hesabın var mı? giriş yap

  • zamanında kendisiyle aramda enteresan bir mini diyalog gerçekleşmiş şarkıcı, şov adamı hatta kendi deyimiyle uzaylı.. okulda asansöre bindim, zemin kata inicem ama asansör 1.katta durdu, kapı açıldı ve tam karşımda mustafa topaloğlu..

    mt : bu asansör aşağı mı iniyor yukarı mı çıkıyor?
    ben: aşağı iniyor.
    mt: tamam o zaman sana hayırlı yolculuklar..
    ben: !?!?!?!?

  • çocukluğundan beri her gün ağır antrenmanlar yapan siyahi bir futbolcuyu dövebileceğini zanneden malları açığa çıkarmıştır. keşke imkan olsa da teke tek bi bırakabilsek.

    daha sen o ayağını kaldırmadan adam seni hastanelik eder, pipetle çorba içip altına sıça sıça 1 sene yatarsın.

    edit: başlığın başıma kalmasından hoşlanmıyorum.

  • babam parasız kalmazdı, babamın hep parası yoktu. çoğu gün eve ekmek parası bırakmadan giderdi. evde bir damla yağ yokken bakkaldan veresiye rakı almıştı bir gün. annem babamdan allah gibi korkmasına rağmen "ya allah" deyip balkondan aşağı fırlatmıştı rakıyı. bütün sokak iki gün anason kokmuştu. karşı komşumuz hacı amcalar çok rahatsız olmuşlardı, söylenmişlerdi tövbe tövbe diye:)

    yani bazı babalarda default gelen özellik o. genelde paraları olmaz.

    "baba yarın arife, bayramlık alacak mıyız?" "paramız yok kızım."
    "baba eşofmanım yok beden dersine giremiyorum." "paramız yok kızım."
    "baba harç zamanı geldi." (şair burda zaten katkı kredisiyle büyük kısmı ödenmiş olan meblağdan bahsediyor.) "paramız yok kızım."
    edit: parasız da öldü kendisi, cenazesini kaldırıp borçlarını ödedik üstüne.

  • uçakta olmuş başka yerde olmuş hiç farketmez. türkiye gerçeğidir.

    vakti zamanında ( bu yaz başı ) adanaya gidecek uçağa binmek sebebiyle kadıköyden iett otobüsüne bindim ki sabiha gokcene gideyim. sabahın 7 si falan. 2 tanede müptezelligin dibine vurmuş kafaları beton olmuş gençte bindi. tabi mevzu para vermem beleş binerime döndü. şöföre ana avrat sövmeler keserim lan gırtlağını tarzında muhabbetler. tabi şöför amcam dayanamadı koca otobusu içindekilerle durdurdu polisi çağırdı. otobustekıler galeyan - hadı gıdelım ucaga yetısecegız , bız sızın kavganızı seyretmek zorundamıyız falan. polis geldi gençler sakin olun adam olun minvalinde kelimeler söyledi basti gitti. ne zaman ki elemanlar pendik civarinda inmek için hareketlendi o zaman film koptu. arka kapıdan gelen iki eleman on kapıdan yolcu alan soforu cektı dısarı cıkarttı. rahat 60-70 olan otobusten ben ve bir genc cocuk dısında bır allahın kulu ınmedı. ben kı boyle durumlarda belayı direk ustume cektıgımden alıskınım. cocuklardan bırının salladıgı kemerın tokası kaşıma geldı ıkıncı salladıgı kemerı savusturdum benı pas gectı otobusun camını tuzla buz etti. hala otobusten ınen bir kisi yok. hea sonuc ne oldu. sofor amca bıraz hırpalandı ama 2 muptezelin anasının amınıda pendık koprusu asfaltına gomduk 3 kişi.

    bu uçaktaki yaşananın da pek farkı yok.

    gercı olan bızım kaşa oldu. o şekilde toplantıdan toplantıya girdim : )

  • bu saçın sahibi saçını yıkayıp bir hafta boyunca temiz görünümlü saçla gezen insanlara acayip imrenir. imreniyorum. evet. ulan ben dün gece saçımı yıkadım öteki 1 hafta önce yıkamış ama hangisi temiz görüküyo tabi ki soldaki. kuaföre gidince ve fön çektirince adam baktı olmuyo ne diyo sana 'saçına bişey mi sürüyosun' evet. bok sürüyorum geceden. ulan ne sürcem. oy anam. ailedeki herkesin saçı ibrahim erkal, mustafa sarıgül gibiyken benimki neden ince telli neden? bir de bir sinüzitin sahip olabileceği en kötü saç tipini bana vermişsin tanrım. bunu da belirteyim. her gün saç yıkamaktan sinüzit oldum arkadaş.

    özet geçeyim: hem saçım ince telli hem ben sümüklüyüm.

  • -beşiktaşta, kimsenin tencere tava çalmadığı bir sokakta tek başına bir çocuğun pencereye tüneyip bir elinde cezve bir elinde kaşık "sık bakalım sık bakalım biber gazı sık bakalım" ritmini tutması.

