ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
sokak ortasında gasp ve tecavüz
-
bu gaspçılardan, sapıklardan kendini korumak için biber gazı taşıyorsun, polis el koyuyor. yasakmış. böyle olayları görüp duydukça bisturisiz, çakısız sokağa çıkamaz oldum. onlar el koysun, ben yenisini alırım. ki bir gece vakti ara sokakta ufacık bisturi sayesinde artık tacizden mi tecavüzden mi ölümden mi kurtulmuşluğum var, adamın elini parçaladığım için gerisini yaşamadığımdan bilemeyeceğim. başka bir vakit de sustalının şak sesinden korkup depar atan piçin tekinden kurtulmuştum kaçmasa bıçaklardım ama normal gündüz saatinde de mi elimde baltayla mı gezeyim ne yapayım, bu ne biçim ülke? hayır bir de saldırgana kesici delici aletle karşılık verdiğinde ''orantısız güç'' bilmem ne geyiğine, cezayı sana veriyorlar. ulan benim etim ne budum ne? hayvan gibi adamla bilek güreşi mi yapayım yani bu mudur orantılısı?
hanımlar alın çakınızı yanınıza. özellikle kendinizi güvende hissetmediğiniz yerlerden geçerken, montun ceketin cebinde elinizde hazır bekletin. olur ya saldırıya uğrarsanız, soğukkanlılığınızı koruyabilirseniz eğer adamın dış bacak, kol, karın boşluğu gibi yerlerine saplayın çekin. o acıyla kıpırdayamaz zaten biraz. hemen kaçıyorsunuz. beklemeyin. çakınız büyük olmasın. beş-altı santimetrelik olanı yeterli. yaratık ölür mölür başınıza kalır sonra kıymetlenir, insan yerine koyup size ceza keserler.
edit: kalçanın riski ve olası mahkeme durumunda cezası daha azmış.
ayrıca şu da var, böyle bir insan zannetmiyorum ki gidip sizden şikayetçi olsun. ama diyelim ki şikayetçi oldu. birincisi sizi nasıl bulacaklar? ikincisi haydi kamera falan vardı, oradan buldular. adamın ne bok yemeye çalıştığı da ortada olacak zaten. ceza alınsa dahi paraya çevrilme ihtimali yüksekmiş, bana öyle bi bilgi geldi. ve şahsen tecavüze falan uğramaktansa ya da ölmektense mahkemelerde uğraşmayı tercih ederim.
sadece abd'de yaşanabilen olaylar
-
-kopeklerini evlendireceklerini soyleyen komsunun evlilik davetiyesi verip dugune davet etmesi. (oha) neyse peki oyle olsun bakalim diye gunu geldiginde yola cikip gidildiginde, dugune uygun olmayan kiyafetle (!) gelindigi bildirilerek kapidan giremezsin diye geri cevrilmek istenmesi. arkadasla birbirimize donup "ne diyo la bu, bu nedir la" bakisi atmamiz. neyse dugun(!) sahipleriyle baglantiya gecip bir sekilde iceri girmemiz. ve evet tipik amerikan dugunu gibi millet masalarinda icki icerken kopek sahiplerinin evlilik yeminlerini kopekleri adina etmeleri, kopeklerin cok sekil giydirilmesi ve milletin harbi harbi evleniyorlar diye mutluluk goz yasi dokmesi bunlar olurken benim dayanamayip hayvan gibi gulmem ve pis bakislarin hedefi olmam. "sorry, they are so sweet" diye yalandan kivirmam.
