hesabın var mı? giriş yap

  • hani bizim gibi salaklar da anlayabilsin diye bir açıklaması var, "elini fırına sok 1 saat gibi gelir, ama güzel bir kızlar 1 saat konuş 1 dakika gibi gelir" diye. yani diyor ki güzel şeyler çabuk geçer, kötü şeyler bir ömür sürer. peki bu durumda kişinin en güzel çağlarını yaşadığı gençliğin bir saniye, yaşlılığın ise bir ömür sürmesi gerekmiyor mu? niye gençler bir türlü büyüyemediklerinden, yaşlılar ise yılların su gibi aktığından şikayetçi? tersi olması gerekmiyor mu? güzel geçen gençlik yılları içinde olana neden bitmez tükenmez geliyor da yaşlılıkta günler 1 saatte bitiyor?

    şu an izafiyet teorisinin açığını buldum resmen. einstein yaşasaydı, tebeşiri tahtaya fırlatır "kahretsin işte bunu ben de açıklayamıyorum" derdi. ama şimdi beni anlayacak kimse yok. zekamla başbaşa, hızlı geçen bir ömrü tüketiyorum anasını satayım.

  • aynı olay beşiktaş'ın başına gelse, haftalarca gündemde tutacak galatasaraylı yazarların geçiştirmeye çalıştığı olay.

    başka zaman her olayda avrupa'yı kıstas olarak alırlar, ama şimdi diyorlar ki " bizdin kırkın ilgilizlir ". lan ölü arsenal geldi 4 attı gitti 4 attı, ne korkacak?

  • 40 yaş üstünden bildiriyorum, hayatımızın hiçbir döneminde artık yaşlandım şunu yapmaya başlayayım, şunu artık yapmayayım veya artık annem/babam gibi davranayım demiyoruz. size çok şaşırtıcı bir şey söyleyeyim, bizim anneanne saçı, anne terliği, babaanne ayakkabısı filan dediğimiz şeyler o insanların gençliğinde kullandığı şeyler. 1950lere ait bir film izlediğimde ilk düşündüğüm şey "neden bütün genç kadınlar nine saçı ile geziyor" olmuştu. sonra anladım ki nineler gençliğinde saçını nasıl yaptı ise yaşlıyken de öyle devam ediyor. yani ben hayatım boyunca kot giydim, 90 yaşında da giyeceğim. yaşlandım deyip tayyör giymeye başlayamam. güzel değil, rahat değil, ben değil. aynı şekilde konuşmayı sevmiyorum, hayatım boyunca hep mesajla iletişim kurdum. bundan sonra da öyle olacak.

  • vay be tam 20 yıl geçmiş aradan. o zaman 15 yaşında tıfıl bir lise öğrencisiydim. aylar öncesinden kadıköy vakıfbank şubesinden (orada satılıyordu) biletimi almış, heyecanla beklemeye koyulmuştum. bizim jenerasyon o zamanlar , beyoğlu'ndaki gitanes, roots(hakları ödenmez) gibi barlarda davul seti öne hareket etmesin diye önüne sırmakeş damacanaları konan ortamlarda konser izliyoruz.

    babamdan zar zor sabahlama izni alıp bir gün önceden bir arkadaşımla beraber yeni açık tarafındaki saha içi girişin(itfaiye,ambulans girişi) oradaki kaldırımda kah uyuyup kah bira içerek bekliyoruz. ertesi öğlen(çok sıcaktı) kapıların açılmasıyla hurra içeri... o zamanlar inönü stadındaki vizyonumuz recep çetin,nartollo,hakan şükür, ha bilemedin sinan engin izlemek olduğu için metallica büyük olay.

