• osmanlı bir dünya imparatorluğunun soykütüğü isimli, yeni bir perspektif ve model eşliğinde yazdığı doktora tezi kitap olarak basılmış kişidir. osmanlı tarihyazınında epey eksik olan makro tarih çalışmalarına örnek olarak gösterilebilecek bir çalışmadır.
    braudel annales çizgisinin longue duree'si eşliğinde değişik kültür ve uygarlıklar arasındaki etkileşimlerin, değiş-tokuşların, sentezlerin ve ağların dünya tarihin itici gücü olduğu gibi bir temel görüşten yola çıkarak çok başarılı bir iş çıkarmıştır.
    kitabın dilinin akıcılığı, okuma-yazmayı yeni sökmüş üniversite öğrencileri için bulunmaz nimet.

    amentüsü, şanlı tarihimiz türünden kürsü vaazları olan yahut cebi dolu kefenle müsamereden ibaret olanların hedef göstermesine maruz kalması ise, eşyanın - bildiğin eşyanın, hani askerlikte senden iyi kapı pencere olura muhatap olan kalas türünden eşyanın- doğası gereğidir.
  • iki sene önce bir sorunum hakkında kendisine danışmak için odasına gitmiştim. pratik siyasetten, türkiye'deki eşitsizlikleri ve iki ucu boklu değenek olan siyasal yapıdan konuştuk. bu yapının içinde insanın düşündüğü gibi yaşamasının, kalıpların dışına çıkmanın zorluğundan bahsederken 'bizim' bu kalıpların dünyasında inandığımız gibi yaşamamızın çok zor bir iş olduğunu, bunun kimi zaman bedeller ödenerek gerçekleşebildiğini, bunun sonucunda devletin, toplumun, arkadaşlarımızın, hatta ailemizin bize sırtını çevireceğini, daha kötülerinin de insanın başına gelebileceğini söyledi bana. 'o' işlere girmenin, yani ezberin ve toplumun her zerresine yutturulmaya çalışılan resmi ideolojinin ve her türlü kulluğun dışına çıkıp oradan siyaset yapmanın ve orada yaşamanın kolay olmadığını, kişinin o yola girmeden önce iyi düşünmesi, hayatını ve kişiliğini iyi tartması gerektiğini söyledi.

    barış ünlü, bedel ödeme ihtimalini göze alarak ismail beşikçilerin, fikret başkayaların ve daha birçok insanın izinden o yola giren kocaman yürekli bir insan. onu hedef gösteren zihniyete mensup milyonlarca pisliği toplasan barış ünlü'deki yüreğin binde biri yoktur o pisliklerde; lakin öyle lanet bir dünya anlayışının hüküm sürdüğü bir ülkedeyiz ki, özgürlük yanlısı akademisyenler özgür çalışmalarından dolayı değil, ileri-demokrasiden ve ileri-özgürlükten dolayı yayımlanmayan çalışmalarından ve bölücülüklerinden(!) dolayı konuşuluyorlar burada. sonra türkiye niye böyle geri kalıyor, insanlar neden mutlu değil, dünya niye boktan bir yer, dünyada niye milyarlarca yoksul, aç insan var; savaşlar neden hiç bitmiyor. ben cevap vereyim. dünyada barış ünlü gibi insanlar az sayıda, sizin gibi pislikler ise çok sayıda ve her yerde olduğu için!
  • bir ötekici.

    türklük havuzundaysanız size kendinizi suçlu hissettirmek ister. bütün zavallı ötekici duyarcılar gibi resmi ideolojiye/rejime karşı koyanı ulular. kürt milliyetçiliğinin kuyruğuna takılmış gezenlerden biri işte. ağababası ismail beşikçi’dir.

    bir entelektüel olmak için şart bu mudur? “black lives matter” şartı, çünkü onlar ezüliyür. bu yüzden “bütün beyazları sikelim” deseler bile ancak kaba diyebiliyoruz onlara hazrete göre. kill the boer marşını avaz avaz söyleyen nelson mandela teröristine de ırkçı diyemiyoruz, çünkü apartheid var. bu apartheid’in ötekisiydi ya, çaktın mevzuyu, kıps.

    sanıyorum bunların olayı çocukluk travmaları,sevgi eksikliği, ilgisizlik. bu yüzden diğerkamlıkları prim yapacak kitlelere oynuyorlar ki,esas oğlan olsunlar o mecralarda. yoksa şu çıkarımlarda bir akıl kırıntısı, bir rasyonalite mi var?

