hesabın var mı? giriş yap

  • bir hafta sonra deprem bölgesine gökten sihirli ışıklar mı düşecekmiş?
    '6 ay bizden olsun, para almıyoruz' diyememişler mi sermayenin uşakları?

  • onun bacanağını, bunun görümcesini temsil yeteneği olmadan büyükelçi diye atarsanız haklılığımızı filistine bile anlatamayız. asker sahada can veriyor ama diplomatik misyon bu haklılığı yeterince anlatamıyor. tüm dünyadan dışlandık tam bir fiyasko. bu yeteneksizlere zırhlı mercedes çekip tonla maaş ödüyor türk vergi mükellefi yazık.

    zorunlu edit: ifşa etmek farz oldu. dün ilgili yazımı araklayan medya emekçileri
    1- fatih portakal - fox ana haber bülteninde benim yukarıda yazan cümlemi kullanmış uyaran yazar @acilin ben bilirkisiyim 'e teşekkür ederim.
    2- murat muratoğlu - sözcü - linkteki 7. ve 8. paragrafa dikkat birebir benim yazımı kullanmış.
    https://www.sozcu.com.tr/…ybedersin-masada-5391234/

    yahu yapmayın emeğe saygı :) telif hakkı kutsaldır ağalar. yapıcı bir eleştiri yaptık medya'ya malzeme olduk :(

  • loki sonrası marvel studios'un dördüncü disney+ projesi olan what ıf'in geçtiğimiz günlerde resmi fragmanı yayınlandı. fragmana geçmeden önce what ıf konseptinin çizgi romandaki başlangıcına bakmamız lazım. marvel ana sürekliliği bilindiği üzere earth-616 olarak anılıyor. bu evrenin dışında ultimate evreni (earth-1610), old man logan evreni (earth-807128), house of m evreni (earth-58163) gibi sonsuz sayıda başka evren daha var. bu evrenler marvel multiverse'ünü oluşturuyor. what ıf hikayelerinin her biri ana süreklilik olan earth-616 dışındaki evrenlerde geçen hikayelerden oluşuyor.

    ilk what ıf çizgi romanı 1977 yılının şubat ayında eğer spider-man, fantastic four'a katılsaydı ne olurdu sorusuyla başlıyor. ikinci sayı eğer hulk, bruce banner'ın zihnine sahip olsaydı ne olurdu sorusunun yanıtını arıyor. konsept olarak what ıf, marvel karakterlerinin bildiğimiz süreçlerinin dışında başlarına bi'şeyler gelseydi ne olurdu sorusuyla yola çıkıyor.

    dizi ilk kez 2019 yılında san diego comic-con'da duyurulduğunda itiraf etmeliyim ki en az merak ettiğim proje olmuştu. bunun birinci sebebi marvel cinematic universe içerisinde what ıf konseptinin işlevselliğinin düşük olacağını düşünmemdi. diğeri ise animasyon olmasıydı. star wars evreninden örnek vermek gerekirse bir çok canon star wars animasyonu olmasına ve hepsini izlememe rağmen asla live-action projeler kadar heyecanlanamıyorum. bir noktadan sonra izlerken kendimi kopmuş hissediyorum. lakin bütün düşüncelerimi 180 derece değiştiren bir şey oldu; loki

    loki dizisi mcu'da bir çok şeyi sonsuza kadar değiştirdi. hikaye anlamında baktığımız zaman loki'nin captain america: civil war, avengers: ınfinity war, avengers: endgame kadar önemli olduğunu söylemek mümkün. mcu'nun yeni büyük villain'ı olan kang'i evrene katmasının yanında, multiverse konseptini derinlemesine bir şekilde evrene yerleştirdi. loki'nin bu hamlesi what ıf dizisinin de mcu içerisindeki yerini biranda üst sıralara taşıdı. what ıf'e karşı oluşan beklenti loki dizisi ile birlikte hiç olmadığı kadar arttı. eğer şöyle olsaydı ne olurdu gibi alternatif hikayeler sunacak olan yapım loki'nin müdahalesiyle mcu'nun yepyeni ve taze olan multiverse hikaye akışının ilk yapımı oldu. dizi yeni multiverse için canon hale geldi. benim gibi yapıma karşı ilgisi daha düşük olan insanların dikkatini olabilecek en güçlü şekilde çekti.

