hesabın var mı? giriş yap

  • videodaki iki genç sahilde takılırken aniden dev bir parmak izi beliriyor üstünde de yeni çağın başlangıcı yazıyor, ne anlama geliyor olabilir altından ne çıkacak merak ederseniz takipte kalın
    bkz: esrarengiz parmak izi

  • demokrasi istiyoruz yazan bir pankart yapıp ilinizin meydanına çıkın. pankart 100 tl tutar.

    en az 1 ay gözaltında tutulursunuz.
    yemek verirler heralde.

    10 kişi yapsanız da 2 kişi alıyolar gözaltına. yada 2 güne salıyolar diğerlerini.
    2 kişi yaparsanız ikiniz için garanti.

  • insanın default hali olması gerekirken nasıl mantıksız falan addediliyor şaşırıp duruyorum. esas mantıksız olan dünyanın çoğunun binlerce yıldır bulutların üzerinde sihirli bir adamın var olduğuna inanması. enteresan adamlar vesselam neyse ki sayıları yavaş yavaş da olsa azalıyor.

  • şu ana kadar görebildiğimiz kadarıyla uzayda canlı yok demek, okyanus sahilinden çay kaşığıyla aldığımız suya bakıp, okyanusta balık yok demek gibidir.

    toplum baskısı editi: bu sözü benden önce neil degrasse tyson söylemiş olup, ben sadece fincan yerine çay kaşığı, balina yerine balık koyup ifade etmiştim. ancak yine de intihal yapmaktan yakalandık. sabaha kadar uyumayan eksisözluk bekçilerine ve favcılarına teşekkürler.

    saatiniz yok mu sizin olm..t

    ertesi gün editi: çok arkadaş bu sözün carl sagan a ait olabileceğini söyledi. valla bana da dert oldu.

    epey sonra editi: bu tanımı neil degrasse tyson'un star talk adlı radyo şovunda yapmış olabilme ihtimali son derece yüksek. araştırmalarım buraya kadar geldi dayandı:

    şöyle demiş üstat:

    "ıt’s like taking a scoop out of the ocean with a cup and saying there are no such things as whales because there are none in my cup."

  • atlatmış biri olarak, yaşadıklarımı anlatmak istediğim hastalık.
    yaklaşık bir ay kadar önce öksürük başladı, ve artarak devam etti hastaneye yatana kadar. 3-4 gün sonra ise göğsümde net bir daralma hissettiğimi hatırlıyorum. birkaç gün daha bekledim ama öksürük artık dayanılmaz seviyedeydi ve halsizlik, bitkinlik, ateş , üşüme de vardı. akşam ateş 39'a çıkınca özel bir hastaneye gittim. serum verdiler ve akciğer tomografisi çektiler. doktor tomografi ve belirtilerle birlikte 'yüksek ihtimal koronasın, 15 gün evden çıkma' dedi. bu şüpheyi ortadan kaldırmak için sonraki gün bir devlet hastanesinin aciline gittim. akciğer filmi çekildi. şikayetleri dinleyip tomografiyi de gören doktor, buzlu cam var, yatış veriyorum dedi ve covid 19 testi yapıldı. bi odada tek başıma kalmaya başladım. hakkını vermek lazım, oda rahattı ama tek başına olmak ve covid olma şüphesi zordu(daha test sonucu açıklanmamıştı). 3 gün sonra test açıklandı, herşeye rağmen negatif bekliyordum çünkü, ocak ayında influenza geçirmiştim ve öksürük tam geçmemişti. dolayısıyla ben buna yoruyordum bu durumu, konduramadım yani. ancak sonuç pozitif geldi. büyük şok oldu. ancak hastanedeki her geçen gün şikayetlerim azaldı. ateş zaten ilk gün düşmüştü, öksürük de baya azalmıştı. hastanedeki 4. gün doktor taburcu olacağımı, genel durumumun iyi olduğunu söyledi. akşamına taburcu oldum. taburcu olmadan ikinci test için sürüntü alındı. hastanede hergün verilen ilaçlara 2 gün daha devam ettim. bu süreçte tat ve koku almada da değişiklikler vardı. net olarak farkettiğim kolonyanın kokusu çürümüş birşeyi andırıyordu, çay da hiç çay gibi değildi. test 3 gün sonra açıklandı. negatif geldi. aynı gün 3. test için tekrar hastaneye gittim. 3. test sonucum da negatif geldi. ilk negatif test sonucum üzerinden iki hafta dolduğu gün kızılayda plazma bağışında bulundum. evden bu iki durum haricinde hiç çıkmadım. taburcu olalı iki haftayı geçti. aslında bunları paylaşmayı düşünmüyordum ama süreci merak edenler olur diye paylaşmak istedim. neyse allah herkese şifa versin. inşallah en kısa sürede biter bu süreç.

    edit: bazı bilgileri buraya ekleme ihtiyacı doğdu. 28 yaşındayım, istanbul'da yaşıyorum. sigara kullanmıyorum ve kronik bi rahatsızlığım yok. covid olmadan da hijyene dikkat eden biriyim, ancak maramaray kullanıyordum. tahminim bi şekilde marmarayda bulaştı.

  • iki üç kez farklı bölümlerine denk geldim, beş dakikalığına izledim, bana mı hep denk geldi bilmiyorum ama, diyaloglar şunlardan ibaretti:

    -devlet söz konusuysa, abisini bile tanımaz.
    -o zaman bizi de tanımaz?
    -devlet söz konusuysa, tanımasın zaten.
    -devletin menfaatleri uyarınca...
    -devlet.
    -devlet?
    -devlet tabi ya.
    -devletimisss.
    -devlet demiş miydim?

