hesabın var mı? giriş yap

  • delik çorapla misafirliğe gitmek ve bunu kapının önünde ayakkabıyı çıkarmak üzereyken hatırlamak.

  • emperyalizmin bireysel modeli olduklarindan cok da zor degil gecinmeleri.

    -anneaa para var mi?
    -bir sigara versene kanka
    -cay soyle de icelim haci
    -amcaoglu ne yiyorsun ne guzel koktu yaa
    -mudur beni bir eve at ya
    -muhittin abi su enseyi bir topla
    -karakaçan bugun cok guzelsin
    -rifki abi o mezar bos mu?

  • 99669999996669999996699666699666999966699666699 99699999999699999999699666699669966996699666699 99669999999999999996699666699699666699699666699 99666699999999999966666999966699666699699666699 99666666999999996666666699666699666699699666699 99666666669999666666666699666669966996699666699 99666666666996666666666699666666999966669999996

    1) ilk iki dokuzu seç
    2) f3 tuşuna bas
    3) 9 tuşuna bas, sonuç şaşırtıcı :)

    deneyin gerçekten şaşırtıcı.

  • western sinamanın etkisiyle hakkında bir çok şey yanlış bilinen sığır çobanları. gerçek kovboyluğa ucundan biraz değineyim. kovboyluğun tarihsel olarak bir gelişim sırası var. ilk olarak ispanya'da vaquero denen atlı sürü güdücüleri olarak ortaya çıkmışlardır. ardından bu kültür meksika'ya getirilmiş, akabinde de teksas'ta adına "cowboy" denmiştir. keza değişen tek şey ismidir çünkü esasen bir ispanyol kültürüdür. rodeo kelimesi bile bunu tek başına açıklar. daha da geriye gidersek ispanyollar süvari tarzı at binmeyi endülüslü araplardan öğrendikten sonra bu mesleği yaratmıştır.

    1519'da, ispanyollar hernan cortes’in öncülüğünde aztekleri ortadan kaldırıp meksika'ya yayılmaya başladıktan kısa bir süre sonra, sığır ve diğer hayvanları yetiştirmek için çiftlikler kurmaya başladılar. ispanya’dan getirilen atları kullanarak büyükbaş hayvanları güden işçileri vardı. meksika'nın bu yerli kovboylarına, ispanyolca vaca (inek) kelimesinden gelen vaquero deniyordu. vaqueroların, halat atma, binicilik ve gütme becerileri üst düzeydi. ilerleyen zamanlarda ispanyollar tarafından kolonileştirilen teksas’ta birçok ispanyol çiftliği kurulmuştu.

    ucuz toprak arayan ve birleşik devletler'e olan borçlarından kaçan beyaz amerikalılar, 1800’lerin ilk yarısında teksas'ın ispanyol topraklarına taşınmaya başladı. bu aslında meksika’nın bir davetiydi çünkü uçsuz bucaksız teksas topraklarını kolonileştirmeye çalışıyorlardı. meksika hükümeti köleliğe karşı çıksa da, amerikalılar sınıra yerleşip pamuk ve sığır çiftlikleri kurmak için yanlarında afrikalı köleler de getirmişlerdi. 1825'te köleler teksas nüfusunun yaklaşık yüzde 25'ini oluşturuyordu. 1840’larda teksas o kadar büyük miktarda göç almıştı ki meksika hükümeti yaptıkları davetten pişman olmuştu. teksas nüfusunun %80’ini amerikan kolonileri oluşturmaya başlamış ve meksikalılar azınlık konumuna düşmüştü. amerikalı koloniciler kısa sürede teksas’ın bağımsızlığını istediler. isyan çıktı ve meksika hükümeti çözümü isyancıları katletmekte buldu. arkasından 1846’da abd ile savaşa girip 1848’te teksas’ı kaybettiler.

