hesabın var mı? giriş yap

  • iş bilmeyen firmanın israfı.

    arkadaş verirsin ürettirdiğin fabrikalara burberry logosunu söktürürsün yerine güzelce yine sana bağlı fason bir marka oluşturarak onun logosunu taktırırsın daha düşük fiyattan yine pazara sürersin. şu adamlara kayserili bir planlama mühendisi göndersin allah rızası için birileri.

  • bir gun anneyle uvey baba yine kavga etmis, evde kan govdeyi goturmus, anne kafaya koymus evi terk edicez. lakin uvey baba azicik psikopat oldugundan, bunu kacarak yapmamiz lazim... anne, ise gitmeden once ikimiz icin birer ufak bavul hazirliyor, kapinin arkasina gizliyor. bana da tembih ediyor ki, evde kimsenin olmadigi bir ani kolla, bavullari da al suraya gel diye... o zaman da antalya-kemer adliye lojmanlarinda oturuyoruz. uvey babanin arkasi her turlu saglam, karakola gidiyoruz, ''vay bilmem kim beycigim ne oldunuz yahu?'', ''aile arasinda olur boyle seyler'' diyerek geri gonderiyorlar falan... o yuzden kacacagiz. adam da sessizlikten suphelenmis, yarim saatte bir eve damliyor o gun. neyse bir ara dedim tamam bi on-on bes dakika gelmez herhalde... gecirdim ayagima terlikleri, ayakkabiyla zaman kaybetmek bile istemiyorum, o kadar hedefe kitlendim.

    tam binadan ciktim, arkamda kundura sesi ''sstt'' sesiyle beraber. manyak adam gitmemis, binada pusuya yatmis meger... lojmanin icinde onde terliklerle sap sap sap iki elde bavullarla ben, arkada bana gore kundurayla avantajda olan adam kosuyoruz, millet de bakiyo... efendim ben sonuc olarak yakalandim. kolumdan sundurule sundurule eve tikildim. o zamanlar da dokuz yasinda miyim on mu oyle cirpi gibi bi kiz cocuguyum, gucum yetmiyodu ite...beni saatlerce bulusma noktamizda bekleyen ve bir terslik oldugunu anlayan anne, ayaklari geri geri giderek eve geliyor. ben zaten enselenmenin verdigi eziklikle mahvolmus durumdayim, bir de annem bakmadi mi gozumun icine ''ne bok yicez simdi'' der gibi... of of of. baska diyecek bir sey yok... araya bikac tekme yemeyi goze alarak girince, annem kendini banyoya kitleyebilmisti. de iste... banyonun kapisi daha saglam olsa, kirilmasa iyiydi... neyse daha detaylandirmaya gerek yok. insanlik hali, herkes cinnet geciriyor... hangimiz esimizi bogmaya calismadik ki?

    sonra gel zaman git zaman, bunlarin arasi duzelir gibi oldu. o arada adamin tayini cikti eskisehir'e. biz de kalktik gittik, annem orda yeni bir is kurdu falan, fena degildi durumlar. adam da onca seye ragmen kalkip gelmemize sevinmis, iyi davraniyo o aralar... en azindan annem gozlerindeki morluklari fondotenle falan kapatabiliyo, cok ciddi yaralanmalar olmuyo kisa donem... ama iste adamin ici pis, napsin, onun da yapisi oyleydi, bi zaman sonra basladi yine. annem yine kafaya koydu, kacicaz. iyi, peki, kacalim... ama bu kez daha planli hareket edelim dedik. ben de o zaman orta sondayim. bu kacis davasina kazandigim anadolu lisesine kaydimi da yaptiramadim ya, belki simdi daha iyi bi universitede okurdum diye icimde ukte kaldi, neyse... dedeme haber verdik. cunku o kez, isler cok ciddiydi ve adam silahini masanin uzerine gozumuzun icine bakarak koymustu. hata payimiz yoktu, basarmamiz lazimdi.

