dedim.

    sonra beni vip odaya aldılar, bölüm başkanı yanındaki vizit heyetiyle geldi, sohbet ettiler, 30 dk boyunca benimle ilgilendiler, herhalde diğer doktor hocalarına söylemiş.

    ondan sonra zaten kendi kendime yetmeyi öğrendim. kimseye minnet eylemeden yaşadım.

  • maalesef 50 liralık saç düzleştiricisini alamadığı için saçlarını ütülemek zorunda kalan kızlarımız var, hem de sayıları tahmin edemeyeceğiniz kadar çok. ne yapsınlar, imkanları el verdiği ölçüde güzel görünmeye çalışıyorlar.

    ama yok, en cool biziz ya. saç mı ütülenirmiş, büyük kezbanlık. durumu var mı yok mu merak etmeyin hiç.

  • - kaliteli ve uzun ömürlü kulaklık arıyorsanız iyi bir para ayırın:
    piyasada bulacağınız 20 - 30 tl lik kulaklıklar tatminkar ses verebilir. ancak bir kulaklığın iyi ses vermesi basların veya tizlerin yüksek olması değildir. özellikle müzik bünyesinde duyabileceğiniz aralıkta çok fazla frekansta detay barındırır ve ucuz kulaklıklar bu detayların bir çoğunu yansıtamaz.

    ayrıca kaliteli kulaklıkların kablo ve bağlantı noktaları ucuz muadillerine göre çok daha dayanıklıdır. 20 tl'lik creative kulaklığın kablosu 1 ay sonra kopabilir, ancak bir sennheiser cx300 ile yük kaldırmaya kalkışmazsanız fiziksel durumunu 4 - 5 yıl koruyacaktır.

    -nasıl bir kulaklığa ihtiyacınız olduğunu iyi belirleyin:
    her ne kadar insanlar kulakiçi kulaklıkları dış görünüş açısından tercih etse de kulaklık tipi seçerken kullanım amacına uygunluk düşünülmelidir.

    iyi bir kulak içi kulaklık normal dış ortamda ortam gürültüsünü yeterli miktarda engelleyecekdir. sokakta, otobüste müzik dinlemek için en kullanışlısıdır. ancak kulaklıktan beklentiniz seste doygunluk ise headset'ler çok daha tatminkar sonuçlar verecektir. mümkünse kulaklık kullandığınız farklı ortamlar için farklı kulaklıklar alın. her kulaklığınıza 100 lerce lira vermek zorunda değilsiniz, kaliteyi nerede arıyorsanız, o ortamda kullanacağınız kulaklığa önem vermeniz yerinde olur.

    yaygın kanı, müzik dinlenen kulaklığın kablolu olmasının anlamlı olacağı yönünde olsa da son dönemde çıkan bluetooth kulaklıklar, kablolu bir çok kulaklıktan çok daha başarılı sonuçlar verebilmektedir. özellikle aptx codec destekli cihazlara (telefonlar, bluetooth vericiler) sahipseniz, kablosuz kulaklık büyük bir avantajdır.

    kulaklığı ne için kullanacaksanız, ona göre kulaklık alın. telefonla konuşmak için kulaklığa 100 - 150 lira vermek çok anlamsızdır. müzik dinlemek içinse 20 - 30 liralık kulaklıklar yukarıda bahsettiğim gibi müziğin tüm detayını veremediğinden uygun değildir.

    bir diğer konu da kulaklık tipinin insanın kulak yapısına uygunluğunun önemidir. kulağınıza uygun kulaklığı seçmediğinizde hem fiziksel olarak rahatsız olursunuz, hem de kulaklığın ses performansından yararlanamazsınız. örneğin kulak arkasına asılan kulaklıklar orta boyutta kulaklara sahip olan insanlar için uygun olabilir. ancak kulağınız ortalamanın biraz altında veya üstündeyse, o kulaklık ya kulağınızdan düşer ya da kulağınıza baskı yaparak kulaklığı çıkarsanız dahi kolay kolay geçmeyen acılara neden olur. keza kulaklarınız kepçeyse düşük çaplı bir headset almanız da paranızı çöpe atmanız anlamına gelebilir.