  • türkiye'nin en geri kalmış illerinden birinde yaşanan tarihi bir olay. hurdacıya kitap satmak?
    ayrıca olaya itiraz eden duyarlı vatandaşımız da hurdacının "dilediğiniz kitabı ücretsiz alabilirsiniz" teklifi üzerine bir şey dememiş ve 115 kitabı alarak, köşesine çekilmiştir.

    aynı şehirde playstation ve internet kafesi olan abime, arada bir yardım ediyorum. kafede satılan meyve suyu ve kola kutularını, yeri geldiğinde çöp kutusundan topluyoruz. biriken kutular hurdacıya satılıyor ve ilçe ilk ya da orta okulları kütüphaneleri için kitap alınıyor. çok sayıda kitap alınamıyor belki ama, kafede öyle bir geri dönüşüm bilinci oluşmuş ki, eskiden kutuları bize vermeyip, çöpe atan müşteriler, şimdi çöpten kutu çıkarıp, biriktirdiğimiz kutuların arasına koyuyor. çünkü o okulların kitaplara ihtiyacı var.

    edit: müşteriye masa açıyordum.* devam edeyim. kafede bir ara kağıtları da ayrıştırmaya çalıştık. trabzon'da bir geri dönüşüm şirketiyle görüştük. tonuna 40 lira mı ne vermişlerdi. hatta iyi niyetimizden dolayı da "madem hayır için yapıyorsunuz, hurdacılar daha çok verir, gidin hurdacılara satın" demişlerdi. hurdacılar da bir ton kağıt için 60 tl vermişlerdi. daha sonra kağıt, ayrıştırması zor olduğu için, bıraktık. gel gör ki, okul kütüphanesine bir tane daha kitap girsin diye uğraşırken, il kütüphanesinden hurdacıya kitap satılıyor.

    kitaplar geçerliliğini kaybetmiş, bilmem üstünde sscb yazıyormuş, yok deformasyon olmuş, bilmem basım tarihleri eskiymiş gibi salakça bahaneler üretilemez.

    sürekli böyle boktan meselelerle gündeme gelen şehrimizin, sokakları torbacıyla dolu. 15-16 yaşında çocukların uyuşturucu batağına düşmüş. bunları nasıl kurtarabiliriz diye düşünüp, gençleri sanata, spora, kültür etkinliklerine yönlendirmek ya da kütüphaneleri daha da modernleştirip, gençlerin ilgilisini çekmek yerine, şu kitapları satalım, ne de olsa kimse okumuyor mantığıyla hareket etmek ve buna da "zaten kitaplar eskiydi, ben sosyal bilimciyim" diyerek alkış tutmak, maalesef bu şehrin daha da boktanlaşmasına neden olacaktır.

  • acil bi durum varsa polis çağırıyoz adamlar atlayıp geliyolar ya, bu hizmetin karşılığı. 0-1 km arası 20 tl, ondan sonra km başına 10 tl artıyor. şu an bu uygulama yok ama ben sayın devlete teklif ediyorum hem ek bir gelir olur hem de chp camileri ahır yaptı.
    güzel bir olay, incelenmeli..

  • bugün bir arkadaşla konuşurken 24 yaşında evli olan birini biraz garipsedik. gel gelelim bu yaş eskiden evlilik için erken bir yaş gibi gelmiyordu insanlara. artık insanlar, en azından eğitimli insanlar önce evlenip sonra düzen kurma fikrinde değiller gibi. önce düzen kurup sonra evlenmek istiyorlar. zaten tek başına da rahatlıkla ayakta durabilen, düzenini kurabilen birisi evlilik fikrine çok da büyük arzu duymuyor.

    günümüz toplum yapısında, avrupa'nın pek çok yerinde de bu hala böyle, evli olmadan sahip olunması zor olan şey çocuk. halkın büyük bölümünün çiftçilik yaptığı dönemde çocuk aileye katılacak yeni iş gücü demekti ve bu yüzden erken evlenip çok çocuk sahibi olmak önemliydi. şimdi maaşlı çalışan insan kimin için iş gücü sağlayacak? bu bakımdan çocuk sahibi olmak da eskisi kadar arzulanan bir şey değil.

    bunlar göz önüne alındığında evlenmek isteyen insan havuzunda ciddi bir daralma var. havuz dar olduğu için istenen insanı bulmak daha zor olduğu gibi insanlar artık kendi kıymetlerini daha fazla biliyorlar ve daha seçiciler. bu da uygun bir insan bulmayı zorlaştırıyor.

    şu ana kadar saydıklarım genel durum. bunun yanında kişilerin tuhaf davranışları da var. her insan doğal olarak evleneceği insanın kendisine değer vermesini ister. fakat bazı kişiler buna tek taraflı bakıyor ve kendisine değer verene aynı değeri vermiyor, sonrasında karşısındaki insan kendisiyle evlenmek istemediğinde suçlu o oluyor. tüm iyi niteliklerin bir insanda toplanması imkansız. örneğin maddi durumu iyi olan bir insanın babadan zengin değilse hareketli bir hayatı olması zor. çünkü muhtemelen buna vakit bırakmayan bir işte çalışıyordur. fakat bir bakıyorsun evlenmek isteyen kişi istiyor ki hem evleneceği insanın maddi durumu iyi olsun hem de onunla maceradan maceraya koşsun. çelişen istekler olunca doğal olarak karşılanması da o oranda zor oluyor.