hesabın var mı? giriş yap

  • hikayenin aslı şöyledir;

    zübeyde hanım 5 kuruşunun kalmadığı bir gün ankara'ya telgraf çeker
    paramız bitti oğlum diye sıkıntısını belirtir. bunun üzerine salih bozok, atatürk'ün yanına gelerek:

    ''elimizdeki mevcut paradan gönderelim mi'' diye sorar.

    atatürk:
    ''zübeyde'ye 20-25 gibi gitmesi lazım" der, ve hemen telgraf çeker, "paraları sıfırladınız mı?".

    başkası mıydı lan o yoksa???

  • gecen sene doğuda ebesinin örekesinde bir hastanede günde 500 hasta bakan arkadaşımın hesabına 3500 lira olarak yansıyan maaş. hatta bazı aylarda ambulans şoförü kendisinden yüksek döner alıyordu. hemşireler de 2500 civarı maaş alıyordu.

    yok eğer uzmandan bahsediyorsan evet alıyorlar. bunu hak etmediklerini iddia eden varsa gitsin yırtsın bir tarafını, tıbbı bitirip tusa hazırlansın, uzmanlık kazansın, zorla ücra yerlerde çalıştırılsın. çok kolay geliyor değil mi kulağa? nasıl da şıp diye konuvermiş beleş 7500 lira maaşa!

    bu maaşı hemşire maaşına endekslemek ise daha da saçma. hemşirenin maaşının az olduğu gibi bir ihtimal gelmiyor mu o çeyrek aklına? suçlusu doktor mu bunun?

  • poşetten para alma durumunu ben de pazarlama hatası olarak görüyorum. ancak pazarlama hatası olarak görenler bir çözüm önerisinde bulunmamış. bazı kişiler de poşetten para alınarak poşet israfının engellenebilir olabileceğini savunmuş.
    benim önerim : her bir ürün için ürüne belli miktarda poşet parasını eklersin. kasada da bunu hesaplarsın. örneğin bir ürünün satılması istenen tutarı 9,75 tl ise 0,25 tl poşet parası eklersin ve 10 liradan satarsın. satınalma kararına etkileyecek bir tutar değil sonuçta. kasada da müşteri örneğin bu üründen 4 adet aldıysa, poşet almazsanız 1 tl iadeniz oluşacaktır dersin. müşteri kendi karar verir o 1 lirayı alıp almamaya. poşet kullanması gerekiyorsa bunu reddeder ve poşeti kullanır. 1 lirayı almak istiyorsa da alır ve poşeti israf etmemiş olur. müşteri taciz edilmemiş olur, ekstra indirim algısı da yaratılabilir.

  • başlığı açan kişinin genç, heyecanlı, fıkır fıkır fikir ve merak insanı olduğunu beyinsel aktivitesinin çabaları sonucunda oluşturduğu bu sayfadan anlıyoruz. böyle kişileri severim ve bu kişiyi de kutlarım ki böyle bir başlık açmış. altına da kahveye bu toprak insanlarının 500 yıl önce kavuştuğunu belirterek, kahvenin bilinmediği dönemlerdeki kahve ile ilişkili anılan rengin nasıl ifade edildiğini söylemiş. pek de güzel etmiş. sonrasında bazı kişiler de şöyle veya böyle akıl oyunları sayılabilecek yanıtlar ile mevzuyu süslemişler. eh onlar da pek iyi yapmışlar. ancak gel gelelim konunun maksada eren kısmına değinen çıkmamış. niye? çünkü araştırma kısmı sınıfta kalmış diye düşünüp konuya ilişkin mevzuya ait bilgiyi kısaca sunalım:

    kahvenin osmanlı'ya gelişi en yaygın ve kabul gören kısmıyla; kanuni sultan süleyman (1520–1566) döneminde yemen valisi özdemir paşa vasıtasıyla imparatorluk başkentine geldiğidir. bir başka görüşe göre ise 1555 yılında halepli iki tüccarın taht-ül kale (tahtakale) semtinde açtıkları kahvehane sayesinde osmanlılar kahveyle tanışmıştır. yani kahve ile osmanlının tanışması 16. yüzyıldadır.

