hesabın var mı? giriş yap

  • eğer doğruysa telefon numarası, nerede çalıştığı belli bir hayvan evladının marifetidir. kız yurtdışına çıkacağı için ertelemek zorunda kalmış keşke polise hemen haber verebilseydi. burdan yapabileceğimiz herhangi bir şey olup olmadığını merak ettiğim durumdur ayrıca. kızın sosyal medyada gezen mesajı ihbar kabul edilebiliyor mu gibi sorular doğurmuştur.

    evde yalnızken sipariş verildiğinde, hele bir de geç saate kalmışsanız karşıdaki adamın sizin hakkınızda kapılabileceği art niyetli düşünceler korkusunu hortlatmıştır ayrıca. aşağıdan kapı çaldığında asansörün gelmesine yakın kapının sürgüsünü açıyor, üç kat kilidi bire indiriyorum ki evde yalnız olup korktuğum anlaşılmasın. kapıyı açmadan da mutlaka yok seninki daha gelmez benimkidir falan diye sesleniyorum içeriye doğru. televizyonun sesini açıyorum vb. sırf bunun için iki menü ya da iki içecek söylediğim de oluyor. bunlar oluyor çünkü allah korusun başınıza bir iş gelse "gecenin o saatinde sipariş vererek herifi kapının önüne kadar getiren kız" olarak içten içe suçlanacağını da biliyorsun. hiç ama yemeksepeti, ama kurumsallık, adamlar çekinir falan diyemiyorum. bir şey olsa ailem şoku atlatınca bana o saatte sipariş vermenin risklerini anlatır, ya da konu komşu "gerçi gece gece ne gerek varmış" falan der biliyorum. böyle hizmetler kadın milleti için değil bizim memlekette galiba, biz çok yanlış geliyoruz.

  • akciğer kanserinden kaynaklanan komplikasyonlar nedeniyle kaybettiğimiz büyük edebiyatçı.

    ışıklarda uyusun...

    newark, new jersey'de 3 şubat 1947'de dünyaya gelen amerikalı yazar, denemeci, çevirmen, senarist ve şair paul auster'ın kimlik arayışı ve kişisel anlam üzerine odaklanan karmaşık romanları, sıklıkla gizem öğeleriyle zenginleşir.

    columbia üniversitesi'nden mezun olduktan sonra fransa'ya taşınan auster, burada fransız edebiyatının önde gelen isimlerinin eserlerini çevirmeye ve kendi çalışmalarını amerikan dergilerinde yayınlatmaya başladı. ilk ününü, toplu olarak "the new york trilogy" (1987) ismiyle yayınlanan deneysel polisiye hikayeleri sayesinde kazandı. bu seride "city of glass" (cam kent), "ghosts" (hayaletler) ve "the locked room" (kilitli oda) romanları yer alıyor. "city of glass" suç romanları yazan ve kendini bir gizemin içinde bularak çeşitli kimliklere bürünen bir yazara odaklanır; "ghosts" ise beyaz isimli bir müşteri için siyah isimli bir adamı araştıran özel dedektif mavi'nin hikayesidir; "the locked room" ise kayıp bir yazarın hayatını araştırırken onun kimliğine bürünen başka bir yazarı konu alır.

    kronikleştirilmeye saplantılı, dikkat çekici kahramanların yer aldığı diğer eserlerinde "moon palace" (1989) ve "leviathan" (1992) da öne çıkar. "the ınvention of solitude" (1982) ise hem babasının ölümü üzerine bir anı kitabı hem de yazma eylemi üzerine felsefi bir inceleme niteliği taşır. auster, çeşitli şiir kitaplarının ("unearth-1974", "wall writing-1976") yanı sıra denemelerden oluşan derlemelerini ("white spaces-1980", "the art of hunger-1982") de kaleme aldı.

    diğer eserlerinde "the music of chance" (şans müziği, 1990) ve "mr. vertigo" (bay vertigo, 1994) da bulunmakta. "the book of ıllusions" (yanılsamalar kitabı, 2002) bir yazarın, karısı ve çocuklarının bir uçak kazasında ölmesiyle başlayan yas döneminde sessiz film yıldızlarına olan düşkünlüğünden bahseder; "travels in the scriptorium" (senaryo odasında seyahatler, 2007) ise kimliğini ve neden bulunduğu odaya nasıl geldiğini anlamaya çalışan bir adam etrafında döner. tüm bunlar olurken romana auster'ın eski kitaplarından çeşitli karakterler dahil olur. "man in the dark" (karanlıktaki adam, 2008) yaşlanmış ve mutsuz bir edebiyat eleştirmeninin uykusuz gecesinde zihninde gelişen distopik alternatif bir gerçekliği anlatır. "sunset park" (sunset park, 2010) ise brooklyn'de terk edilmiş bir binada yasadışı olarak yaşayan genç bir grup sanatçının öyküsünü barındırır.

