• ümmetin nabzının attığı sanal platformlarda yazdığı yazılarla tanıdığımız abimiz, pek çoğumuzun asgari müştereği, kesişme noktası. tertemiz bir müslüman, ahlak ve zarafet abidesi bir adamdır.
  • iki gündür bugün gazetesinde bosna üzerine yazı dizisi yayımlanan duyarlı yazar.
  • canımız, kalbimiz, yüreğimizin bulunduğu balkanlar üzerine kaleme aldığı yazı ile alkış almıştır... http://www.bugun.com.tr/…rler/071106/p20259y191.asp
  • son günlerde okuduğumuz en güzel köşe yazılarından birini kaleme alarak, sabrın, inancın ve şükrün altını çizdi. yazının kahramanı yaşlı malay kadını bir daha unutabileceğimi sanmıyorum.

    (bkz: jaeyaena beuraheng)
  • 70 milyona seslenmiyorum!

    çalı çırpı yuvası
    mama getir babası
    atta götür halası
    uyusun da ‘büyüsün’ ninni

    -anonim ninni-

    herhalde hepimiz bir şekilde içerisinde ‘büyüme’ kelimesi geçen ninnilere muhatap olmuşuzdur. çocuklarımıza ilişkin kurduğumuz düşlerin hemen yanı başına ‘büyüme’ eylemini ilave etmişizdir çoğumuz. fakat büyümeye dair bu dileklerimiz hiçbir zaman bir başkasının küçülmesi sonucunu doğuracak şekilde gelişmez zihnimizde.

    kurmayı düşündüğümüz evliliklerde de böyledir. hep küçük bir yuva düşleriz. birkaç halı ayağımızın altına, penceremize dışarıya karşı bizi iyi gösterecek eli yüzü düzgün perdeler, oturacak ve yatacak kadar eşya, yemeğimizi pişirecek yeterlilikte kap kacak… bunlarla yetiniriz hep hayallerimizde. yavaş yavaş büyütürüz ailemizi. evimiz kendi seyrinde gelişir. fakat evimizin büyüyor olması başka evlerin daralmasına sebebiyet vermez.

    küçükten bir işimiz olsa yeter bize. bir küçük tezgah, bir yerde memurluk, ali usta’nın yanında tezgahtarlık.. sonrasında büyür işimiz. üç beş daha fazla para düşer elimize zamanla. zor günlerin hatırına kenara koyacak kadar artmaya başlar. kenara koyulanlar zamanla artar, gün gelir azalır.. bizim kenarda büyüttüğümüz en nihayetinde bir kefenlik miktarı kadardır. ve bu hiç kimsenin dünyasını başına yıkmaz, dünya daralmaz. aksine daralana çare bile olur kendince kenardaki.

    en çocuksu düşlerle okulumuza gideriz. sınavlara girer, parmak kaldırırız. öğretmenimizin taltifi büyütür bizi. taltif edildikçe marifetimiz artar. marifetimiz arttıkça büyürüz. aldığımız her yüksek nottan sonra yüzümüz kızarır. arkadaşımız çiğdem’in ya da mehmet’in notundan yüksektir çünkü notumuz. sevincimizi evimize saklarız.
    a n n e m i z i n k u c a ğ ı n d a, b a b a m ı z ı n k e y f i n d e b i r a z d a h a b ü y ü r ü z. n e b i r k u ş i n c i n i r b u n d a n, n e d e s o n b a h a r g e c i k i r.

    bize mahsus bu büyümeler, dünyanın geride kalanlarını yok edecek bir büyüme değildir.

    satırlarım arasında dolaşan okurların “hadi canım sende” seslerini duyar gibiyim. kısmen haklılık payları var. çünkü zaman ilerledikçe, bize has özellikler yerine başkalarına mahsus kafa kağıtlarıyla tariflenir olduk artık.

