hesabın var mı? giriş yap

  • bundan yıllaar önce ilkokula giden iki velet arasında geçmiştir. şimdi koca eşek olduklarından isimleri gizlenmektedir.

    edi (8) büdü (8)

    edi erkektir. ders zili çalar ve sırasına oturur. büdü hanıkızımız öğretmen geldiğinde edi beye bir kağıt uzatır. üzerinde
    "beni sever misin" yazmaktadır

    ke duygulu edi bey daha o zamanlardan zerafetini ve centilmenliğini belli ederek kızcağızı geri çevirmez ve "evet" yazarak kağıdı geri verir.

    yazışma ders boyunca sürer. zilin çalmasına az kalmıştır. büdü kağıdı edi'ye uzatır.
    "ya şimdi öğretmen kızar bize, ayrılalım en iyisi"

    edi kağıda "olur" yazar ve geri verir.

    işte bir aşk daha böyle bitmiştir.

  • kpss'ye biraz çalışsa kapağı devlette iyi bir memuriyete atsa bir tık fazlasını kazanırdı. bu devirde 5bin ile geçinmek zor allah yardımcısı olsun.

  • dün gece the 100 izliyoruz. "post apokaliptik dawson's creek" olarak tanımladığım bu dizinin replikleriyle arada dalga geçiyoruz. bir sahnede bir karakterin ağzından şunu dedim:

    - but.. how? how!!?

    o sırada sessizce oturan ve normalde hiç havlamayan köpeğimiz birden ayağa kalktı bana dönüp çıkıştı:

    - hav! hav!

    gülmekten diziyi izleyemedik bir süre. sonra aynısını sevgilim denedi ona yapmadı. köpek de the 100'la dalga geçiyor bence, bilerek espriye katıldı. arada diziyi izlerken sıkıntıdan derin bir iç çektiği de oluyor "hay sizin izleyeceğiniz diziyi..." diye.

  • akp seçmenleri eserleriyle gurur duysun. senelerce "ülkenin geleceğini satıyorsunuz" dediğimizde bugünleri görerek uyarmıştık bunları. din elden gidiyor diye diye bunları başta tuttunuz. aç kalırsınız umarım. sizin bu uğurda çile çekmeniz için ben gerekirse %100 kdv'ye de okeyim. bikaç sene dişimi sıkarım, sizin gibiler doğal seçilime maruz kalıp elimine olur.