    türklük sözleşmesiymiş, evet türklük sözleşmesi. her ulus devlette olduğu gibi tarihini muzafferler yazdı, biz yazdık, biz uyuyoruz. bu doğa yasasıdır ve her alanda geçerlidir. bugün “kürt hareketi” dediğin, toptancılık yaptığın oluşum da bugünlere etrafındaki irili ufaklı dava arkadaşı sayılabilecek örgütü acımasızca yok ederek geldi. bir kürtlük sözleşmesi yani.

    yaşam alanımızı savunup hayatta kaldığımız için barış ünlü gibilerden utanacak değiliz, onun sıvamaları da ancak kayadan toz alan yel hükmündedir.

    he ya türklük suçlu, bütün ötekiler haklı. mantık dersi aldığın hocayı seveyim senin.
  • kendisi hakkında çok güzel şeyler yazmak istiyorum da ne kadar becerebileceğim bilemiyorum.

    evvela kitabından başlayayım. türklük sözleşmesi'ni okuyup hakikaten idrak edebilen, anlatılanların üstüne derin bir biçimde düşünebilen hiç kimse, sanırım yazdıklarının haksız olduğunu söyleyemez. demiyorum ki her satırına katılır (ha ben katılıyorum, o ayrı) ama belli bir birikim ve tefekkür seviyesinde kimse "bu adam ne zırvalamış" diyemez. sırf bu kitap için bile fazlasıyla teşekkürü hak ediyor.

    kendisinden maalesef ders alma imkanım olmadı (zira ankara'da yaşamıyorum, yaşasaydım kesin kaçak olarak derslerine girerdim!) ancak kendisinin bir panelinden yola çıkarak, kişilik olarak inanılmaz alçakgönüllü, kendisini rahatlıkla eleştirebilen, eleştirileri son derece ciddiyetle ve aynı zamanda yumuşaklıkla karşılayan biri olduğu izlenimi edindiğimi belirtebilirim.

    üçüncüsü, ismail beşikçi gibi üstüne gerçekten birçok çalışma yapılması lazım gelen önemli bir araştırmacı hakkında, nihayet onun itibarına layık araştırmalar yapmış olması takdire şayan.

    dördüncüsü, akademik araştırma alanları olarak ırkçılık, milliyetçilik, kimlik politikaları ve feminizm alanında gayet zihnim açılıyor yazdıklarını okurken. ama en önemlisi, kendisi tavır ve yaşayışıyla bu alanlarda işi lafta bırakmadığını en güzel şekilde gösteriyor. profeminist duruşuna ayrıca saygı duydum.

    bunları toplayınca diyebilirim ki, kendisine inanılmaz derecede saygı duyuyorum. gerçekten türkiye'de akademik manada yepyeni bir zemin yarattı milliyetçilik ve kimlik çalışmaları için. bunun kıymetini elbette bazı şahıslar değil, ancak bu alanlarla ilgilenenler bilecektir ancak bu bile büyük bir şey. düşünsenize, sizden sonra gelenlerin bakış açılarını, yazım tarzlarını, ne üstüne düşündükleri kadar ne üstüne düşünmediklerini ve niye düşünmemiş olduklarını sorgulatacak yepyeni bir pencere açıyorsunuz zihin duvarlarında. türkiye'de kaç teorisyene nasip olmuştur böylesi büyük bir şey?

    kasıtlı olarak kötüleyen, ideolojik olarak uyuşmadığı için kendisini tahkir etmeye çalışan yahut bilgisi ve birikimi yeterli gelmediği için kitabının önemini henüz anlayamayanlar olabilir. bunları geçelim. beni heyecanlandıran, ileride, yazdıkları çok "normalleştiğinde" genç öğrenciler belki de bakıp "ee ne var, söyledikleri zaten çok normal, neyine bu kadar şaşırıp beğenmişler?" diyebilirler. bu ihtimal öyle güzel ki! çünkü aslında söyledikleri düşününce o kadar mantıklı ve normal ki, bugüne kadar söylenmemiş olması anormal. ama bu anormalliği yıkan o oldu. eğer yarınlarda "yeni normal"imiz bu olabilirse, bunun için çalışan en önemli isimlerden biri olarak kendisinin adı sayılmalı. çünkü bu çabaları fazlasıyla takdire şayan.

