• kitabının tanıtımı çok eğlenceli geçmiştir. aklımızda kalan noktaları paylaşalım.

    atilla bey belki de 68 kuşağından olmasının etkisiyle, sabah kalktığında neleri değiştirebiliceini yoklayan biriymiş. bu kitabı yazmasının tetikleyicilerinden biri, bi sabah saygı duyduğu meslektaşlarının ağız birliğiyle "kötüsü de iş yapar" beyanatlarını görmesi olmuş. "if it ain't broken don't fix it" felsefesini bile tehlikeli bulurken (değişmeyen, gelişmeyen şeyler çürümeye mahkumdur çünkü), böyle bir şey duymasıyla dehşete düşmüş.

    bir başka tetikleyici ise, miles davis'in, bir performansından sonra muhabirlerden gelen "hayatınızda müzik adına ne yaptınız?" sorusuna, "pek bir şey diil, onu birkaç kez değiştirdim," demesi olmuş. kendisi bu noktada merak etmememizi, caz ukalalığı yapmayacağını söyledi ama estafurullah, zevkle dinliyoduk açık radyo misali. ` : swh`

    reklamcılığın içinde bulunduğu durumun değişmesi gerektiğinin güçlü bir göstergesi olarak keith reinhard’ın “reklamcılık en muhafazakar sektör” söylemine dikkat çekti. ayrıca keith reinhard’ın yaşayan en iyi reklamcılardan biri olduğunu düşünüyormuş kendisi. reinhard yakın zamanda ülkemize gelmiş ve konferansında yaklaşık 60 kişi bulunmaktaymış. atilla bey, 80 kişi olmamıza sevinmesi gerektiğini belirtti ironik bir dille.

    reklamcı olduğunu söyleyen insana hangi reklam filmini çektiğinin sorulmasından yakınıldı. reklamcıya asıl sorulması gerekenin hangi markayı yücelttiği veya batırdığı olması gerektiği düşündürüldü. reklamın markayla ilişkisinin direktliğine dikkat çekildi.

    reklamın iyi olmasının ve beğenilmesinin önemli olduğunun anketle kanıtlandığı bilgisi verildi. confessions of an advertising man’in reklamın beğenilmesinin o kadar da umrunda olmayan felsefesinin bile yeni baskılarda özeleştiriye maruz kaldığı hatırlatıldı.

    guru düşkünlüğüne değinildi. coca cola’nın o ünlü şişesini değiştirmek gibi ölümcül bir pazarlama hatası yapmış adamın günümüz hala yüceltilen gurularından olduğuna değinildi. guru bilinen insanların klişelere çok daha yakın olabildiklerine değinildi.

    ve tabi reklamlar eleştirildi. mesela fortis’in artık hayatımızın bankası olacağını söylemesi.. “benim hayatımın bankası neydi ki?” diye düşündüğümüzde bir isim bulamamamız. çünkü hayatımızın daha çok kadınının veya erkeğinin olması. bankamızın ise bankamız olması.

    hsbc’nin bir kumsala koyulmuş tek şezlong resmiyle “bizde yeriniz özel” demesi, ama insanın o resme baktığında acaba gerçekten kendini özel mi hissettiği.

    kelime oyunu yapmayı marifet sanmak. su reklamında, susamak ve susmak fiillerinin aynı sese büründüğü “susar mısınız?” sözüyle reklam yapmak, ama bunun sevimli değil hakaret gibi algılanması.

    skylife dergisindeki ingilizce reklamlardaki inanılmaz gramer hataları.

    daha sonra reklamın geldiği bu durumun sadece türkiye’ye has olmadığından bahsedildi. bu noktada da benim aklıma durex’in “diğer markaları kullananların babalar gününü kutlarız” reklamı geldi. cin fikirlikleriyle etkileyim derken “sen ne hakla bana..” diye başlayan cümleler kurduran reklamlar yapmaktan kaçınılması gerektiğini öğrendik.

    söyleşiden sonra peynir tabakları ve şarapla karşılaştığımızda ise, atilla aksoy hakkında bir de magazin bilgisi edinme şansı buldum; kendisi camel lights kullanıyor.
  • yemişim reklam sektörünü, iyi insanlar adına büyük bir kayıp. bir dersinde başarı tanımının para kazanmakla sınırlı olmadığını, sevilen, sayılan bir insan olmanın kendisi için önemini anlatmıştı. gerçekten kocaman bir vicdanı vardı. hatta kendisiyle ters düşen insanlar, sonradan benim de hayatta uzak durulacak insanları belirlememe yardımcı olmuşlardır.

    cenazesi bu gün öğle namazından sonra karacaahmet şakirin camii'nden kalkacak.
  • bıyığı, serveti ve doyumsuz hırsıyla monopoly amcaya benzemektedir. (bkz: monopoly amca)
  • sadece reklamcı değildi. çok iyi bir galatasaraylıydı. çok şey öğrendik ondan. ama onu yıkan da galatasaray oldu. ünal aysal'ın iletişim danışmanı olmasını "affetmedi", geleneksel galatasaray klanı. yavaş yavaş yediler onu. ödemediler alacaklarını. davalar, karşı davalar; azar azar bitirdiler dağ gibi adamı. önce küçüldü, sonra bodrum'a sığındı. şimdi, arkasından timsah gözyaşı dökerler.

    güle güle git atilla aksoy. arkada o kadar çok şey bıraktın ki, sana o yalanları, iftiraları atanlar düşünsün.
  • tarih vakfı bir kurucu mütevellisini daha kaybetti.
  • derste* aktif katılım göstermeyen öğrencilerine, babacan bir tavırla: "soru sorun, saçmalamaktan korkmayın, saçmalamadan yaratıcı olunmaz" deyip; 5 dk sonra, bir öğrencinin yansımadaki* reklam hakkındaki saçma bir fikrini beyan etmesi sonucu, homurdanarak dersi terk eden ad man.

    (bkz: istanbul bilgi üniversitesi)
  • kendisini work-a-holic olarak tanımlar, gerçekten de işine workaholicliğin hakkını verecek şekilde bağlı ve işinden bir o kadar da keyif alan büyük reklam üstadıdır. kendisinden ders alabilen şanslı insanlardansanız eğer, kendisinin o sınıf içerisindeki duruşuyla bile varlığını hissettirdiğini bilirsiniz, bu sektöre adım atmaya karar vermiş her insan için kesinlikle çok ama çok büyük bir şanstır ağzından çıkan iki kelamı bile kapabilme şansının verilmesi.
  • (bkz: atilla atasoy)
  • kitabı yeni reklamcılık'ın tanıtımını, bugün saat 18:00'de bilgi üniversitesi dolapdere kampüsünde bir söyleşiyle yapacak olan bölüm başkanımız. o yüzdendir ki labde internet başında oyalanmaktayım.
  • art and copy filminin gösterim hakkını satın alarak, istanbul bilgi üniversitesi'nde reklam sektörüne bir gösterim yapmıştır. bugün de öğrencilerine izletecektir aynı filmi. bu etkinlik için ne sektörden ne de öğrencilerden ücret talep edilmemesi ve atilla aksoy'un tüm masrafları kendisinin üstlenmesi oldukça dikkat çekicidir.

    günümüzde öğrendiği, okuduğu, izlediği, dinlediği, bildiği hatta tattığı her şeyi öğrencisine de deneyimletebilmek için bu denli çabalayan akademisyenlerin olduğunu görmek gerçekten güzeldir. bu akademisyenin bugün okulda son günü olduğunu bilmek ise büyük üzüntüdür.

    öğrencisi olmak her zaman gurur vericidir...
hesabın var mı? giriş yap