    hamamyolu'ndan yeditepeler'e ilerlerken, arada pino vardi o zamanlar. o pino'nun karsisinda, kosede, altinda cicekci olan bi bina vardi, bu dehset orda yasandi... hatta devam ediyorsun, suleyman cakir lisesi, sag tarafa gidersen dersaneler sokagi falan... neyse dedeme haber verdik, adamcagiz kalkti geldi antalya'dan. iki sokak ilerde bekliyor arabada. biz bu kez iki kisiyiz. kesin basaricaz. elimizde bavullar, cikiyoruz evden. tam o sirada asansor cagiriliyor asagidan. biz dorduncu kattayiz. uc ve dorduncu katin arasina inip, nefesimizi tutuyoruz. asansor cikiyor 2...3... devam ediyor... 4'e gelecek... asansor durmadan kosturup 3'e iniyoruz. yine benim salakligim, evin kapisini acik unutmusum... kaciyoruz ya... adam durumu cakip, merdivenlere yoneliyor. ama annem ondan once davranip asansoru coktan cagirmis, biz zemin kata ulasmisiz... patir patir ayak sesleri geliyor merdivenlerden, durur muyuz artik, onumuzde sadece bina kapisi var. onu da asinca, sokak... kurtulus... atliyoruz dedemin arabasina, arkamiza bile bakmiyoruz artik.

    daha ufak captaki girisimlerimizi saymazsak, son kacisimiz oluyor o adamdan... psikopatliklarindan... bu olaydan sonra annem bosanma davasi acti kocasina, cok sukur cikti hayatimizdan. ya da biz ciktik onunkinden sag salim... olan bizim anadolu lisesine oldu iyi mi... cop oldu onca emek... ah be...

  • şimdiye kadar bir şeyler anlatılmaya çalışılmış fakat eksikler var. elimden geldiğince baştan sona anlatmaya çalışcam.

    kreatin vücudumuz tarafından üretilen ve kaslara enerji sağlayan bir bileşendir. kimyasal adı “metilguanidino-asetik asit”tir. kas hücrelerinde kreatin fosfata dönüşür ve bundan dolayı “fosfokreatin” olarak da adlandırılır. kreatin-kinaz enzimi tarafından yürütülen reaksiyon sayesinde kreatin daha yüksek enerjili fosfat gruplarına bağlanır.
    genel olarak bir insan vücudunun gün içerisinde ürettiği kreatin miktarı 2 gramdır. yani dışarıdan kreatin aldığınız takdirde bu kreatin yapısı fosfat grubuna bağlanır ve vücut gerekli olmayanları hücrelerde depolar; ta ki atp adı verilen kimyasal enerji için kullanılana kadar. bu tepkime gerçekleştiğinde kreatin kendiliğinden kreatinine dönüşür ve kandan giderek böbrek ve oradan da idrarla dışarı atılır.
    kreatin bakımından en zengin olarak bilinen gıdalar hayvansal gıdalardır. atletik performans ve yağsız vücut kitlesi arttırmak isteniyorsa, ek olarak kreatin alınmalıdır çünkü gerekli olan kreatini hayvansal gıdalardan karşılamak neredeyse imkansız olacaktır (vücuttaki kreatin depoları dolsun isteniyorsa 5 gün boyunca günde yaklaşık 4 kilo et yenmelidir. etin kilosu 60 tl.)
    (bkz: evi arabayı satıp ete yatırmak)

    ilk belgelenen kreatin kullanımı ’92 senesinde barselona olimpiyatlarında atletizm dalında britanya’yı temsil eden atletlere aittir.
    (bkz: linford christie)
    işin ilginci 1926’da “the journal of biological chemistry” dergisinde yayınlanan bir makalede “bodybuilding effects” olarak kreatinden bahsedilmiştir. ta o zamanlar bile kreatinin kütle kazanımına ve kas gelişimiyle ilişkili olan nitrojen dengesini geliştirilmesinde yardımcı olduğu belirtilmiştir.
    kreatin kullanımı bilindiği üzere birkaç çeşide ayrılıyor. bunlardan “kreatin yüklemesi” dediğimiz kullanım ’93 senesinde nottingham üniversitesi’nden dr. paul greenhaff tarafından öne sürülmüş ve dr. hultman’in yardımıyla bir makale yazılarak dünyaya sunulmuştur.* makalelerinde, ilk 1 hafta günde belli zaman aralıklarında toplamda 20 gram kreatin yüklemesi yapan sporcuların kas kreatin konsantrasyonunda %25 artış olduğunu belirtmişlerdir. ilk haftadan sonra bu dozu günlük 2 grama çekerek kreatin alımına devam etmişlerdir.
    ‘93 senesinde yayınlanan başka bir makalede (bkz: http://onlinelibrary.wiley.com/….tb00378.x/abstract) kreatin yüklemesi yapmanın vücut kitlesinde bir artış sağladığını (1 hafta içerisinde) ve hiit idmanlarında performans artışını tetiklediği yazılmıştır.

