hesabın var mı? giriş yap

  • o kadar algıya rağmen deniz bitmiş.

    açlık ve sefaleti türkiye’ye getirdik artık diyor. kabullenmek de önemli. belki erken seçime doğru gider ülke.

  • - alın lan alın... size bu işte size... aaaaaaaaaaaaaaaaaallllllllllllllllllllllllllllllllll... aaaaaaaaaaaaaaaaaallllllllllllllllllllllllllll.... böyle alırlar ödülünüzü işte böyle... türkiya... türkiyaaa... allahım eve gitmek istiyom laaaynnnn... fincanı taştan oooyarlar balam oooyarlar akademiye böyle koyarlaaaar... laynnn biret pit fak yu... şan pen fak yu... ancelina coli ay em kaming... al paçino yu ar ekzampıl for mi tenk yu paçino.... biret pit fak yu, ancelina kis yu... türkiyaaaaa.....

    (bkz: yılların birikimi)

  • muhafazakarların içlerindeki faşistin nasıl kolay ortaya çıktığını görüyoruz.

    o iğrenç kültürü ülkeye empoze eden lego kafalıya bak sen kitap toplattıracakmış.

    allahın arabeskçi yandaş alt kültürlüsü.

    edit: sinir düzeltmesi.

  • başlığın tam hali "anne ve babanın 23 gün boyunca nusaybin'de sokağa çıkamaması" şeklinde olacaktı ama malum karakter sınırı.

    öncelikle, başlığı nasıl bir şekilde açacağımı bilemedim. anlam karmaşası yaratmış olabilirim. bunun için herkesten özür dilerim.

    umarım kimsenin anlamak zorunda kalmayacağı bir durum olarak kalır. umarım bunu anlamak zorunda kalmazsınız. umarım bu acıyı yaşamazsınız.

    23 koca gün!

    mardin valiliği tarafından nusaybin’de uygulanan sokağa çıkma yasağı 23. gününe girdi. bu süre zarfında anne ve babam evden çıkamadı. 23 gündür her allah'ın günü arayıp iyi olup olmadıklarını öğrenmeye çalışmaktan yoruldum. 23 gündür eve stokladıkları yiyeceklerle karınlarını doyurmaya çalışıyorlar. bu sabah konuştum annemle, iyiymiş. yemekleri varmış yeterince. komşumuz şehir dışına göç etti. tavuklarını anneme bırakmış. "her gün 2-3 yumurta çıkıyor kahvaltıda onları yiyoruz" diyor bana.

    bizimkiler şehir dışına çıkamadı. fakiriz biz evet. sadece bir evimiz var. hayatları boyunca yaptıkları tek birikim o ev. yalan olmasın babamın bir de arabası var.

    annem kapatıyor telefonu sonra. annemle uzun konuşmayı sevmem. çünkü telefonda sürekli ağlıyor. dayanamıyorum sözlük. dayanamıyorum annemin ağlamasına. babamı arıyorum. "baba nasılsın?" diyorum.
    iyiyim oğlum, paran var mı?
    var babacım, siz nasılsınız? işyeri ne durumda. (23 gündür kapalı ulan. ne soruyorsun?)
    ...

    sonra o da kapatıyor. oturuyorum masaya birkaç sigara yakıyorum. ciğerim yanıyor. yapamıyorum.

    lütfen yeter artık. savaşınız yerin dibine batsın. benim için savaşıyorsanız, savaşmayın. istemiyorum savaş falan.

    çocukluğumun geçtiği sokaklar hendeklerle dolu. ilk aşkımın elinden tuttuğum yollarda el yapımı patlayıcılar var. yaşadığımız evlerde insanlar ölüyor. bir asker geliyor nusaybin'e. daha önce hiç görmediği sokaklarda canını veriyor... atanamadı diye sırf parasız kalmamak için polis olan bir abi ölüyor.

    neden? ne için? kimin için?

    edit: kardeş olmadığımızı ve inşallah ölmemiz gerektiğini söyleyen insanlar var. üzülerek okuyorum. orda polis abi yazmıştım halbuki. o da insan. ona üzüldüğümü nasıl göstereyim sana, göstersem de nasıl anlayacaksın ki zaten. annem ve babam 50 yaşında insanlar. siyasetle ne işleri olur? olsalar da ölmek zorunda değil mi? pisliksiniz.

    nusaybin'de kalan herkes terörist değil mi? anne ve babam da öyle. tekrar söylüyorum. umarım bu durumu anlamak zorunda kalmazsınız.