    -çarşı'nın açıklamasını dinlerken parkın karşısındaki bir evin balkonundaki tencere çalan yaşlı teyzeyi fark etmem, herkese gösterip teyzeye "beyaz" çektirmemiz.

    -binlerce kişi yürürken, balkondan tencere tava çalan bir dedenin gaza gelip tencereyi kafasına koyup öyle çalması.

    -aynı yolda kafamızın üstünden peçete koleksiyonunu döken küçük kız. maske, gözlük, limon, karbonatlı su atan amca.

    -arkadaşımın gaza gelip "tayyip yeter titriyorum bana biber gazı yolla müptezel oldum" diye çığlık atması. aynı arkadaşımın biber gazı kokuları gelince "komşular uyumayın maske atacağınıza parfüm sıkın şu sokağa" diye bağırması.

    -yolun sonunda çevik ve tomalarla karşılaştığımızda "çevik kuvvet beyaz desene" sloganları atmamız, "kırmızı" diye bağırdığımızda, "beyaaz" cevabını alamamızın üstüne "amirim izin ver beyaz desinler" diye bağırmak değil höykürmemiz.

    gülümseten, gurura gark eden, unutulmaması gereken detaylardır.

  • bu entry'nin devamı niteliğinde ve güncel bilgilerle yeni giri için tık tık.

    tehlike artık kapımıza kadar geldi* ve üç maymunu oynamak gibi bir lüksümüz yok.

    coronavirüs ailesinin son ve en gelişmiş üyesini bu kadar tehditkar yapan özellikleri nedir?

    - yapılan son araştırmalara göre virüsün bulaştırma gücü çok yüksek ve bir enfekte kişi ortalama neredeyse 7 kişiye kadar* bulaştırabiliyor;

    - ace2 enzimini içeren hücrelere doğrudan saldırdığı için, hafif semptomlu hastalarda bile böbreklerde hasar ve testislerde kalıcı olarak kısırlık yapabiliyor;
    (hastalığı hafif şekilde geçirip hasar görmeden atlatmanız zor görünüyor)

    - bazı enfekte kişilerde hastalık semptom göstermeden yayılabiliyor;
    (yani siz sağlıklıyım diye gezerken halihazırda pek çok kişiyi hasta etmiş oluyorsunuz)

    - vücut dışı yüzeylerde 9 güne kadar aktif kalabiliyor ve temas halinde enfekte edebiliyor;

    - aerosol* yayılma yeteneğine sahip ve 3 saati aşkın bir süre boyunca havada asılı kalabiliyor; (çin'deki bir belediye otobüsünde aerosol aracılığı ile 4.5 metre uzaklığında yolculara dahi bulaşım yaptı,

    - dışkı ve göz üzerinden enfekte etme kabiliyetine sahip;
    (hong kong'ta kanalizasyon borularından sızıp, tuvalet üzerinden evinden çıkmamış bir aileye bulaştı)-(wuhan'da bu yüzden dün 2.000 ton dezenfektan kanalizasyon sistemine döküldü;)

    - inkübasyon (kuluçka) süresi ilk olarak 14 güne kadar uzuyor dendi ama bazı vakalarda 24 güne kadar ulaşabildiği tespit edildi ve bu evrede de bulaşıcılık gösterdiği ortaya kondu;
    (edit: korkunç bir haber daha, bir hasta 27 gün sonra pozitif test edilmiş ve 27 güne kadar uzama ihtimali varmış

    - virüs yalnızca akciğer değil; kalp, böbrek ve bağırsak gibi organlara saldırarak ani kalp durması ve çoklu organ yetmezliği gibi sonuçlara neden oluyor;
    (ani ölüm vakaları bu nedenle görülüyor)

    - nükleik asit bazlı test kitlerinde ciddi hata payları mevcut ve wuhan'da bu nedenle ct ile tarama yapılarak virüsün pnömoni nedeniyle akciğerlerdeki biraktığı izlerden teşhis yapıldı ve bir günde tam 15.000 yeni hasta ortaya çıkarıldı;
    (sonrasında hubei ve wuhan yönetimi bizzat xi jinping tarafından görevden alınıp, yerine kendisine yakın ve şahin bir bürokratı göreve getirdi)*

    - virolog ve uzmanlar influenza gibi pandemi oluşturacağı düşüncesinde mutabık kalmaya başladılar;
    (o evreye ulaşana kadar muhtemelen pek çok ölüme neden olacak)

    virüs hakkındaki en büyük safsatalardan biri de sadece yaşlıları öldürdüğü yalanı. çin ve iran'da özellikle doktorlar olmak üzere pek çok genç insan hayatını kaybetti. geçtiğimiz günlerde g. kore'de 17 yaşında ve kronik rahatsızlığı olmayan bir kişi iran'da 25 yaşında bir hemşire, yine iran'da 22 yaşında sağlıklı bir futsal oyuncusu elham sheikhi, 31 yaşında ve it's just a flu diye dalga geçen bir acem oğlanı ve dalga geçtiği twit, çin'de 29 yaşında evlilik hazırlıkları yapan bir doktor, wuhan'da daha önce kronik rahatsızlığı bulunmayan 36 yaşında biri ve hastalığın varlığı erken fark eden ancak yönetim tarafından tehdit edilip susturulan li wenliang hastalıktan öldüğünde yalnızca 34 yaşındaydı;

