hesabın var mı? giriş yap

  • umarsızca sözcüğünün olur olmaz yerde ve sıklıkla kullanılması bunların başlıcalarındandır.

    diğerleri ise kısaca:

    *marifetmiş gibi oksimoron ifadelere abanmak (zifiri aydınlık, kalabalık yalnızlık, sessiz çığlık vs.)

    *sonsuza kadar uzayıp giden zincirleme şiir tamlamaları (sonbahar hüznüne tutsak umarsız bir kelebeğin kanadında çarpan yüreğimin vs. vs.)

    *hep ayrılık teması içermesi (sen gittin ya, şimdi sen yoksun ya.. diye başlayıp depresifliğin dibini bulmak)

    böyle gider.

  • insan-doğa ilişkisini ruhun derinliklerine yerleşerek sorgulatan bir modern zaman başyapıtı. betonlaşan dünyada doğaya ve gökyüzüne ulaşmaya çalışan insanoğlunun çaresizliğini imgeleyen bir şaheser. ayrıca, bu müstesna eser sürrealist dışavurumcu yaklaşımla ruhani inançlara bariz göndermeler yaparken, led zeppelin'in stairway to heaven'ınına da selamı çakmaktadır.

    m.s. 2000'li yıllardan kalma bu eserin sahibi bilinmediğinden, bu esere yakışır bir şekilde "trabzon bilemedin rize'deki sürrealist merdiven' adı verilmiştir.

    http://origin.komedi.com/…alist-merdiven_o_2766.jpg

    edit: link

  • muhalif medya diye bir şey kalmayınca adamlar birbirlerini linç etmeye başladılar. bağımlılık olmuş, birilerini linç edip hedef göstermeyince elleri titriyor adamların.

  • biz onu imralıya tıkmamış mıydık zaten dediğim haber.

    edit: bu entry, 'dünyanın en değerli böceği kürdistanda bulundu' başlığına, pkk sevici bi arkaşa ithafen girilmiş, önce arkadaş gitmiş sonra başlık taşınmış, gül gibi entry'im piç olmuştur.

  • kanuna aykırı yapılan, sigara içme bölümündeki müşterilerin denize uçtuğu balıkçı.

    okuduğuma göre, yetkililer burayı iki kez mühürlemiş. fakat işletme, kanunu siklememiş ve mührü kırarak hizmet vermeye devam etmiş. mekanın süresiz kapatılması gerekiyor. sadece istanbul'da değil, ülkenin en ücra yerlerine kadar, kural tanımazlık hüküm sürüyor. bu kural tanımazlığa karşı duruş sergileyebilecek kafa yapısında hiç bir parti yok. yarın akp gider, chp gelir ama bu sistem kırılamaz. çünkü burası ortadoğu. ideolojilerimiz farklı olsa da kafa yapımız, kanun,
    kural tanımazlıkta, hak yemede, hırsızlıkta, işgalcilikte birleşiyor.

  • diyelim ki oturaklı bir misafir gelecek.
    siz de açtınız yemek kitabını, kolayca gözüken bir yemeği pişirmeye çalışıyorsunuz.
    ama, işler planlandığı gibi gitmedi. yaptığınız köfteler kızarırken unufak oldu ya da karnıbahar haşladınız ama osuruk gibi koktuğu için onu salata yapmaktan vazgeçtiniz ya da oymayı başaramadığınız kabaklardan elinizde kalan kırıntıdan başka birşey değil ve misafir de gelmek üzere...
    panik yapmıyoruz.
    önce elimizde ne malzeme varsa, haşlanmış kabak, patates, karnıbahar, pırasa, bamya hiç farketmez alıyoruz bir tavada ince doğranmış az kavrulmuş soğan ve biberle karıştırıyoruz. tadı pek anlaşılmasın diye bol maydonoz, kekik, bir yerlerden bulursak azıcık kuru fesleğen filan atıyoruz. kara ya da kırmızı biber de olur.
    sonra bunları binyılın icadı borcamın içine diziyoruz. ve sakin oluyoruz. sadece 10 dakika daha..

