ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
cem yılmaz vs atalay demirci
-
(bkz: dostoyevski vs pucca) karşılaştırması kadar absürd olan karşılaştırmadır.
everest'e bırakılan çöplerden çıkan bim poşeti
-
"yarın gel başla!"
-yeni şafak-
tanım: ibretlik çalışma
hindistan'da salgının dehşet verici görüntüleri
-
üzücü, dehşet verici, ibret alınması gereken görüntüler...
hindistan... nüfusu yaklaşık 1,4 milyar... günlük vaka sayısı 200 bin civarında, binlerce kişi yetersiz sağlık hizmeti yüzünden ölüyor. hastanelerdeki görüntüler çok şeyi anlatıyor, görebilenlere...
inandıkları binlerce din tanrısının bir faydasının olmadığı kesin... bu tanrılara dua etmenin hiç bir faydası yok, ama öylesine din ile köleleştirilmişler ki anlamaları imkansız... sonunda durumları ağırlaşınca soluğu bilimde, hastanelerde arıyorlar ama çoğu için artık çok geç...
ölümden sonraki yaşam için hayat tarzını benimsemiş cahil, din ile uyutulmuş toplumların kaçınılmaz kaderi... yaşarken bir değerleri yoktu, ölürken de bedenleri dini ritüelleri eşliğinde odun ateşinde kül olup gidiyor. hiç yaşamamış gibi...
cehaletten, dinden daha büyük düşman yoktur... insanın aklını alır, köleleştirir... köle olarak yakılır ya da gömülür...
erdoğan'ın diktatör olmadığı gerçeği
-
(bkz: çalamadılar)
parasız olmaktan daha zor olan şey
-
(bkz: sagliksiz olmak)
trappist westvleteren 12
-
bir çok kez dunyanin en iyi birasi seçilmis trappist birasidir, guncel satis miktari iki kasaya ve plaka ve telefon bekleme sureside 60 gune cikmistir.
(bkz: resneli geyik) adli kullanicinin bok atma girisimlerine cevap olarakta sunlari soylemek isterim; sint-sixtus rahipleri 1838 den itibaren bu birayi kendileri için yaparlar sonra ihtiyaclarini karsilamak icin gelen misafirlerinde begenmesiyle birlikte bu birayi satisa cikarirlar, ikinci dunya savasindan sonra bir bira fabrikasina biralarini yaptirmak için karar alirlar.
1946'da sint bernardus ile 50 yilligina anlasirlar ve polonyali trappist uretim uzmani rahibi isin basina verirler, manastir ve fabrika arasi 15km ve bu rahip her gun gidip uretimin basinda yerini alir, 1992 de atp (authentic trappist product) sertifikasini almak için manastir ve fabrika anlasmazliga duser ve bir tantana yasanir, sertifika için en onemli sartlardan birisi uretimin manastirin çatisi altinda olmasidir.
sint bernardus mayayi verdi vermedi, sint sixtus westmalle'dan ve sint bernardus sint sixtusten aliyor mayayi gibi soylemler coktur, ama rahipler tarifi 100% kaptirmamislardir, internetten iki bira kiyaslamalarini acip bakabilirsiniz cogu gurme 95-99% arasi benzetir iki birayi fakat westvleteren 12'ye top class, world class derler.
kaynak, sint bernardusun kendi sitesi : https://www.sintbernardus.be/en/brewery/history
safran
-
sonbahar aylarında en güzel mor tonlarından birine sahip çiçeklerini açan bitki. özellikle gıda boyası ve tat verici olarak kullanılır. genellikle fransa, ispanya, iran ve italya'da yetiştirilir. anavatanı güneybatı asya olup, yetiştiriciliğine ilk olarak yunanistan toprakları üzerinde başlanmıştır. türkiye'deki üretim yeri ise safranbolu'dur. kendisinden elde edilen baharat, dünyanın ağırlığına göre en pahalı baharatıdır.
safran kelimesinin kökeni ise arapçadaki "sarı renk" anlamına gelen asfardan gelir.
neden para basıp borç ödemiyoruz
-
oyle bir sorudur ki; bunu soran kişinin, cevabı bulana kadar, oy kullanma hakkı elinden alınmalıdır.
demba ba
-
o bir hırsız. çünkü kalbimizi çaldı.
barda sevgilin var mı diye soran kıza var demek
-
- sevgilin var mi?(barda)
+ var ama evde
-cok durustsun ya en iyisi vereyim ben sana
yaran diyaloglar
-
müşteri gelir,
m:merhaba
o:merhaba buyrun hosgeldiniz
m:selami akgün
o:aleykümselâm
m:!!!
m: adımı söylüyorum.
tüm şube -başlığa atfen söylüyorum- yarıldı. herkes masanın altında, ben de gülmek istiyorum ama yemiyor tabi adam kızgın bir boğa gibiydi
hayır gelip adını neden söylüyorsun. adın madem bu kadar ofsayt söyleme kardeşim. sonra da sinirlenmenin ne alemi var..
bu olayı test edebilirsiniz, birine selami akgün diye seslenin.
bir otelde 7 gün boyunca kalmayı tatil sanmak
-
44 senelik ömrümde tatil denen şeyi yazlık ve ufak pansiyon/motellerde kalıp gittiğimiz bölgeyi/çevresini çılgınlar gibi dolaşmak, denize girmek, dağ tepe bayır gezmek, mağara ve tarihi eser görmek olarak algıladım. bu şekilde yaşadım ve yaşattırttım tatilleri.
sonra bu yaz bir gün, yine havlu asarken (yazlıktaydık ve ben bir mağara gezisi artı denize girme işinden dönmüştüm); havlu asmaktan nefret ettiğime karar verdim. o havluların sorumluluğunu çok uzun süre almıştım. havlulardan gına gelmişti.
her şey dahil içine ne dahil umrumda bile olmayan, ancak plaja giderken havlu verildiği söylenen, deniz kenarında manasızca “şimdi gidip havluları asmak lazım” diye düşünmeyeceğim o tatili aldım sonunda.
annemin bir gün yazlıkta elindeki tavayı fırlatıp “yeter ya yemek yapmak mı tatil?” dediği yaşlara geldim sanırım. zaten ülkede görmediğim mağara da kalmadı gibi….