hesabın var mı? giriş yap

  • sonra müfredattan evrimi kaldırıyorlar.

    var oğlum işte evrim, müfredattan kaldırsanız yüreklerden kaldıramazsınız.göz bu göz!

  • bir tarafta beylikduzu'nu traktorle yararak dere yapmayi vaat eden ak partisi, diger tarafta guneydogu anadolu bolgesine 3 milyon nufuslu bir endustri sehri kurmayi vaat eden chp.

    evlatlarinin gelecegeni kurtarmak bu milletin elinde, ya kendilerini de bizi de yakacaklar ya da birlikte bu bok cukurundan cikacagiz. hayirlisi olsun.

  • yil 2005, sahne soyle:

    gunlerdir acik bulunan winamp, azimle playlistin assagilarina ulasmis ve tarkan calmaya baslamistir. uzun zamandir tarkan dinlenmedigi farkedilir ve sevince bogulunur, bu bir sevgi olayidir, ercandir. o sirada sessiz sedasiz yemegini pisiren meksikali ev arkadasi mirildanmaya baslar. ben tam "ulan ese, ilk defa duydugun sarkiyi ne diye mirildanirsin" diye kontra-mirildanirken, binlerce kisinin saskin bakislari arasinda bagira cagira sarkiyi soylemeye baslar. bir taneyle de kalmamis namussuz, degistirdikce soyluyor. korku filmi gibi, donup "birader sen de yemek istiyon mu" demesine ramak kalmis. meger tarkan zamaninda meksikada meshur olmus, pek cok kisi bilirmis, o kadar cok calmis ki adamin yillar sonra bile aklinda kalmis.

    yil 2006, takriben iki saat once:
    los angelesin ciks mekani sunset strip'te geziniyoruz. geziniyoruz derken ortamlara akmiyoruz, hasta yatagindan kalkmisiz, gece yuruyusu yapiyoruz pijamayla terlikle filan. diger herkes bildigin britney spears modunda, rukusluk had safhada. trafik de sikisik, neredeyse hepsi luks olan arabalardan yoldakilere ve civar mekanlardakilere laf atiliyor, iki adimda bir polisler birini kelepcelemis goturuyor, boyle cilgin bir ortam var. iste bu sirada, gananin gsmhsine esit degerde oldugunu tahmin ettigim bir arabanin butun camlari ayni anda iniyor; artik hiyaragasi nasil bir ses sistemi kurmussa butun o hengameyi bastiran bir dimtistak'la sarkiya giriyor. butun kafalar bunlara cevrilmis, icerde 4-5 tane ayi gibi zenci var, bildigin hiphopcu takimi. unlu filan da olabilirler bilmiyorum, hiphopcularin hepsi birbirine benziyor zaten. ilk soku atlattiktan sonra bir baktik, yakalarsam muck muck caliyor. seni gidi findikkiraaan dedigi yerlerde de zenciler avazlari ciktigi kadar nananananaaaaa diye bagiriyorlar.

    iki dakika kadar devam etti olay, polisler filan geldi, abartmayin dediler. bildigin lapd memurunun, bildigin hiphopcuya, tarkanin sesini kis demesi ve o sirada arkadaki ayilarin hep bir agizdan tum mahalleye opucuk yollamasi paradigm shift denilen hadisenin tanimi olsa gerek.

    benzer olaylar ibrahim tatlisesle de cok yasaniyor, ama onun pazari iranlilar, ermeniler filan, tarkan kadar evrensel olamadi daha.