  • ben(d)im bu. çok müsrif birisi değilim ama yine de hesabını bilen bir eşim olduğu için maaş kartım ile sadece 1 adet olan kredi kartım kendisinde. ben her gün rutin bir şekilde işten eve, evden işe gittiğim için dışarıda ekstra harcama yapacak bir durumum olmuyor. bir nevi 'haftalık' alıyorum eşimden*. dışarıda dostlarla veya başbaşa yemeğe gittiğimizde hesabı eşim ödüyor. taksiye biniyoruz parayı eşim ödüyor. mağazaya giriyoruz alışverişi eşim ödüyor. sevgililik zamanlarının tam tersi*. yalnız, internet bankacılığı kontrolleri* bende. ne oluyor, ne bitiyor görebiliyorum.

    yalnız şunu özellikle belirteyim. 2010 başlarında mortgage kredi faizlerinin en dipte olduğu ve piyasanın en civcivli olduğu zamanlarda eşimin cesareti sayesinde krediye girdik. hesabı kendisi tuttuğu için hem krediyi ödedik, hem kenara para koyduk. 8 senelik krediyi 4.sene sonunda toplu ödeme ile kapattık. işte tüm bunlar hesabını bilen eşim sayesinde oldu. bana kalsaydı ben o zamanlarda krediye giremez, hala kiracı olarak oturuyor olurdum.

    edit: 2017 itibariyle boşandım.
    edit: boşanma ile ilgili herhangi bir soru sormayın.

  • muzaffer izgü 1950’li yılların başında adana’da bir sinemada çalışırmış. sinemanın makinistliğini yapan muzaffer izgü, aynı zamanda köylerde de perde kurup gösterimler yaparmış. adana’da o dönem en çok western filmleri, hac yolculuğunu anlatan “belgesel” filmler ile dansöz gösterilerinden oluşan filmler ilgi görmekteymiş.

    halk arasında “göbek filmi” olarak bilinen dansöz filmleri adana’daki sinemalarda izleyicilerin coşkulu alkış ve çığlıkları eşliğinde, üstelik hac filmiyle birlikte rahatlıkla gösterebilirken köylerde durum farklıymış tabi. muzaffer izgü, birçok köyde dansöz filmlerini ortaya çıkaramaz ama bazı köylerde gençler talep edince, bu dansöz filmleri gösterdiği ek seanslar düzenlermiş.

    bu gizli seanslardan birinde muhtar ve adamları baskın yapmışlar ve köyün ahlakını bozduğu için muzaffer izgü’yü bir güzel dövmüşler. köylüler kendisini jandarmaya teslim etmeden önce tutanak hazırlamamız gerek demiş muhtar. bu tutanak için filmi izlemeleri gerektiğini iddia edip, muzaffer izgü’ye dansöz filmini başa sardırıp, başlamışlar izlemeye. dansözün performansı o kadar beğenilmiş ki muzaffer izgü'yü jandarmaya teslim etmedikleri gibi rakılar açılıp masalar kurulmuş ve sabaha kadar dansöz filmi seyredilmiş.

    dansöz de dönemin en ünlü dansözlerinden, italyanların ünlü sinema yönetmeni federico fellini'nin filmine ilham kaynağı olacak kadar ünlü ayşe nana'dır.

    fellini filmi için (bkz: la dolce vita)

  • feminizmi yasam bicimi haline getirirsiniz... kısacık saclarınız yoksa da maskülen hareketleriniz, kadınsı tavırlara karşı gıcığınız vardır...

    bir erkekle yemege cıktıgınızda hesabınızın onun tarafından ödenmesi sizi deli eder. "saat gec oldu evine bırakayım seni" cümlesini duydugunuzda siniriniz tepenize cıkar. kücük kız cocugu muamelesi görmekten nefret edersiniz. size göre, siz diger kadınlardan farklısınızdır... cünkü digerleri, diger kadınlar, onlar, gece gec saatlerde eve bırakılmaktan hoslanırlar. hatta "odana gir pencereden bana el salla" diyen bi erkek beyaz atlı prensleridir.

    birgün karsınıza o cıktığınga hayatınızdaki tüm kavramlar tepetaklak oluverir. cok da tenha olmayan bir sokaktan geçerken "tekin degil buralar, istersen koluma gir" dediginde hayatınızda ilk defa bir erkegin sizi koruyan tavrı hoşunuza gider. sizi taksiye bindirdiginde taksinin plakasını alması sizi rahatsız etmedigi gibi icinizi garip bir güven duygusu kaplar. eskiden eve sağsalim gittiğini haber vermek, erkek arkadasa, hatta erkek egemen topluma hesap veriyor olmak kategorisine girerken artık sırf onun sesini duymak icin bile yapılabilecek birseydir.

    kısacası, siz de artık o hep elestirdiginiz sıradan kadınlardan, sıradan insanlardan oldugunuzu fark edersiniz. sadece acıga cıkması biraz uzun zaman almıstır. sadece bu kadar sevebileceginiz biri gec cıkmıstır karsınıza...

    gün olup, kırık kalbinizi elinize alıp cekip gitseniz bile ona tesekkürü borc bilirsiniz.
    "saol sevgilim, bana sıradan biri oldugumu fark ettirdigin icin..."