    marvel studios, evren kurma ve bu evreni yaşatma konusunda kendisini çoktan ispatlamış olmasına rağmen bazen olağanüstü fikirlerle şaşırtmaya devam edebiliyor. geriye yönelik filmlerin ve hikayelerin değerini de arttırabiliyor. başarılarının en büyük sebeplerinden biri bu olsa gerek. örnek vermek gerekirse avengers: endgame'de thor ve annesinin ilişkisi belki de en zayıf mcu filmlerinden olan thor: the dark world'ün değerini arttırıyor. captain america: the winter soldier ve captain america: civil war kendilerinden biraz daha zayıf olan captain america: the first avenger'ın değerini arttırıyor. eylül ayında vizyona girecek shang-chi and the legends of the ten rings'in mandarin üzerinden ıron man 3'ün değerini arttıracağına eminim. benzer şekilde loki bir proje olarak soru işareti bırakan what ıf'i biranda en çok beklenen yapım haline getirebiliyor. işte bu gerçekten başarılı bir yönetime işaret ediyor. geçmiş ya da gelecek bütün projeleri dinamik halde tutmak gerçekten önemli bir iş.

    artık fragman geçme zamanı geldi. fragmanın ilk sahnesi son derece akıllıca bir şekilde mcu'nun ilk sahnesi ile açılıyor. tony stark'ın geçirdiği kaza. ama bir farkla bu sefer olay olmadan killmonger tarafından kurtarılıyor tony ve ilk sorumuz sorulmuş oluyor; eğer tony stark, killmonger tarafından kurtarılsaydı ne olurdu ? ardından doctor strange, t'challa gibi karakterlerin başlarına farklı olayların geldiğine şahit oluyoruz. doctor strange karanlık bir yola sapıyor. yondu ise t'challa'yı kaçırıyor. kavanoz içerisinde scott lang'in kafasını görüyoruz. howard the duck ve shuri gibi tanıdık yüzler fragmana serpiştirilmiş halde.

    ilk avengers filmindeki toplanma sahnesinin tamamen farklı bir versiyonunu görmekte mümkün. bu sefer guardians of the multiverse adı verilecek olan bir ekip bizi karşılıyor. gördüğümüz kadarıyla bu ekipte t'challa star-lord, captain carter, party thor ve bir çeşit killmonger var. ki başka sürpriz karakterlerde olacaktır. bu ekip belki de gelişimini tamamlamış bir ultron ile ya da dünya'yı yönetmeye başlayan bir loki ile karşılaşacak. what ıf konsepti ile artık her şey mümkün görünüyor.

    ilk gelen bilgiler dizinin mcu filmlerinin takip edeceği yönündeydi. yani ilk ıron man filmindeki olaylar farklı olsa ne olurdu ? captain america: the first avenger'daki olaylar farklı olsa ne olurdu şeklinde. mesela ilk captain america filminin alternatif versiyonunda süper asker serumunu agent carter alıyor ve captain carter'a dönüşüyor. muhtemelen steve rogers ise fragmanda gözüken ıron man zırhına benzeyen bir zırh giyiyor. spider-man'in olduğu bölüm ise zombi bölümü. o bölümdeki spider-man'e zombie hunter spidey diyecekler. marvel evrenindeki sevdiğimiz bir çok karakteri zombi olarak göreceğiz. ki spider-man ve zombi mevzusuna spider-man: far from home'da göz kırpılmıştı.

