hesabın var mı? giriş yap

  • iki çocuk plastik toplarıyla voleybol oynuyorlar. top gidip dikenli tele çarpıyor ve patlıyor haliyle.
    çocuklar:

    - anaaa! öldü lan top!
    - olsun. ölenle ölünmez...

    (bu ikinci çocuk büyüyünce türkiye'nin bob marley'i olabilir, inanıyorum)

  • başlığı açan tuvalet terliğine benim de bir söyleyeceğim var.

    -- hürriyet gazetesi washington temsilcisi tolga tanış'ın haberine göre bölge yargıcı richard berman’ın baktığı davada, savcılık zarrab ve diğer iki şahıs için abd’yi dolandırmaktan beş yıl, abd’nin iran yaptırımlarını ihlal etmekten 20 yıl, bankacılık sahtekârlığından 30 yıl ve kara para aklamaktan 20 yıl olmak üzere toplam 75’er yıl hapis istedi. --

    reza zarrab tutuklandı

    linkte verdim o beynine gitmiştir umarım..

  • şirketin ne kadar para kazandığını kalem kalem hesaplamanıza gerek yok. şirket halihazirda halka açık olduğu ve borsada işlem gördüğü için tüm bilançoları zaten her çeyrekte paylaşılıyor. mesela son çeyrekte 2.3 milyar euro ciro elde etmelerine rağmen çeyreği 20 milyon euro zararla kapamışlar.

    son ceyregin rakamlari

    gelmis gecmis tum ceyreklerin verileri

    yalnız bakkal hesabı yapar gibi "şarkı başına 5 cent ödeyip 8 cent alsalar şarkı başı 3 cent kar ediyorlar" demek yalnış oluyor çünkü kurumsal bir şirketin tüm masrafları şarkılara ödediği paradan ibaret değil. bunun server masrafı var, data masrafı var, teknoloji masrafı var, algoritma geliştirme masrafı var, şirketin içinde çalışan beyaz yakalıların maaşı var, marketing var, insan kaynakları var, hukuk departmanı var....var oğlu var.

  • temelde optografi kelimesi iki yunanca kelimenin birleşmesinden gelmektedir; opto: görüş veya göz anlamına gelir ve grafi/grafik ise çalışma alanı veya yazmayla ilgili bir anlama gelmektedir. hal böyle olunca optografi kabaca görme çalışması, görme olayı veya görmeyi resmetme gibi anlamlar taşır.

    bu teknik tanımlamayı yaptığımıza göre asıl konumuza geri dönelim; bilim insanları, bu fikir ilk olarak 17. yüzyılda ortaya attı diyebiliriz ve optografi'yi; gözün retinasında oluşan bir görüntü olan optogramı görüntüleme veya alma işlemi olarak tanımladılar. kulağa ne kadar çok bilim kurgu düşüncesi gibi geliyor değil mi.

    bu fikre göre dönemin bilim insanları, gözün ölüm anında son görüşümüzün görüntüsünü yakalamasının mümkün olduğunu düşünüyorlardı. tabii ki bu fikir fotoğraf makinelerinin ve fotoğrafın icadından sonra daha baskın bir düşünce olarak ortaya çıktığını söyleyebiliriz.

    çünkü gözümüzdeki retinanın bir kamera plakası gibi davranabildiğini ve üzerinde düşen görüntünün yakalandığı cam slaytları kaplayan gümüş nitrat filme benzer bir şekilde çalıştığını varsaydılar. bu varsayımsal düşüncenin ardından yapılan çalışmalarda 1876'da franz christian boll adlı bir alman fizyolog, retinanın çubuk hücrelerinde bulunan ve tıpkı bir kamera plakasındaki nitrat gibi davranan, ışığa duyarlı bir protein olan rodopsini keşfetti. işte bu keşfedilen protein ışığa maruz kaldığında bir ağarma oluşuyordu.

    tabii ki boll'un yaşamı erken bittiğinden bu çalışmalarının nasıl bir etki yarattığını göremedi. daha sonra yine bir alman fizyolog wilhelm kühne bu teorinin üstüne gitti ve çeşitli deneyler yapmaya başladı. deneylerinde çok sayıda hayvan kullandı ve ölümden hemen sonra hayvanların gözlerini çıkardı ve görüntünün retinaya sabitlenmesi için onları çeşitli kimyasallara maruz bıraktı ve bu denemeler ardından en iyi maddenin potasyum alum yani şap dediğimiz bir çeşit tuz olduğunu keşfetti.

