hesabın var mı? giriş yap

  • türkiye koşullarında 10.000km'de bir değişim yapılması önerilir. motor sağlığı için yapabileceğiniz yegane şey doğru motor yağı ile değişimin aksatılmamasıdır. 15.000, 20.000km gibi değişimler kullanım kılavuzunda yer alabilir fakat yoğun trafik ve yüksek performanslı kullanımlarda kesinlikle 10.000 aşılmamalıdır.

    1 yıl süresi ise km dolmasa bile, yağın iç yapısında zaman içerisinde hava ile teması kaynaklı kontaminasyon(kirlilik) oluşumu ve yağın viskozitesinin değişmesi kaynaklı motorun sağlıklı çalışması için önerilmektedir. 2 yıl süreyle motor yağınızı değiştirmesenizde, motor hızlı bir şekilde deforme olmaz fakat risk faktörünü çok arttırıp, motor ömrünü exponansiyel olarak azaltırsınız. mekanik sistemlerde kötüye gidiş lineer şekilde birim zamanda eşit olarak ilerlemez.

    risk almayın, 1yıl/10.000km olarak motor yağınızı orjinal olduğundan emin olduğunuz uygun yağ ile değiştirin. piyasada sahte motor yağ oranı çok yüksektir bu sebeple yetkili serviste bakım yaptırmıyorsanız, motor yağını resmi distribütörlerden almanızı ve servisinize elden teslim etmenizi tavsiye ederim.

  • hakan şükür'ü sahnelerden kesmek için çok ciddi bir çalışma yapılmış. yanı sanırsın ki bütün golleri ümit davala falan atmış. bu biraz sınır bozucu. o golleri sanki hakem hediye etmiş gibi. üstüne hiç bir şampiyonluk kutlamasında gözükmüyor. bu artık kör göze parmak gibi olmuş. ister istemez "hakan nerede?" diye izlemeye başlıyorsun. artık konu fatih terim den çıkıp hakan şükür e evriliyor bir yerden sonra. bir insanı böyle silmek belki tarihte en son hititlerin tarihten silinmesi ile yarışır hale gelmiş. vardı olm bu adam. o kupalarda en çok gölü o adam attı. vardı hepimiz biliyoruz. adam milletvekili de oldu teröristte bu bizi bağlamaz ama bizi salak yerine koymanız biraz sınır bozucu.

  • ah çıkmış 2 mekanın. sevindim.

    mekanlardan birisi, 4 arkadaştık... 3 kişi kalktı bi kaç bişey içip. ben de son bi bira içeyim gitmeden dedim. sipariş verdim. abi bugün cumartesi, diğer arkadaşların gelmeyecekse veremem dediler. içip kalkıcam dedim. birayı verelim yolda iç mekanda tek oturamazsın dedi..

    daha önce de benzerini diğeri yapmıştı bir başka cumartesi. yine eve dönerken bi bira içeyim 10dk dedim. bana sokağın aşağısında bi boşluk gösterdi. orda ayakta içer misin demişti.

    umarım açılmaz hiç biri diyorum.
    sevgiler.

  • konseyde oylar açıklanırken ahmet çıktıkça takımdaki herkesin şaşırarak gözünü belerte belerte ahmet dursuna baktığı yarışma.

    amk sanki biz yazdık ahmet oylarını da koyduk kutunun içine.