    her şeyi geçtim, türkiye'deki akademide rastlanabilecek en parlak, en açık, en sorgulamacı zihinlerden biri barış ünlü. o yüzden khk ile ihraç edilmiş olması hiç ama hiç şaşırtıcı değil. fakat inanıyorum, zafer onun ve onun gibi muhteşem hocaların olacak... düşünen aklına, yazan eline, harcadığı emeğine bin şükran...
  • böyle savunma metni yazan akademisyenin, öğrencisi olmayı isterdim. çukur medyanın peşini bırakmadığı yürekli adamdır.
  • mülkiye’de, üç buçuk yıllık lisans hayatım boyunca, aldığım derslerinin hepsine (tüm saatlerini kastediyorum) ilgiyle katıldığım iki hocamdan biri.

    hakkında yazabileceğim bir dolu şey var ve bir o kadar da yok aslında.

    son olaylardan sonra teşekkür etmek istemiştim barış hoca’ya. yeterli gücü bulamadım kendimde, yüz yüze teşekkür edecek. afedersiniz hocam, buradan teşekkür etmek de alenen ayıp etmek oluyor ama bu ‘’teşekkür etmek’’ konusunda size hep ayıp ediyorum sanırım. geçen sene de sizden bir konuda yardım istedikten ve siz beklediğimden çok daha fazla ve tüm samimiyetinizle ilgilendikten sonra da teşekkür etmeyi ertelemiştim, hatırlarsınız belki. o teşekkür çok gecikmeli ve anlamsız olmuştu sonradan edilince, onun da farkındayım. umuyorum ki bu teşekkürümü kabul edersiniz. siyasal’da aldığım en güzel derslerden birini verdiğiniz, olmadığımı zannettiğim bütün o etiketleri nasıl da gizliden gizliye taşıdığımı fark etmemi sağladığınız, farklı bilgiler öğretmekten öte farklı bir düşünme ve sorgulama tarzı gösterdiğiniz, bütün o kafa karışıklıklarınız ve ‘’insanlık halleri’’nizle (kötü bi’ gönderme oldu sanırım) bu durumun ne kadar normal olduğunu görmemi sağladığınız, nasıl bir insan ve akademisyen (belki, bir gün) olmam gerektiğine/olmak istediğime dair kafamdaki imgelerden biri olduğunuz için tüm içtenliğimle teşekkür ederim. bilmiyorum öğrencileriniz üzerinde bırakmayı hedeflediğiniz etki bu şekilde miydi yoksa hiçbir fikriniz yok da biraz da otorite olma, kürsüde bulunma durumundan dolayı mı sevilip, saygı duyulduğunuzu düşünüyorsunuz ama siyasal’da tanıdığım (tanıdığım kadarıyla) en güzel insanlardan birisiniz. ve açık ara iyi ki tanımışım, keşke daha fazla tanıyabilseymişim dediğim. sadece umuyorum ki bu bir veda değildir.
  • köpeklerin havlamalarından kormayacak kadar güçlü bilim insanıdır; bilgiyle dünyayı anlamak ve yorumlamak derdindedir. bunların ağababalarıyla uğraşmış bir gelenekten gelmektedir, yalnız olmadığını da hatırlatmak gerekir.
  • ulkede aydin olmanin geregidir herhalde bu adamlarin (bkz: habervaktim) cirkin saldirilarina muhatap kalmak. canini sikmiyordur umarim.

    bana yapsalar ne yaparim diye de dusundum. kalkip giderdim herhalde burolarina. hem hakikaten nasil insanlar bunlar, onu gormek; hem de, ya hu utanmiyor musunuz diye sormak icin. her ne ise. bu konuda bir imza kampanyasi baslatildigini duydum. belki bir netice verir.

    yanlis animsamiyorsam kendisiyle bundan alti yahut yedi sene evvel istanbul'da duzenlenen bir polanyi konferansinda tanismistim. ondan beridir takip etmeye calisirim yapip ettiklerini. bir muhabbetimiz yoktu, fakat habervaktim vesile oldu, kendisine bir ileti gonderdim. cevap vermis, sagolsun. bir insanin, ayni dilden konustugu bir insanla iki kelam da olsa sohbet edebilmesi kadar muazzam bir sey daha yoktur herhalde.

    katlanarak cogalsin dilerim.
  • türklük sözleşmesi adlı kitabını okuduğum hocam.
    kitabında aynı görüşleri birden çok defa tekrar etmiş, sürekli aynı şeyleri okuyormuşum gibi hissettim.
  • kendisinin türklük sözleşmesi adlı kitabını okudum. şunu peşinen söyleyeyim ki, hiçbir çabayı değersizleştirmek gibi bir amacım olamaz. sayın ünlü de emek vermiş, bir eser koymuş ortaya, eline sağlık. ancak bazı hususlarda eleştirilerim olacak.