    bölümlerden sanki birbirinden bağımsız gibi bahsettik ama fragman dikkatli izlenildiğinde bir çok karakterin yollarının kesiştiği görünüyor. nasıl ki phase 1 filmlerinde karakterleri bir araya toplayan ve onlara rehberlik eden nick fury varsa what ıf hikayesinde ise uatu olacak. uatu karakterlere karışmasa da en azından bize rehberlik edecek.

    uatu'nun kim olduğuna da bakmamız lazım elbette. uatu the watcher çizgi romanlarda ilk 1963 yılında fantastic four'un 13. sayısında gözüken the watcher ırkına mensup bir karakter. the watcher ırkı evrende olup biten her şeyi izleyip kaydeden ama karışmayan bir ırk. uatu ise ayda yaşayan dünya gezegenini ve çevresini takip eden bir watcher. her ne kadar karışmaması gerekse de uatu diğerlerinden biraz farklı bir karakter. özellikle reed richards ve fantastic four ile iletişime geçmekten pek çekinmiyor. dizide nasıl bir yapıda olacağını henüz bilmiyoruz. karışacak mı ? sadece izleyecek ve bize mi rehberlik edecek ? bunlar dizi çıktığında cevaplanacak olan sorular.

    what ıf dizisi ile ilgili olarak merak edilen bir diğer şeyde elbette what ıf dizisinde gördüğümüz karakterleri live-action olarak görüp göremeyeceğimiz. ben what ıf'ten live-action'da çok sayıda geçiş olacağını düşünmüyorum. yani yeni black panther, what ıf'ten gelmez. ama doctor strange in the multiverse of madness filminde captain carter cameo'su ya da ant-man and the wasp: quantumania filminde ufak bir gönderme ya da loki ikinci sezonda animasyondan bir olaya referans verme gibi şeylerin olacağını düşünüyorum.

    marvel studios'un ilk animasyon projesi olsa da son animasyon projesi olmayacak what ıf. stüdyonun içerisinde bir minik animasyon stüdyosu kurulması planlanıyor. önümüzdeki yıllarda what ıf dışında da animasyon projeleri göreceğiz. böylece marvel studios hem kendileri için hem de seyirciler için yeni bir alan açmış oldu. bu konuda ne kadar başarılı olacaklarını da what ıf yayınlanmaya başlayınca göreceğiz.

  • şöyle konuşmalara sebebiyet verebilecek durum;

    proleterkral: beyler makarna mı yapalım yoksa dışarıdan mı söyleyelim?
    sartre: tüm seçimlerimizden sorumluyuz.
    pk: aynen abi de, seçin işte birini.
    camus: fark etmez.
    pk: dışarıdan makarna söylüyorum lan o zaman. hadi bakalım!
    sartre: sentez ha!?
    camus: saçmalık!
    pk: off... abi biraz evle ilgilenin ya... bulaşıklar da dağ gibi oldu...
    camus: yıkasak da hep yeni baştan nasılsa... sisifos gibi.
    sartre: bulantı tabakların üzerinde, çatalda, mutfağın duvarlarında, her tarafta...
    pk: hay allah belanızı versin be!

  • ya arkadaş... lan... aslında... o zaman hemen konuya giriyorum: kızların bazı erkeklere duydukları güveni ve onlara besledikleri "dostane sevgi"yi belirtmek için kullandıkları bir ifade.