    edit: gg

  • bakanlıklar - meclis - akay kavşağı'na alt geçit yapılmayan yıllarda saatlerce kırmızı ışık beklediyseniz,
    eskişehir yolu'ndaki tivoli'den hamburger yediyseniz,
    kendinizi bildiniz bileli eskişehir yolu'nda metro inşaatı varsa,
    kanal a ve başkent tv'deki sokak röportajlarını sırf tanıdık görürüz belki diye izliyorsanız,
    la bebe ya da la sözleri size içten içe çekici geliyorsa,
    birisi ımmmmm dediği zaman hemen ardından megasite diyebiliyorsanız,
    normal bir günde bir anda kendinizi eylem/protesto/miting gibi bir vavelyanın içinde bulabiliyorsanız,
    "oraya girersek çıkamayız, kızılay'da eylem varmış" lafını haftada iki kez kullanıyorsanız,
    dolmuşla kızılay'a gelirken ışıklara kadar çökmeniz gerektiğini artık kabullendiyseniz,
    balgat dolmuşuna binince şöföre "hocam" diye hitap etmeniz gerektiğinin bilincindeyseniz,
    adı a ile başlayan alışveriş merkezlerini artık birbirine karıştırıyorsanız,
    kızılay'da metropol , megapol ve ankapol hangi sokaktaydı diye her seferinde tereddüt ediyorsanız,
    mithatpaşa ve meşrutiyet caddelerini karıştırmanıza rağmen herkes nerden bahsettiğiniz anlıyorsa,
    lise hayatınızı konur, karanfil, selanik, sakarya , izmir caddesi gibi ortamlarda geçirdiyseniz,
    ankara döneri diye bir olayın varlığından haberdarsanız, ama bu olguyu başka şehirden arkadaşlara inandıramıyorsanız,
    alışveriş merkezi ve yürüyen merdivenler ile yeni karamürsel, soysal pasajı, onur çarşısı gibi ortamlarda tanıştıysanız,
    bakanlıklar'daki beğendik olması planlanan devasa yapının yanından her geçtiğinizde "burası da mahkemelik miymiş neymiş" diye hayıflanıyorsanız,
    migros konsepti ile demirtepe'de, metro konseptiyle etlik'te tanıştıysanız,
    orası demirtepe mi yoksa maltepe mi sorusu hep bir çelişki ise,
    bakanlıklar'da açılan ilk mc donald's ve içindeki kendi kendine çalan piyanoyu hatırlıyorsanız,
    kocatepe camii'ni beğendik olmadan da hayal edebiliyorsanız,
    kızılay'da buluşmak için kendinizi vakko'nun önü, ptt, dost kitabevi ve ykm'den başka koordinat vermekten aciz hissediyorsanız,
    belediyecilikte fıskiye ve su birikintisi ekolü size hiç yabancı gelmiyorsa, döner kavşaklarda fıskiye görüp küfretmişseniz,
    bakanlıklar'da karşıya geçerken, halkın gücünü kullanarak critical mass theory'i boşa çıkartmıyorsanız,
    kızılay tüp geçitlerinden geçtiğinizde ortalıkta kaval çalan kimse olmadığı zaman kendinizi tuhaf hissediyorsanız,
    telefon söz konusu olduğunda aklınıza ilk gelen yer ısrarla maltepe pazarı ise,
    elektronik bir şey lazım olduğunda konya sokak'ta kesin vardır diyorsanız,
    su, tesisat,mutfak-banyo malzemeleri için ilk bakılacak yer rüzgarlı ise,
    amerikan malı bir şey ararken amerikan pazarı'na baktın mı diye lafa atlıyorsanız,
    sizin için ankara'nın en dev yapıları, sabancı kız yurdu ve işbankası ise,
    şehrin en uzak noktasına bile yaklaşık 15-20 dakikada gidebiliyorsanız,
    kızılay-demirtepe bölgesinde belediye otobüsleri için ayrı şeritten yollar olduğu zamanı hatırlıyorsanız,
    alp billuriye izdihamlarına bizzat malzeme olmuşsanız,
    zihninizdeki tunalı hilmi trafiği bazen yukardan aşağıya doğru akabiliyosa,
    reşit galip, nenehatun, esat caddesi aslında ters yöne gidiyorsa,
    eskiden gölbaşı'na, ümitköy'e, batıkent'e gitmek başlı başına uzun yol gibi geliyordu ise,
    kuğulu park kavşağı henüz fayanslar ile döşenmemişken, köşedeki dikiş tutturamayan devasa disko'yu hatırlıyorsanız,
    hassas bölge'deki aspava sizin için daha güzelse,
    edessa duvarlarındaki ünlülerle çekilen fotoğraflara bakmaktan yemeğinizi soğuttuysanız,
    kolej semtinde gerçekten kolej olduğunu hatırlıyorsanız,
    96'lar, ahmetler, eski et-balık kavşağı, türkeş'in mezarı, aydınlık sapağı, bülbülderesi merdivenler, bahçelideki eski gima, eski sampi denince nereden bahsedildiğini anlıyorsanız,
    bentderesi denildiğinde aklınıza tek bir olay geliyorsa,
    çinçin ya da yenidoğan denilince içten içe geriliyorsanız,
    papazın bağı denildiğinde hep "bir gün gidelim ya" diyorsanız,
    dikmen'e çıktığınızda ankara'nın dikmeni diye espri yapmıyorsanız,
    balgat'ı siyasetin merkezi olmadan da hayal edebiliyorsanız,
    milli kütüphane'yi sadece otobüs durağı olarak kullanıyorsanız,
    hiç bir yerde bulamadığınız bir şeyi bulabileceğiniz son adres hep ulus ise, "kesin ulus'ta vardır" diyorlarsa,
    ulus'a dair yol tarifleriniz daima heykel'den başlıyorsa,
    etimesgut sizin için etimesut ise,