-arabayi park ederken arkadan arabaya tak tak diye vurulmasi. polisin park cizgisini az gectim diye ( 1-2inch disarda) ceza yazmaya kalkmasi. benim "baba napiyon yapma, isa askina lutfen, kurban olam" serzenislerime aldirmamasi benim de caresiz beklerken cakallik yapip "iyi de sen arabama vurdun ben daha park etmedim" demem uzerine bir sure dusundukten sonra "hmm aslinda haklisin ama bak bi daha yapma" diyip cezadan yirtmak, benden sonra gelen kurbani tam olarak arabadan cikmasini beklemesi ve o ciktiktan sonra parkin disarda mi diye kontrol edip disarda olduguna karar verip kadinin yakarislarina aldirmadan ceza yazmasi. (benim bokuma kadina patladi)
edebiyat dedikoduları
-
muzaffer izgü 1950’li yılların başında adana’da bir sinemada çalışırmış. sinemanın makinistliğini yapan muzaffer izgü, aynı zamanda köylerde de perde kurup gösterimler yaparmış. adana’da o dönem en çok western filmleri, hac yolculuğunu anlatan “belgesel” filmler ile dansöz gösterilerinden oluşan filmler ilgi görmekteymiş.
halk arasında “göbek filmi” olarak bilinen dansöz filmleri adana’daki sinemalarda izleyicilerin coşkulu alkış ve çığlıkları eşliğinde, üstelik hac filmiyle birlikte rahatlıkla gösterebilirken köylerde durum farklıymış tabi. muzaffer izgü, birçok köyde dansöz filmlerini ortaya çıkaramaz ama bazı köylerde gençler talep edince, bu dansöz filmleri gösterdiği ek seanslar düzenlermiş.
bu gizli seanslardan birinde muhtar ve adamları baskın yapmışlar ve köyün ahlakını bozduğu için muzaffer izgü’yü bir güzel dövmüşler. köylüler kendisini jandarmaya teslim etmeden önce tutanak hazırlamamız gerek demiş muhtar. bu tutanak için filmi izlemeleri gerektiğini iddia edip, muzaffer izgü’ye dansöz filmini başa sardırıp, başlamışlar izlemeye. dansözün performansı o kadar beğenilmiş ki muzaffer izgü'yü jandarmaya teslim etmedikleri gibi rakılar açılıp masalar kurulmuş ve sabaha kadar dansöz filmi seyredilmiş.
dansöz de dönemin en ünlü dansözlerinden, italyanların ünlü sinema yönetmeni federico fellini'nin filmine ilham kaynağı olacak kadar ünlü ayşe nana'dır.
fellini filmi için (bkz: la dolce vita)
murat dalkılıç merve boluğur evliliği
-
(bkz: ay çk ykşmışlar cnm yhaaa)
ben 7 ay diyorum.
çünkü aklıma, kendisine "6 ay ömrün kaldı" denilince doktorla "hadi be doktor, 7 ay olmaz mı, açıktan bi binlik çalışır" diye pazarlık eden kemal sunal geldi, allah rahmet eylesin.
düğün salonu klişeleri
-
- abi bize pasta?
- geliyor şimdi.
bi kere de "bizi atladılar galiba" stresini yaşatmayın lan!
3 kasım 2021 sporting cp beşiktaş maçı
-
azeri spiker 4-0 dan sonra hem yarmış hem düşündürmüştür: bu türkiye süperligası değil ki hakeme itiraz edesan...
the kids from room 402
-
gerçekten güzel çizgi film.
"seinfeld'in george costanza'sı okul hayatında nasıldı(r) acaba?" diye bir soru sorarsanız; bu dizideki "jessie" karakteri sorunuzun cevabı olabilir!