    (bkz: http://www.turkkahvesidernegi.org/…-kahve/195/674/0)

    16. yüzyıldan önceki tarihi vesikalar incelendiğinde sözkonusu renge "fındıki" denildiğini görüyoruz. bu kelime köken itibarıyla farsça olup fındık kabuğu rengi demektir.

    (bkz: https://tr.wiktionary.org/wiki/fındıki)

    fındık kabuğu rengi neden kahvenin bilinmesinden sonra sonra değişti? en evvel işte onu bence konuşmak gerekir.

  • arkadaşla, çalıştığı yerdeki işçi iddiaya girerler.

    işçi: ben bu ineğin bokunu yerim abi
    arkadaş: hadi be... yiyemezsin
    i: yerim
    a: yiyemezsin
    i: hadi o zaan 4 paket sigarasına, var mısın?
    a: varım

    işçi dışkıyı yer. sonrasında;

    i: insanınkini de yerim. var mısın iddiaya?
    a: oofff... yokum ya yokum lanet olsun

    bana bunu anlattıktan sonra, ekledi;

    - hayır bi de bu adam yemek seçiyor ya. onu yemem bunu yemem... bok seçmiyor yemek seçiyor

  • ilk çıktığı zaman ilk filmini izleyip serinin berbatlığı yüzünden devamını izleme aklıma bile gelmeyen seriyi geçenlerde işsizlikten oturayım da bi de şu seriyi izleyim bari dedim.

    neyse ilk filmi izlesem de aradan geçen zamandan ötürü tekrar yeniden yükleme yapalım maksadıyla ilk filmi açtım ve ilk filmde şöyle bir hata yakaladım.

    küçük lucy dolaba ilk girdiğinde narniada yaklaşık bir saat kadar kalıyor . sonra dolabı kullanarak tekrar dünyaya döndüğünde saniye bile değişmemiş normal aynı zamanına geri dönüyor.

    gece oluyor lucy dolaba tekrar bakmaya gidiyor ve dolaba giriyor bu arada lucy i peşinden abisi edmund takip ediyor. edmund ise lucyden yaklaşık 10 saniye sonra dolaba giriyor ve içerde cadıyla karşılaşıyor ve ardından tekrar kardeşi lucy ile karşılaşıp dolaptan birlikte çıkıyorlar.

    hatada tam bu noktada oluşuyor. lucy dolaba edmund'tan 10 saniye önce girip içerde istediği kadar vakit geçirsin kendi girdiği saniyede geri döner. yani edmund daha dolaba bile girmeden bırak dolabın dolabın bulunduğu odaya bile girmeden lucy narniadan geri dönmeliydi ama ne hikmetse önceki girişinde işlemeyen zaman peşinden edmund girerken yaklaşık 10 saniye işliyor.

    sırf aynı hata kitapta da mı var diye baktım ve evet kitapta da aynı hata bulunuyordu. hatta dünyada narniaya gidip geri döndüğünde dünya zamanından hiç bi şey kaybetmeyeceğini dile getirmişti bariz bi şekilde.

    sonuç olarak narnia günlüklerinde bu hatadan kaynaklı belki de yazarın bile farketmediği şöyle bir gerçeklik ortaya çıkıyor.

    lucy 2. girişinde içeri giriyor ve içerde edmund ile karşılaşıyor ve dışarı edmund ile birlikte çıkıyor.
    edmund da lucy den yaklaşık 10 saniye sonra giriyor ve edmund içerde lucy ile karşılaşıyorlar ve aslında edmund'dun karşılaştığı lucy doğru lucy değil, lucy 'nin karşılaştığı edmund'da doğru edmund değil. lucy içerde kendi zamanından 10 saniye ilerde yaşayan edmund ile karşılaşıyor edmund ile çıktığında kendi zamanından 10 saniye sonrası zamana çıkıyor ve aslında artık kendi ailesi ile değil bundan sonra hayatını kendi zamanının 10 saniye ilerisindeki paralel ailesi ile geçiriyor. edmund ise lucy boşluğunu kendi zamanının 10 saniye gerisindeki diğer paralel bir lucy ile dolduruyor. böylece sonsuzdan sonsuza lucyler 10 ar saniye ileriye kayarak yer değiştiriyor.

