hesabın var mı? giriş yap

  • bu cevapsız çağrılarla bir sazan yakalanır. bu sazanı sana geliyorum gel beni al diyerek kapıkule'ye kadar getirirler. bu arada devamlı şunun için, bunun için para lazım derler, kekimiz de bu paraları devamlı gönderir. kapıkule'ye kadar getirdikleri kekten vize işlemlerinde sorun çıktı şu kadar daha para lazımmış gelemiyorum lütfen biraz daha para gönder derler. bizim delikanlı kek de takım elbise kravat o biçim giyinmiş elinde çiçekle sınırın öteki tarafında kendisine kavuşmak için bekleyen müşkül durumdaki misafirinin (!) son müşkülatını da giderip kavuşmak için eli sikinde parayı gönderir. bu son para gittikten sonra artık bu cevapsız çağrı sahiplerinin para istemek için bir sebebi kalmamıştır. bu kek de bu parayı gönderdikten sonra bulgaristan'da aradığı numaraya bir daha sonsuza dek ulaşamaz. geçmiş olsun. kapıkule gümrükte çalışan bir arkadaştan dinledim. oltaya gelen acayip çokmuş.

    hatta gümrükteki elemanlar o kadar alışmışlar ki bu işe, takım elbise kravat elinde de çiçekle gümrüğe gelenlere direk soruyorlarmış "bulgaristan'dan misafir mi bekliyorsun" diye. he vallah diyormuş bekleyen kek de. sonra başlıyorlarmış gülmeye. kekimiz de o anda anlıyormuş keklendiğini.

  • annem kendisine ingilizce ogrenmeye gidiyorum diye evden cikar babamla bulusurmus yil 1972. ingilizce yalan olmus ben gercek...

  • milyonlar kazanırken türkçe cümle kuramayan türk futbolcuların olduğu ortamda ingilizcesiyle eleştirilen voleybolcu.
    dinledi, anladı, dilinin döndüğünce cevapladı.
    işte, futbol ile voleybol arasındaki kültür farkı. sadece oyuncular açısından değil, seyirciler açısından da farkı ortaya koyan durum.

  • oryantallik konusunda kimin dansözlere taş çıkaracağı hakkında herkesin bir intibası olduğunu düşünüyorum.

    ahmet'ciğim, senin dönme hareketin enerjiye çevrilebilseydi, tek başına ülkenin enerji ihtiyacını karşılayabilirdin.

  • babam ciddi anlamda alkolikti. her gün bir yetmişlik deviren insan. * ben beş yaşıma gelince ettiğim bir laf üzerine komple bıraktı. ilaç, tedavi, destek almadan. bir gece çok sarhoş geldi eve, annemin ve babaannemin tuhaf bakışları eşliğinde abdest aldı, salondaki aynalı büfenin üzerinde duran kuranı indirdi, yemin etti bir daha içmeyeceğine. gecenin bilmem kaçı. kimse inanmadı. ben inandım. beş yaşında bir velet olarak, payım vardı bu işte, nasıl inanmayayım?

    içmedi de... hatta sarsıntılı geçen, tüm vücudunun kurdeşen dökerek tepki verdiği, mikrop kapmasın diye ispirto ile kaşırken her yerini, elinde kalan ispirtoyu içine çekerken utanıp kıvrandığı günlerin ardından bağımlılığı tamamen bitti.

    bu defa da "sofra" günleri başladı. ailemdeki tüm ehli keyiflere kendi elleriyle sofralar kurdu, içkilerini aldı, onlarla sabahlara kadar sohbet etti. öyle bir meydan okuma. bir yudum dahi içmedi kendisi bir daha ama.

    işte biz büyüdük. bara falan beraber gelir, bize ısmarlar, öyle seyrederdi. sadece bir kere, su kenarında rakı içen insanlara bakıp, "keşke ağzımla içebilseydim şu mereti" demişliği var ki, hepimizin içinde yaradır.

    keşke be baba. seninle hiç karşılıklı keyif yapamadık baba kız gibi ama biliyorum ki kralını yapardık olsaydın. kralını yapardık, zamanında bokunu çıkarmasaydın. kardeşimle yapıyoruz şimdi bunu. annem de ne seversek onu koyuyor sofraya, ne istersek onu pişiriyor. görsen derdin ki, "ulen, karı benim yetmişlikleri tuvaletlere döktü, bahçe duvarlarında kırdı, çocuklara sofra kuruyor, başlarım öyle işe"

    eee bizde de böyle*

  • künefe bim’de satılan hazır künefe.
    iskender’in eti eşek veya at etidir muhtemelen.

    kısaca cola en sağlıklısı bu menüde