  • seinfeld'i izledikçe bu zamana kadar izlediğim hiçbir sitcom'ın gerçek hayata yakın olmadığını fark ettim.

    daha öncesinde friends'in 90'ların günlük yaşamına daha yakın bir dünya sunduğunu, modern family'nin ise modern aile hayatını (2009 - 2020) anlattığı için gerçek yaşamın direkt içerisinden olduğunu düşünüyordum lakin seinfeld'de işlenen her konu, günlük hayatta aslında birebir karşılaştığımız ya da karşılaşmamızın muhtemel olduğu şeylerden direkt olarak besleniyor.

    izledikçe aslında diğer sitcomların ne kadar gerçek dünyadan uzak, kurgusal bir alanda ilerlediğini anlıyorsunuz.

    misal, seinfeld'in çok ilgincime giden bir bölümü vardı: the parking space

    bu bölüme adını veren olay ise şu: george, jerry'nin evinin yakınlarında boş bir park alanı buluyor. bulduğu alana arabayı park etmeye çalışırken ileri gidiyor, ve geriye doğru park etmeye çalışıyor. ancak george oradan çıktığında başka bir araba gelip, o park alanına direkt olarak arabanın ucuyla girdiği için park kavgası çıkıyor. kavgada ise sunulan argüman şu: 'çıktığın için bu park alanı benim hakkım'.

    bu olayı ben çocukken annem, babam araba park ederken hep düşünürdüm, park ederken geriye çıkıp tekrar girerken başkası gelse ne olacak, kimin yeri şimdi diye ve seinfeld'de bunu görünce açıkçası komiğime gitmesiyle beraber bunun amerika'da o dönemlerde bir problem olduğunu öğrenmek şaşırttı.

    park alanıyla ilgili bir diğer bölüm ise the parking garage.

    bu bölümde yanlış hatırlamıyorsam jerry, george, elaine ve kramer, 4'ü beraber avm'ye gidiyorlardı. avm'nin içerisindeki otoparkta, önce aracı park ettikleri yeri, sonrasında ise o dönem telefon olmadığı için birbirlerini kaybediyorlardı. bu olay anlatılırken çok sıradan bir şekilde anlatılıyor, sanki o otoparkta gerçekten biri aracını kaybetmiş ve sizde onu izliyorsunuz gibi.

    başka dizilerde aynı konu işlendiğinde, izleyiciyi güldürmek için binbir türlü öğe sıkıştırılabilecek iken seinfeld'de bu öğeler olmuyor ya da göze batmayacak şekilde, olayı değiştirmeyecek kadar az miktarda kullanılıyor.

    george ile jerry'nin ilişkiler hakkındaki sohbetleri, kramer ve jerry'nin manav ile tartışma yaşayıp kovulması, elaine'in yeni restoran sahibinin çalıştırdığı tüm garsonların elaine'in tabiri ile 'taş gibi' olması nedeniyle işe alımda 'ayrımcılık' yapıldığını düşünmesi, amerika'daki yabancıların vize problemi yaşaması ve daha bir sürü şu an aklıma gelmeyen gerçek hayat içerisinde birebir aynısıyla karşılaşılabilecek olay anlatılıyor.

    ve en ilginci de ne biliyor musunuz? dizideki işlenen olayların birçoğunun hala günümüzde karşılığı var. dönem ne kadar değişse de, özellikle toplum içerisinde yaşanan olaylar pek de değişmemiş. anlamlandırabiliyorsunuz.

  • babanı görmek ister misin? dediler.
    istemem mi? babamdı o benim. sarılacaktım bile. boylu boyunca yatıyordu yatakta.
    günlerdir başında beklediğimiz gibi. ama yüzünde acı çeken bir ifade yoktu sadece.huzurlu bir.. bir.. bir..
    evet huzurlu bir gülümseme vardı sanki. sarıldım. dudaklarımı yavaşca yanağına dokundurdum.

    soğuk bir mermeri öpmek gibiydi.

    "baban öldü"den daha acı, daha soğuk, daha şok edici bir şeydi bu.

    o zaman ölüm'ü anladım ben.

    yıllar sonra, "anneni görmek ister misin?" dediklerinde yüksek sesle "hayır" deyişimdeki garipliği aşırı üzüntülü oluşuma bağladılar.
    oysa ben soğuk mermere değil, anneme dokunmak isterdim.
    anlatamazdım. anlatsam da faydası yoktu zaten.