    lisedeyken kızlar "basketbol takımında oynanan okulun yakışıklısı" klişesinin gölgesinde yaşayan selvi boylum al yazmalım filminde ahmet mekin 'in oynadığı cemşit karakteri tadındaki çocuklar için kullanırlardı bunu genelde... "ay esmer volki çok yakışıklı, sarı çağatay tam fıstık" bilmem ne derken bir yandan da bu cemşit prototipine "ay seni de çok seviyoruz, şu okulda bir güvendiğimiz sen varsın" derler; bir de böyle ballandıra ballandıra "x (bu örnek olayda cemşit prototipi) çok güvenilirdir bak... soyun yanına yat dönüp bakmaz, bir de üstüne battaniye/çarşaf/yorgan (mevsimlik değişken) örter" diye bu cemşit'i överlerdi... daha sonraki yıllarda da buna tanık oldum ben. kızlar bir adamın güvenilirliğini belirtmek için bu ifadeye benzer başka ifadelerle kendilerine en uç durumlarda bile "yan gözle" bakmayacaklarından emin oldukları erkekleri övüyorlar... var bunu yapanlar. cemşit ve cemşit gibileri överken bu kadar fazla ırz-namus vurgusu yapmanın cemşit'te açtığı yaralara değinen var mı peki?

    peki ama "soyun yanına yat dönüp bakmaz" ve benzeri ifadelerle övülen cemşit'in içinde kopan fırtına? cemşit'in o anda hissetikleri? "ehe sağol ya pelin... sen de benim kardeşimsin" derken, kabuğu açılan hicran yaraları... kızlar böyle o en tikky tavırlarıyla "ya x canım ya...soyun yanına yat dönüp bakmaz" derken cemşit'in halay çeken hormonları?

    bir gün cemşit beklentileri boşa çıkarırsa biraz da suçu kendinizde arayın kızlar... nihayetinde oyuncak panda değil bu... cemşit.

  • meşhur bir hikaye vardır.

    arjantinli ünlü golfçü robert vincenzo yine bir ödül kazanmış, ödülünü alıp kameralara poz vermiş. ardından klübüne uğramış, eşyalarını toplayıp otoparktaki arabasının yanına doğru yürümüş. o sırada yanına bir kadın yaklaşmış. vincenzo’yu kutladıktan sonra ona küçük bir bebeği olduğunu, bebeğin çok hastalandığını ve hastane masraflarını karşılayamadığını onun her gün biraz daha ölüme yaklaştığını anlatmış bir çırpıda. kadının anlattıkları vincenzo’yu çok etkilemiş. hemen çek defterini çıkarmış ve turnuvadan kazandığı paranın bir bölümünü yazıp imzalamış. çeki kadına uzatmış. o sırada kadına; “umarım bebeğin iyi günleri için harcarsın”demiş. ertesi hafta vincenzo klüpte öğle yemeğini yerken golf derneğinin bir üyesi yanına yaklaşmış ve; “otoparktaki çocuklar, geçen hafta siz turnuvayı kazandığınız gün bir kadının yanınıza yaklaştığını ve sizinle konuştuğunu söylediler.”demiş. “evet” demiş vincenzo, “bunun neresi garip?”, “garip değil tabii ki.” demiş adam, “ama size bir haberim var. o kadın bir sahtekarmış. sizin gibi zengin kişilere yaklaşıp hasta bir bebeği olduğunu söyleyip para koparırmış. korkarım sizden de koparmış.”

    vincenzo şaşkınlıkla; “yani ölümü beklenen bir bebek yok mu?” demiş. “yok”demiş adam. “işte bu hafta duyduğum en iyi haber” demiş vincenzo.

    eğer bir insanı mutlu etmenin bedeli buysa 50 tl ile katılabileceğim kampanya. paylaşmak sizi nedrn mutlu etmiyor ki?

  • mustafa kemal'in pera palas'da kaldığı günlerdir. istanbul işgal altındadır. işgal kuvvetleri komutanları da pera palas'ın salonundadırlar. o sırada mustafa kemal salona iner. ingilizlerin dikkatini çekmiştir. ingilizler şef garsona bu türk subayının kim olduğunu sorarlar. garson "mustafa kemal." cevabını verir. ingilizler mustafa kemal'in çanakkale'deki ününü duymuşlardır, kendisiyle tanışmak üzere onu masalarına kahve içmeye davet etmek isterler ve bunu şef garsonun aracılığıyla ona iletirler. atatürk'ün garsona cevabı şu olur. "bizim geleneklerimize göre daveti ev sahibi yapar. onlar her ne kadar işgal kuvveti komutanları iseler de, ne de olsa misafirdirler. günün birinde gideceklerdir. bu nedenle benimle kahve içmek istiyorlarsa benim masama gelsinler..."