volkan demirel
-
toplu taşıma aracında bacağını 180 derece açan adam bu. dolmuş tıka basa doluyken sağ şeritten 5 km/saat ile giden minübüsçü bu. yollar babasının tarlasıymış gibi fink atan taksici bu. yolda yürürken omuz atıp "önüne baksana lan" diyen adam bu. sıra numarası almadan "yoo bör şöy sorocom yoo" diyen adam bu. her sorunu parasıyla yahut iri cüssesiyle çözeceğini zanneden adamın ta kendisi. parası olmasaydı iri cüssesine güvenirdi. bugün gözüne kestirip tartaklamaya çalıştığı yarı boyundaki sabri sarıoğlu gibi bir vücudu olsaydı cebinde taşıdığı emanete güvenirdi. bu tip egosu boyundan kat be kat büyük adamların boylarının da uzun olması çekilmez bir dert gibi gözüküyor. volkan için yapılacak bir şey yok artık galiba. bu yaştan sonra karakterini törpüleyebileceğini düşünmüyorum. maç boyunca takındığı kışkırtıcı tavrı anlamak mümkün değil. kendisi tam anlamıyla, paranın, hırsın, dev egonun tanımı. her gün bu tip insanlarla karşılaşıyoruz. yan yana yürüyoruz. aynı binalara giriyoruz. volkan ile aynı ortamda bulunma ihtimalimin epeyi düşük olmasına inanın şu an çok seviniyorum.
11810 reklamındaki 10 diyen hatun
-
(bkz: kaçın lan kaçın sahibi geldi)
kutsal demlik
-
bertrand russell tarafından, tanrının ispatlanmasının bilimin değil, böyle bir fikri ileri sürenlerin yükümlülüğü olduğunu göstermek için gösterilen bir örnektir. şöyle der kendisi:
if i were to suggest that between the earth and mars there is a china teapot revolving about the sun in an elliptical orbit, nobody would be able to disprove my assertion provided i were careful to add that the teapot is too small to be revealed even by our most powerful telescopes. but if i were to go on to say that, since my assertion cannot be disproved, it is an intolerable presumption on the part of human reason to doubt it, i should rightly be thought to be talking nonsense. if, however, the existence of such a teapot were affirmed in ancient books, taught as the sacred truth every sunday, and instilled into the minds of children at school, hesitation to believe in its existence would become a mark of eccentricity and entitle the doubter to the attentions of the psychiatrist in an enlightened age or of the inquisitor in an earlier time.
kaynak: http://en.wikipedia.org/wiki/russell's_teapot
özetle diyor ki, eğer ben dünyayla mars arasında, güneşin etrafında dönen ama en gelişmiş teleskoplarımızla bile farkına varılamayacak bir çaydanlığın olduğunu söyleseydim, kimse bu önermemin yanlış olduğunu ispatlayamazdı. ama eğer ben aksi kanıtlanamayacağından yola çıkarak insanların bu çaydanlığın varlığından şüphe duymalarının kabul edilemez olduğunu ileri sürseydim, herkes haklı olarak saçmaladığımı düşünürdü. ama eğer bu çaydanlık antik kitaplarda "kutsal bir gerçeklik" olarak geçerse ve insanların beyinlerine sürekli empoze edilirse, bu sefer onun varlığından şüphe duyanları ya engizisyon mahkemesine veriririz, ya da psikiyatristlere.
edit: linkle ilgili uyarısı ve düzeltmesi için blu'ya teşekkürler.
kadının başka kadını kaşar görmedeki referansı
-
diğerlerinin isteyip de yapamadıklarını, yapma cesareti gösteren tüm kadınlar hemcinslerinin gözünde kaşardır.
wuhan canlı hayvan pazarının yeniden açılması
-
sözlükteki gerizekalı çin duyarcıları damlamadan tekrar yazalım;
batı medeniyeti (araplar dahil) bunlara haddini bildirmek için birleşmezse, başımıza daha çok müsibet gelir.
bunlarda empati, insanlık falan yok.
şu vahşi hayvanları mıncıklamayın ulan.
17 yılda bir defa bile akp'ye oy vermemiş yazarlar
-
birçok vebalin sorumluluğunu almamış insanlardır. her gün tekrar anlıyoruz.
türkçe siri ile girilen komik diyaloglar
-
+siri seni seviyorum.
-öyle mi, teşekkür ederim.
+sen de beni seviyor musun?
-rehberinde askim var aramamı ister misin???