hesabın var mı? giriş yap

  • iyi abi başka biri çıksın. desinki 2.selim kanuni sultan süleymanın oğlu değil. yassif nasinin oğlu
    desimki kaynak ta aha; a galante historie des turqia torne vıı.
    1453 te istanbul fethi diye bir şey yok. bunlar uydurma desin

    mohaç yalan desin.
    kimse bu deli sacmasına cevap vermez. cevap vermeyince tezlerime kimse cevap vermiyor desin geçsin.

    bir kitlede cıksın var hocamız gerçek tarih anlatıyor. bizi yalan tarihle uyutmuşlar desin.

    al sana fötrlü deli.
    ondan kolay ne var...

    edit: mısıroğlu ve onun kitlesi ile alay etmekte cok zevkli bu arada.

  • neo liberalizmin tabii sonucudur son 20 yılda yaşadığımız şeyler. önemli olan ne vatandaş, ne insan önemli olan tek şey para.

    sayın bakan isterse 80 milyon olarak yaz aylarında ülkeyi terk edelim turistler rahat rahat tatilini yapsın hiç kalabalık yapmayalım. hatta ülkedeki herkesin kafatası ölçülsün vücut ölçüleri alınsın uygun olanları turistler görsün aman sıradan vatandaşları görürler de göz zevkleri bozulur.

    edit: okumadım ama mavi golge adlı yazarın tavsiye ettiği, entry de geçen neoliberal politika pratiğinin sonuçlarını anlatan brown'ın iki kitabını buraya bırakayım.
    1-)halkın çözülüşü
    2-)neoliberalizmin harabelerinde

  • vücut direncini - genel olarak - güçlü gen yapısı sağlar. yıl içinde en az beş ya da altı defa nezle veya grip olup yatak döşek olan insanlar var. bir de dört ya da beş yılda bir önemsiz bir nezleyi ayakta geçirip onunla bir sonraki randevusu uzun yıllar sonra olan insanlar var. bu durum öncelikle genlerle, kanla ilgili. yalnızca hastalıklarla mücadele değil, hayatı yaşama tarzı da vücudun direncidir ve bu nedenle çok önemlidir.

    genler ve kanla ilgili olsa da vücut direncini artırmak için gerek dışarıdan gerekse de içeriden destekle pek çok şey yapılabilir.

    dışarıdan destek:

    * öncelikle muhakkak spor yapılması gerekir. haftada en az dört gün olmalı. bu öyle bir spor olmalı ki canınızı sıkmamalı. vakti geldiğinde sporda geçireceğiniz saatler için mutluluk ve heyecan duymalısınız. severek yapmadığınız, öncesinde mutlu ve heyecanlı hissetmediğiniz can sıkıcı bir spor, psikolojinize zarar verir. bu nedenle yapacağınız spor, sevdiğiniz spor olsun. açık havada spor yapmaktan hoşlanan biriyseniz, tutup da kapalı spor salonundaki koşu bandında veya ağırlıklarla boş yere debelenip durmayın, bir bisiklet alın. severek yapmadığınız bir spor, sağlığınızı olumlu etkilemez. ihtiyacınız varsa size kilo verdirmez veya canınız sıkılıp sizi spordan nefret ettirecek kadar yavaş kilo verirsiniz. şikayet ettiğiniz göbekten veya basenden kurtulamazsınız.

    * beslenmeye dikkat edin. ne kadar güzel ve lezzetli olurlarsa olsunlar abur-cuburlardan, yani; cipsler, yemişler, ıvır zıvırlar, gazlı içeceklerden uzak durun. markette o reyonlardan geçmeyin bile. istanbul gibi büyük ve çok kalabalık bir şehirde pek olanaklı olmasa da doğal beslenmeye çalışın. yapabileceğiniz gıdaları, marketten almak yerine kendiniz yapın. onların hazırlıkları ve sonra yapmak da çok büyük bir mutlululuk. az, sağlıklı ve kaliteli yemek yiyin. o zaman hafiflersiniz ve yeni bir kaynak açılmışçasına yeni bir enerji hissedersiniz. az yemek, midenizin de küçülmesini ve her seferinde daha az yiyecekle yetinmenizi sağlar. rejim yapmanıza gerek kalmaz, spor yapıyorsanız hızla kilo vermeye devam edersiniz. ekmeği ve şekeri hayatınızdan çıkarın. sabah kahvaltısında iyisinden bir ekmek yiyin, ama akşam yemeğinde ekmeğe dokunmayın ve akşam yemeğini saat altıdan önce yiyin. kahvaltı; sucuklu-yumurtalı, kavurmalı-yumurtalı falan olabilir; ama emin olun meyvelerle yapılan kahvaltılar da çok güzel. vücuda huzur ve mutluluk veriyor. sıcak yaz günlerinde ideal. bol su için. alkolü abartmayın, belli bir gün ve limit koyun. bira ile cips, çerez merez yemeyin; çünkü bu gitmeyen bir göbeğe neden olur. bira ile yemek arasına en az üç saat koyun.