    deney şöyleydi; bir tavşanı, başı parmaklıklı bir pencereye bakacak şekilde bağlandı. tavşan bu pozisyondan yalnızca pencere ve bulutlu gökyüzünü görebiliyordu. hayvanın gözlerini karanlığa alıştırmak, yani rodopsin'in çubuklarında birikmesini sağlamak için birkaç dakika boyunca bir bezle kapatıldı. daha sonra hayvan üç dakika boyunca ışığa maruz bırakıldı. ardından hemen başı kesilerek ve gözleri çıkarıldı. çıkarılan gözlere ensizyon yapıldı ve göz küresinin retinayı içeren arka yarısı alınarak, sabitleme için bir şap çözeltisine daldırıldı.

    ertesi gün kühne, ağartılmış ve değiştirilmemiş rodopsin ile retinanın üzerine basılmış, çubuklarının net desenine sahip bir pencere resmi gördü.görsel

    yukarıdaki görüntüde en soldaki görüntü, optogramı olmayan bir tavşan retinasıdır: retina görüntüsünün üst üçte birlik kısmı boyunca uzanan ışık diski ve yatay şerit, retinanın normal anatomik özellikleridir. ortadaki görüntü, tavşanın ışığa maruz bırakılmasından sonra elde edilen optogramdır. tavşanın baktığı pencere görüntüde fark edilebilir görünüyor. en sağdaki görüntü, 3 büyük yan yana pencerenin gösterildiği başka bir optogramdır.

    bu çalışmalarından sonra kühne, deneylerini bir insan üstünde yapmak istedi, bunun üzerine 1880'de erhard gustav reif adlı idam mahkumunun gözleri infazdan sonra gözleri çıkarıldı ve kühne'nin heidelberg üniversitesi'ndeki laboratuvarına teslim edildi. kühne'nin reif'in gözlerinden ürettiği optogramlar günümüze ulaşamadı fakat bir gazete kupüründe şöyle bir görüntü mevcut. kühne bu taslağın giyotin bıçağına yüzeysel bir benzerlik taşıdığı ileri sürülmüştür.

    daha sonraları dr. maxime vernois'ten optografların cinayet davalarında delil olarak kabul edilmesinin fizibilitesini incelemek için bir çalışma yürüttü. vernois en az on yedi hayvanı öldürdü ve gözlerini parçaladı, ardında bunun boşuna yapılmış bir eylem olduğunu kabul ederek şu sözleri söyledi.

    --- spoiler ---

    bir kurbanın retinasında katilinin portresini ya da ölüm anında karşısına çıkan herhangi bir nesnenin ya da fiziksel özelliğin temsilini bulmak imkansızdır.
    --- spoiler ---

    yıllar sonra 1975 yılına gelindiğinde heidelberg polisi, kühne'nin deneylerini ve bulgularını modern bilimsel tekniklerden, güncel bilgilerden ve gelişmiş ekipmanlardan yararlanılarak yeniden incelemek istediler. bunun için heidelberg üniversitesi'nden evangelos alexandridis'in uzmanlığına başvurdular. alexandridis, kühne'yi anımsatan bir şekilde, tavşanların gözlerinden birçok farklı, yüksek kontrastlı görüntü oluşturmayı başardı. fakat optografinin adli tıp aracı olarak hiçbir potansiyele sahip olmadığı sonucuna vardı.

    kaynak:1,2,3

  • hangi yılda imal edildiği, kimin sadakası olduğu, peş peşe modernizasyon paketleri falan, bunlara takılmamak lazım. daha önemli bir husus var.

    ilkesel bazda öncelik sıralamasını açıklıyorum:

    "ilk önce tankın, techizatın ve harekat merkezin en son model olacak, ondan sonra makam araban ve özel uçağın ve sarayın."

    sıralamayı şaşırırsan mazallah vatan toprağından tası tarağı toplayıp kaçarsın, geride ne araban kalır, ne uçağın ne sarayın.

    .

  • "ama onlar ekmeğinin peşinde, aralarında iyi olanlar da var"cıların az sonra damlayacağı başlıktır.

  • bariz ironi amaçlı açılmış başlığı ciddiye alıp cevap yazan mı dersiniz, ironidir umarım diyen mi dersiniz, şu sözlüğe girişte bir iq testi şart artık.

    edit: herkes aynı dertten muzdaripmiş anlaşılan, gece yazmıştım şunu 666 fav almış an itibariyle. yönetimde okuyordur umarim :)
    666 bu arada, tırstım.