    auster'ın kurgusunun büyük kısmı, benlik kavramına odaklandığından ve yazarın çeşitli gizli, açık kimliklerini yansıttığı için eleştirmenler sıklıkla otobiyografik unsurlardan ne ölçüde yararlandığını sorguladılar. örneğin "ınvisible” (görünmez, 2009) romanının kahramanı, auster'ın kendisine çok benzese de olay örgüsündeki cinayet ve ensest gibi dramatik öğelerin kurgu olduğu açıktır. "winter journal" (kış güncesi, 2012) biçimsel kaygı gütmeyen ve fragmanter bir anlatıya sahip olsa da kurgusal olmayan bu eser, kendini sorgulama meditasyonları arasına auster'ın deneyimleri, tercihleri ve seyahatlerinin yerleştirildiği ikinci tekil şahıs anlatımından oluşur. 2013'te yayınlanan devam kitabı "report from the ınterior" (içeriden rapor), benzer şekilde kendiliğinden oluşan bir seçki sunarken; anılarını daha derin sinematik etkileriyle biraraya getirir ve eski eşi yazar lydia davis ile mektuplaşmalarından örnekler verir. 2017'de yedi yıl sonrasında auster'ın ilk romanı "4 3 2 1" basıldı. her bir bölümün dört farklı kurgusal versiyonunu sunan kitapta kahramanı archie feguson farklı hayatlar sürer. kurgu dışı eserleri "talking to strangers selected essays, prefaces, and other writings, 1967–2017" (yabancılarla konuşmak) ve "groundwork: autobiographical writings, 1979–2012" sırasıyla 2019 ve 2020'de okuyucularla buluştu. auster bunların ardından "burning boy: the life and work of stephen crane" (2021) isimli biyografi kitabıyla karşımıza çıktı.

    ek olarak yazar, "smoke" (duman, 1995) dahil olmak üzere birçok filmin senaryosunu yazdı, "lulu on the bridge" (köprüdeki lulu, 1998) ve "the ınner life of martin frost" (martin frost'un iç dünyası, 2007) filmlerinin senaristliğini ve yönetmenliğini de üstlendi. gençken arkadaşının yıldırım çarpmasıyla ölümüne tanık olan auster, 2009 yapımı "act of god” (tanrının işi) isimli belgeselde yer alarak yıldırım çarpmasından sağ kurtulan insanlarla ilgili deneyimlerini anlattı. "here and now: letters 2008–2011" (burada ve şimdi) isimli çalışması ise güney afrikalı yazar j.m. coetzee ile mektuplaşmalarının toplu halidir.

  • bunların salon markalarına ait olanları ekseriyetle içerisinde bakım ürünü de barındırıyor. çünkü zaten mor şampuan kullanıyorsanız saçınız yıpratıcı bir açma işleminden geçmiş oluyor, dolayısıyla mor şampuan müşterisi aynı zamanda yıpranmış saç müşterisi de oluyor. bazı salon markalarıysa bu sebeple mor şampuanları saç bakımını destekleyici bir şekilde yapabiliyor ve böylece mor şampuan sonrası saçlarınız kazık gibi olmamasının yanısıra bir de daha da yumuşak olabiliyor.

    ben matrix markasına ait so silver şampuanı kullanıyorum, çok memnunum, öncesinde de yine aynı markanın brass off maskesini kullanıyordum, o da saç rengini 10 dakika içinde değiştirebilen harika bir üründü ama benim saç rengime uymadığı için bitince so silver şampuanı aldım. zaten matrix markasının ürünlerini kullanmaya başlamamda da brass off maskesi etkili oldu. ondan önce de l'oreal'in blondifier şampuanını kullanmıştım, ondan da çok memnun kalmıştım ama saçları matrix gibi yumuşacık yapmıyordu.

    bir kişi de sormuş "bunu kullanınca bütün vücudunuz da mor oluyor mu?" diye... evet, oluyor, hatta mavi oluyor ama yıkanırken geçiyor.