    şimdi teflon bir tencere alalım. kocaman 2 kaşık yağ ve bir su bardağına yakın un koyup ocağın altını yakıyoruz. unlar yağla karışınca hemen sütü ekliyoruz. 2- 2,5 su bardağı falan. bunları hep göz kararı ile de yapabilirsiniz. ilginçtir ölçü bir şekilde hep tutuyor. sütü ekleyip durmadan karıştırıyoruz. pudinge benzer bir kıvama gelince o borcama dizdiğimiz şeyin üzerine döküp fırına veriyoruz.
    üzeri nar gibi kızarana kadar fırında pişiriyoruz.
    sonra da bir isim uyduruyoruz;
    -sana pakistan usulu beşemal soslu fırında kıymalı karnıbahar yaptım.
    -sana babamın en sevdiği yemeği yaptım. beşemal soslu kıymalı bamya
    -sana ingilteredeyken yediğim bir yemekten yaptım; beşemal soslu patlıcanlı tavuk..

  • seyrettigim en iyi filmlerden biri. cok etkileyici, dusundurucu, duygusal.roberto benighi'nin muhtesem eseri. toplama kampi sahneleri, hele hele filmin sonu insani kopartir. bir babanin cocugu icin yapabilecegi en buyuk fedakarliga sahit oluyoruz bu filmde.tek abuk taraf amerika'nin yine "dunyayi kurtaran", "olaya el koyan" pozisyonuna konmasidir.yaniniza bol bol selpak alip seyredin. yazarken bile kotu oldum yaaa.

  • şimdi size bir olay anlatayım karakterler ve yaşları aşağıdadır.

    aliko ; esas oğlan (çünkü benim oğlan). 2 yaşı yeni geçti.
    ılgın : esas kız 2 yaşı yeni geçti oda (arkadaşımın kızı)
    çağan : bu da arkadaşın oğlu ve üç yaşına yaklaşıyor.

    şimdi; çağan, biraz büyük olmasından mütevellit biraz sert, oyuncaklarını çok paylaşmaz özellikle ılgın 'a karşı daha bir sert. biraz da artist. bizim aliko da oyuncak konusunda sıkıntı çıkarabiliyor ama sıkıya gelince verir, başka bir oyuncağa geçer. ben diyeyim efendi siz deyin tırsak. ılgın kızımız ise bu iki erkekten sıra bulursa oynuyor garibim. biraz da sessiz mizaçlı biz kızımız.

    neyse olaya dönersek;

    ılgın ısrarla o anda kimsenin yüzüne bakmadığı bir oyuncağı aldı. ev sahibi olmanın etkisi ile çağan onu elinden aldı ve yere attı. ılgın yine aldı. çağan bu sefer de yere atınca kızımız hali ile ağladı.

    işte o zaman devreye bizim oğlan girdi ve oyuncağı çağan 'ın yanından aldığı gibi ılgın ' a verdi.

    ve o zaman işte o acı gerçekle ilk defa karşılaştı;

    ılgın kızımız oyuncağı eline alır almaz bizimkinin kafasına geçirdi ve çağan 'a gülümsedi.

    aliko, hatunların efendi adam yerine piç tercihi ile ilk defa karşılaştı. bunun son olmayacağını da zamanla öğrenecek heralde.

    üçüne de allah uzun ömür versin bu arada.

  • kalemi amerikadan kırılmış kurtlar vadisi evrenindeki oyun kuruculardan biri. muhtemelen kurtlar vadisi operasyonunda çok dikkat çekeceğini ve bir noktada öleceğini biliyordu. intikam hissini rasyonalize edip bir plana dönüştürerek konsey de denilen suç örgütünü bitirmek için baronun oğlunu kullanmıştı aslan bey. burada en başından beri planının bu olduğunu söylemek gerçekdışı olur çünkü karahanlı'nın geleceği noktayı tahmin etse de sonunda geleceği noktanın bir suç konseyinin baronu olacağını muhtemelen öngöremiyordu. ilk başta karahanlı'nın çift taraflı çalıştığını öğrendiğinde ki buna sebep olan leyla'nın ölümü oldu, onun canını yakmak için oğlunu kaçırdı. ama aslan akbey bir sabır adamı dizide de gördüğümüz gibi ve bu oğlanı yalnız bırakmadı onun gelişimiyle bizzat ilgilendi. plan da muhtemelen konseyin gelişimiyle birlikte aslan beyin aklında şekillenmeye başladı.

    aslan akbey konseyi muhtemelen en iyi bilen ve kişisel sebeplerle en iyi takip eden isimdi. daha sonraki bölümlerde aksakallı "benim planımdı" ya da doğu bey "benim planımdı" desede çok büyük olasılıkla onların aklında bu planı şekillendiren bizzat aslan akbeydi yine. çünkü unutmayın, aslan beyin olayı manuplasyon ve sonuna kadar sizin zannettiğiniz düşüncelerin aslında onun sizin zihninize yerleştirebilmesi. polat alemdar'ın hayatının koca bir yalan olmasının ve samimi bir şekilde kendisinin zannettiği inançlarının tamamının yapay olması aslan akbeyin işiydi. haliyle mehmet karahanlı'nın örgütünü de yakından takip edip bu konseye operasyon yapılma fikrini üstlerine empoze eden yine oydu.