    -empedans ve sürüş gücü kavramlarından haberdar olun:

    kaliteli kulaklıklar genellikle yüksek empedansa (dirence sahiptir). oysa ki bir çok ses aygıtı yüksek empedanslı kulaklıklara uygun değildir ve söz konusu kulaklıkları bu cihazlara taktığınızda çok düşük ses seviyesi sizi kulaklık hakkında yanıltır. bu yüzden kulaklıkla beraber kullanacağınız cihazların kulaklık çıkışının yüksek empedans kulaklıklara uygun olduğundan emin olun. şöyle bir deneme yapabilirsiniz: dandik bir kulaklık bulun ve bunu cihaza takın, sesi dinleyin. sonra yüksek empedanslı bir kulaklığı aynı cihaza ses seviyesini değiştirmeden takın. eğer yüksek empedanslı kulaklık dandik kulaklıktan hissedilir biçimde düşük ses veriyorsa kabahat kulaklıkta değil cihazdadır.

    -almayı düşündüğünüz kulaklığı mümkünse deneyin:

    bulabiliyorsanız, almayı düşündüğünüz kulaklığı, kulaklığı takacağınız cihazla beraber yarım saat kadar deneyin. böylece kulaklığın fiziksel ve algısal özelliklerinin aradığınız gibi olduğundan emin olun. unutmayın ki kulaklığı saatlerce kullanabilirsiniz ve kulaklığın size bu sürede rahatsızlık vermemesi önemlidir.

    -markayı yargılamayın, modeli deneyip yorumlayın:

    yukarıdaki tavsiyelere uyarak uygun bulduğunuz modelleri markadan bağımsız olarak değerlendirin. herkes sennheiser kulaklıkları beğenmek zorunda değil, her philips kulaklık da kötü olmak zorunda değildir.

    -aldığınız kulaklığın aksesuarlarını inceleyin ve doğru kullanın:
    özellikle kulakiçi kulaklıkların birçoğunun paketinden farklı boyutlarda kulaklık yastıkları çıkar. doğru kulaklık yastıkları doğru sesi almak ve kulaklıkla rahat etmek için şarttır. o yüzden kulaklığı paketinden çıkarıp kulağınıza sokmayın, paket içeriğini inceleyin, kendiniz için doğru konfigürasyonu bulun.

  • yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var vol.2

    çok beğenilince ikincisini çekelim dedim. ilki neydi lan diyecekler için hatırlatma amaçlı linkini verelim; (bkz: #30822423)

    oğlak burcu kadını...

    gördüğüm, tanıklık etmeye devam ettiğim fantastik kadın. kolay kırılan ve zaman zaman çok kolay kırabilen bu kadın aslında öylesine güzel yüreklidir ki ne kırıldığında uzatır ne de kırdığında üste çıkmaya çalışır. gözlerinizin içine bakar, parlayan gözlerle, seni seviyorum, der. aynı yataktaysanız elini uzatır, küs uyumayalım, barıştık mı der.

    biraz şımarıktır bu kadın ama şımarmanın kadına yakıştığı kadar şımarık. anlamsız trip şımarıklığı değil. 5 yaşında bir kız çocuğunun babasını ona aşık eden şımarıklığıdır bu. alırsın, öpmeye doyamazsın. kucağına alır saatlerce saçını okşarsın. biraz daha şımarsın diye gözünün içine bakarsın. öyle bir bağlar ki bu hali, günlük olarak ihtiyaç duyarsın buna.

    erkekte para, güç, korunma arar denmiş. para aramaz. hatta kendi parasını çıkartıp cebine koyacak kadar önem vermez paraya. hani iki gönül bir olunca samanlık seyran olur kadını var ya, heh işte o bu kadın. güç konusuna gelecek olursak, erkeğinin güçlü olmasını ister ama bu gücü biraz açmak gerekir. bu ne o adamın babasının gücü, ne maddi gücü, ne başkasına bağlı bir güç, ne bağlantılarından sağladığı güç. bu kadın, birlikte olduğu adamda kafasına koyduğu her şeyi başarabilme, en azından onun için her şeyi deneme gücü ister. tüm zorluklara karşı savaşabilme gücü arar. ufacık bir aksilikte karalara bağlamak yerine dimdik ayakta durmasını ister. karakter olarak güçlü olmasını ister. ah, evet korunma... bir nevi sahiplenilme. başta size pek cool gelecek bu kadın. zaman zaman, ulan acaba bu haraketim onu sıkar mı diye düşünmeden edemeyeceksiniz. kafanıza takmayın, bu kadın sahiplenilmeyi, sizin kollarınız arasında kendini güvende hissetmeyi seviyor. onu sıkıca sardığınızda, "yanımdayken seni kimse üzemez" mesajını vermenizi ister. buna ihtiyacı olduğundan değil, yanlış anlaşılmasın. oğlak burcu kadını gerçekten güçlü bir kadın. herhangi bir erkeğin korumasına ihtiyacı yok açıkcası ama onlar bu güven duygusunu seviyorlar. hatta kıskanılmayı da seviyorlar. liseli kıskanması değil ama, sen benimsin, diye kulağına fısıldayacağınız kıskançlıkları...