    öğlen 14:00 gibi içerdeyiz. hemen sahnenin soluna doğru jason'ın çıkacağı tarafa konuşlanıyoruz. öndeki güvenlik şeridinin 1 metre gerisindeyiz. doğru düzgün uyuyamamanın ve sıcağın etkisiyle yerde oturuyoruz. ama saat 15:00 gibi kitle ayaklanıyor ve metallica'nın sahneden indiği saat 23:30'a kadar ayakta kalıyoruz (ergen enerjisi).sahnenin içinde snake pit denilen özel bölmedeki şanslı izleyicileri görüp hafif kıskançlıkla sövüp sayıyoruz. yalan yok hala da söverim bu komprador ibinelere...

    metallica 21:00 gibi sahneye çıkıyor. ya settar, creeping death! aman tanrım !!! ortalık yıkılıyor... jason newsted yeni kestirdiği saçları, harley davidson t-shirtu, nike air jordanları ile karşımızda. batman petrol spor'a messi gelmiş gibi bir halet-i ruhiye içinde mal mal bakıyoruz. kürre-i arz durmuş vaziyette.sahnenin iki yanında dev ekran var. lan benim evime daha pc girmemiş hala commodore 64 kullanıyorum o dev ekranlar kara şimşek teknolojisi resmen. anca ikinci, üçüncü parçalarda kendimize geliyoruz. deli pogo dönüyor kızlı erkekli. arada elemanlar bira içiriyorlar seyircilere elcağızlarıyla. yaklaşık 2-2,5 saatlik harika bir setlist ve konser.hemde fişekli patlmalı. boru diil o zamanki en çok satan albümün turnesini izleme şerefine nail oluyoruz. bir zafer, sanki bir devrim !
    konser sonu saha içinden kapalı tribüne geçiyoruz. tartan pistten yürürken beyaz reebok pumplarım turuncuya dönüşüyor. hayatında çakıdan başka aksiyon olmamış bir ergen için tarif edilemez bir haz.

    laneth dergisi konser sonrası sayısında "herkes oradaydı kime ne anlatacağız" diyor. adamlar haklı tabi.

    esas kafamı kurcalayan ise sibel gökçe, lars ile harika bir gece geçirdik diye gazetenin birine demeç veriyor. bu kulunuz da yıllarca atlas pasajındaki dükkanın önünden geçerken bir an içeri dalıp sibel gökçe'ye bunun gerçek olup olmadığını sorma isteğiyle yanar durur biçare...

    o gün orada olan herkese benden çay: )

  • yale universitesi psikoloji profesoru laurie santos'un 2018'de actigi dersin cok ilgi gormesi uzerine, online'a tasinmis; iyi olma, mutlu olma bilimi. 300 kusür yıllık universitenin tarihindeki en popüler ders olmuş bu. ilginenenler için haber ve coursera linki

  • avm için saldıran laikleri ve gezi parkı için direnen büyük akp'li yoldaşları hatırlatmıştır. akp'li yoldaşlarımız çok gaz yemişti o dönemde laiklerin avm saldırısına karşı parkı ve yeşilliği korumak için unutmamak lazım.

    edit: başlık başa.

  • puan karşılığı para kazanma sistemine karşıymış. doğru, kendisi para karşılığı puan kazanma sistemini seviyor.

  • bunu başka etnik gruplara yıkmaya çalışanlar bariz bir biçimde ülkelerini tanımıyorlardır.

    türkiye'de büyücü büyücü gezen bir grup insan vardır. bu gercektir. hiç mi kahveye gitmediniz, hiç mi ev kadınlarının arasında bir öğle vakit gecirmediniz de bu kadar şaşırıyorsunuz?

    bu ülkede üniversite mezunları bile büyücüye gidiyor. yıllar önce üniversiteden bir arkadaşım büyücüye gitmişti, erkek arkadaşı onunla evlenmek istemiyor diye. büyücü de ona demiş ki erkek arkadaşının eski kız arkadaşı meğerse büyü yaptırmış. bu sebeple evlenesi yokmuş. bu büyünün bozulması gerekiyormuş.

    buyuz abi. biz bu kadarız işte. 2020de orta çağ karanlığını yaşıyoruz. bunu açıkça söylemeden, kabul etmeden iyileşmeye başlayamayacağız.

    neyse, bunu da buraya bırakıyorum biraz gülelim. bu tarz şeylere anca gülünür çünkü.

  • "ama kullanabileceği vicdansızlığın %100'ünü kullandı" şeklinde devam etmesi gereken cümle.