    aslan beyin planı mükemmeldi ancak karşısında mehmet karahanlı seviyesinde bir sorun vardı: zeka. mafya ve suç camiası her ne kadar aptallardan müteşekkil olsa da seviye yükseldikçe karşımıza çok daha nitelikli ve zeki suçlular çıkıyor. vadide yeni bir ismin dikkat çektiğinde gidebileceği son nokta baron seviyesi olabilecekti ki o noktada da tanınmayan birisi için son genellikle ölüm oluyordu. işte bu noktada aslan akbey yıllardır sakladığı gizli hazineyi ortaya çıkardı ve onun hakkında barona ulaştırılacağına emin olduğu bilgi raporlarına "leyla" ismini yerleştirdi. bu ismin baronda bir tetikleyici olacağını ve kıbrıs günlerini anımsatacağını da biliyordu ki baronun gerçekten de bunu okurken verdiği ilk tepki "lübnan'ı araştır" olmuştu. lübnan, yani baron'un israillilere verdiği istihbaratla bombalanan ve leyla'nın yani aslan beyin kardeşinin öldüğü ülke. baron bunu hemen gördü. ama ne düşündü ? aslan akbey'i düşündü mü ? belki ama sanmıyorum. ama işte kafası karışan baron kalemini kıracağı sırada karşısına çıkan polat'ın yani bilmediği oğlunun ölüm ömrünü veremedi. orada ve ya o noktanın etrafında ne kadar etkili olursa olsun başka hiç kimsenin sağ çıkma şansı yoktu. hatta polat'ın da oldukça azdı ama işte o şansı birazcık artırmak için seçilen bu yöntem neticesinde polat kurtuldu çünkü baron'a oğlunu anımsatmıştı. özgeçmişteki "leyla" ismini görmese belki yine anımsamayacaktı ama belki de tam olarak o günleri düşünmeye ve kayıp oğlunun acısını tekrar yaşamaya başlamışken karşısına o bilmiyor olsa da oğlunun çıkmış olması o kararı almasına engel olmuştu. olmayadabilirdi ama işte olanların öyküsü olur.

    aslan akbey'inse ölüm fermanı gelmişti çünkü zaten çok dikkat çekmişti. o tam fark edemese de yapılan operasyonun söylentilerinin devlet içerisinde çok duyulduğu ve birilerini rahatsız ettiği kesindi. özellikle amerikalıların bir kanaldan bu emri vermiş olması da pek şaşırtıcı değildi ancak yöntem bence ilginçti. dağda bağımsızlaşmaya başlayan pala aslan beyin infazını gerçekleştirmek için çağırılmıştı. pala belli ki dağda büyük rahatsızlıklar çıkarmış ve yine kurtulmak istenen bir karakterdi. bunu şu sebeple söylüyorum, aslan beyi öldürecek ekip kim olursa olsun çok büyük düşmanları da karşısına alacaktı ve büyük ihtimalle öldürülecekti. pala'ya görev verildi ve sonra kaçmaları için emir verilmedi. aksine pala ve ekibi uzun süre hüsrev ağa gibi polat'a da çok yakın birinin evinde göz önünde kaldılar. aslan bey'yin yanındaki devlet bürokrasisine karşı tamamen yalnız bırakıldılar. doğu bey ve onun etrafında şekillenmiş bu yapı ve polat alemdar'a karşı palanın neredeyse hiç şansı yoktu ve göz göre göre ölüme gönderildiler. ölmeleri beklendi hatta. bir taşla iki kuş, şehirde aslan bey ve dağda pala. bu arada da doğu bey kanadıyla polat alemdar uzun süre bu işle uğraşarak tüm enerjilerini buraya verdiler ve büyük vakit kaybettiler.

    aslan bey zeki, ihtiraslı ve sabırlı bir devlet görevlisiydi. görev söz konusu olduğunda tamamen acımasız ve duygusuzdu. ancak tüm bunları mantıklı bir şekilde birleştirip makul planlar da üretebiliyordu. öldüğünde bir efsane bıraktı ama seven kimse bırakmadı. zaten böyle bir şey istemiyordu da.