hesabın var mı? giriş yap

  • videodaki iki genç sahilde takılırken aniden dev bir parmak izi beliriyor üstünde de yeni çağın başlangıcı yazıyor, ne anlama geliyor olabilir altından ne çıkacak merak ederseniz takipte kalın
    bkz: esrarengiz parmak izi

  • turkiye cumhuriyeti himayesi altinda olan bazi o.clarida bu orgutun yaptigini bizde yapmaliyiz diye kameralar karsisinda demecler veriyor alin size iliman siyasal islam .

  • "ey iman edenler! ... birbirinizin ayıplarını araştırmayın. birbirinizin arkasından gıybet etmeyin. sizden biriniz ölü kardeşinin etini yemeyi ister mi? işte bakın bundan tiksindiniz... " (hucurat, 12)

    benim gibi adama bile ayet yazdırdınız. bravo.

  • piramos (pyramos) ve tisbe (thisbe). kraliçe semiramis'in çevresini tuğladan yapılmış surlarla çevirttiği babil kentinde birbirine bitişik iki evde komşu olarak yaşıyorlardı. piramos çok güzel bir delikanlıydı. tisbe'ye gelince bütün doğuda ondan güzel kız bulamazdınız. komşu oldukları için doğal olarak birbirlerini tanıyorlardı ve kısa zamanda da birbirlerine aşık oldular. aslında evlenmeleri gerekirdi, ne var ki anababaları buna izin vermiyordu. ama birbirlerini sevmelerine engel olamazlardı ve işte ikisi de birbirini çok, ama pek çok seviyorlardı. bu gizli sevdada onların yanlarında olacak kimseleri yoktu. birbirleriyle ancak baş, göz, el işaretleriyle konuşabiliyorlardı. ama duygularını gizlemeye çalıştıkça bu gizlenen duygular daha umutsuzca güçleniyordu.

    evlerini birleştiren duvarda evi yapan işçilerin bırakmış olduğu çatlak bir yer vardı. uzun yıllardan beri bu deliğin kimse ayırdına varmamıştı. ama aşk her şeyi görür, işte bunu ilk kez keşfeden ve birbirleriyle konuşmak için kullanan bu iki aşık genç oldu. hiç kimsenin haberi olmadan bu çatlak yerden birbirlerine sevgi sözleri fısıldıyorlardı. piramos duvarın bir yanında, tisbe de öbür yanında durup soluklarını, keserek birbirlerinin söylediklerini dinlerlerken kimi zaman şöyle söylenirlerdi: 'acımasız duvar! neden aşkımıza engel oluyorsun? birbirimize gerçekten kavuşmamız için hepten yok olmanı istemek çok şey olurdu belki ama hiç olmazsa biraz daha açılabilirsin, böylece biz de birbirimizi öpebiliriz. gene de sana minnet duyuyoruz. senin sayende sözlerimiz birbirimizin sevgi dolu kulaklarına erişebiliyor.

    işte boyle konuşurlardı. ikisi de duvarın öbür yuranda olmayı düşleyerek. gece olunca vedalaşırken öbür tarafa geçemeyen öpücükler kondururlardı duvara.

    ertesi gün şafak söküp yıldızlar yok olunca ve güneşin ışınları otların üstündeki çiğ tanelerini kurutunca gene biraraya gelirlerdi. hafif fısıltılarla önce durumlarından yakındılar. sonra birgün gecenin sessizliğinde karanlıktan yararlanıp görünmeden dışarıya çıkmaya karar verdiler. evlerinden çıkınca kenti de arkada bırakıp, tenha yerlerde dolaşmamak için ninos'un mezarı yanında buluşacak, oradaki ağacın gölgesine gizleneceklerdi. bu üstü karbeyazı meyvalarla dolu büyük bir dut ağacı idi yakınında da buz gibi suları olan bir çeşme vardı. buldukları bu çare çok hoşlarına gitti. akşamı iple çekmeye başladılar, gün bitmek bilmiyordu. ama sonunda güneş denizin sularına indi ve gece denizin içinden çıkarak geldi.