    peki biz hangi lucy nin hikayesini okuduk ve ya izledik.

    hikayesini okuduğumuz edmund lucy nin ardından dolaba girene kadar doğru lucy ama ardından bütün karakterler doğru zamanındaki karakterler olsa da sadece lucy geçmişten gelen lucy ile devam ediyor hikaye. edmund başından beri olan edmund peter ve susan da aynı şekilde. yani seyirci ve ya okuyucu da lucy gibi 10 saniye ilerdeki paralel evrene ışınlanmıyor edmund ile kalıp doğru zamanda kalıyor. bunun sebebi ise ikinci dolaba girişten sonra yazarın ve ya yönetmenin edmund un dolaba girmesiyle olayı edmund ile devam ettirmesi. kraliçeyle karşılaşıp kraliçe gidene kadar lucy görünmüyor ve ardından lucy çıkıyor meydana tumnus'ın evinden dönüyor . birlikte karşılaşıp dolaptan çıktıklarında ise edmund zamanda geriye gidip lucy'nin giriş zamanında çıkmadığından tam edmund ın giriş zamanında çıktıkları için lucy için 10 saniyelik bir fark ortaya çıkıyor.dolaba girene zaman kaybettirmeme özeliği olduğundan lucy paralel evrende devam ediyor hayatını.

    edit: koca hikayenin lucy'si de fake çıktı. bu da böyle bi boş araştırmamdır. işsizlik forever.

    edit : diğer bir yandan da kişi narnia'ya girdiği anda çıktığı için . giren bir kişi tekrar girdiği anda çıkmıyorsa ya içeride sonsuza kadar mahsur kalmıştır ve dışarı o anda çıkmadığı için bu kesindir ya da içeride ölmüştür. çok büyük bir hata gerçekten.

  • 50 liralık sıfır ayarında kitaba 25 tl istedim. bi genç ''abi öğrenciyim param yok'' falan diye yazdı. tam ''hediyem olsun sana'' diyecekken çocuk kendini dilenci gibi hissetmesin diye 10 tl istedim. piç ''5 tl olursa alırım'' yazdı.

  • 19 yaşında daha. ankara üniversitesi hukuk fakültesinde okuyormuş. bir hastanenin koridorunda turlarken karşılaştık. gözlerinin içi gülüyordu, yüzünde de içten bir gülümseme. hastalardan birinin yakınıdır diye düşündüm önce. hastalığı yakıştıramayacağım kadar güzeldi çünkü. kemik iliği kanseri teşhisi konmuş önce. sonra akciğerlerinin bir kısmını almışlar, arkasından göğüslerinden birini. şimdi de beyninde çıkmış o illet. lüle lüle saçlarının peruk olduğunu o zaman anladım . halbuki ne çok yakıştığını düşünmüştüm, o dalgalı bal rengi saçların yeşil gözlerine. "olsun abla, bunu da aşarım inşallah" dedi. bu da geçecekmiş, hakim olacakmış zaten. "daha çok yolum var ölünmezde şimdi" diye ekledi. ölünmez evet.. mamak'ta köhne bir evde anası bekliyormuş onu. babadan kalma 300 lira maaşları da varmış hem. devlette yardım ediyor şükür okumama diye heyecanlı heyecanlı anlattı uzun uzun.

    "üzülme sende abla, geçecek nasılsa; hem ölünmezde şimdi dedik ya" derken kahkahaları çınlattı koridoru. kendimden utandım, bende güldüm. yemyeşil gözlerine çok yakışmıştı bal rengi saçları. perukmuş, olsun..

    edit: bırakıp gitmiş hayatı özlemcik. daha fazla dayanamamış bedeni yayılmış enfeksiyona. vizelerini de vermiş kuzum, ama kısmet işte.. daha ölünmez demiştik ama demekle olmuyor bazen demek.. allah yattığı yeri nur etsin..