    1860'a gelindiğinde teksas'ın nüfusu 600.000’di ve bunun 200.000’ini köleler oluşturuyordu. teksas’ın dört bir tarafı pamuk çiftlikleriyle doluydu ve zahmetli bir iş olduğu için köleler onlar için vazgeçilmezdi. kuzeyin kölecilik karşıtı tutumları ve abraham lincoln gibi kölecilik karşıtı birinin başkan seçilmesiyle, güney eyaletleri birleşik devletlerden ayrılıp konfederasyon devletleri olarak ayrı bir ülke kurmuşlardı. yeni bir köle devleti olan teksas, 1861'de konfederasyon'a katıldı. akabinde güney ve kuzey arasında amerikan iç savaşı patlak verdi. iç savaş teksas topraklarına neredeyse hiç ulaşmasa da, birçok beyaz teksaslı savaşmak için silahlanmıştı.

    teksaslı çiftlik sahipleri cephede savaşırken, topraklarını ve sığır sürülerini kölelerine emanet etmişti. ancak dikenli tel henüz icat edilmediği için sığırları bir yerde tutmak zordu. üstüne zaten kölecilikten çıkan savaşta köleler, köleciliği savunan teksas çiftliklerinde çalışmıyor ve kaçıyorlardı. savaştan dönen çiftçiler, sürülerinin çiftliklerden kaçtığını ve kaybolduklarını fark ettiler. doğaya karışan binlerce büyükbaş hızla üremiş ve sayıları da katlanmıştı. güneyliler sığırları toplamaya ve sürülerini köle emeğiyle yeniden inşa etmeye çalıştılar. ancak abraham lincoln’ün kurtuluş bildirisi onları bu kadar bağımlı oldukları kölelerden mahrum bıraktı. başıboş sığırları toplamak için yardıma muhtaç olan çiftçiler, bir zamanlar köle olarak çalıştırdıkları afro amerikalıları ücretli sürü güdücü olarak tekrar işe almaya başladılar. meksikalı çiftlik sahipleri bu iş için yüzyıllardır vaqueroları kullanıyordu. daha 50 yıldır teksas topraklarında olan amerikalılar vaquerolara yabancıydı ve bu iş için biçilmiş kaftan olduklarını fark edince onlar da aynı taktiği uyguladılar ancak adına vaquero yerine cowboy dediler.

    1864’te aranan meslek kovboyluk savaştan dönen birçok insan için cazipti. değişen dünyaya ayak uyduramıyorlar ve alıştıkları vahşi yaşamdan da vazgeçemiyorlardı. üzerine savaşın bıraktığı travmalar da kovboyluğu onlar için çekici kılıyordu. onlara bir nevi özgürlük gibi gelmişti. afro amerikalılar için bu biraz mecburiyet gibiydi. çünkü sanayileşen abd’de çalışamayacak kadar vasıfsız olmaları ve ırkçı yaklaşımdan dolayı iş bulmaları kolay değildi. bu yüzden savaştan sonra çoğu kovboy oldu. amerikan western sinamasının bize gösterdiğinin aksine kovboyların üçte biri siyahiydi. bir o kadarı da meksikalıydı. ancak sinemalarda bu genellikle beyaz, cesur, korkusuz amerikalı olarak işlendi. aslında yaptıkları iş otoriteye karşı koymaya meyilli bir çobanlıktan öteye gitmiyordu.

    kovboyluğun gerçek anlamıyla yaşandığı dönem 1864-1870 yılları arasında sadece 6 yıldır. o dönemde bir sığır güneyde 4 dolar ederken batıda 40 dolar ediyordu. talep fazla ve getirisi yüksek olduğu için kovboylar her daim iş bulabiliyor ve siyahiler ilk kez becerileri nedeniyle “tercih edilen” oluyorlardı. sığır sahibi çiftçiler için sığırlarını batı eyaletlerine satma konusundaki en büyük engel teksas’ta demiryolu ağı olmamasıydı. eyalette önemli demiryollarının olmaması, muazzam büyükbaş hayvan sürülerinin kansas, colorado ve missouri'deki nakliye noktalarına binlerce kilometre sürülerek taşınması gerektiği anlamına geliyordu. bu dönemde 5 milyondan fazla sığır teksas’tan kuzeydeki bu demiryolu ağına, günde bir dolara çalışan kovboylar tarafından ulaştırıldı.