    şartları tekrar gözden geçirelim. istanbul işgal altındadır ve ingilizlerin o anda başkentini işgal ettikleri bir ülkenin subayına istedikleri şeyi yapabilme hakları vardır. o zamanlar henüz kurtuluş savaşı diye birşey başlamamıştır, mustafa kemal'in hayallerinden başka hiçbirşeyi yoktur. bu şartlar altında ve şartların farkında olduğu halde böylesi bir ayarı ihsan etmiştir işgal kuvvetleri subaylarına. pekçok devlet üst düzey devlet yetkilisine, diplomata, askere vs. pekçok güzel ayar verdiği olmuştur atatürk'ün ama bu anlattığım kanımca en güzel, en sade aynı zamanda en iddialı olanıdır.

  • tek başınalıktan dolayı zamanla donanım kazanır.

    sigorta sarmak(eskiden vardı böyle bir şey), musluk contası tamiri, anten ayarlama, ay sonlarında mutfaktaki üç alakasız şeyle yenebilecek lezzette yemek yapma gibi konularda kendine yetecek denli bilgi sahibidir.

    kriz anlarını daha kolay savuşturur, sakinliği ve evinin huzurunu sever. dağınık ya da toplu kendine ait bir düzeni vardır. kendi kaosuna hakimdir. bu kaos içinde tuzluğun yeri değişse sinirlenebilir, normaldir.

    bulaşık makinası kullanıyorsa ilk bardak rafı dolar. tencere yemeği yapınca iki günden sonra kalan yemek sürünür. arada gaza gelip kiloyla meyve alır, ilkinden sonrası buzdolabında unutulur.

    pijamalarını, sünmüş ve yıkanmaktan incelmiş giysilerini sever. rahatına düşkündür. büyük temizliği de idareten olanı da bilir. evinin huyunu suyunu, çıkardığı sesleri bilir. en ufak bir yabancılıkta kulakları diker. yabancı sesini bilir ve hoşlanmaz.

    kendi kendini oyalamayı, idare etmeyi ve bir yalnızlık level'ı üstünde de sevmeyi bilir.

  • bayılırım.

    öncelikle bir konuda anlaşalım. sinema neden birileriyle gitmek zorunda olduğunuz bir aktivite olsun ki? kim demiş bunu? sinema, ne birileriyle gitmek ne de tek başına gitmek zorunda olunan bir aktivitedir. kimi o şekil sever, kimi bu şekil sever. ben tek başına gitmeyi daha çok severim, etrafımda bıdır bıdır konuşan, hışır hışır paket karıştıran, cart curt fermuar çeken tiplerden de pek hazzetmem. bu konularda tam bir emekli öğretmen huysuzluğundayımdır. dolayısıyla ilk kez seyredeceğim bir filmi, özellikle de sevdiğim bir yönetmenin merakla beklediğim bir filmiyse, tek başına izlemeyi başkalarıyla izlemeye daima tercih ederim.

    yanımda bir şeyler konuşan, anlamadığı yeri soran, dikkatimi dağıtan birini istemem. daha önce izleyip beğendiğim bir filmi yeniden izlemek istersem, o vakit biriyle gitmeyi -özellikle de filmi görmesini istediğim birini- tercih edebilirim.

    hiç tanımadığım şehirlerde tek başıma sinemaya gitmeyi de severim, tanıdığım şehirlerde sinemaya gitmeyi de severim.

    sinemaya gitmeyi severim bir kere. biriyle ya da yalnız, hiç fark etmez.