    peki neden mor şampuan? (gece gece bilgi veresim geldi)

    daha açık saç renklerine ulaşmak için saç açma işlemi yapılırken saçlardan koyu renk pigmentler çekilir. bu sırada saçın hangi tondan hangi tona açılması hedefleniyorsa, açılan saç tonuna göre kızıl, turuncu ve sarı alt tonlar açma işlemi sırasında saçta kalabilir. bu tonlar saçta kalmasa bile zamanla saçın kendini onarmaya başlaması ve saç boyasının da etkinliğini kaybetmeye başlamasıyla beraber bu tonlar ortaya çıkabilir. örneğin saçlarınız çok koyu siyahsa ve kumral saç hedefindeyseniz saçlarınızı kumral saç tonlarına boyadığınızda kızıl yansımalar ortaya çıkar. ya da diyelim ki şöyle güzel bir koyu sarı istiyorsunuz, saçınızın 8 numaraya kadar açılması gerekir ve bu seviyede turuncu yansımalar ortaya çıkar. saçınızı açık sarı ya da platin sarı yaptırmak istiyorsunuz diyelim, bu sefer de saçınızı 9-10 seviyelerine kadar açtırmanız gerekir, bu seviyelerde de sarı, dore yansımalar ortaya çıkar. görsel

    mor şampuan ihtiyacı da saçın olduğundan daha açık bir renge boyandığında ortaya çıkar. sıcak renklerin zıddı soğuk renklerdir ve zıt renkler vasıtasıyla istenmeyen yansımalar nötralize edilir. bu kızıl tonları nötralize etmek için de mavi tonlarındaki şampuanlar kullanılır. çok koyu siyahtan kumrala geçmişseniz kırmızı yansımaları ortadan kaldırmak için yeşil şampuan, açık kumral ve koyu sarı saçlarınız varsa turuncu yansımalardan kurtulmak için mavi-mor, rahmetli nur yerlitaş'ın tabiriyle “morcivert” şampuan, açık sarı ve platin saçlarınız varsa ve sarı yansımalardan kurtulmak için mor şampuan namı diğer silver şampuan kullanmanız gerekir.görsel

    çünkü saçlarımızdan pigmentler çekilirken en son kızıl tonlar saçlarımızdan ayrılır. saçlarımızı daha koyu renklere boyamak istediğimizde de bu prosedürün tam tersi izlenir ve saçlar önce uygun kızıl tonlara(kırmızı, turuncu veya sarı, istenen koyu renk saç tonuna göre) boyandıktan sonra koyu saç tonuna boyanır.

  • (annesiyle telefonda konusuyoruz.. ben is yerindeyim onlar evde..)
    annesi: bıdı bıdı bıdı..
    ben: hmm.. yaaa... hmm..
    annesi: dur bak atakan sana bişi sölicekmiş.. atakan'ı veriyorum.
    atakan(5,5): alo? baba..
    ben: efendim oğlum..
    atakan: delta force oynarken tankı nası patlattım biliyo musun?
    ben: nası patlattın?
    atakan: tahtayla..
    ben: tahtayla mı???!!
    atakan: tahta tabii.. zoruna mı gitti... hihohahahahahah...
    ben: !!!!

    (bkz: gora)

  • bu oranlar belirlenirken risk merkezleri yüzdesel kazanma oranını tespit edip kendi kazancını da katıp ona göre belirliyor. şöyle ki 1.10 oran veren bir takımın kazanma ihtimalinin yüzdesi yaklaşık % 85 civarı oluyor.

    şimdi biraz matematik biliyorsanız bu dört maçın da birden tutma olasılığını hesaplayabilirsiniz. kabaca yüzde 52.

    yani neredeyse garanti diye girdiğiniz bu bahiste bile yarı yarıya şansa ancak sahipsiniz. ama size vaadedilen kazanç yüzde 40 civarı bir miktara denk geliyor. bu tamamen aptalca bir risk.

    ki bu bütün koşulların eşit olduğu maçlar için geçerli. bu dört maçtan birinde verilecek bir kırmızı kart, erken penaltı, hakem hatası gibi faktörler katılmadan sadece kağıt üstündeki şanslar.

    neticede bu işleri para kazanma hırsıyla değil de keyif almak için yapan azınlığa pek lafım yok ama matematik bilgisi düşük insanlar o hırsla mutlaka ciddi para kaybedecektir.

  • geçenlerde yeni açılmış acıbadem akasya starbucks'a gittim. önümde bir müşteri siparişini verdi, setcard uzattı. starbucks görevlisi henüz o kartla ödeme alamadıklarını söyledi. müşteri de yanında başka kartı veya nakiti olmadığı için tamam iptal edelim o zaman siparişi dedi. görevli sorun değil ikramımız olsun deyip müşteriye ücretsiz olarak siparişini teslim etti.

    yani sadece kahveleri değil ticaret ahlakları da güzel.