    kovboylar için işin asıl tehlikesi sürüleri ölmeden bir arada tutmaktı. arkasından atlı yerliler ve at hırsızları geliyordu. sürüleri ve kendilerini korumak için silah onlar için olmazsa olmazdı. bilinenin aksine yalnız takılmıyorlar, ortalama 3.000 sığırdan oluşan bir sürüyü demiryoluna ulaştırmak veya otlatmak için 10 kişiyi aşan takımlar halinde çalışıyorlardı. siyahiler kendi kovboy takımlarında ayrımcılığa pek maruz kalmasa da yol boyunca fazlaca ayrımcılığa uğruyorlardı. geçtikleri kasabalarda yemek yiyecek restoran bulmakta veya konaklayacak otel bulmakta zorlanıyorlardı. bu durum için 1907 tarihli bir siyahi kovboyun otobiyografisinde şöyle bir cümle var. “yatağımız toprak ana, yorganımız gökyüzüydü.” beyaz kovboyların böyle dertleri yoktu. bu nedenle siyahiler için bu meslek çok daha ağırdı.

    1870’in başında sığırlar azalıp, demiryolu ağı genişleyince kovboylar bir anda gözden düştü. hayatlarını bu meslek üzerine kuran kovboylar başka arayışlara giriştiler. aradıkları çözümü bizon sürülerinde buldular. 1870’in başında orta amerika da 30 milyondan fazla bizon yaşıyordu ve genellikle sürü halindeydiler. et ve et paketleme sektörünün sanayileşmesi bir talep yaratıyordu. daha da önemlisi büyüyen amerikan tekstil sektörü için bizon postu çok değerliydi. kovboylar bizonların doğal yaşam alanlarına girip onları avlamaya başladılar. oldukça büyük olmaları ve sürü halinde dolaşmaları nedeniyle keklik gibi bizon avlıyorlardı. postlarını aldıktan sonra etleri de demiryolu ağları üzerinde ya satılıyor ya da leşçiler tarafından toplanıyordu.

    bu durumun yerliler üzerinde kıtlığa varan sonuçları olmuştur. orta amerika’daki yerlilerin ana besin kaynağı bizonlardı ve onları asla ziyan etmiyorlardı. daha önce pek karşılaşmadıkları atların orta amerika’da nüfus patlaması yaşamasıyla yerliler ata binmeyi ve onu farklı alanlarda kullanmayı öğrenmişti. onlarda at üstünde bizon avlıyorlar ancak kovboylar kadar başarılı olamıyorlardı. bir bizonu öldürmek için yaklaşık 10 ok vuruşu gerekirken kovboylar bunları tek mermiyle halledebiliyordu. 10 yıl içinde 30 milyon bizon kovboylar tarafından öldürüldü. orta amerika’da toplam bizon sayısı 100’ün altına indi. açlıkla karşı karşıya kalan yerliler farklı bölgelere göç etmek zorunda kaldılar.

    bizonların tükenmesiyle birlikte kovboylara bir darbe de dikenli tel denen yeni bir icattan geldi. dikenli tel sayesinde sürüler çiftliklerden kaçamıyor haliyle onları güdecek birine de ihtiyaç duyulmuyordu. işsiz kalan kovboyların büyük bir kısmı at kullanmayı bırakıp çiftliklerde işe girdi. bir kısmı rodeoya başladı. özgürlüğüne düşkün olanlar ise demiryolu haydutluğu yapmaya başladılar. 1900’lerin başına gelindiğinde kovboyluk tamamen gözden düşmüş bir fanteziye dönüştü.

  • şu sıralar yaşanan sıcak şöyle tarif edilebilir: klozet kapakları bile daha 2 dakika önce bir başkası oturuyormuşçasına ısınmış oluyor.
    ya da ben birinin kucağına oturup işedim bu sabah.
    hayırlısı.

  • kafamda gıcık olduğum insanlardan seçtiğim bir cinayet listesi var, bir gün ölümcül bir hastalığa yakalanırsam hepsini öldürüp öyle gidicem. bazen bu durumu onlara açıklasam mı acaba diyorum, hiç olmazsa sağlığım için dua ederler.

  • birileri allah kitap deyip çalıp çırpmasaydı, kuran kurslarında çocuklara tecavüz etmeseydi gençler dinden uzaklaşmazdı.