    pizzatek hamsisinin tadını hala unutamadıysanız,
    chevrolet taksilerin bahçelievler-kızılay arası dolmuş olarak kullanıldığı zamanlar hala aklınızdaysa,
    size göre bahçeli yedinci cadde, hatta komple bahçeli bir zamanlar sadece yaşlıların, emeklilerin takıldığı nezih bir ortamsa,
    tunalı hilmi ve bahçeli cadde/sokaklarının santim santim her köşesinde türlü hatıralarınız yatıyorsa,
    seğmenler parkı'na pazar günleri köpeksiz girenlere ezik gözüyle bakıldığı zamanları hatırlıyosanız,
    atakule'yi matah bir şey zannetiğiniz zamanlar, atakule'nin tepesi gerçekten dönüyor mu diye test etmeleriniz hala aklınızdaysa,
    atakule'nin tepesine çıkıp evinizi bulmaya çalıştıysanız,
    cinnah caddesi'nden otobüslerin ve yukarı ayrancı dolmuşlarının iniş yapabildiği, akabinde fren patlatarak kitle imha silahına dönüştükleri günleri acıyla anıyorsanız,
    kimi zamanlar canınız, a.o.ç. dondurması ve kokusunu çekiyorsa,
    şehirdeki ilk kumpiri atakule'de tattıysanız,
    siteler esnafı, aşti taksicilieri ve seyran gençliği diye bir topluluktan haberdarsanız,
    siteler denildiğinde aklınıza ilk gelen yer ismet möble ise,
    karayalçın dönemindeki kömür karası hava kirliliğini anımsıyorsanız,
    eski terminal ve izdihamlarını dün gibi hatırlıyorsanız,
    aşti ilk açıldığında gerçekten büyük bir şehirde yaşama psikolojisine büründüyseniz,
    ülkede ilk metroya binenlerdenseniz, test sürüşü için yok yere ailecek aşti-dikimevi seyahatine çıktıysanız,
    ankaray ile metro arasındaki farkı yabancılara anlatmakta zorluk çekiyorsanız,
    ankaray ve metro hattında atatürk kültür merkezi dahil kullanmadığınız tek bir durak bile kalmadıysa,
    araba arızası ile alakalı gidilecek ilk adres ya şaşmaz ya da iskitler oto sanayi ise,
    taksici sorduğu zaman, "kâzımkarabekir'den gidelim abi" gibi bir cümle kurabiliyorsanız,
    köroğlu işkembecisi'nin önünden alkollü araç kullanarak geçilmeyeceğini biliyorsanız,
    sokaklarda umarsızca eğlenen insanların ankaralı olmadığını şap diye anlayabiliyosanız,
    karum, gençlerin süslenip püslenip "balkon yaparak" piyasaya çıktığı yegâne yer olarak zihninizde yer ettiyse,
    cumhurbaşkanıydı, başbakandı trafikte rahat ilerlesin diye yeşil ışıkta öle boş yere beklediyseniz,
    anıtkabir ya da ankara kalesi ile aynı şehirde olmanıza rağmen en son ortaokulda gittiyseniz,
    işe giderken her sabah aynı insanları görüyorsanız, otobüs beklerken muhabbet edebilecek birilerini mutlaka bulabiliyorsanız,
    3 katlı apartmanlar size garip gelmiyorsa,
    sağda solda gördüğünüz her ankara panoramasında sik gibi bir atakule görmekten artık hicap duymuyorsanız,
    34 plakalı araçların ani hareketlerinden tırsıyosanız,
    ultra lüks araçlara aşina değilseniz, ara ara gördüğünüz ulta üst sınıf araçlar da zaten 34 plakaysa,
    gölbaşı yolunda sarhoş sürücülere yönelik temkinli gidiyorsanız,
    bilkent yolunun neden ölüm yolu diye anıldığını biliyorsanız,
    enka'da araba kapıştırmak diye bir konsepte aşinaysanız,
    "kırmızı ışıkta sağa döneceğin zaman yol müsaitse kırmızı yansa bile dönebilirsin" gibi bir trafik kuralının başka şehirlerde olmadığını fark ettiyseniz,
    istanbul trafiğinde kargaşaya sebep oluyorsanız,
    vapur, minibüs, dolmuş jargonuna sahip değilseniz, istanbul'da dolmuşa bincem diye sora sora, sarı gubidik bir şey ile karşılaşıp afalladıysanız,
    televizyon'da gördüğünüz anda işte burası ankara diye doğru çıkan tahminlerde bulunabiliyorsanız,
    şehrinizde can güvenliğinize güvenerek sokağa çıkabiliyorsanız,
    pavyon, tombala, gazino kültürüne aşinaysanız,
    sokaktaki herkesi dış görünüşüyle anında sınıflayarak, kim olduğunu az çok kestirebiliyorsanız,
    devlet dairelerini en verimli ve pratik şekilde nasıl kullanabileceğinizi artık bellediyseniz,
    e5 'miş, tem'miş, sürekli karıştırıyorsanız, yoğun akıcıymış, ana arterler tıkalıymış falan sizi hiç ilgilendirmiyorsa,
    her dışarı çıktığınızda tanıdık görme olasılığınız 100de 90lara vuruyorsa,
    sizin için ankara sembolu hala hitit güneşi ise,
    bir gördüğünüz insanı mutlaka bir gün bir yerde bir daha görebileceğinizin bilincindeyseniz,
    dolmuş'a dolmuş, simit'e simit, çekirdeğe koçlar gibi çekirdek diyorsanız,
    "beuuuu bu şehirde gidilecek, yapılacak hiç bi yer yok, deniz yok, grisiniz hepiniz, memursunuz, bık bık bık" diye sizinle dalga geçen bünyelere içten içe kin besliyorsanız,
    ve bu şehirde hakikaten gidilecek ve yapılacak hiç bir şey yoksa ve buna rağmen şehri olduğu gibi kabulleniyorsanız,