    vücut geliştirmede amaç, kademe kademe artan ağılıklarla kaslara uyarı göndererek gelişmesini ve kasların bu ağırlıklara adapte olmasını sağlamaktır. ağırlık idmanları farklı şekillerde yapılır: kasılma gücünü ağırlık arttırarak ileri taşımak (yüksek ağırlıkla çalışmak), kasın uyarı aldığı zamanı arttırarak çalışmak (set sırasında ağırlık kaldırırken 6-8 saniyede bir tekrar yapmak ) ya da tekrar sayısını arttırarak çalışmak (minimum 15 maximum ölene kadar). kreatin de bu 3 anlattığım idman şekillerine yardımcı oluyor. yağsız kas kütlesini arttırarak güçlenmeyi sağlıyor; enerji sağlayarak daha uzun süre idman yapabilmeyi sağlıyor; tekrar sayıları yüksek setlerde, setler arası yenilenmeyi hızlandırıyor.
    araştırmalar kreatinin protein sentezini tetikleyerek kas gelişimini desteklediğini söylüyor. bunu iki yolla anlatabiliriz. ilki, kreatin alımında ek enerji ortaya çıktığından daha fazla idman sürelerine ulaşılabiliyor ve kastaki yorulma erteleniyor. ikinci ise kas dokusunda depolanan “bonus” kreatinden geliyor. bilindiği üzere kas dokusuna ne kadar kreatin depolanırsa, o kadar su depolanabilir (tabii ki bir sınırı vardır) ve bu da kasa dolgun bir görünüm verir. ayrıca araştırmalar kreatinin kas dokusunu hacimlendirdiğini ve böylece protein ve ek olarak glikojen sentezini tetiklediğini söylüyor. burada bilinen bir klişeyi tekrarlamak istiyorum. kas yapınızı bir balon olarak düşünün ve bu balonun en az %70’inin su ile dolu olduğunu varsayın. eğer balona biraz daha su koyarsak biraz daha şişecek ve daha sert olacak, eğer suyu alırsak küçülecek ve daha yumuşak hale gelecektir. dolayısıyla kreatin almaya başladığınızda kaslarınızın dolgun gözükmesi bir mucize değil beklenen bir olaydır.

    yapılan diğer araştırmalardan birinde kreatinin tampon vazifesi görerek laktik-asitin salgılanmasını geciktirip daha uzun antreman sürelerine izin verdiği yazılmıştır. kaslar anaerobik enerji sistemini kullandığı zaman laktik-asit ortaya çıkar ve bu da daha fazla idman yapmanın zor olduğunu ve kaslarınızın yorulduğunu size söyler. yorulduğunuzu size söylettiren iki neden vardır; ya enerji depolarınız tükenmiştir ya da vücudunuzda laktik-asit çok fazla birikmiştir. daha fazla detaya inmeden, kreatinin enerji üretimi sırasında açığa çıkan hidrojen iyonlarını emerek laktik-asit tamponu gördüğünü ve dolayısıyla size idmanda ekstra güç/zaman verdiğini söyleyebilirim.