  • oyuncu ödüllerinde cinsiyet ayrımını kaldırmaları çok tebrik toplayacak, en başta çok güzel bir iş yaptıkları için bol bol alkışlanacak, fakat zaman geçtikçe pek de iyi bir karar olmadığı ortaya çıkacaktır. ödülü iki sene üst üste erkek oyuncular -hak ettikleri şekilde- alınca, üçüncü sene hak etmese bile kadın oyuncuya verecekler ödülü. bunu tahmin etmek için sinemadan anlamaya ve festivalleri takip etmeye gerek yok. sosyal medyada kırk beş saniye geçirmek yeterli. çünkü ödülleri erkek oyuncular topladıkça, oyuncular gerçekten ödülü hak etmiş mi etmemiş mi buna bile bakılmaksızın, festivalin ayrımcılık ve kadın düşmanlığı yaptığına dair yazılar yazılacak, podcastler doldurulacak, tweet'ler atılacak, yazılar yazılacak. ''ödülü hak ettiği şekilde erkek oyuncuya vermek sureti ile kadın düşmanlığı yapmak'' gibi ilginç argümanlar türeyecek. eşitlik sağlayalım derken, erkekleri de kadınları da eşitsizliğe ve adaletsizliğe maruz bırakacaklar ama kolay kolay geri dönülecek bir karar olmadığı için geri adım da atamayacak ve zaman içinde ''en iyi oyuncu ödülünün'' itibarsızlaşmasını izleyecekler.

    kategorilerin cinsiyete göre ayrılması kadınları mağdur etmediği gibi eşitsizliğe de neden olmuyor. bilakis, bence, bu hâliyle daha eşit şekilde yarışmalarını sağlıyor. aynı tartışma akademi ödülleri için de yapılıyordu. sektör hâlâ erkek ağırlıklı, büyük bütçelerin büyük kısmı erkekler tarafından yönetiliyor, başrolleri erkek olacak senaryolar yazılıyor ve tartışılan şey ''oyuncu ödülünde cinsiyetsizlik''. eğer berlin'de ödül hakkaniyetli şekilde dağıtılırsa her on ödülden dokuzunu erkekler alacaktır. sebeplerini de az evvel yukarıda saydım zaten. tartışılması gereken başka konular varken bütün bunları es geçip vitrindeki bir ödülü kimin, ne şekilde alacağına kafa yormak, popülizmden başka bir şey değil. hiçbir sorunu çözmediği gibi, yeni sorunlar yaratmaktan başka bir işe de yaramayacak.

    bir ara da ''bond kadın olmalı'' tartışmaları vardı. böyle tartışmaları açanların kadın düşmanı olduğunu düşünüyorum ben zaten. kadınlara eşit haklar vermenin yolu ''erkek bir karakteri'' kadın yapmaktan mı geçiyor? beş yüz yıllık kült bir karakteri bir anda kadın yapınca bütün sorunlar bitiyor ve kadınlar eşitliğe mi kavuşuyor? mesela bond tarzı bir kadın karakter yaratıp, yıllar yılı ona yapılan yatırımlarla kült bir kadın karakter oluşturmak daha iyi olmaz mı? hazıra konmak mı yoksa böyle bir süreç mi daha çok saygı uyandırır ve kabul görür? bunu kadınlara sorsak ikincisini tercih ederler ama sosyal adalet savaşçıları birincisinde ısrarlı. çünkü popülizm böyle gerektiriyor.

    geçen yıl ''bu sene de en iyi yönetmen oscar adayları arasında kadın yönetmen yok'' tartışmaları da buna bir örnek olabilir. bunun sebebi, o sene kadın yönetmenlerin adaylık kazanacak bir film çekmemiş olmaları olabilir mi, sadece soruyorum. sesli düşünüyorum. bir ihtimal olarak kadın yönetmenlerden adaylık hak edecek bir performans çıkmamıştır belki de? hiç düşündünüz mü bunu? sanmıyorum. işin kötü kısmı ise ben bunları söyleyince kadın düşmanı oluyorum. halbuki alakası yok.

    kadınların eşit haklara sahip olmaları, hak etmedikleri adaylıklar ve ödüller almalarıyla sağlanmayacak. bu adaylığı/ödülü kadına verelim de sesleri kesilsin anlayışı devam ettiği müddetçe de hiçbir sorun çözülmeyecek zaten. kadınların ihtiyacı olan boş adaylıklar veya cinsiyetsiz kategorilerde yarışmak değil: eşit şekilde yarışacakları alanlar sağlamak. çekilen yüz filmden doksanı erkekler tarafından yönetilirken ''neden kadın aday yok'' sorusu mânâsız. berlin'de de birkaç seneye ''neden ödülleri erkekler alıyor'' tartışmaları yükselecek. zannedecekler ki ödülü kadına verince sorun da çözülecek. bir diğer sorun ise balrog gibi yer altında bekliyor: ödülü -hak ettikleri şekilde- kadınlar alınca da ''pozitif ayrım yapıp ödülleri kadına verüyüüürler.'' diyecekler.