    gerçekten ankaralı olmuşsunuz demektir efem. tebrikler.

  • - annee geçen hafta aldığımız mavi çizgili tişörtümü bulamıyorum!
    - çekmeceye baktın mı?
    - e baktım tabi, yok orda.
    - bi daha bak.
    - yaa yok diyorum, kaç kere baktım.
    (anne gelir, çekmeceyi açar)
    - aha işte burda ya, evladım kör müsün?
    - *nasıl lan???*

  • bu tam da yazdığım 300. entry olacak.
    uzun süredir beklettiğim bir no. 300 vardı ama bir şeyler yazmadan da durmak saçma geliyor ara ara. 301'de yazarım, 302'de olur, 303 belki ama yazarım.

    bugün oğlumu okuldan aldıktan sonra sohbet muhabbet gırla yürüyoruz. hikaye şöyle ilerliyor;

    - baba, tüm babalar erkek değil mi?
    + evet oğlum
    - tüm anneler de kız değil mi?
    + evet babacım
    - ama çocuklar kız ve erkek olabiliyorlar değil mi?
    + evet babacım.
    konuyu bir yere getirmek için bir girizgah yaptığını da anlıyorum, yüzünde konuyu buraya getirmenin verdiği gurur da var ( yaş üç buçuk falan)

    - ben de baba olacağım büyüyünce
    + kimin babası olacaksın?
    + kimin babası olmak istiyorsun?
    - senin ( piç gülüşü var burada)
    + ne yapacaksın benim babam olunca
    - seni gezdireceğim, seninle oyun oynayacağım, piyano çalacağım, sana bir şeyler öğreteceğim.

    susuyorum
    çünkü muhabbeti devam ettirirsem ağlarım.

    benim ona yapmaya çalıştığım her şeyi, bana yapmak istiyor, aklındaki babalık sınırları bunlar ve belli ki keyif alıyor, ben keyif alayım diye de bana uyguluyor...

    seni seviyorum dese...
    ya da demese...
    ne olur ki?
    şu minicik zekanın, karşılıksız ve sadece sevgi içeren şu cümleleri aleni seni seviyorum'dur.
    bu dünyayı elbet garipler de yakar ama babaları da es geçmeyelim lütfen.