    her şeyden önce, kitapta teorik çerçeve ile daha sonra anlatılan hikayenin uyuştuğunu düşünmüyorum. beyazlık çalışmaları (whiteness studies) gibi bir alandan haberim yoktu, ünlü sayesinde bunu öğrenmiş oldum, sağolsun. zaten kitapta en fazla istifade ettiğim kısım da ünlü'nün bu dış akademik/politik tartışmaları alıntıladığı birinci bölüm. fakat sonrasında anlatılanlar ile bu teorik kısım arasındaki bağlantının çok zorlama olduğunu düşünüyorum. kaldı ki teorik kısım dışındaki her şey zaten bildiğimiz, neredeyse her gün tartışılan konular. burada herhangi bir orijinallik bulamadım. gerçi hakkını yemeyeyim; kendisinin de böyle bir iddiası yok. ama o zaman o aradaki kopukluk göze daha çok batıyor.

    dikkatimi çeken diğer bir husus kitapta aynı temaların ve hatta neredeyse aynı cümlelerin çok defa tekrarlanması. yani bazı konulara tekrar tekrar o kadar değinilmiş ki, bir yerden sonra kitabı okumak zor hale geliyor. kitabın temel tezlerini zaten giriş bölümünde alıyorsunuz, ondan sonra hala neredeyse 10'ar sayfa aralıklarla bunları dile getirmek sayfa sayısını şişirmekten başka işe yaramamış.

    ünlü kısaca diyor ki; "siz türk gibi davranırsanız onun ödülünü alır, davranmazsanız ondan dolayı bedel ödersiniz". gerçi bütün ulus-devletler az çok böyledir, türkiye'nin bu konuda istisna olup olmadığı tartışılır ama yine de buna genel olarak pek bir itirazım yok. fakat şunu söylemek isterim ki, örneğin türkiye akademisinde "türk gibi davranmamanın" yarar sağladığı dönemler de yaşandı. belki bugün milliyetçiliğin çok coştuğu bir dönemdeyiz ve bu konudaki baskılar ciddi biçimde artmış durumda ancak liberal solun, yetmez ama evetçilerin vs. kimlikçi bakış açılarının entelektüel olmak için ön şart sayıldığı dönemleri de yaşadık sanırım. bu yaklaşımların güçlü olduğu çevreler türkiye akademisinde hala mevcut. yani son birkaç yıla kadar, "türk gibi davranmamanın" ünlü'nün söylediği gibi kişinin her zaman dışlanmasına yol açmadığını, hatta büyük ve köklü eğitim kurumlarında yükselmek için yarar bile sağladığını söylemem gerek. kaldı ki, ünlü'nün kitapta bugün akp'ye destek veren aydınların saygınlığını yitirdiğini ve entelektüel dünya tarafından artık ciddiye alınamadığını söylemesi bile bu bakış açısının halen daha güçlü olduğunu gösteriyor sanırım.

    kitapta bir de farklı yaş, meslek ve statü gruplarından tc yurttaşı kürtlerle yapılan görüşmeler var. toplam 16 kişi. bu kadar az sayıda insanla görüşerek bütün kürtlerin herhangi bir konuya bakışıyla ilgili istatistik çıkarılmaz veya bir genellemeye varılmaz diye düşünüyorum. bu yöntem kanımca doğru değil. kaldı ki, sanırım bu insanların tümünün kürt hareketine belirli derecede yakınlıkları var. örneğin mhp'li ya da akp'li olan var mı aralarında, o da benim açımdan merak konusu.

    kitabın başka bir yerinde ise ünlü, tezlerini desteklemek için andonyan belgelerine atıfta bulunmuş. fakat sahteliği üzerinde güçlü bir konsensus bulunan ve ciddi çalışmalarda artık dikkate alınmayan bu "belgeleri" kullanmanın kitap açısından olumsuzluk olduğunu düşünüyorum. bunları hiç kullanmasa bence daha iyi ederdi.

    sonuç olarak, kitabın beklentimin altında kaldığını söylemeliyim. ancak tekrar ifade etmek isterim ki, bu eleştiri bir değersizleştirme girişimi değildir. ülkenin akademide geldiği yer düşünüldüğünde ortaya konulan her çabayı tabi ki desteklemek gerekir.
hesabın var mı? giriş yap