    * uyku konusu karmaşık. bilimsel bir gerçek ki bazı insanların biyolojik saati geceye kurulu. yani bu insanların beyinleri gece saatlerinde daha verimli ve aktif oluyor. biyolojik saati geceye kurulu bir insan, erken yatmaya kalkarsa mutsuz, stresli ve huzursuz olacaktır. gece insanıysanız gece işlerinde çalışın. yetecek kadar uyuyun. uyku süresi değişkendir. bazı insanlar, beş saatlik uykuyla bile harikalar yaratır, bazılarına dokuz saat bile yetmez. kendinizin kaç saat uyuduğunuzda mutlu ve iyi hissettiğinizi takip edin, o kadar saat uyuyun.

    içeriden destek:

    * yaptığınız her şey güzel olsun. bu yansımadır. içinizin dışa vurumudur. aldığınız her şey, yaptığınız her şey, söylediğiniz her şey, yaşadığınız her şey güzel olsun. bunun için güzellikleri görmelisiniz. çirkin, kötü, pis, kaka, iğrenç şeylerden uzak durun. bu ihtiyaç tarzı bir şey olsa bile. içeriden destek derken, dışarıdan yemek-içmek harici aldığımız etkilerin içimize olan etkisinden bahsediyorum. kötü bir kavgaya tanık olan biri, o gün boyunca sinirli ve huzursuz olacaktır.

    * hayatın başlarındaki tercihlerden doğan alışkanlıktır, değişmek kolay değil ve çoğu kez değişmez, ama ancak kaliteli müzikleri dinleyin. müzik çok önemli. içip içip kavga eden ya da birbirine zarar tipler, genel olarak arabesk veya pop dinleyen tipler. müzik doğrudan insan ruhuna ve bazı özel ve gerçek sanatın yansıtıldığı müzikler, insanın beynine de hitap ediyor. bu nedenle doğru müziği dinlemek çok önemli. doğru kitaplar okunmalı ve yalnızca iyi filmler izlenmeli. televizyonu sonsuza kadar kapatın gitsin.

    * hobiler önemli. kendinizle, içinizle baş başa kalabileceğiniz hobiler olmalı. bazı hobiler bu konuda o kadar verimli olur ki onunla uğraşırken muallakta kalmış bir işi veya sorunu bile çözmenizi sağlar. kapılıp gittiğinizde cevaplar görürsünüz ve doğru cevaplardır. kendi işine bakan millete dert anlatıp, milletten akıl istemek gerekmez. soruyu soruyorsanız, gerçek ve doğru yanıtı da biliyorsunuz. bütün iş onu görebilmek, doğru bir hobi bunu sağlayabilir.

    * sevmediğiniz, istemediğiniz şeyleri yapmayın. sevmediğiniz, istemediğiniz şeyleri yapmanız, psikolojinize ekstra yük olarak biner. bu ağırdır. sevdiğiniz ve istediğiniz şeyleri ise yapın. istediğiniz sözleri söyleyin, kuşku ve korkular nedeniyle içinizde tutmayın. sevdiklerinizi, istediklerinizi yaptığınızda ve söylediğinizde; sevmediklerinizi, istemediklerinizi yapmadığınızda ve söylemediğinizde korku ortadan kalkar. korkunun ortadan kalkması demek, taş gibi psikoloji demektir. aksi halde sevmediğiniz veya istemediğiniz şeyleri yapmanız bir hastalık ve bozuk bir ruh sağlığı olarak döner size.

    * kendi hatalarınızla yüzleşin ve hatalarınıza asla bahane bulmayın. hata hatadır. doğrular ise her zaman bellidir. onlarla yüzleştiğinizde size ve hayatınıza olan etkileri de ortadan kalkar. mucizevi bir biçimde yeniden kazanılmış bir masumiyet ve çocukluktur bu.

    * içinizdeki çocuğu kaybetmeyip güçlendirin. ona sonuna kadar güvenebilirsiniz. sizin için yalnızca iyi ve güzel olanları, iyi ve güzel olarak sonuçlanacak şeyleri yapmak ister. onu yeterince ve doğru bir şekilde donatabilmişseniz asla hata yapmaz. o çocuk, içinizde güçlü bir şekilde yaşadığı sürece olduğunuzdan çok daha genç ve güzel görünürsünüz. yorulmazsınız, enerjiniz bitmez, sorunlarla başa çıkabilecek gücünüz ve enerjiniz olur.