  • "kim ne derse desin, mutlu insanın en mutlu anı, uykuya daldığı andır ve mutsuz bir insanın en mutsuz anı, uykudan uyandığı andır. insan hayatı, bir tür hata olmalı."

    schopenhauer böyle der, o zaman mutlulukla aptallık arasında bir bağlantı mı vardır diye aklımızda soru işareti oluşturan bir önermedir bu.

    eğer mutluluk gelecekse uykuyla birlikte aptal olmayı kim takar ki?

  • askeri anlamdaki kullanımı oldukça kısıtlı kalmıştır ve bence artık biraz yeni terminolojiye ihtiyaç vardır.

    geri tepme bir ateşli silah ateşlendiğinde silahın kendini tekrar atışa hazır hale getirmek için kullandığı atalet kuvvetidir. eğer ateşli silah elektrik ateşlemeli değilse kendini tekrar kurabilmek için hemen hemen her zaman atılan merminin oluşturduğu devasa gaz basıncına dayanmaktadır. ancak çok farklı olan bu kurulma dizaynlarına türkçede çok yanlış bir şekilde hep geri tepme demekteyiz. bunlardan bazıları şunlardır :

    1- gerçek geri tepme : tetiğe bastınız, horoz iğneye vurarak merminin arkasındaki kapsülü patlattı ve mermi kovanının içindeki barut patlayarak mermi çekirdeğini namludan fırlattı. ancak saniyenin yüzde birinde olan bu olay neticesinde halen namluda ciddi miktarda gaz ve gaz basıncı bulunuyor. mermi çekirdeği namludan çıkmadan namlu ve ona kilitlenmiş bir şekilde bulunan mekanizma geriye, merminin aksi istikametine doğru ilerlemeye başladılar. mekanizma ve namlu birlikte kopmadan gidebilecekleri kadar geri gittiler ve son raddeye eriştiklerinde namlu mekanizmadan ayrılarak yuvasına doğru hareket etti. giderken boş kovanı da açıkta bırakarak fırlamasını sağladı. namlu yuvasına girmeden hemen önce mekanizma da namluyu izledi ve namluya gidip kilitlenmeden önce şarjörden bir mermi çekerek önüne kattı ve namluya sokarak kendisini kilitledi. silah atışa hazır hale geldi. bkz diyagram

    bu sistem olabilecek en uzun atış aralıklarını yaratır. günümüzde kullanımı hemen hemen kalmamıştır ve birinci dünya savaşı ve hemen sonrasında kullanıldığı görülmüştür. en meşhur platformu chauchat makineli tüfeğidir. dakikada 245 mermi gibi çok yavaş ancak kontrollü atışlar sağlar. ancak namlu oynayıp durduğu için isabet oranı düşüktür. namlu gibi silahın en ağır elementi de ileri geri gidip geldiği için (reciprocate ettiği için) ayakta atarsanız siz de gidip gelirsiniz. ingilizcesi long recoil olan bu sisteme biz geri tepme diyoruz. aslen uzun geri tepme desek fena olmaz.

    2- kısa geri tepme : bu sistemin yukarıdakinden tek farkı namlunun mekanizma ile yolun sonuna kadar yolculuk etmiyor oluşudur. atışla birlikte namlu ve mekanizma geriye doğru harekete başlamakta ancak ortalara gelindiğinde namlu geriye hareketi bırakıp yuvasına geri dönmekte ve mekanizma en geriye kendi başına gidip gelmektedir. diğer bir açıdan bakarsak mekanizmayı geriye yollayıp kurulmaya zorlayan da namlunun kendi kütlesel ağırlığıdır. kısa geri tepmede namlu falan komple gidip gelmediği için de uzun geri tepmeye göre oldukça hızlıdır. makineli tüfeklerin rağbet ettiği bir mekanik operasyon türüdür. hatta ilk tek namlulu otomatik makineli tüfek olan maxim (ve türevleri mg08 - vickers - m1917) bu sistemi kullanmaktadır. hatta m2 12.7mm uçaksavarlarda bu hala kullanılmaktadır. tabancalarda ise en meşhur kullanımı luger p08'dedir.