    olum, çok sevin bu kadını. bir süre, siz 3 severken o 1 sevecek. ama sonra, aylar geçtikçe siz 5 severken, o size 10 sevgi hissettirecek. o kadar sevgi ile dolacak ki içiniz, o kadar benimseyecek ki vücudunuz onu, bir gece, evet bir gece olsun ondan ayrı yattığınızda vücudunuz uyumayı reddedecek. öyle aşık edecek ki sizi kendine, gözünüzü kapattığınızda o olacak karşınızda, ansızın kokusu saracak etrafınızı. şimdi gidip öpün onu, sıkıca sarılın.

  • cevabı şöyle olan bir sorudur:

    * ülkenin ismi cumhûriyet masr'al arabiye diye geçer kendi dillerinde, mısır kelimesi de masr'al 'dan gelir. mısırlılar ülkelerine "mısr" diye hitap ederler. biz de bu ismi kullanırız.

    * egypt ise mısır'ın müslüman olmadığı dönemlerden kalma bir kelimedir. yunanistanlı şehir devletleri bu diyara "aigyptos" diye hitap ettiği için (hwt-ka-ptah kelimesinin bir türevi, mısırlılar'ın o zaman kendi ülkelerine hitap şekli) günümüze "egypt" şeklinde ulaşmıştır.

    * tahıl olan mısır ise, tüm bunlardan bağımsız olarak dilimizde "mısır buğdayı" olarak anıldığı için bu isme sahiptir. zaten yeni bir tahıl olduğundan (eski dünyaya 16. yy'dan sonra getirilmiştir, amerika'dan) değişik dillerde birbirinden alakasız isimlere sahiptir.

    (bkz: google sizin dostunuzdur, arkadaşınızdır)

  • tantra kelimesi ‘tan’ kökünden gelir; uzanmak, devam etmek, çoğalmak anlamlarına gelir. tantra bilgiyi geliştiren, çoğaltan anlamında kullanılır. budizmin ve hinduizmin bir kolu olarak doğmuştur.tantra’da hedef vücudun haz alma yeteneklerinin yok edilmesi yerine, bilenerek ve en üst hazlara ulaşarak, bilincin aşılmasıdır.
    düşüncenin, nefesin ve kontrol edilmesi teknikleri kullanılır. tantra tekniğinin de temelinde kişinin bedenindeki duyumlara odaklanması yer alır.kişinin zihni ve bedeni üzerinde belirli bir egemenlik kurması gerekir.
    ...

  • büyük büyük halam derdi ki, depresyon kapıdan girince asalet bacadan kaçarmış. can sıkıntısından girilen her kuaför salonuna yazılmalı bence bu. ben bi gün lepiska saçlarımla gittim kuaföre, nasıl olacak sorusuna "valla bilmiyorum ya o arayacak ya da bu iş burda biter!" diye cevap vermişim düşün. "hanfendi onu sormuyorum, saçınız nasıl olacak?" sorusuna ise, "biraz kısa." diyebiliyorum sadece. ağlarken yol bile tarif edemem de. dünya umrumda değilken kısalığın karşılığı üç günlük dünya iken "katlı küt olsun bari..." diyorum. kesim işlemi başlıyor: bi terslik hissediyorum hafiften ama yarısında da çıkamam. gözlerim geride bıraktıklarıma sabitlenmişken salma hayek gibi girdiğim kuaförden ibrahim toraman olarak çıkmanın acısı taa yüreğime saplanıyor... (bkz: entry'e ara vermek)

    bu olay, arkadaşlar arasında o kadar alay konusu olmuştur ki, şanlı tarihime birinci toraman vakası olarak geçmiştir. evet bildiniz, ikincisi de olmuştur. hala arada bir hava topuna çıkma hissiyatım bundandır.