    -çin köşeye sıkışmış durumda ekonomisi ciddi anlamda yıpranıyor, bu nedenle virüsle ilgili marjinal bir hamle yapmaları kaçınılmaz hale geliyor;

    - uygulanan ağır karantina nedeniyle açılmayan fabrikalar tedarik zincirinin bozulmasına ve milyarlarca dolarlık zararın oluşmasıyla sonuçlandı;

    - çin ayrıca dünyanın en büyük nadir element üreticisi, nadir elementler her türlü teknolojik ekipmanda kullanılıyor ve ülkede yalnızca iki haftalık stok kaldı;

    - tedavi edildiği söylenen bazı kişilerde virüs yeniden görülmeye başlamış;

    dibimizdeki iran'da rejim muhtemelen vakaları gizlemeye kalktı ancak altından kalkamayacakları bir duruma gelince mecburen sızdırdılar. şuan iran'da muhtemelen enfekte yüzlerce kişi var ve sağlıklı bilgi gelmediği için ikinci bir chernobyl vakası etkisi yaratma potansiyeline sahip.

    acilen çok ciddi biçimde bilinçlenmeli ve ülke olarak önlemler almalıyız, yoksa ncovid19'un bu topraklarda büyük ölçekli bir kasırga etkisi yaratacağı çok açık.

    ayrıca son yılların en sert grip* salgını yaşanıyor ve özellikle çocukları korumanız öneriliyor.

  • türkler arap milliyetçisidir. tarihte bundan başka, bir ırkın başka bir ırkın milliyetçisi olduğu görülmemiştir. mesela rumlar, bulgarlar, ermeniler vs. bağımsızlık adına kendi milli kiliselerini kurmuşlar, buralarda ana dillerinde ibadet etmişlerdir. ama ne hikmetse türkler namazda okuduğu duayı bile kendi ana dilinde okumayan, dolayısıyla ibadetini anlamadan yapan ve 1950'de ezan yeniden arapça'ya döndürülünce kurbanlar kesen bir millettir. evet, türk milleti arap milliyetçisidir ve bunun bedelini ödeme zamanı gelmiştir.

  • bu konuyla ilgili öyle yorumlar yapılıyor ki,
    - sonuçta o akademisyen, bir sürü makale zart zurt, problem yani soyadı değişikliği
    - sonuçta isim yapmış avukat, zorluk çekicek..., gibi gibi, uzatmaya gerek yok.

    ne akademisyenim, ne de isim yapmış avukat. sadece şunu diyorum: benim kimliğim neden 26 yaşında değişip başka bir şey olmak zorunda? ("zorunda" kelimesinin altını çizerim.) buna itiraz etmek için neden birtakım zorunlu ve mantıklı sebepler üretmek zorundayım ki millete haklı olduğumu kanıtliyim? sadece adımın ve soyadımın değişmesini istemiyorum çünkü ben ona alıştım, ben "o"yum. dileyen değiştirir, dileyen kendininkinin sonuna kocasınınkini ekletir, dileyen apaynı halde bırakır. aksini iddia edenin yaptığı apaçık faşistliktir.

    sevgi, saygı, aile olmak gibi zırvalamalara gidilmesin lütfen. o zaman yeni kural çıkarıyorum: isminin sonuna kocasının ismini ekleme kuralı. mesela hayriye'ysen, kocan da kamil'se bundan sonra adın hayriyekamil. soyadın da gül olsun kocanınki de hayrettinoglu. oldun hayriyekamil gül hayrettinoğlu. aksini iddia ediyosan aile olma kavramını anlayamamışsın demektir canım benim. o zaman evlenmeseydin. oldu mu şekerim? feministlik yapma bana.

    bu arada zannedersem artık mümkün bu sadece kendi soyadını kullanabilmesi mevzusu. ancak büssürü bürokrasisi var.

    edit: hızımı alamıyorum. kocasının soyadı ile babasının soyadını kullanması arasındaki fark şudur: kıza babasının soyadı doğduğu andan itibaren verilmiştir. kız da o soyadı kimlik olarak bellemiştir. değiştirilmesine zorlanması faşistliktir. kocasının soyadı doğumdan itibaren verilebilecek bir soyad olsaydı, o zaman derdin "babasınınkini alıcana kocasınınkini alsın, ne fark edecek ikisi de erkek neticede, feminist havaların kime" diye. illa her şeyi defaultta erkeğin kadına üstünlüğüne karşı bir başkaldırı olarak algılamaya pek meraklısınız.