    karanlıkta tisbe ses çıkarmamaya özen göstererek kapıyı açtı ve dışarı çıktı. ev halkından kimse onu görmedi. yüzünü bir tülle örterek mezarın yanına geldi ve ağacın altına oturdu. sevgisi onu yüreklendiriyor, korkusunu dağıtıyordu. ama birden bir aslan göründü. herhalde daha yeni bir hayvanı paralamıştı, ağzı kanlıydı. ağacın yanındaki çeşmenin yalağından su içmeye gelmiş. babilli güzel tisbe aslanın geldiğini uzaktan ay ışığında gördü ve korkudan titreyerek kaçıp hemen oracıktaki karanlık bir mağaraya saklandı. ama kaçarken başına bağladığı tül kayıp düşmüş ve arkasında kalmıştı.

    vahşi aslan bol bol su içip susuzluğunu giderdikten sonra ormana dönmek için yola koyulunca tisbe'nin ince eşarbını gördü ve onu kanlı ağzıyla parçaladı.

    az sonra piramos geldi ve toprağın üstünde bir yaban hayvanına ait olduğunu hemen anladığı ayak izlerini gördü. yüzü bembeyaz kesildi derken kan lekeleriyle kirlenmiş eşarbı da bulunca şöyle bağırdı: "aynı gece iki sevgilinin de ölümünü görecek, ikimizden en uzun yaşaması gereken oydu, suçlu olan benim, zavallı sevgilim! seni yok eden ben oldum. çünkü geceleyin böyle tehlikeli bir yere gelmeni senden ben istedim ve buraya senden önce gelmedim. ey bu kayalıklarda yaşayan aslanlar! bedenimi parça parça edin. etimi korkunç çenelerinizle ısırıp paralayın.. ama yalnız korkaklar ölüm dilenirler."
    sonra tisbe'nin eşarbını atarak buluşmayı kararlaştırdıkları ağacın altına gitti. o kadar iyi tanıdığı eşarbı öperek uzun uzun ağladı. ve ona şoyle dedi: "şimdi benim kanımı da içmelisin." böyle diyerek yanında taşıdığı kılıcı hemen böğrüne sapladı ve geri çekti aldığı yarayla o anda öldü. yarasından fışkıran sıcak kanlar tüldeki dut ağacının beyaz meyvalarını boyadı. ağacın kökleri de kanı iyice içmişti . bunun sonucu olarak dut agacının meyvaları mor bir renk aldı.

    ..

    müzehher erim, mitolojiden masallar

    hikayenin devamını eserden okuyunuz.

  • karne almak, sözlüye kalkmak, tenefüse çıkmak, adının tahtada konuşanlar listesine yazılması
    sömestr tatili, kar tatili, andımız

    valla büyüdükçe, küçüklükteki hemen her şey özleniyor aslında diyerek işbu yukarıdaki kimi sevimsiz detayı bile özleyebildiğini fark eden insanın aklına gelenler.

  • tam hali "2018 dünya kupası primlerinin ampute milli futbol takımı'na verilmesi" olan başlık.

    2018 dünya kupası'na katılınması halinde a milli futbol takımı'na yüksek meblağlarda bir prim ödenecekti. bu ödenek madem hazırdı, prim ampute milli takım'a dağıtılsın. hiçbir beklentileri olmadan, formayı hakkıyla terleten bu çocuklar o paranın her kuruşunu hak ediyor. güle güle yesinler. belki birileri de hak ederek para kazanmanın değerini tekrar hatırlar.

    change.org'da kampanya başlatıldı. imza için

  • bir kemalist olarak afrin operasyonunu elbette destekliyorum. yalnız afrin bir kahramanlık hikayesi değildir. salonun ortasına sıçan birisinin o salonu temizlemeye çalışmasıdır. bu bağlamda afrin'de savaşan türk askeri hariç siyasilerden kahraman yaratmak isteyenler 'kifayetsiz muhteris'lerdir. tek kahraman cephede, ayaklarıyla toprağa basan, bu soğukta üşüyen ve hayatı pahasına orada şu an nefes alıp veren türk askeridir. hürmetimiz de onadır.

  • hakem dayak yedikten sonra sahadan ayrılmaya çalışırken , sevinç içinde hakem aleyhinde bağırmaya devam eden, yabancı madde atan, başkanın hastane çıkışında büyük başkan llölololo diye tezahürat yapan insanlara serseri demeleri gerçekten üzücü olmuş.

    halil umut meler, tff ve mhk hep birlikte çıkıp a.gücü camiasından özür dilemeli bence.