  • biz ise ingiltere vizesi için 7 sülalemizin hüviyetini paylaşmak, bordro ve mali bilgilerimizi göstermek, yüzlerce soruya cevap vermek, üstüne yalnızca 6 aylık vize için bile 100 sterlin ödemek zorundayız.

    işte dünya lideri böyle olunur arkadaşlar. kimsenin de buna bir itirazı olduğunu sanmıyorum artık.

  • ekrem imamoğlu'nun miting yapıp saldırı görüntülerini izletmek yerine gerekeni yapmasıdır.

    ümmetin de böyle şehreminlere ihtiyacı var.

    edit: hahahah şimdi de hatalı okudu diye çamur atıyorlar. sanki tekmili birden kıraatı aşere üstadı.

    oğlum valla sizden bir cacık olmaz daha fazla kendinizi rezil etmeyin.

  • calisma ve sosyal guvenlik bakani omer dincer in 10 dk once sarf ettigi soz. sendikalarin "ücretsiz stajyer çalıştırılmasına olanak sağlayan yasanın kaldırılmasına" ilişkin taleplerinin de yer aldığı protestolarla ilgili ntv nin sorularini yanitlarken sarf etti.

    emek hirsizligini onaylamasiyla tarihe gecmistir.

    allah akil fikir versin.

    allah "uyum yasalari yapiyoruz" dedigi ab mevzuatina bakmayi nasip etsin, almanya'da stajyerlerin aylik en asagi 300-400 euro aldiklarini gosterecek goz versin. paranın kölesi olmuş abd'ye değil, ab'ye özensin, amin.

    edit: -kekik- (#21965331) hollanda'da stajyer 600-900 euro arasinda aliyor.

  • şöyle açıklamak gerekirse ülkemizde kitap pahalı değil çok pahalıdır. peki neden çok pahalıdır, bunu kendi kitabım üzerinden açıklamak istiyorum.

    şimdi benim kitabımın liste fiyatı 25 tl

    bu yirmi beş tl içerisinde %8 kdv var, 2 tl yüce devletimizin,

    bu yirmi beş tl içerisinde kdv düştükten sonra bedel olan 23 tl'nın

    yüzde 10'u telif olarak benim, yani 2,30 tl

    yüzde 30'u yayın evinin, yani 6,90 tl

    yüzde 10'u dağıtımcının, 2,30 tl

    yüzde 50'si kitabevinin, 11,50 tl

    ben bir yazar olarak 572 sayfalık bir eserin satılan her adedinden 2,30 kazanırken, yayıncım dosyayı kitap haline getirip, redakta-edite etmek, ham maddeyi (kağıt-boya) satın almak ve basmak (matbaa), bir de üzerine kar etmek için 6,90 tl alıyor.

    kitap basıldıktan sonra kitabın satılması için rafa girmesi gerekiyor. bu işi yapacak olan ise dağıtımcı 2,30 tl alıyor.

    kitabı rafına koyan, kira ödeyen, eleman çalıştıran vb. iş yapan kitabevi ise tüm bunları kitabın liste fiyatının yarısıyla döndürmek zorunda kalıyor.

    sürümün fazla olmadığı, ürünün üretici ile tüketici arasında çok el değiştirdiği, rafta bekleme süresi uzun her üründe olduğu gibi kitabın fiyatı da uçuyor.

    şimdi diyeceksiniz popüler, çok okunan kitaplar neden daha ucuz.

    şöyle ki, çok satan/okunan kitapların korsanla mücadele etmesi gerekir. zaten sattığı için raf bekleme süresi azdır, bu kitapların kendi reklamı doğal yollarla oluşur, baskı adet sayısı fazla olduğu için yayınevi basım ve ham madde diğer yayıncılara göre ucuz ulaşır. dağıtımcı ve kitapçı elinden çok sayıda kitap geçeceği için sürümden kazanır.

    doğal olarak bu yazarların telif yüzdeleri yükselirken dağıtım ve kitabevi payı düşer.

    peki nasıl ucuza kitaba ulaşabiliriz?

    öncelikle tek tek kitap almak gibi bir huyunuz var ise bundan vazgeçmelisiniz. birden çok online kitabevinde hesabım var ve beş taneden az kitap almıyorum. alacağım kitapları sitelerde bulunan sayfamda sepete ekliyorum ve karşılaştırıyorum. bu sizin için zor ve tek kitap alacak iseniz kitapmetre.com sizin için karşılaştırma yapıyor. ancak bu site tüm online kitabevlerinde çalışmadığı için evrenselkitap.coma bakmanızda fayda var. ara ara büyük yayınevlerinde ciddi indirim kampanyaları oluyor, facebook üzerinden ilan ediyorlar, takip etmek isteyenlere duyurulur.