    son sözüm şu olabilir: yine de yenilikler ve kabuk kırmak iyidir. kötü sonuçlansa da yol gösterici olabilir. bazı değişimler gerçekleştikten sonra ona ihtiyaç duyulduğu anlaşılır. çünkü çehre değişir, bakış açısı değişir. şahsen bu fikri anlamsız buluyor, sorun çözeceğine inanmıyor, yeni sorunlar yaratacağını ve sürekli etrafında dönüp duracak olan tartışmalardan ötürü de ödülün, zaman içinde itibarsızlaştıracağını düşünüyorum. ancak belki de burada açılan yol başka yollar açılmasına ve şu an benim ya da bu kararı alanların dahi göremediği, kestiremediği daha da farklı yollar açılmasını sağlayabilir. böyle ihtimaller her zaman vardır. genelde gerçekleşmese de.

  • kiracıyı evden çıkartmak için kullanılan bir bahane cümlesi.

    şimdi, ev sahibiyim; evimde kiracılarım var; ve her iki tarafın da haklarını çok iyi biliyorum.

    söylenmiş ama tekrarlayayım:

    ev sahibi, mülk ile birlikte (varsa) o mülk üzerine yapılmış sözleşmeleri de devralır. içinde kiracı olan bir mülkü size hiç kimse zorla satmıyor. müstakbel ev sahibi, mülkü alırken, içinde kiracı varsa sözleşmeyi de görme hakkına sahiptir. normal şartlar altında, müstakbel ev sahibinin kiracı ile de tanışması ve sözleşmeyi incelemesi tavsiye edilir. herhangi bir evi almadan önce veya aldıktan sonra en iyi yol, kiracı ile iletişim kurmak ve "uzlaşmaktır".

    kiracının çıkmasını mı istiyorsunuz? o evde kendiniz veya birinci dereceden bir akrabanız oturacaksanız, evi aldıktan sonraki bir ay içerisinde kendisine bir tebligat göndermeniz gerekiyor. tebligat kiracının eline ulaştıktan sonra süre işlemeye başlar. altı ay sonra kiracı taşınmazsa veya zorluk çıkarırsa, dava açma hakkınız var.

    kiracılar;

    yeni ev sahibi böyle bir tebligat yapmamışsa, on (10) yıllık geçerliliği olan kira sözleşmeniz aynen olduğu gibi devam edecektir.

    böyle bir durum yaşamamak için, bazı açık gözlü yeni ev sahipleri şu yönteme başvuruyorlar:

    yeni ev sahibi kiracıya gidip, "evinizin yeni sahibiyim. eski sözleşme geçersiz (hayır! halen geçerli). yeni bir sözleşme yapalım ve tahliye taahhütnamesi de imzalayacaksınız. yoksa evimden çıkın", diyebilir.

    buna düşmeyin. yok böyle bir şey. eski sözleşme aynen devam eder. yeni ev sahibinin adı soyadı, tckn ve hesap numarası, sözleşme'ye ek madde olarak eklenmelidir. sözleşme üzerinde yapılacak başka değişikliği de kabul etmeyin. size verilen iban, mutlaka ama mutlaka ev sahibinin tckn'si ile bağlantılı olmalıdır. başkasına ait bir hesabı kabul etmeyin.

    bu arada, depositonuz, eski ev sahibinin hesabından çıkıp, yeni ev sahibinin hesabına aktarılmalıdır. sizin yeniden deposito ödeme zorunluluğunuz yok. ve kanun gereği yeni ev sahibi de depositonuza dokunamaz.