    peki neden kreatin monohidrat tercih ediliyor? çünkü kreatin fosfatın şu ana kadar besinsel bir kaynak olarak kullanıldığı, ergojenik ya da anabolik bir efekt verdiği görülmemiştir (enjekte olarak kalp kası rahatsızlığı tedavisinde kullanıldığı kayıtlarda vardır). kreatin monohidratın 1 gramında kreatin fosfata oranla %41 daha fazla kreatin içerir ve fosfat formu monohidrat formuna oranla çok çok daha pahalıdır.
    kreatin sitrat ise supplement pazarında abartılmış bir üne sahiptir. sitrat formu monohidrata göre suda daha iyi çözünür fakat sitratın konstresi daha azdır. yani sitratın 1 gramında yaklaşık 400-500 mg varken sırf suda daha iyi çözüldüğü için aynı paralardaki supplementlerden sitratı almak gereksiz olacaktır.

    peki kreatini kullanmak sağlıklı mıdır? şu ana kadar kayıtlarda kreatin kullanımı yüzünden hayatını kaybeden herhangi bir spor dalından profesyonel yoktur. 32-70 yaş arası erkek ve kadınları içeren 51 gün süren bir araştırmada ilk 5 gün günlük 20 gram, daha sonra kalan günlerde günde 10 gram kullanılmış ve katılımcılarda herhangi bir sorunla karşılaşıldığı kayıtlara geçmemiştir. aksine bu süreçte vldl kolestrolünde %22’lik ve kandaki trigliseritte ise %23’lük bir azalma görülmüştür.*

    kreatin konusunda en sevdiğim araştırma ise “double-blind” dediğimiz katılımcıların ve araştırmacıların deneyler sırasında kimin ne aldığını bilmemesi üzerine kurulu, araştırma öncesi katılımcıların bench press’te kaldırdıkları maksimum ağırlığı, 100 metre koşusundaki en iyi dereceleri ve patlama gücünü gösteren kutular üzerine sıçramaları (en fazla kaç kutu üzerine) not alındığı bir araştırmadır. katılımcılara üstünde hiçbir şey yazmayan supplementler verilir ve bunlardan ilk 5 gün günde 4 ölçek, diğer günler ise günde 2 ölçek almaları söylenmiştir (bütün katılımcılara aynı beslenme programı uygulanır). kreatin alanların almayanlara göre kat ettiği yol neredeyse 2.5 katıdır. *

    peki ne zamanlar kullanılmalı? aslında bunun pek bir önemi yok çünkü siz değil vücudunuz karar veriyor kreatinin ne zaman kullanılacağına. yani sabah da alsanız idmandan önce de alsanız vücudunuz ihtiyaç duyduğu zaman kullanacak. benim önerim yükleme evresinde sabah, öğle ve akşam öğünleriyle beraber 3’e bölerek ve devam evresinde de (günlük 5-10 gram) sabah ve akşam öğünleriyle beraber alın.

    peki kreatine ara verilmeli mi? ara vererek kullanmanın daha iyi olduğunu düşünen ve hisseden profesyoneller olduğu gibi, yükleme evresi yaparak ve bunu devam ettirerek (bu süreci tekrarlayarak) daha iyi sonuçlar aldığını düşünen profesyoneller de var. benim tavsiyem bu konuda (ben de böyle kullanıyorum) ilk 1 hafta yaklaşık 20-25 gram arası yükleme yapmak ve daha sonra 5-10 gram arasına düşerek toplamda 5-6 hafta kullanmak ve daha sonra 3-4 hafta ara vermek. eğer bu methodun işe yaradığını düşünürseniz devam edersiniz, işe yaramazsa da başka methodlar (2 ay boyunca günde 5-10 gram arası kullanmak) deneyebilirsiniz.

  • "'eğer bana üç kişiyi çalımlayıp 30 yarddan liverpool'a nefis bir gol atıp tribünleri ayağa kaldırmak mı, dünya güzelini yatağa atmak mı diye sorsanız karar vermesi çok zor olurdu. şanslı biri olarak her ikisini de yaptım. ama birini 50 bin kişinin gözleri önünde''

    "yedi tane miss world ile yattığım söyleniyor ama rakam yanlıştır. doğru rakam dörttür. üçünü reddettim "

    (bkz: george best)

  • ilginçtir zerre heyecanlandirmiyor beni. hatta tam aksine iğrenç geliyor dekolteli kadınlar. şaka be olm, yeni osbir cektim ondan bu artizligim. geçer 12 saniye sonra. abazanım olm ben.