    bir diğer ucuz kitap alma şekli ise varsa yayıncının online kitap satış sitesidir. çünkü dağıtım ve kitabevi payı vermedikleri için liste fiyatı üzerinden ciddi indirim yapıyorlar.

    bir diğer ucuz kitap alma şekli benim de severek kullandığım nadirkitap.com. içerisinde bulunan çakallara ve sahaf olmayan satıcılara rağmen iyi bir araştırmayla çok az kullanılmış kitapları ucuza almak çok mümkün. tek dezavantajı ise kitapları farklı satıcılardan aldığınızda kargo birleştirme yapılamaması ve bazı satıcıların anlaşmalarından dolayı yüksek kargo bedeli.

    eğer bir e-kitap okuyucunuz varsa mutlaka e-kitap servisi meritokrasi katılın ve şu entri favoriye ekleyip başlığı takibe alın.

    yok arkadaş her şeye rağmen kitap pahalı, e-kitap edinemiyorum, sevmiyorum diyorsanız, ben kütüphaneleri şiddetle tavsiye ediyorum. sıcak ve sessiz bir ortamda kitabın içine girmek hem daha kolay hem de çok ama çok ucuz. bazı yerlerde de bedava.

    unutmayın ki kitap bedelinin yüksek olması okumamak için bahane değildir. sizin birkaç günde, bazen birkaç saatte okuduğunuz kitabı yazar kişisi ciddi bir emekle üretiyor, ömür tüketiyor, lütfen korsan almayın. alanlarla arkadaşlığınızı bitirin.

    hepinize iyi okumalar.

    edit: korsana karşı olup, e-kitap siteleri ve pdf arşivlerini önermem bazı arkadaşlarca haklı olarak çelişkili bulunmuş. doğrudur, ancak ben kitaplardan haksız kazanç elde eden korsana karşıyım. hiçbir yazar kitabının maddi nedenle okunmamasını istemez. tüm yazarlar da benim gibi hırsızlığa karşılardır diye düşünüyorum. kütüphaneleri de bu nedenle entriye ekledim, unutmuştum, üzgünüm.

    ayrıca şu facebook grubunda akademik bir çok makale ve e-kitap yayınlanıyor. bakmanızda fayda var bence...

    son edit: birkaç kez bir kaç yazmışım, doğrusu birkaç.

  • daha 6 yaşındayken, koskoca berber tarafından "yakışıklı abim gelmiş" şeklinde karşılanıyordum. "yakışıklı abime yastık getirin" deyip altıma yastık bile konuluyordu. buradan yola çıkarak; tanım: dahil olduğum gruptur.

  • başlık: cuma namazında hoca yine tek forvet

    kadrolar açıklanmış. kendi camimizde bile böyle defansif bi anlayışla nereye kadar gideriz bilmiyorum. hoca ileride yalnız kalıyor. orta saha ve defansta gereksiz bir kalabalık var.

    namaz kılamayacak olan sakat ve cezalı hacıların eksikliği tecrübeli müftüyü sıkıntıya sokuyor. namaz öncesi mikrofonlarımıza konuşan müftü yaptığı açıklamada "eksiklere rağmen müminlerime güveniyorum. cumayı en iyi şekilde kılıp cemaatimize güzel bir namaz ile sevap veya sevaplar kazandırmak istiyoruz." şeklinde açıklamada bulundu.

  • türkmen evine bir şıh misafir geldi. içeri buyur edip köylülerle birlikte odaya aldılar. köylüler "ne keramet edecek!" diye ağzının içine bakarken, şıh arada bir irkilir gibi yapıp “hoşt” diyordu.

    köylüler bunun bir keramet olduğunu anladılar ama ne kerameti olduğunu anlayamadılar! merakla sordular: “ya şıh hazretleri, nedir o arada hoşt dediğin ?..”

    şıh: “bir köpek kabe'nin duvarına işeyecek gibi niyetleniyor. onu görüyorum tabii ki, hoşt diye kovalıyorum…”
    köylülerin itikadı bir iken bin oldu…

    olanları kapının eşiğinden dinleyen evin hanım ağası sofrayı hazırladı. herkesin önüne üzerinde et olan pilav geldi…
    şıhın tabağında ise sadece pilav vardı…

    şıh bir süre etsiz tabağa baktıktan sonra, kapıda beliren hanım ağaya “benim tabağımda et niye yok, bunun bir sebebi var mıdır ey hatun?” diye sordu…
    hanım ağa yaklaştı, tabağı ters çevirdi, onun etlerini pilavın altına koymuştu. pilavın altında etlerin gözükmesiyle elindeki kepçeyi şıhın kafasına indirdi:
    “ulan tabağındaki eti görmedin de, kabe'deki iti mi gördün deyyus!"

    not: fakir baykurt'un on binlerce kağnı hikaye kitabından alıntıdır