    3- çarpmalı tepme? : terim uyduruyorum, halihazırda kullanımdaki türkçesi bunun yine geri tepme. ingilizcesi blowback. bu sistemde namlu sabit duruyor ve mekanizmayı geri fırlatarak kuran tek güç mermi kovaninin basınçla geri itilişi. gazın tamamı mermi ile aynı noktadan namludan çıkıp gidiyor. giderken de aksi istikamete feci bir baskı yapıyor. bu basınç da gidip mekanizmayı kuruyor. çok komplike bir sistem olmadığı için günümüzde çok yaygın olarak bu tip geri tepmeli silahları görüyoruz. piyade tüfeğimiz g3 de bu geri tepmenin bilyayla yavaşlatılan* bir versiyonunu kullanıyor. mg3 de aynı şekilde çalışıyor. mp40 sten ve uzi makineli tabancalar bu tip geri tepmeyi yavaşlatmadan, mekanizmayı namluya kilitlemeden kullanıyorlar.

    4- gazlı geri tepme : yine terim uyduruyorum aslında bu bir geri tepme değil ama bizde kim uydurduysa öyle yerleşmiş. ingilizcesi gas action. burada namlu atış esnasında yine sabit ama namlu içinde patlama sonrası açığa çıkan gaz basıncının bir kısmı bir tüple gerisin geriye mekanizmaya yollanıyor. bu gaz mekanizmayı ittirerek namludan ayırıyor ve tekrar kuruyor. mekanizma ile namlu arasında belli bir boşluk oluşunca da basıncı azalarak bulabildiği deliklerden kaçarak yok oluyor. ak47 kaleşnikof ve m16/ar15 bu türün bayrak taşıyan önderleri. farkları kaleşnikof serisi silahlarda sıcak gazlar mekanizmaya direkt iletileceği yerde namlunun üzerindeki bir pistonu itekler. icra yayı ile de mekanizma yerine döner. dolayısıyla gazlar mekanizmayı ekstra kirletmez. m16 ise gazı 30 cm bir tüple namlu ağzından gerisin geriye mekanizmaya yolladığı için kirlenmeye falan çok müsaittir. g36 hk416 ve milli piyade tüfeğimiz mpt76 ise bu gazı kısa piston ile hemen dağıtarak tertemiz bir operasyon sağlar (bkz: short stroke piston).

    yani ecnebinin recoil - blowback - gas action diyip ayırdığı tüm değişik çalışma prensiplerini geri tepme adı altında toplayabilen bir sözlük karmaşamız var. askerlere de böyle öğretiyoruz ama öğretirken kanser olmuyor da değiliz.

  • duyduğun kişinin kim olduğuyla çok alakalıdır.

    misal aşık olduğunuz adam:

    - ne güzel lan saçların falan.
    + hiiii *ayak yerden kesil* ovvv

    sıradan biri:

    - kristallerle bezeli saçlarınızın her bir teli boynumu bir kılıç gibi kesip yüzlerce kez bedbaht bedenimi aşkınıza kurban etse de gam yemem.
    +..diyosun

    bu işler böyle.

  • hep mümkün olmayan. vefat ettikten sonra onun telefonundan beni annem aramıştı. bir an gülümsemiş ve "neden olmasın" demiştim, hatta o saniye "kimseye söylemem" diye hesap bile yaptım. neyse ki deli olduğumu gizleyecek kadar akıllıyım.

  • olmamış olayları olmuş gibi göstererek nasıl bir haz alıyorsunuz amk ergenleri sizi. sözlüğün iq puanı düştü sizin yüzünüzden.

    başlık başa kalmış.