    eğer, sizinle tanışmadan ve bu bir aylık süre içerisinde size herhangi bir tebligatta bulunmadan gelip de baskı yapan biri olursa kendisini haneye rahatsızlık vermekten dolayı savcıya şikayet edeceğinizi söyleyin. yok öyle telefonla arayıp üstten üsten konuşmak. mal sahibiyim, diye mala bağlayanlara direkt haddini bildireceksiniz.

    yani, eğer tebligat süresini kaçırmışsa, sizi muhatap almayan ve sonradan size baskı yapan bu salak ne yaparsa yapsın, sözleşmeniz sürecinde sizi evden "nah!" çıkarır.

    altı ayın sonunda size karşı dava açılırsa, bir avukat ile duruşmaya katılın ve ev sahibinden o evde kimin oturacağını kanıtlamasını talep edin; dava kaydına girsin. sonradan o evde başka biri oturursa, 12 aylık kira bedelini olan tazminatı ve mahkeme masraflarını çat! diye kendisine kilitlersiniz. çakal olmamayı öğrenir. hayat öğretir ona.

    korkmayın yani... yeni ev sahibiniz sizden korksun.

    yeni ev sahibi;

    kiracısı olan ev almayın. benden tavsiye. ben öyle eve yatırım yapmam. yaparsam da, öncesinde sözleşmeyi incelerim, kiracıdan izin alıp eve bakarım, zarar var mı yok mu iyice anlarım ve ona göre kararımı veririm. bazı evlerde kiracının olması iyi bir şeydir. en azından, hem evine bakacak bir kişi olur, hem de evin değeri artar. ha, kiracının ödediği kira düşük ve sözleşmenin bitmesine de 2-3 yıl daha var... o topa girmem. herkese iyi günler diler, başka eve bakarım. ev mi yok ayol? biraz aklı olan böyle hareket eder.

    madem ki yüksek kira istiyorsun, boş ev al! di mi?

    ***

    bir de, bazı ev sahipleri, mevcut kiracıyı çıkarıp evi daha yüksek fiyata kiralamak için, uzaktan bir akrabalarına veya güvendikleri birine (kâğıt üzerinde) ev satabiliyorlar. bu da mümkün. yine panik yapmayın ama davalık olursanız da bunun tespitini talep edin. ticari ahlâka uygun olmayan bu durumun da yaptırımı var.

  • bağımlılıkla mücadele ve sağlıklı yaşam ile ilgili uzaktan eğitim yoluyla verilen bir seminerde öğrencinin, peygamber efendimiz gün içinde 2 saat uyurmuş demesi üzerine rehber öğretmenin 'günün koşulları gereği olduğunu, günümüzde çocukların 22.00-08.00 saatleri arasında uyku düzenini sağlaması gerektiği' şeklinde cevaplaması üzerine durumu babasına (imam hatip lisesi müdürü) iletmesi ve babasının da 'çocuğun peygamber sevgisi ve dini hassasiyetleri üzerinden travma yaşaması' şeklinde şikayeti üzerinden milli eğitim'in başlattığı soruşturma.

    (bkz: https://www.cumhuriyet.com.tr/…a-baslatildi-1828507) haberin metni bu şekilde.

    eğer ki durum burada anlatıldığı gibiyse gerçekten ülkenin içinde bulunduğu durumun gittikçe çok daha vahim bir yere doğru gittiğinin resmidir. demek ki bilimsel konuşmak suç. söyleyin de bilelim.

  • ali ismail korkmaz'ın linç edildiği videoyu izlemediği için "linç" tanımını osuruktan yapan, eğitimli bir zevke sahip olmadığı için de yavuz bingöl'ü "sanatçı" zanneden, bu ve bunun gibi tüm basiretsizliklerini gördükçe kendisini "usta" veya "dünya lideri" olarak nitelemesine şaşıramadığımız bir amcanın sözleri.