  • " mezunuz, işsiziz - 4/c'ye razıyız. " sloganıyla yapılacak protesto. adama sormazlar mı seni işsiz bırakanlar tekel işçileri mi diye, ha liberal tosun ?

  • bir cogumuz icin karanlik caglar denildiginde aklimiza ilk gelen dönem 800 ile 1400 lerin ortasi yani ortacag gelir. veba, fakirlik, hic bitmeyen savaslar...

    ama aslinda oyle degil.
    ınsanlik tarihinin en kotu donemi 536 senesinin ilk aylari ile 537 senesinin son aylari yani yaklasik 20 aylik bir dönem. tam anlamiyla karanlik cag da diyebilecegimiz bir tuhaf zaman dilimi.

    20 ay boyunca gunesin olmadigini dusunun. 20 ay boyunca yari karanlik bir dunya da yasiyorsunuz. gunes olmadigi icin tarim bitiyor, aclik had safhada.
    kuresel isi dusuyor. o zamanlarin istanbuluna yaz ortasinda kar yagiyor. hem de oyle bir iki dakikaligina serpistirmiyor 3 gun boyunca kar firtinasi ile bogusuyor bizans.
    cin ile misir da ayni durumda, avrupa ise daha da bitik.
    bugun ırlanda, almanya, fransa olan bolgeler bu doneme "times of the bad breads" diyor.

    ve tum bunlar krakatoa ve ilopango yanardaglarinin 5 ay arayla patlamasi ile olusuyor.
    tum dunya yaklasik iki sene surecek kalin bir toz tabakasinin altinda yasamak zorunda kaliyor.

    aclik yuzunden kanibalism basliyor. kucuk kasabalar biraz daha buyuk kasabalar tarafindan sadece biraz daha bugday bulabilmek icin yagma ediliyor.
    kuzey de feodal krallar fakir halktan hergun rastgele birini secip karinlarini doyuruyor arta kalan kemikleri ise yine fakirlere atiyorlar. o fakirler arasinda muhtemelen biraz once yenilen kisinin esi ya da cocuklari da var...ama aclik insanlari bu duruma getiriyor.

    dramatize ettigimi dusunuyorsunuz ama sahiden de tum bunlar yasaniyor.
    bizans'li tarihci procopius gunlugune " bugun 18. aya girdik, gunes hala dunya yi ay isigi kadar aydinlatmakta" diye not dusuyor.

    bizans imparatoru 1. justinian bir yasa ile 537 de imparator olur olmaz kanibalizmi yasakliyor.
    ama alinan hicbir onlem aclik ceken insanlari durdurmaya yetmiyor.

    roma imparatorlugunda binek hayvani kalmiyor. 537 senesinin ilk aylarinda imparatorluk ahirlari ac roma halki tarafindan yagma ediliyor. ne imparator ne de askerler hic birsey yapamiyor.

    bu donemde 18 ay boyunca gunes isigindan hic yararlanamayan insanlik "d" vitamini eksikliginden de muzdarip olmaya basliyor. normal bir sekilde attan inen bir erkek bacagini kirabiliyor. sakat kalan insanlarin ise hic sansi olmuyor. sakat kalanlar saglamlar tarafindan gida olarak gorulup ölduruluyorlar.

    yine d vitamini eksikliginden kel insan sayisi artiyor. dogan her 10 bebekten sekizi rasitizm hastaligi ile dogmaya basliyor.

    ekonomik olarak tuhaf gelismeleri de pesinden getiriyor bu donem. ınsanoglu uzun zamandir ilk defa paranin yenemeyecegini anliyor. kimse altin ya da zumrutun yuzune bakmiyor. ucretler bugday, yumurta, kurutulmus et gibi gida urunleriyle odenmeye baslaniyor.

    dunya nufusu 535 senesinde yaklasik 190 milyon. 537 senesine geldigimiz de bu sayi yaklasik 100 milyona dusuyor.

    ve bugun yasanan ya da gecmiste yasadigimiz bir cok felaket 536 ile 537 senelerinin karanligi yaninda gulluk gulistanlik kaliyor.

    ılgilenenlere link

    https://www.researchgate.net/…t_century_perspective

    https://history.fas.harvard.edu/…e_mag_re_ad536.pdf

    https://www.science.org/….1126/science.362.6416.733