    trafik kazalarının ciddiyet boyutu ölen insanların adetlerinin oranıyla ölçülüyor. kahrolası işgaller, sanki on binlerle ifade edilen ölümler yaşanmadan yapılsa makbule geçecekmiş gibi zihnimizde. depremler, ‘depremin bilançosu’ büyük değilse izah edilemiyor kimseye. en ufak ‘şey’ler büyük rakamlara büründüğünde, bizim en önemli meselemiz haline dönüşüveriyor. ciddi meselelerimiz kalabalıkların ilgisinden mahrum kaldığı için kenarda köşede kurtarıcı bir el bekliyorlar uzun zamandır. cinayetlerin vehameti, cenazelerdeki insanların kalabalığı olmaksızın anlaşılamıyor. ‘yığın büyükse bu cinayetten bahsedilmelidir’ mantığında herkes.

    en ucuz televizyon programının sunucularının "buradan 70 milyona sesleniyorum" diye seslenmeleri, seçimlerden önce "pazartesi günü 450/550 milletvekiliyle tek başımıza iktidardayız!" diyen siyasetçiler… firmalar cirolarının, bankalar şube sayılarının, devletler gayr-ı safi milli hasılalarının, sokak çocukları misketlerinin, aşiretler mensuplarının büyüklükleri üzerine kuruyorlar stratejilerini. yeryüzünün anlamı olan insan, istatistiksel tabloların hücreleri arasındaki boyunca hatırlanır hale geldi.

    birileri 200 yıldır büyümenin peşinde. başkalarına dünyayı dar edecek, ezilip büzülerek küçülmelerini sağlayacak doymak bilmeyen, aç gözlü bir büyüme bu. küresel ısınmanın yakıtı da işte bu vahşilerin büyüme hırslarıyla ağızlarından saçılan salyalardır.

    ‘sanayi devrimi’ sonrası şahit olduğumuz ‘hormonlu büyüme’nin karşı konulmaz cazibesi ile, karbondioksit oranını, okyanus sularının sıcaklığını, deniz seviyesini, kuraklıkları, kışları hava sıcaklıklarını da büyüttüğünü fark edemedi insanoğlu. küresel ısınmanın boyutları hesap cetvellerinde sıçrama yapmadan bilemedik dünyanın kıymetini.

    el hak doğru söylersin habibe ninem;

    “insanoğlu cehennemi çeke çeke ayaklarına kadar getirdi… allah insana zulmetmez. insan kendine zulmeder! ”

    19 şubat 2007
  • ben yusuf armagan'ı meksika sınırı programı ile tanıdım. programdan hakkında bildiklerim;

    yalova'da yasadıgı, ihh ile bir cok ulke dolastıgı, muhafazakar bir insan oldugu ve islamiyeti yasamının merkezine koydugu ve ona uygun yasmaya calıstıgı.

    karsılastık biz bursa'da, tv programı adına duzenlenen bir aksamda *ogrendim ki yusuf armagan bursa'lı imis. ustelik emirsultan mahalleli imis. sonra bir cami muhabbetidir ki aldı basını, keza benimde cocuklarım var, bende cocuklarım camiye girsin cıksınlar istiyorum fakat cemaat yahut hocalardan biri bir sey derse korkusunu da yasamadım degil hani. herneyse ne diyordum; yusuf aramagan'ın cocuklugu emirsultan'da geciyor, mahallede oynayacakları yegane yer cami, avlusu ve hazire alanı. o yıllarda caminin imamı cok seker bir adam, tum cocuklara camiyi de avlusunu da oynamaları icin acıyor. sonra bu imamın tayini cıkıyor yerine baska bir imam geliyor ve tum cocuklar camiden de olanaklarından da mahrum kalıyor zira yeni imam eli masalı bir tip cıkıyor vs. vs... iste yusuf aramagan bunları anlatırken ben de sık sık kendimi ona hak verirken buldum.

    hem hemsehirlilik hasebi ile hem de esim yusuf armagan ile aynı kafada olmasından dolayı konusmaya gidiverdi yanına. beni de çağrırdılar ama hem heyecan yaptım hem de nedense pek bir utandım. uzun lafın kısası bizim tanışmamız böyle oldu kendisiyle.

    çek beyefendi bir adam olduğunu buradan söylemek isterim. beni de mehmet çelik hoca ile tanıştıran bizzat kendisi olmuştur. neden o kadar heyecan yaptıysam artık...
hesabın var mı? giriş yap