  • masum bir çocuğun göz göre göre vefat etmesi olayıdır.

    lakin şu entry de (bkz: #158781576) doğal seleksiyon yazan yavşağın da, aynı seçilime uğramasını umuyorum.

    edit: bu bit yavrusu entrysini görsel silmiş, bi de bana tepkinin bana değil anasına babasına göster diye mesaj atıp görsel mesaj alımını kapatmış.

    sanırım kendisi, dişi ağrıdığında bu yavrunun anası babası gibi diş doktoruna gitmek yerine baytara gittiği için aileye tepki gösterilmesi gerektiğini düşünüyor. umarım hak ettiğini sen de bulursun, uyuz korkak.

    edit2: yazar leyla.

  • ilk compiler nasıl programlandı sorusudur.birden anlaşılabilecek konular değil bunlar.önce compilerın çalışma mantığı öğrenilmeli sonra yarı iletkenlerin nasıl çalıştığıyla harmanlanmalıdır.1 ve 0 ile çalışıyor hepsi tabii ki fakat makina bu 1 ve 0 ı nasıl anlıyor.(opcode)1 yazınca neden elektrik veriyor da 0 da vermiyor?64 bitlik bilgisayarda 2 üzeri 64 kadarlık bir komut imkanınız vardır ki neredeyse her şeyi yapmaya yeten bir olasılık.dna da 4 adet bazın yanyana farklı dizilimleriyle hücreye nasıl davranacağını komut ediyor.aynı mantık.verilen komutlar dışında gerçekleşen olayların çok hızlı ve kompleks olmaları bizim gibi sıradan insanların kafasını karıştırsa da inatla üzerine varırsanız aynı insanın evrimi gibi bilgisayarların da zamanla hazır olanın üstüne bir şey daha koyarak gününüzdeki halini aldığını görebilirsiniz.
    bilgi nedir(dna'daki kimyasal baz dizilimi(komut depolamak)1 ve 0 ların diziliminin benzerliği)
    bilgisayar sadece onunla uğraşanların gözünün önünde olan ve daha 70 yıllık bir mazisi olan bir alet.bakın alet diyorum yani bununla bir şeyler üretiyorsunuz.

    şöyle düşünün bir inşaat düşününce 3 aşağı 5 yukarı binanın nasıl inşa edildiğini gözünüzde çok basitçe canlandırabiliyorsunuz çünkü binlerce yıldır bu bilgiye sahibiz örneğin çimentonun nasıl oluşturulduğunu bilenler azınlıkta değildir ve tüm bunlar binlerce yıldır gözümüzün önünde yapılıyor.binaların nasıl inşa değildiği bir gizem değil yani.bilgisayarın işleyişi de değil.elektriği istediğimiz şekilde kullanabilecek iletkenler sayesinde son gönderilen sinyalin düşük gerilimli mi yüksek gerilimli mi olmasına göre 1 ve 0 dediğimiz bitler anlam kazanıyor ve bu dizilimlere atanan komutlarla aynı anda çok sayıda devre anlık olarak sinyal gönderiyor.eğer her şeyi önceden ayarladıysanız işte önümüzdeki bilgisayarın çalıştığıı görüyoruz.bu aşırı yüzeysel bir yaklaşım oldu ve teknik terim kullanmamaya dikkat ettiğim için verdiğim bilgiler yanlış lanse edilebilir fakat temelinde böyle bir mantık yatar.

    ilk compiler nasıl compile edildihow do computers read codeyalnız elektrik elektronik müh. ya da bilgisayar müh. değilseniz bu kadar şeyi öğreneceğiniz zamanda çok daha verimli işler yapabilirsiniz.çünkü gerçekten tam olarak anlaşılmask güç konular bunlar.belli bir eşiği aştıktan sonra ise inanılmaz aydınlanma yaşıyorsunuz yalnız. microcode nedir(1 ve 0 ları anlayan gömülü yazılım)